“Hak
ve batıl dünyada asla bir arada var olamaz. İslam, Allah’ın egemenliğinin
dünyada tesis edilmesi gerekliliğini vazedip, beşeriyetin diğer varlıklara
dönük ibadetinden onu azad ettiğinde, Allah’ın dünyadaki hükümranlığını gasp
edenlerce itiraza maruz kalacaktır. Onlar, İslam ile asla barışmayacaklardır. O
vakit İslam, onları yok ederek insanları iktidardan kurtaracaktır […]
değişmeden kalacak hâl budur. Cihadın özgürleştirici mücadelesi, tüm dinin
Allah’a ait olduğu vakte kadar sürecektir.”[1]
[Seyyid Kutub]
Günümüzde hüküm süren İslamî diriliş, Müslüman
Kardeşler’in ortaya çıkışı ve gelişim sürecine ilişkin belli bir anlayış
geliştirilmeksizin mümkün değildir. Müslüman Kardeşler’in felsefî gayeleri ve
hedeflerinin anlaşılması çabası esnasında onun tecrübe ettiği evrim sürecinin
takdire şayan olduğu görülecektir. İhvan, gayelerinin yöntemsel tatbiki
(Menhec) noktasında birbirinden farklı gelişme aşamalarından geçer. Ancak
(Seyyid Kutub’un şehadetine kadar geçen) ilk dönem boyunca İhvan’ın gayeleri ve
hedefleri sabit kalmış, sosyo-politik koşullara dönük farklı uygulamalara
gidilmiştir. Şehid Seyyid Kutub’un devrimci fikirleri, esasta, İmam Hasan Benna’dan
farklı değildir. İkili, verili yönetim sisteminin yerine İslam devletinin
geçirilmesi hususunda ortaklaşırken, sözkonusu ikamenin zamanı ve nasıl
yapılacağı noktasında ayrışır.
İmam Hasan Benna [1906 -1949]
İslamî dirilişin kökleri 1928’de İmam Hasan Benna
tarafından Cemiyet-ül İhvan-ı Müslimin’in kuruluşuna dek uzanır.[2] Mısır’daki
seküler liberal ideolojilere karşı çıkma gayretinde olan İhvan’ın oluşumu,
sosyopolitik koşullara yönelik genel tepkinin bir parçasıdır.[3] İmam Benna,
İhvan’ın ideolojik temellerini bu bağlam dâhilinde atmıştır.
İmam Benna’nın külliyatı hakkında övgü ya da sövgü
yollu yazılar yazan herkes, onun güçlü bir şahsiyete sahip olduğu hususunda
ortaklaşır.[4] İsmailiye’de öğretmenlik yapan Benna, zamanla Mısır toplumunda
İslam’ın yaşadığı çöküşe ve dağınıklığa odaklandı. İmam, emperyalist
milletlerin Müslüman topraklarını genel anlamıyla sömürgeleştirme arzusunda
olduğunun, hatta bu toprakların bir kısmının hâlihazırda sömürgeleştirildiğinin
farkındaydı. O, verili çöküş koşullarının izlerini Emevi hilafetine kadar
sürerek, hilafetin yabancı müdahalesine ve emperyalizme karşı kendisini
muhafaza etme becerisini yanlış idare sonucu yitirdiği kanaatine ulaştı.[5]
Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de hilafetin
lağvedilmesi, Müslüman dünyada psikolojik bir krize yol açmıştı. İslam dışı,
sekülerist ve liberteryan eğilimler, Mısır’daki akademyayı etkisi altına aldılar.
İmam Benna, bu noktada ilgili koşulların Mısırlıları “yozlaşmış bir din”i miras
almaya ve onları dinlerini inkâr etmeye ittiği sonucuna ulaştı.[6] Dış güçlerin
Müslüman topraklara yönelik gayretleri, İslamî imanın ahlâkî yapısına zıt olan
yabancı fikirlerin ve kültürün takdim edilmesi ile sonuçlanıyordu. Taylor’ın da
belirttiği üzere, “İmam Benna, yirminci yüzyıl Mısır’ı, emperyalistlerin
lütufkârlığı eliyle onuru kırılmış ve kendi halkının refahına dönük her türden
sorumluluk fikrini yitirmiş, batıcılığın büyüsüne kapılmış hâkim sınıflar
yüzünden İslamî mirasını zamanla unutmaya yüz tutmuş bir toplum” olduğunu düşünüyordu.[7]
İmam Benna’ya göre, batı demokrasisinin ilkeleri
övgüye değer olsa da, bireyciliğin[8] etkisi altında oluşu, onun meşru
felsefesini çürütmüş, sınıf çatışmasına ve ailenin parçalanmasına yol açmıştı.
Nihayetinde batı demokrasisi, emperyalist milletlerin
iktidarı gasp etmesi sürecine evrilmişti. “İmam Benna’ya göre, modern
Avrupa’daki devrimci eğilimler Batı kültüründeki ahlâkî çöküşe ait bir gösterge”ydi.”[9]
Benna’nın temelde odaklandığı nokta, verili durumu
ilerici olan İslamî nizam ile ikame etmek suretiyle Mısır’ın sorunlarını
çözmekti.[10] Ona göre İslamî devlet, Mısır toplumunda baş gösteren sosyal ve
ahlâkî çöküşün yegâne çözümüydü; o, Batı’nın her türden politik hâkimiyet
biçimine son verecek tek başarılı seçenekti. Bu sayede Müslümanlar kendilerine
saygı duyacaklar, sömürü ve yabancı güçlere teslimiyete karşı kendilerini
koruyacaklardı.
İmam Benna Tarifiyle İhvan
İmam Benna’nın ruhanî uyanış çağrısı, esas olarak
birey ve milleti etkileyecek olan İslamî temellere dayanır. İmam Benna’nın
bireysel uyanıştan kastı, bireyin mükemmel olan İslamî ahlâkî yapıyı kendi
hayatında ve ev içinde öğrenmesi, Allah’ın koyduğu yükümlülüklere uymasıdır.
Milletin ruhanî uyanışı ile ilgili olarak İmam iki ana hedef koyar. İlk hedef,
Mısır dâhil tüm Müslüman toprakların adaletsiz ve suçlu olan tüm yabancı
idarelerden ve teslimiyetten kurtarılmasıdır.
Kurtuluş gerçekleştirildiği vakit hür İslâmî devlet,
İslam’ın ilkeleri uyarınca yeniden tesis edilmelidir. İkinci hedef ise sosyal
adaleti ve daha iyi bir sağlık hizmetini temin etmek, suç oranlarını düşürmek
ve orduyu etkin hâle sokmaktır. İmam Benna’nın inancına göre, İhvan’ın
hedeflerine ulaşmanın üç yolu mevcuttur: “yürekten bir iman, dikkatli bir
örgütlenme ve çalışma.”[11] İmam Benna, arzulanan hedeflere nasıl ulaşılacağına
ilişkin temelleri atar ve bir yandan da kardeşlerinden ilgili yöntemleri daha da
derinleştirip uygulamalarını ister. Genel bir tartışmaya göre, İmam Benna’nın
bilinçli bir tercihle, gelecekte İhvan’a rehberlik edecek liderlik hususuna
cevap vermemiş olması yöntemsel bir meseledir ve ileride doğan liderlik boşluğu
Şehid Seyyid Kutub ve diğerlerince doldurulmuştur.
İmam Benna, rakip Müslüman tarikatlar arasındaki
ideolojik anlaşmazlıklara karşı ilgisizdir, zira onun esas derdi, tüm
Müslümanları kendi davası etrafında toplamaktır. Bu sebeple İhvan’a ait
külliyatı yayımlama aşamasında o, büyük ölçüde Kur’an ayetlerine ve altı Hadis
kitabına (Sahih Sitte) başvurur. “İbn-i Hanbel, İbn-i Hazm, Navavi ve İslam
tarihinin diğer isimlerinin fikriyatıyla ameline ait örneklikten istifade
eder.”[12]
İmam Benna’ya göre İhvan, “Selefi bir hareket, kitabî
bir yol, Sufi bir gerçeklik, politik bir yapı ve atletik bir grup, bilim ve
kültür cemaati, iktisadî bir şirket ve sosyal bir fikirdir.”[13] Onun tespitine
göre, “İslam kapsamlı bir sistemdir. […] İslam, içinde hükümet etmeyi de ihtiva
eden bir dindir. […] Eğer size politik olduğunuz söylenirse bunu söyleyenlere
İslam’ın böylesi bir ayrımı kabul etmediğini söyleyin. Devrimci olmakla
suçlanacak olursanız, bunu söyleyenlere, ‘biz hakkın ve barışın sesiyiz’ deyin.
[…] Eğer bize karşı çıkarsanız ya da bizim mesajımızı ilettiğimiz yolu
keserseniz, bilin ki Allah sizin adaletsizliğinize karşı kendimizi korumamıza
izin veriyor. […]”[14]
İmam Benna, Raşid Rıza’nın Menar gazetesinin
düzenli okuyucularındandı[15] ve Selefî düşünürlerin etkisi altındaydı, ancak
onlardan farklı olarak, teorik tartışmayı bir kenara atıp fikirlerini pratikte
tesis etmeye çalışan bir isimdi. Selefî düşünürler gibi İmam Benna da Müslüman
dünyanın yüzleştiği sorunlara nasıl yaklaşılacağını tespit etmezden önce
belirli adımların atılması gerektiğine inanıyordu. Selefî hareketin temel
arzularından biri olan içtihad, aynı zamanda İmam Benna’nın da İslamî
sosyo-politik sistemi destekleyeceğine inandığı araçlardan birisiydi. Tecdid
(değişim) anlayışına dönük güçlü bir vurgu ile birlikte İmam, Mısır’ın ve
küresel ölçekte tüm dünyanın sorunları ile yüzleşme ve onları çözme hususunda
İslamî yolun elindeki yegâne yöntemin tecdid olduğu konusunda müritlerini
bilinçlendirdi. İmam Benna’ya göre, bireyin maddî-manevi rahatı için gerekli
anahtar, adil ve faziletli bir toplum inşa etmekti. Böylesi bir toplum otuzlu
yıllarda, “Vehhabi hareketinin zirvede olduğu dönemden beri tanık olunan en
güçlü İslamî örgütlenme” içinde uç veriyordu.[16]
Başlarda İmam Benna, müritlerini Mısır toplumunun
İslamî niteliğine ilişkin tehlikelerle yüzleşmeleri konusunda uyarmaya çalıştı,
ancak İhvan hareketi genişleyip ülkedeki muhalif fikirlerle çatışma içine
girince hareket, militanlık ve politik eylemlilik çizgisine kaydı.[17]
Gizli Aygıt ve İmam Benna Suikastı
1942’de, İmam Benna, İhvan’ın Cihazü’s Sırri [“Gizli
Aygıt”] olarak bilinen gizli paramiliter kanadını kurar. Örgütün amacı, İhvan
üyelerini polisten korumak, politik hasımların eylemlerine ilişkin karşı
istihbarat sağlamak ve nihayetinde de “Cihad’ı ve yeniden İslamîleşme sürecini
başlatmaktı.[18]
“Cihad,
Allah’ın her Müslüman’a emrettiği bir zorunluluktur, o ne inkâr edilebilir ne
de geçiştirilebilir bir şeydir. […] Allah Cihad’a büyük bir önem atfetmiş, o
yolda mücadele eden şehidlerini ve savaşçılarını muhteşem bir ödülle
ödüllendirmiştir. […] İslam, Cihad meselesi ve dindar ya da sivil, her türden
eski veya modern hayat sistemlerinden daha büyük bir güçle kendi haklı davasını
korumak adına ümmetin tek bedende bütünleştirilmesi ile ilgilidir.”[19]
İhvan ile Mısır hükümeti arasında zuhur eden
farklılıklar zamanla çatışmalara yol açtı. İkinci Dünya Savaşı, İngiliz-Mısır
krizi ve Arap-İsrail çatışması, İhvan’ın Mısır hükümetinin politik hatalarını
ifşa etme ve hükümetlerin “İslam karşıtı” konumlarını sorgulama imkânı verdi.
İmam Benna, varolan rejimi ikame edecek bir İslamî hükümetin kurulması
çağrısında bulundu, zira onun inancına göre, Mısırlı Müslümanların
yüzleştikleri “aşağılayıcı” koşulları ortadan kaldıracak yegâne güç, İslamî bir
rejimdi.
İmam Benna’nın taleplerinden rahatsızlık duyan
başbakan Mahmud Fehmi Nuqraşi, 8 Aralık 1948’de İhvan’ı dağıttı ve liderlerini
tutukladı.[20] Bu gelişme, İhvan üyelerini öfkelendirdi; iddialara göre,
Nuqraşi’nin 1949’da uğradığı suikasta bu öfke yol açmıştı.[21] Bir ay sonra
başbakan suikastına Hasan Benna’nın 12 Şubat 1949’da, Kahire’de gün ortasında
katledilmesi ile cevap verildi.[22] Allah, onu davası uğruna dövüşüp toprağa
düşen bir Şehid’i olarak kabul eylesin.
1952 Devrimi
Kimi yazarların ortak iddiasına göre, politik ve
sosyal reform arzusu dâhilinde, yeni liderleri öncülüğünde İhvan, hükümeti
devirmeyi planlayan General Muhammed Necib ve Yarbay Cemal Abdünnasır
komutasındaki Hür Subaylar’la temas kurdu. Bazı iddialara göre ise İhvan,
başarıya ulaşan darbeye katkı sundu ve bizzat içinde yer aldı[23], ancak
tarihsel planda askerî cunta, “İhvan’ın ve lider kadrosunun iştiraki olmaksızın
başarıya ulaşmıştı.”[24]
Oysa İhvan’a göre, 23 Temmuz 1952’de[25] Devrimci
Komuta Konseyi (DKK) eliyle gerçekleşen devrim İslamî, bir devletten çok
seküler bir devlete meyyaldi.[26] 26 Temmuz’da, devrimden üç gün sonra,
İhvan’ın atanmış lideri Hudeybi, kamuoyuna DKK’nin Mısır’ın esas temeli olarak
İslam’ı seçmesi gerektiğini ilân etti. Bu konuşma ardından İhvan, İslamî devlet
talebiyle, askerî cunta içindeki politik tartışmalara katıldı. Dolayısıyla,
Hudeybi liderliği altında yönetilirken bile İhvan, şeriata dayalı bir hükümetin
tesisi arzusunu dillendirmeyi sürdürdü ve bu arzu edilen hedefe doğru atılan
adımları engelleyen seküler her türden rejimi eleştiriye tabi tuttu.
19 Temmuz 1954’te DKK, Büyük Britanya ile,
Britanya’nın ticarî çıkarları için Mısır’ın işbirliğine gitmesi karşılığında,
Süveyş Kanalı hususunda geri adım atılmasını öngören bir anlaşma imzaladı.
İhvan, anlaşmaya itiraz etti ve anlaşmayı İslam’a yapılmış bir “ihanet” addetti.
Nasır’a yönelik “tertipli” bir suikast girişimi sonrası Nasır, İhvan
liderlerini ve dört bin üyesini tutuklattı, bunların önemli bir bölümü müebbet
hapse mahkûm oldu.[27] Bu etmenler, İhvan içinde ciddî bir psikolojik krize yol
açtı ve bir anlamda İhvan, “Müslüman” bir hükümetin İslamî davayı nasıl
aşağılayabileceği sorusuna cevap bulma noktasında hayrete düştüğü bir ideolojik
boşlukta buldu kendisini. Bu bağlam dâhilinde Şehid Seyyid Kutub’un ilgili
devletlerin gerisin geri cahiliye dönemine döndükleri ve dolayısıyla bunların
İslam dininden döndüklerine ilişkin tespiti ile sözkonusu “ideolojik boşluğu”
doldurması gayet doğaldı.
Şehid Seyyid Kutub [1906-1966]
Günümüz İslam fikriyatını etkileme hususunda Seyyid
Kutub’a yaklaşma imkânına çok az sayıda Müslüman düşünür sahip olabilmiştir.
1964’te Kahire’de idam edilmesinden beri onun vefatı, “İmam Benna’nın bir
parçası” hâline gelme ve bugün itibariyle “onun rolü ve mevcudiyetine karşıt
yönde etki etme” olarak özetlenebilecek iki ayrı sürecin mükemmel bir resmini
verir. [Kepel, G., The Prophet and Pharaoh: Muslim Extremism in Egypt,
s. 36.]
“Devrimci
hareketin amacı, dünyayı değiştirmek ve hürriyet, kardeşlik ve herkes için
adalet temelinde yeni bir ahlâkî nizam tesis etmektir.”[28]
Kutub’un yazıları, Sünni ve Şii gelenek içindeki
dirilişçi gruplar da dâhil, tüm Müslüman dünya genelindeki birçok İslamî
harekete ilham verir; İran’da Şah’ı deviren devrimci gençler, Amerikan
toplumunu dönüştürmek isteyen Amerikan Müslüman Misyonu içindeki Siyah
Müslümanlar ve Suriye’de devrim denemesi yapan İhvan üyeleri bu hareketlerden
birkaçıdır. Tüm bu kesimler, Seyyid Kutub’un açık edebî üslubunun ürünü olan
“evanjelik” yazılarından, yazılardaki didaktik ve vaizlere has tarzın
cazibesinden etkilenmişlerdir.[29]
Seyyid Kutub, 1906’da Yukarı Mısır’daki Asyut şehrine
bağlı Muşa köyünde dünyaya geldi.[30] 1925-1948 arası dönemde Kutub’un ana
entelektüel faaliyeti, edebiyat eleştirisi, şiir ve politik, sosyal ve ahlâki
konular üzerine makalelerle ilgiliydi. 1948’de Fikrü’l-Cedid [“Yeni
Fikir”] gazetesini çıkarttı. Bu ilk dönemde yazıları yüzünden başı derde girdi,
aynı yılın Mart ayında hükümet gazeteyi kapattı ve Kutub’un tutuklanması emrini
verdi. Ancak hükümetteki kimi isimler, araya girip onun ABD’de belirsiz bir
süre eğitim görmesini sağladılar.[31]
ABD’de yaşadığı dönemde elde ettiği tecrübeler, onun
seküler, materyalist ve bireyci batı kapitalizminin bir ürünü olan bu
toplumdaki ahlâkî ve sosyal çöküşü görmesini sağladı. Seyyid Kutub,
Müslümanların sorunlarına ilişkin temel çözümün batıda bulunamayacağı, çözümün
yalnızca İslam’da olduğu ve eğer Müslümanlar rehberlik konusunda başka
kaynaklara yönelecek olurlarsa, ilgili sorunların fasit bir daire içinde
mevcudiyetini sürdüreceği sonucuna ulaştı.
Mart 1953’te Kutub, Hudeybi liderliğindeki İhvan’a
katıldı. Zaman içinde Rehberlik Konseyi’ne getirildi ve Kasım 1954’te hapse
atılmasına kadar Hudeybi ile birlikte sıkı bir çalışma içine girdi. Hudeybi
1961’de serbest kalmasına rağmen Kutub, ömrünün sonuna dek hapiste kaldı.
Hapishanede en verimli ve en önemli çalışması olan Ma’alim fi’l Tariq [“Yoldaki
İşaretler”] isimli kitabını kaleme aldı.
Yoldaki İşaretler
Yoldaki İşaretler ilk
basıldığında Mısır’da önemli bir ilgiyle karşılandı, okurla buluştuğu günü
takip eden ilk birkaç ay içinde birkaç basımı yapıldı. İddialara göre Nasır,
kitabı çıkar çıkmaz okudu ve dağıtımına izin verdi, el-Ezher çevresi ise
kitabın popülaritesinden ürkerek bu karara itiraz etti.[32]
Kitabın ana başlıklarından biri, müminlerin her daim,
tarihsel planda, cahiliye tehdidi ile yüzleşmeleri ile ilgiliydi. Kutub’a göre,
müminler cahiliye ile cihada ait kimi araçlarla mücadele etmişlerdi.[33] Ancak
geleneksel İslamî düşüncede “cahiliye” terimi, genellikle Hz. Muhammed’in
peygamberliğini önceleyen “cehalet dönemi” olarak kabul görüyordu. İlk olarak
Mevlana Mevdudi’nin[34] ortaya koyduğu terimi incelerken Kutub, ilgili kavramı
birçok İslamî diriliş hareketi için imana dair bir köşe taşı, bir yol işareti
olarak tespit etti.
“Biz
[…] bugün itibarıyla, İslam’ın ilk döneminde hüküm süren cahiliye ile aynı
doğaya sahip, görece ondan daha derinlemesine işleyen bir cahiliye ile
kuşatılmış durumdayız. Tüm çevremiz, halkın inanışları ve fikirleri,
alışkanlıkları, sanatı ve hukuk cahiliyedir, İslamî kültür, İslamî kaynaklar,
İslamî felsefe ve İslamî düşünce olarak kabul ettiklerimiz bile cahiliyenin
imal ettiği şeylerdir.”[35]
Kutub tespitini şu cümlelerle sonuçlandırmaktaydı:
“Biz
[…] cahiliye toplumunun, kavramlarının, geleneklerinin ve liderliğinin
pençelerinden kendimizi kurtarmalıyız. Görevimiz, cahiliye toplumunun
pratikleri ile uzlaşmak ya da ona sadakatle bağlanmak değildir. […] Amacımız,
ilkin kendimizi değiştirmek, böylelikle ardından da toplumu
değiştirmektir.”[36]
Öte yandan Seyyid Kutub, İmam Benna gibi, cihadın Yüce
Allah’ın Kur’an’da emrettiği İslam’ın esas niteliği olduğuna inanıyordu.
Dolayısıyla cihad, kimse tarafından, hiçbir biçimde karartılmamalıydı. Kutub,
cihadı yalnızca savunma amaçlı olduğunu söyleyen yenilikçilere saldırdı ve
onları verili âdil olmayan hâkim politik sistemleri ortadan kaldırmaya izin
veren İslam’ı böylesi bir eylem için gerekli meşru araçlardan mahrum bırakmaya
çalışan “ruhanî ve zihnî mağlubiyetçiler” olarak yaftaladı.[37]
Seyyid Kutub, statükonun değiştirilmesi için gerekli
bir araç olarak cihad silâhının kullanılması fikrini şiddetle savunuyordu. Ona
göre, bir hareketin muhtaç olduğu şey, “istibdadı köklerinden söküp atmak ve
beşeriyeti hürriyetle tanıştırmaktır. […] İslamî cihad, dünyadaki her insanın
tam hürriyetini güvence altına alınması, bu amaçla, insanları başkalarına kul
olmak yerine Allah’a kulluk etmelerinin sağlanması için gereklidir.”[38] Bu
yöntem ona göre, Mısır dâhil, tüm “Müslüman devletler”e tatbik edilmelidir,
zira “tüm mevcut sözde Müslüman toplumlar da cahiliye toplumlarıdırlar.”[39]
Bir Delil Olarak Hâkimler Değil Vaizler
Birçok akademisyenin Seyyid Kutub’un İhvan’ı “yoldan
çıkardığı”na inanmasını sağlayan temel referans noktalarından birisi, Hudeybi
imzalı Duat ve Laysa Quda [“Hâkimler Değil Vaizler”] isimli kitaptır.
Shepherd’a göre, Hudeybi’nin kitabı İhvan lideri ile Seyyid Kutub arasındaki
farklılıkları ifşa etmektedir. “Kitap, “İslamî kavramlar bağlamında Nasır
devletini analiz eden Kutub’taki teorik araçların arka planına karşı kaleme
alınmıştır.”[40] Seyyid Kutub’un cahiliye ile ilgili fikriyatını dolaylı olarak
eleştiren kitap, İslamî hükümet sisteminin tesis edilmesi hususunda Kutub’un
tercih ettiği yöntemi ele alır. Genel anlamda kitap, İhvan liderliğinin Seyyid
Kutub tarafından “yoldan çıkarılıp çıkarılmadığına” ilişkin tartışmaya dair
önemli bir metindir.
Ancak gene de “gerisinde nadiren bir kitap bırakan ya
da düşünsel izlerini kâğıda seyrek döken”[41] bir isim olarak Hudeybi’nin
Seyyid Kutub’u kötüleyici bir çalışma kaleme almayı istemesi garip bir
durumdur. Öte yandan, okurda Hudeybi’nin Kutub’un analitik felsefesini
yanlışladığı fikrini uyandıran kitabın güvenilirliğine ilişkin kimi soru
işaretleri mevcuttur. Eğer Hudeybi, temelde Kutub’la aynı fikirde değilse,
Zeynep Gazali’nin de belirttiği üzere, o hâlde Yoldaki İşaretler’in
basımına neden onay vermiştir? Hatıratında Gazali’nin ifşa ettiği biçimiyle,
“Mürşidül Âlâ (Hudeybi) kitabı okur ve basımına onay verir. […] Hudeybi, bana
‘bu kitap (Yoldaki İşaretler) benim Seyyid Kutub’a dönük tüm umudumu
artırdı, Allah onu korusun. […] Kitabı iki kez okudum.’ demiştir.”[42] Kepel’e
göre de hem Hudeybi hem de Kutub, o dönem Mısır’da hüküm süren sosyopolitik
sistemi “İslamî bir nizamın tesisi yolunda değiştirilmesi gereken bir cahiliye
sistemi olarak tarif eder.”[43]
Ayrıca yakın zamanda ortaya çıkan kimi deliller
ışığında, kitabın gerçek yazarının esasında el-Ezher ulemasından bir grup
olduğu iddia edilmektedir. İddialara göre bu grup, Mısır hükümetine bağlı
İçişleri Bakanlığı Güvenlik Birimi’ne bağlı bir başka grupla bağlantılı olarak
kaleme almıştır.[44]
Dolayısıyla, yazarın doğruluğunu şüphede bırakan bu
iki nedenden ötürü, Hâkimler Değil Vaizler kitabından yapılan alıntılar,
Seyyid Kutub ile Hudeybi arasında konum itibariyle belli bir yarığın olduğuna
dair bir kanıt olarak takdim edilmeden önce, dikkatle okunmayı hak etmektedir.
Sonuç
Seyyid Kutub’a göre Yüce Allah, İslam’ı tüm beşeriyete
vahiy eylemiş, beşeriyet bu sayede “insanın insana kulluğu”ndan kurtulma imkânı
bulmuştur. Beşeriyetin bu kavgası sayısız istibdada, zulme ve çilelere maruz
kalmıştır.[45] Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında
müminler, kendi sorunlarını ancak devrimci İslamî diriliş, yani şeriatın tesisi
aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslamî ideoloji
oluşturmak suretiyle kendi sorunlarını çözebileceklerdir.
Dolayısıyla, bu tespitler ışığında, Seyyid Kutub’un
İmam Benna’nın fikirlerini geliştirdiği ancak “İhvan’ın ideolojisine görece
daha belirgin bir militanlık aşıladığı”[46] sonucuna ulaşmak mümkündür.
Mevlana Mevdudi ve İmam Benna gibi Şehid Seyyid Kutub
da verili Müslüman toplumundaki sosyopolitik etmenlerin tümüyle İslamî hayatın
yenilenmesine dair bir çağrıyı işaretlediğine inanır. Bugünün dünyasında
İslam’ın başarıya ulaşabilmesi için dinî inançta bir rönesansa ya da dirilişe,
bunu takiben de İslamî çerçeveye uygun yeni bir yasamaya ihtiyaç vardır. Bu
fikirler, her şeyi kuşatan ruhanî uyanış (es-sahva) teklifi ışığında,
İmam Benna’nın fikirlerinin doğal süreç içindeki ilerlemesine tekabül ederler.
Seyyid Kutub, yazın hayatı süresince çeşitli
safhalardan geçer: sistematik olarak radikalleştiği bir safhayı müteakip
liberal sekülerizme inanmış, onun verili nizamları ikame edebilecek devrimci
bir teklif olarak İslam’ın müdafaası düzleminde, Müslümanların tüm sorunlarına
cevap olacağını düşünmüştür. Bu sebeple Seyyid Kutub’un bir yazar olarak sahip
olduğu ün, belirli bir evrim sürecinin etkisi altındadır ve bu süreç, onun
çağdaş İslamî diriliş öğretisinin fıtri babası kılmıştır.
Ancak Kutub sonrası döneme miras kalan dogma, İhvan
içinde belirgin bir kopuşa yol açmış, Seyyid Kutub yanlıları muhafazakâr İhvan
üyelerinden kendilerini ayırmışlardır. Bu ayrışma, Yoldaki İşaretler’i
anayasa olarak kabul eden Cemiyetü’l İslamiye gibi grupların oluşmasını
koşullamıştır.
Kutub’un İhvan’ı “yoldan çıkarttığı”na ilişkin yegâne
delil, Hâkimler Değil Vaizler kitabıdır. Kitabın yazarı hususunda kimi
soru işaretlerinin mevcut olması sebebiyle ilgili kitabın belli bir dikkatle
okunması gerekmektedir. Ancak gene de Seyyid Kutub’ın İhvan’ı “yoldan çıkartıp
çıkartmadığı”na ilişkin soruya cevap verirken her iki kesimin felsefî
amaçlarına yönelik derinlikli bir incelemenin yapılması zorunludur. İmam Benna,
Hudeybi ve Seyyid Kutub, idarî sistemin İslamî ilkelere aykırı olduğu ve
Müslüman toplumlardaki verili sorunların ancak İslam devleti aracılığıyla giderilebileceği
hususunda ortaklaşırlar. Hem İmam Benna hem de Kutub, tüm mevcut sistemleri
ortadan kaldıracak İslamî nizamın tesisi için cihadın kaçınılmaz olduğu
kanaatindedir. Her iki isim de farklı dönemsel bağlamlar dâhilinde yazılarını
kaleme almış, İhvan’a ait yöntemsel ilkelerin doğru zamanda uygulanması
noktasında ayrışsalar da her ikisi de bu ilkelere başvurmayı sürdürmüştür.
Ancak ana hedef ve amaçlar merkezde aslı itibariyle muhafaza edilmekle birlikte
Seyyid Kutub, sadece bunların tatbiki konusunda kimi geliştirici müdahalelerde
bulunmuştur.
A. B. Mehri
[Kaynak: “Essay B: “Is There Any Evidence the
Muslim Brotherhood Was, to All Intents and Purposes, Hijacked by Sayyid Qutb”,
Sayyid Qutb, Milestones içinde, Maktabah, 2006, s. 186-194.]
Dipnotlar:
[1] Seyyid Kutub, Ma’alim fi-Tareeq: Milestones, s. 93.
[2] Husaini, I. M., The Moslem Brethren, s. 1.
[3] Munson, H., Islam and Revolution in the Middle
East, s. 8.
[4] Husaini, I. M., The Moslem Brethren, s. 25.
[5] Mitchell, R. D., The Society of Muslim Brothers,
s. 7.
[6] Mitchell, R. D., a.g.e., s. 4.
[7] Taylor, A. R., The Islamic Question in the
Middle East Politics, s. 55.
[8] Mitchell, R. D., The Society of Muslim Brothers,
s. 224-226.
[9] Taylor, A. R., The Islamic Question in the
Middle East Politics, s. 55.
[10] Mitchell, R. D., The Society of Muslim
Brothers, s. 234.
[11] Mousalli, A. S., Islamic Fundamentalism: Myths
and Realities, s. 324.
[12] Dekmejian, R. H., Islam in Revolution :
Fundamentalism in the Arab World, s. 78.
[13] Karpet, K. H., Political and Social Thought in
Contemporary Middle East, s. 96.
[14] Mitchell, R. D., The Society of Muslim
Brothers, s. 30.
[15] Hiro, D., Islamic Fundamentalism, s. 60.
[16] Karpet, K.H., Political and Social Thought in
Contemporary Middle East, s. 95.
[17] Enayat, H., Modern Islamic Political Thought,
s. 84.
[18] Taylor, A. R., The Islamic Question in the
Middle East Politics, s. 61.
[19] Imam al-Banna, H., A Treatise on Jihad, s.
1.
[20] Khadduri, M., Political Trends in the Arab
World: The Role of Ideas and Ideals in Politics, s. 84.
[21] Rubin, B., Islamic Fundamentalism in Egyptian
Politics, s. 11.
[22] Shadid, A., Legacy of the Prophet: Despots,
Democrats, and the New Politics of Islam, s. 55. Yazarın kanaatine göre,
kendisini Mısır toplumunda esaslı bir politik iktidar odağı olarak inşa edip
serpilen İhvan İmam Benna’nın suikast sonucu katledilmesi ardından ruhunu
yitirmiştir ve cemaat, günümüz itibariyle, “kendi rolü ve mevcudiyetini kendi
hilâfına” biçimlendirmektedir. [Kepel, G., The Prophet and Pharaoh: Muslim
Extremism in Egypt, s. 36.]
[23] Rubin, B., Islamic Fundamentalism in Egyptian
Politics, s. 11.
[24] Dekmejian, R. H., Islam in Revolution :
Fundamentalism in the Arab World, s. 83.
[25] Husaini, I. M., The Moslem Brethren, s.
130.
[26] Derkmejian, R. H., Egypt under Nasir, s.
25.
[27] Derkmejian, R. H., a.g.e., s. 27.
[28] Haddad, Y. Y., Sayyid Qutb: Ideologue of the
Islamic Revival, s. 67.
[29] Haddad, Y. Y., a.g.e., s. 68.
[30] Shepard, W. E., Sayyid Qutb and Islamic
Activism, s. 1. Kutub köy kökenlidir ve önde gelen, mütedeyyin ailelerden
birine mensuptur. Hacı Kutub İbrahim, kendi toplumunda herkesin tanıdığı,
sevilen, faal bir dindar insandır. (Moussalli, A. S., Radical Islamic
Fundamentalism: The Ideological and Political Discourse of Sayyid Qutb, s.
10.) Kutub, on yaşında Kur’an’ı hıfzeder, sonrasında modern bir okula kaydolur.
1934’te mezun olan Kutub, Eğitim Bakanlığı’nda çalışmaya başlar.
[31] Mitchell, R., Society of Muslim Brothers,
s. 124-25.
[32] Khatab, S., al-Hudaybi’s Influence on the
Development of Islamist Movements in Egypt, s. 468.
[33] Haddad, Y. Y., Sayyid Qutb: Ideologue of the
Islamic Revival, s. 83-87.
[34] Bkz.: Mawdudi, A. A., A Short History of the
Revivalist Movement in Islam.
[35] Qutb, S., Milestones, s. 20.
[36] Qutb, S., a.g.e., s. 21.
[37] Qutb, S., Fee Zilaal e Qur’an, Under the Shade
of the Qur’an, Cilt: 9, s. 144.
[38] A.g.e., s. 81.
[39] A.g.e., s. 82.
[40] Khatab, S., al-Hudaybi’s Influence on the
Development of Islamist Movements in Egypt, s. 468.
[41] A.g.e., s. 468.
[42] al-Ghazali, Z., The Return of Pharaoh, s.
45.
[43] Ramadan, Fundamentalist Influence in Egypt,
s. 154.
[44] Khatab, S., al-Hudaybi’s Influence on the
Development of Islamist Movements in Egypt, s. 467.
[45] Qutb, S., Milestones, s. 46.
[46] Taylor, A. R., The Islamic Question in the
Middle East Politics, s. 57.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder