Savaş medyasının yereldeki parçası olan,
emperyalizm uzantısı, Fox TV ise patlayan bomba ardından, yalan söylüyor ve
Suriye’nin muhalif unsurlara Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı iddiasını
çürütmek için Akçakale’de muhalif Hür Suriye Ordusu militanlarının olmadığını
iddia ediyor. Ama bir başka kanalın, Show TV’nin muhabiri, Akçakale
sokaklarında bu militanlardan biriyle mülâkat yapıyor. Sınırdaki çatışmada daha
kimin, ne attığı belli olmaksızın, herhangi bir inceleme bile yapılmadan,
Suriye bombalanıyor.
Fox TV verdiği yalan haberin devamında, savunma
sanayinin ne denli güçlü ve ne kadar “Türk” olduğunu övünerek yansıtırken,
topçu birliklerinin neden Akçakale’ye top mermisi fırlatan noktadan
kilometrelerce uzağı bombaladığını izah etmiyor. Kuzeye açılacak tampon bölge
konusunda önceden “ayar” çekilmiş oluyor. Yıllar önce İsrail devletini
selâmlamak (ve her daim selâmda durmak) için kurulmuş olan Hürriyet gazetesi,
Suriyeli askerlerin katili olduğunu kabul ediyor ve “Tel Abyad’ı vurduk” diyor.
Geçmişte olduğu gibi bugün de, “Türklerin Türkiye’si” adına, başkalarının
iradesine karşı olduğunu beyan etmiş oluyor.
Başbakan, bu uşaklarına olan güveniyle, “ölen
yurttaşlarımızın intikamını fazlasıyla aldık” diyor utanmadan. Oysa beş
garibanın kanı onun kurşungeçirmez gömleğinde, daha kurumadı.
Bombayı atanın Suriye olması doğal, çünkü sınır
namına bir şeyin kalmadığı bir coğrafyada kendiliğinden, doğası gereği, kendi
düşmanının sığındığı yere ateş ediyor Esad güçleri. Ama bir yandan da düşenin
havan mermisi olması ihtimalinden de söz ediliyor, eğer böyleyse ateş eden
Suriye ordusu değil. Ama Akçakale halkı hakikati görüyor ve hedefe valiyi ve
hükümeti koyuyor. Öfkesini ona karşı bileyliyor. Batıdaki eylemciler gibi orada
da halka aynı gaz sıkılıyor.
Türk CNN’ni ise Akçakalelilerin hükümete yönelik
serzenişini sansürlüyor. Aldıkları maaşın hakkını vermeleri gerek tabiî.
Ve esas olarak tezkerenin çıktığı gün itibarıyla
haberlerde Apo’nun İmralı’dan Suriye Kürtlerine “askerî güç oluşturun” emri
verdiği söyleniyor. Demek ki tersten şu iddia edilebilir: bu tezkere Kürd’’ün
iradesi hilafınadır, bu iradeyi kırmak içindir. Aylardır Apo’ya dair tek bir
haber çıkmaz iken, böylesi bir günde bu haberin servis edilmesi, niyeti ifşa
ediyor: aslolan toprak genişletme, fetih, “büyük Türkiye” ya da İslam birliği
değil. Suriye Kürdlerinin serbestiyet alanına son vermek. MHP’nin destek
vermesinin nedeni de burada. Gocuklu celep kaldırınca sopasını ve kükreyince
“bozkurt sürüleri bunlar, biz eşref-i mahlûkatız” diye, hemen geçti MHP hizaya.
TC, MC oluverdi birden.
Bazı Müslümanların ve bazı Türklerin sandığı gibi
hedef ne 2023 ne 2071, ne ümmetin birliği ne de Türk’ün dünyayı fethidir. Hedef
bugündür, bugünde emperyalist ve Siyonist odaklara karşı ya da değil, ortak her
tür iradenin kırılmasıdır. Tüm bu masallar ve yalanlar, milleti ve ümmeti
efendilerin suç ve günahlarına ortak etmek içindir.
PKK’ye karşı hazırlanan tezkereyle ilgili
görüşmenin yapılacağı gün böylesi bir saldırı tümüyle tesadüf olsa gerek
dolayısıyla.
Aynı gün Ak Parti ideolojisi ile yazılıp
çekilen Kurtlar Vadisi’nde Polat Alemdar’ın adamları Suriye
büyükelçiliğini basıp elçiye işkence ediyor.
“Bana oyuncu olmamı Yılmaz Güney söyledi” deyip
övünen Ali Sürmeli’nin canlandırdığı tip “örgütçü”lere “posta” koyuyor. Birkaç
gencin içleri gıdıklanıyor, kanları kaynıyor.
Türklüğü ve Müslümanlığı onlara asla ve kat’a ait
olmaksızın, mülk edinenler millete ve ümmete hamaset edebiyatı satıp
duruyorlar.
“Kürd”, bu edebiyat karşısında tüm kötülükleri ve
engelleri çağrıştıran bir imge olarak örgütleniyor.
Tüm bu gelişmeler, Türk başka bir millet,
Müslüman’ın başka bir din üzerinden inşa edildiğini aşikâr ediyor. Kürd’e biraz
da bunu açık ettiği için kızılıyor. “Kürd” oyunun bozulduğu nokta, dilin
sürçtüğü yer, zaafların göz önüne serildiği gün… Kürd biraz da efendilerin
güçsüzlüğünün aynası. Kırılması bu yüzden.
İsrail hiç yenilmemiş tarihte. Hizbullah onun
yenilebildiğini ispatlamış. Bize ise rant kavgalarının döndüğü Fenerbahçe’nin
tarihte ilk kez bir Alman takımını yenmesiyle övünmek düşüyor! Hizbullah’ın
sağlı sollu tasfiyenin eşiğinde olduğu momentte, çöktüğümüzde yara bere olacak
dizlerimiz için merhemler öneriliyor. “Rant kavgalarından arta kalıp yere
dökülecek kırıntılarla idare edin” deniliyor.
“Herkes Türk olsun”
demekte bile iyi niyetli, saf, hakiki bir yan var. Zira bunu söyleyen kişi,
Türklüğün imanlı, hakiki, gururlu ve hayırlı olduğunu düşünüp herkesi buna
ortak olmaya çağırıyor. Türklükle ya da Müslümanlıkla aidiyet değil, mülkiyet
ilişkisi kuranlarda ise bu iyi niyet ve samimiyet noksan. Onların ortak olana
dair, içre ve içinden gelen herhangi bir inancı, fikri ya da zikri yok. Ortak
olana düşman oldukları, böyle eğitildikleri, bu amaçla muktedir kılındıkları
için efendilerine hizmette kusur etmemekteler. “2071’de Afrika ve Avrupa da
Türklerin olacak” masalına kanıp bugün parsayı toplayacağını zannedenler,
Türklüklerini ve Müslümanlıklarını, bugünün gerçeği üzerinden, gözden
geçirsinler. O göz, o gözde fer kaldıysa… Unutmasınlar ki attıkları savaş
naraları karşısında ortak olmaya, ortak mücadeleye, ortak yaşamaya mecbur olan
mazlumların bir Allah’ı, o Allah’ın da bir hesabı var.
Eren Balkır
4 Ekim 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder