Bugün “yol medeniyettir” diye sayıklayan Firavun’un
suratına istiklâlin marşındaki dördüncü tokadı atma vaktidir:
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı
duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Kemalizmden bahiste hep alıntı yapılan şu
“pantürkizm/panislamizm yapıyoruz dedik…” diye başlayan M. Kemal sözleri had
bildirerek devam eder ve başta dediği gibi, “bize sabanın demirini tutan eller
lâzım” mesajını verir özünde. “Kılıçları bırakın, sabanı tutun” emri, batının
emridir. Ona bu lâzımdır. Onun tarihini sıkıştıran, mekânını daraltan kolektif
irade silinmek zorundadır. Türkiye tarihi buradan kurulmuştur. Emperyalizmin
haddine çekilmiş bir Türk ve bir İslam, döner dolaşır, AKP’ye rahim olur sonra.
AKP’nin “rahman” ve “rahim” bildiği, emperyalizmin bizatihi kendisidir. Andığı
isimse emperyalin ismidir. O CHP’nin batında olduğu, zahirde olmadığıdır.
Emperyalizm iliktedir zira.
Efendiler elimize sabanın demirini tutturur. Yürüyüşü,
yürüdüğü yol için, tutturmak zorundadır. Ufuktaki o çelik zırh eritilip sabana
dönüşmüştür. Vura vura ağzında tek kalmış dişini gördüğümüz emperyalizm
emreder, iman boğulur, korku iliklere siner, serhad çeliğe, zırha ve duvara
secde eder. Gün gelir, iman sızacak bir çatlak bulur, dilinde “imansız”,
gönlünde, etinde mümin gençlerin iradesinde yeniden dil bulur. Bu dil, okulda
öğrendiği İngilizcesini kavganın süzgecinden geçirince, üstte sadece üç kelime kalır:
“Yankee Go Home!”
Yankee, üç beş zenginin kâr hırsına uşaklık edendir.
Köleliği sisteme yediren, sisteme herkesi davet edip köleleştiren, iradelerini
kendi tanrı oluşu önünde diz çöktürendir. Yankee kapitalizmin pusulası, yurtsuz
yurttur. Artık o slogana, “evinizi başınıza yıkacağız!” eklenmelidir.
Bugün medeniyet, ormanı, parkı talan edip dozerleriyle
yürümektir. O, Medine’yi Yesrib’e rücû ettirmektir. Medine ki içi put dolu bir
mekâna diz çökmemişliktir. Yesrib’den Medine’ye geçişte putların temizlenmesi
şarttır. Yesrib, biraz da Mekke’nin ticaretle yozlaşmış hâlinden ari, ona uzak
olduğu için hicrete kapıdır. Bugünse tüccarlar intikamlarını alırcasına, yoz
tüccarlıklarıyla, Medine’yi fethe çıkmışlardır. Hicret duble yola, yol Ebu
Sufyan ve Ebu Leheb kervanlarının huzuruna dönüşmüştür.
Bugün medeniyet her yere put dikmektir. Fışkiye bile
bir puta dönüşüverir. Uğruna ağlanır. Gencecik fidanların ruhları öc yüküyle
içimizde dolaşırken, onlar putlarına yer tayin etmektedirler. Hukuk firavunun
başparmağında askıya alınır. Kırbaçlar şaklar, köpekler salyalarını saçar yola.
Askıdaki hukuk ahlâkı da toprağa gömer. Bu kibir beyin yerine bir avuç harç
taşıyanların kendilerini koruma biçimidir.
Firavun gözü dönmüş bir biçimde bağırır: “önümüze cami
çıksa, onu da yıkarız!” Bir zamanların süngüsü minareler, kışlası olan camiler
ıskartaya çıkartılmıştır. Hatırda “hep haddinizi bilin, sabanın demirini
bırakmayın” diyen Gazi Paşa’nın telkini vardır. Firavun atasının izindedir
belli ki.
Köpekler ulur, tasmalar gerilir, çanaklar yalanır,
dolarla temizlenir dişlerin arası. Medeniyet dediğin, uyuz bir köpek, kırık bir
tasma, delik bir çanak, kanlı bir parça kâğıttır. Firavun varsa Musa da vardır
ve illaki bir ana çıkar dereden bulduğu bebeği emzirecek. Anamız ameldir,
ameledir. Ellerimizle doğuracağımız bir yarın, düşlerimizle tohumlayacağımız
bir toprağımız vardır.
Eren Balkır
23 Ekim 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder