Komünist, kendisine insan örgütlemez. Örgütlenmesi
gereken, harekettir, dinamiklerdir, devrime uzanan yollardır. O harekette,
dinamiklerde ve devrim yolunda burjuva bir tasarım olarak “insan”a yer yoktur.
Komünistin kilitleneceği yer, kendisini sevebilecek,
kendisine saygı duyabilecek bireyler değil, kimi zaman kendisine rağmen gelişen
hareketler, dinamikler ve yollardır. Kendisini kuracaksa, oralardan kurar.
“Emek en yüce değerdir” şiarı, küçük burjuva
solculuğun ve Marksizm öncesi sosyalizmin ruhudur. Bu ruh komünist hareketi
ruhsuzlaştırır, ruhunu mevcut bedene düşman eder. Dolayısıyla, mevcut toplumsal
ilişkiler, tarihsel pratikten kaçırılırlar. Tarihsel birikim, mevcut toplumsal
putların önünde diz çöktürülür. Küçük burjuva solculuk, “Kâbe’nin içindeki
putları kıran Muhammedî irade” olarak Marksizme yönelik derin bir sınıfsal
kinle hareket eder. Bu solculuk, intikamını, “Emevîlik gibi”, Marksizmi ve
komünist hareketi putların dinine dönüştürmek suretiyle alır. Bu dinin Allah’ı
yoktur.
Devrime uzanan yollar, ancak belirli politik
kavşaklarda görülebilir. Kavşaklar, yolların ayrıştığı ve birleştiği
momentlerdir. Komünistin görevi, kavşağın bizatihi kendisi olmak değil, orada
eylemektir.
Andre Malraux’nun Umut isimli romanında geçen
anarşist-komünist muhabbeti uyarıcıdır: komünist, anarşiste, “siz hep bir şey olmak
istiyorsunuz, biz ise bir şey yapmak istiyoruz” der. Yapmayı oluşta
dondurup yapmanın ruhunu çalanlar, anarşist temrinlere sarılmak zorundadırlar.
Yapmayı oluşta dondurmak, oluşun yapma tarafından dağıtılmaması içindir. Oluşun
bütünlüğü bozulmasın diye, yapmak, kapı dışarı edilir.
Anarşist açısından devlet, bir pratik olarak oluşa
halel getirdiğinden düşmandır sadece. Komünist içinse devlet, politik
sınırlılığı dâhilinde bir süre yapmaya tabi kılınacak bir araçtır. Salt
kendisine insan örgütleyenin bu gerçeği anlaması mümkün değildir.
Komünist için yapmak, asla teorisiz değildir. Lenin’in
narodnikler için dile getirdiği gibi, “ahmaklar teorinin de bir eylem olduğunu”
asla anlamamaktadırlar. Çünkü yapmak, ortaya aklını ve yüreğini koymaktır,
dolayısıyla o aklın ve yüreğin de öznenin öncesiz-sonrasız bir yapma pratiği
üzerinden dönüştürülmesi gerekir. Akıl ve yürek, kişisel sınırları tanımaz,
tanımamalıdır.
“Emek en yüce değerdir” sözü, küçük burjuva
siyasetinde, bireyin her türlü pratiğine her şekilde saygı duyulması olarak
karşılığını bulmaktadır. Saygı, özünde korkudur ve burada korkulan şey, birey
tanrısının sunağına kurban edilmektir. Komünist, o sunağı parçalamak
zorundadır. Küçük burjuva siyaseti, sadece kendisinin baş ve son olduğu
ürünleri tanır. Komünist için aslolan, o baş ve son arasındaki pratiktir.
Bireyin sözüne ve eylemine saygı duymak, komünistin
işi değildir. O kendisine arkadaş kurmaz, yoldaş oluşturur.
Yoldaşlıksa pratik eylemlilikle mümkündür. Bu pratik eylemliliğin
teorik-düşünsel bir boyutu olmak zorundadır. Aynı şeyleri düşünmek değil, aynı
yolda düşünsel olarak eylemek, eylemli olarak düşünmek; esas olan budur.
Dert, bireyliğine saygı duyulmasını isteyenlerden bir
arkadaşlık kulübü kurmak olamaz. Mesele, hareketten, dinamiklerden ve devrime
uzanan yollardan yoldaşlık oluşturmaktır. Dolayısıyla, komünistin her daim
kişide yansıyan bir hareket, dinamik ve yol görmesi gerekir. Kişiyle kişisel
muhabbet kurmak, komünist politikanın derdi olamaz.
Politika kıyam etmek, ayağa kalmaktır. Arkadaşlık
kulübü, her ayağa kalkışta dağılacağından korkar. Dolayısıyla, politikaya asla
izin vermez. Ait olunan hareket, dinamik ve yol, kişiye ayağa kalkma emrini
verir. Bu emir duyulur duyulmaz, eski arkadaşlık ilişkileri doğalında
parçalanır ve tepki gösterir. Ayağa kalkana “otur, icat çıkarma” denilir.
Burada eşitlikçi tutum, özgürleştirici pratiği ezer. Ana mesele, kişinin
özgüllüğünün ve özgürlüğünün tehlikeye girmesidir. Tersten, özgürlükçü tutum,
eşitleyici pratiği ezecektir. Arkadaş kulübü ile yoldaşlık komünü tehlikelidir.
Dışarıya ve ileriye dönük her türlü hareketi susturmak zorundadır.
Arkadaşlık ile yoldaşlık arasında geriye dönüşsüz,
kalıcı bir ayrım çekmek zorunludur. Arkadaşlığın politik kıyam dâhilinde
parçalanması, dağılması, yoldaşlığın yolunu açacaktır. Yoldaşlık komününün
panzehri, gene arkadaşlık ilişkilerindedir. Arkadaşlık kulübünün panzehri ise
yoldaşlaşmadır.
Hareketin geriye düştüğü noktada yoldaşlık ilişkileri,
eskinin arkadaşlık ilişkilerine doğru geri çekilecektir. Dolayısıyla,
arkadaşlık kulübü, örgüt ya da parti zannedilecektir. Bu yanılsama, politikanın
ölümünü ifade eder.
Haziran direnişinde yoldaşlık, forumlarda arkadaşlık
hâkimdir. İlkinde eski örgütler mevcut değildir, ikincisininse ruhudurlar.
Herkes, forumların kendisinde bedenlenmesini ummaktadır. Oysa arkadaşlık kulübü
olmak, yenilgi ve tasfiyedir. Örgütler, şu veya bu düzeyde barındırdığı
yoldaşlaşma imkânlarını ve kendi içindeki yoldaşlık ilişkilerini forumlar
üzerinden yitireceklerdir.
Yoldaşlıktan arkadaşlığa doğru geri çekilmenin nedeni,
aidiyet ilişkilerinin mülkiyet ilişkilerine yenilmesidir. Mülkiyet, arkayı
sağlama almakla; aidiyet, öne doğru çıkmanın gerekliliği ile ilgilidir. Sırtını
sağlama aldıklarını düşünenlerin öne çıkma derdi yoktur. Öne çıkan, gücünü
aidiyetten alır.
Aidiyet, başkalarıyla yola çıkma iradesidir. Bu irade,
istek yoksa, geriye çekilip eldeki mülke teslim olmak kaçınılmazdır.
Arkadaşlık, tam da bu noktada kutsallaşır. Her şey mülke indirgenir. Yeni
politik süreçte buluştuğu yoldaşlarını küçümseyip eski mahallesindeki
arkadaşlarını özleyen kişi, artık apolitiktir. Bu apolitizm, politik mücadeleyi
köreltir. Örgütünü mülk olarak gören kişinin, örgütünü arkadaşlık kulübüne
çevirmesi kaçınılmazdır. Örgütlenme, artık sadece sosyalleşme pratiğidir.
İleri fırlayan kişi için ayrıldığı örgütteki eski
yoldaşları aslında eski arkadaşlardır. Hâlâ eski örgüt içi ilişkilerini arayan
bir kişi için bu ilişkiler, güvenli bir kovuktan başka bir şey değildir. Tam da
bu noktada, “emek en yüce değerdir” lafı gündeme gelir. Çünkü arkadaşlık için
ve onun içinde ortaya konulan pratik, kutsallaştırılmak zorundadır. Yapılan
işler arkadaşlığın emrindedir. İş pratiği, arkadaşlığın hizmetkârıdır sadece.
İşin ve eylemin özgürleştirilmesi için arkadaşlık kulüplerinin dinamitlenmesi
zorunludur.
İşçi sınıfı geriye, proletarya ileriye dönüktür. İlki,
meslekî birlikteliğini yüceltmek, ikincisi devrim yolunu açmak zorundadır.
Kendi arkadaşlık ilişkilerindeki romantizmi işçilerde ya da ezilenlerde
bulanlar, bu romantizmi ilgili kesimlere yansıtanlar, hem işçilerin ve
ezilenlerin öne fırlamasına, yol açmasına mani olurlar hem de açılan yolu
tıkarlar. İşçicilik ve ezilencilik, arkadaşlık kulüplerinin ana programı ve
tüzüğüdür.
Sözün ve eylemin kendi bireyliğinde bütünlenmesi
meselesi de buradadır. Bu iddiadaki kişi, kendisine benzer arkadaşlar arıyordur
sadece. Ezilenler ve işçiler için bu kişilerin ve arkadaş kulüplerinin ürettiği
sözün ve eylemin hiçbir kıymeti yoktur. Onlar, sürekli ve kesintili bir hareket
içinde olduklarından, söz konusu kişilerin ve kulüplerin pratiğini sürekli ve
kesintili olarak kusarlar.
Notre Dame’ın Kamburu’nda ezilenler, önce kendilerine yardım eden ezilenci
küçük burjuvaları idam ederler. Çünkü ezilenciler, kendi varlıklarının
sürekliliği ve kesintisizliği için ezilme ilişkilerinin sürmesine hizmet
etmektedirler. Ezilme ilişkilerinin sona erdiği bir ânda ezilenler, o küçük
burjuvaların kellesini kesmek zorundadırlar. Ama bu hikâye, idamdan korkup
saklanmak için ezilenlerin içine karışmayı öğütleyen küçük burjuvaları haklı
çıkartmaz. Proleter irade, Ekim Devrimi sonrası yaşandığı gibi, saklanmak için
dilenci kılığına giren burjuvaları gene de bulmayı bilecektir.
Küçük burjuvazinin ürettiği söz ve eylem, her daim,
Marksizm öncesi sosyalizmlerin ruhunu taşır. Bu sosyalizan eğilimler, ya eski
burjuva devrimlerin korunmasını ya da bir devrimin bir daha olmamasını talep
ederler. Belirli bir devrimi değil, genel anlamda devrimi ilerletmek için,
devrimin de ileri çıkması gerekir. Devrim, lafla yürüyecek bir gemi asla
değildir. Ama gene de teoride “devrim”in devrimcileştirilmesi gerekir. Marksizm,
tam da buradadır.
Esasta ilericilik-gericilik tartışması, zamansal
sıralamaya yönelik olarak yürütülmektedir. Temel mesele, düşmana doğru hamle
yapmaktır; hamlenin ilerici ya da gerici olduğuna ilişkin tartışma, küçük
burjuvaların tartışmasıdır. Çünkü onlar, esasta, meslekî varlıkları ekseninde
oluşmuş arkadaşlık kulüplerinin dağılmasını asla istemezler. İlerinin ve
gerinin ölçüsü, söz konusu kulüptür.
Komünistin görevi, kendi öznel varlığına eş dostlar
arayıp bulmak değildir. Öznelliğinin karşılığı olan örgütler arkadaş
kulüplerine dönüşmüşse, onları parçalamayı bilmelidir.
Komünist Manifesto, “insanlığın
kardeşliği” yalanını terk edip proleter davanın kıyam etmesidir. Bu dava, arkadaşlarla
değil, yoldaşlarla ilerler. Yoldaşlık, arkadaşlığın aksine, mevcut ilişkileri
eleştirmeyi gerektirir. Arkadaşlıksa, “her şey böyle iyi” hissidir.
Komünist pratiği, ânın sonsuzluğuna, oradaki senkrona
ve ahengine kapatmak tehlikelidir. Bu kapanmayı istemek, komünist pratiği,
sonlu, senkronsuz ve ahenksiz olan politikadan uzaklaştıracaktır. Politika, tam
da arkadaşlık kulübünü bozabileceği için sevilmez. Ânın sonsuzluğu, senkron ve
ahenk, küçük burjuva bireyin hülyasıdır, çöldeki vahasıdır.
Komünistin kendisine insan örgütlemesi, insanî
pratiğin o kendi’yi dönüştürmesine mani olacaktır. Oysa komünist, örgütleyenin
örgütlendiğini bilmek zorundadır. Eksikli olduğunun bilincindedir. “Aşk
örgütlenmektir” (Ece Ayhan) sözünün düşündürtmesi gereken budur. Eksikliğimizi
sevmek değil, sevmeyi eksiklikte kurmaktır mesele.
Arkadaşlık, politik düzlemde, bir geri çekilme
biçimidir. Arkadaşlığın temel koşulu, sırta, geriye dair gelişmelerin mevcut
ilişkileri parçalamasına mani olmaktır. O, geçmişin iradesine karşı bir
önlemdir. Vicdan azabının sonlandırılmasıdır. İnsanî ilişkileri önceleyen
dinamiklerin, hareketlerin öldürülmesi, yolların kesilmesidir. Arkadaşlığın
yoldaşlığa sıçraması, diriliştir.
Dinamiklerin, hareketlerin ve yolların yıkıcılığını
örgütlemekse, yoldaşlıktır. Nefes alacağımız yer, orasıdır. Zaman ve mekân, tam
da orada dönüşür, özgürleşir. Aynı yerde ve günde bir arada olmak, hükmünü
yitirir. Yoldaşın, yolun neresinde olduğunu ve onu ne kadar süre yürüdüğünü
bilmemize, bilerek kendimize kapatmamıza artık gerek yoktur. Sırtı, arkayı
sağlama alma zorunluluğu, anbean, arkadaşların kontrol edilmesini gerekli
kılar. Nerede başladığını ve nerede biteceğini öznel varlığımızla bilemediğimiz
yolda yoldaş olmak, bize hep eksikliğimizi anımsatır. Tam da bu nedenle
yoldaşlar bulunur. Eksikliğimiz devrimcileştirilmelidir.
Her şeyiyle, sözüyle ve eylemiyle, bütünlüklü bir özne
olduğunu satmak, arkadaşlık kulüpleri için zorunludur. Böylesi bir pazarlama
işlemi, malın ruhsuzluğu ile ilgilidir. Ruhsuzluk, doğal olarak, pazarlığı en
düşüğe çekmek zorundadır. Yani “söz ve eylemi ben kendi varlığımda
birleştirdim, ama bu koşullarda da ancak bu kadarı olabiliyor, ne yapayım”
denilecektir. Epistemolojiyi ve ontolojiyi, teoriyle pratiği kendi bedeninde
bütünlediğini iddia eden özne, dinamiklerin, hareketin ve yolun ilerlemesine her
zaman engel olacaktır. Böylesi bir özne, aslında gerilemenin somutlanmasından
başka bir şey değildir.
Bireyin kariyer basamaklarındaki ilerlemesi, politika
için önemsizdir. Bir kişinin örgüt içinde yükselmesi, değersizdir. Bir örgütün
kitle içinde başarılar elde etmesi, nafiledir. Arkadaş ilişkileri, yoldaşlaşma
imkânlarını öldürmek için mutlaklaştırılır. Yoldaşlık ezicidir, tahakkümcüdür,
otoriterdir, baskıcıdır, çünkü tam da arkadaşlığı tehdit etmektedir. Tehdit
altında olan, düzenin mevcut hâlidir aslında. Sömürü ve zulüm üzerine kurulu
düzen, kendisini bu yatay ilişkilerde koruma altına almaktadır.
Komünistin ortalıkta tanrıymış gibi dolaşması, cenneti
fiilî olarak kurması, mevcut cehennemde süren mücadeleleri tasfiye edecektir.
Komünistin kim olduğu değil, ne olduğuna dair fikrî bir kavgası olması gerekir.
Onun kim’liği üzerinden kendisini sevenlere değil, ne’liği üzerinden kendisiyle
kavga eden yoldaşlara ihtiyacı vardır.
Küçük burjuva, sadece kendi kim’liğini ve kendi
iradesini tanır, önemser. Gerisi yok hükmündedir. Sadece kendi yaptıklarını
kıymetli bulur. Kendisi olmaksızın gerçekleşenlere kör bakar. Kendi kim’liğini
önemsemesinin nedeni, sevilmek istemesidir. Kimseyi sevmeyen, sevilmeye kadir
ve şayan tek kişinin sadece kendisi olmasını istiyordur. Sevmek uzlaşmaktır,
teslimiyettir.
Komünistin saygıyla ve sevgiyle işi olamaz. Onun
kitlelerden böylesi bir talebi yoktur. İşi, dinamikleri, hareketleri ve yolları
devrime doğru kolektivize etmektir. İşin kendisini, onun alt boyutu olan emeğe
kapatmaz, boğmaz. Gerekirse, tüm yapılanı yıkar, yola devam eder. O, devrim
yolunun pratik iradesidir.
Eren Balkır
22 Eylül 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder