Yunanistan Sosyalist Emek Partisi (YSEP) 16 Eylül 1920
tarihli olağanüstü kongresinde, Kasım’da yapılacak olan seçimlere savaş karşıtı
sloganlarla girmeye karar verdi. Bu kampanyada ilk defa orak-çekiçli amblemi
kullanacaklardı. Somut savaş karşıtı eylemlilikten ise kazanmaya en yakın
oldukları aşamada, Küçük Asya Seferi sırasında söz edilecekti. Yunan halkı, son
sekiz yıldır süren savaşlardan yorulmuştu. Venizelosçuluğun zafer çığlıklarına
rağmen, bu savaş girişimlerinin bir çıkmaz yol olduğunu anlıyordu.
Mutsuzluk, açlık ve Yunan halkının başına gelen
felâketler her geçen gün artıyordu. Cepheye çağrılan binlerce genç dağlara
kaçtı. Bu gençler savaşmak istemiyorlardı. Dağlarda binlerce jandarma aylarca
onları kovalayıp durdu.
YSEP, Küçük Asya Seferi’nin başında büyük bir savaş
karşıtı kampanya başlatmıştı. Küçük bir güce sahip olmasına rağmen parti,
yayınladığı bildiriler ve yürüttüğü faaliyet ile işçiler, köylüler ve bütün
hoşnutsuzlar arasında büyük bir etki yarattı. Kasım seçimlerinden önce
sosyalistler, Belediye Tiyatrosu Meydanı’nda gösteri düzenlemek için çağrı
yaptılar. Elli binden fazla insanın katıldığı mitingde savaş karşıtı
sloganlarla EOLAS sokağından Sintagma’ya (meclise) kadar yürüdüler. O zaman
nüfusu iki yüz bin olan başkent için bu, muazzam bir kalabalıktı.
YSEP’in birçok üye ve taraftarı, savaş karşıtı
eylemleri sebebiyle gözaltına alınmış ve haklarında dava açılmıştı. Savaş
gerekçe gösterilerek, 28 Haziran 1920’den sonra savaş karşıtı yayınlar sansür
tarafından engellendi. Venizelos Hareketi, 1 Kasım 1920 seçimlerinden
yenilgiyle çıkınca hükümet istifa etti. Savaşı sona erdirecekleri vaatleri ile
seçimleri kazanan kralcılar, yeni hükümeti kurma görevini üstlendiler.
Söylediklerinin tam tersi bir politikayı yürürlüğe koyan kralcılar, süreç
içerisinde yaşam koşulları kötüleşen çoğunluğun aleyhine olan savaş
politikasını, kapsamını genişletmek suretiyle, sürdürdüler.
Yeni süreçte YSEP, ne yayınladığı bildirilere ne de
düzenlediği gösterilere herhangi bir sınırlama getirdi. Genç askerler, üye ve
taraftarlar bulundukları bölgelerde ekipler oluşturuyorlardı. Taburlar ve daha
büyük birimlerin bağlantıları ile bölüklere doğru savaş karşıtı eylemlerini
sürdürüyorlardı. Örgüt, deniz kuvvetlerinde de yayılıyor, her gemi ve deniz
üssünde partinin hücreleri faaliyet yürütüyordu. Cephe ile doğrudan bağlantı
sağladığı için bu hücrelere özel bir önem atfediliyordu. Bu hücreler, Pire ve
Selanik’ten İzmir ve diğer bölgelere İşçinin Sesi ve İşçi Mücadelesi
gazetelerini taşıdılar.
Cephedeki hücrelere bildiri, broşür ve diğer basılı
malzemeler deniz kuvvetleri gemileriyle ulaşıyordu. Savaş karşıtı örgütlenmede
yaklaşık olarak 200 kadar asker ve astsubay örgütlenmişti. Liderleri
Selanik’ten D. Yomaganis’ti. Örgüt hücresi, Mihaili İkonomu, Miltiyadi
Zaferiyadi ve Niko Banano’dan oluşuyordu. Askere alınıp Küçük Asya’ya
geldikleri zaman onlarla Pantelis, Pulyapulos, Monastriyadis ve Nikolis
bağlantı kurdu. Bunlar, cephe örgütünün merkez grubunu oluşturdular. Savaş
karşıtı bir gazete olan Kızıl Muhafız’ı çıkardılar. Bazıları yakalanıp
3-4 aylık hapis cezaları aldılar ve cepheye sürüldüler. YSEP yayını Rizozpastiste
[“Radikal”] o günlerde şunları söylüyordu:
“Bugünkü
sistemi iyi görmeliyiz. Bu toplumsal sistemin bizi savurup attığı uçurumu fark
etmemiz için gözlerimizi açmadıkça, savaş, kesintisiz olarak zenginlerin
kasalarını alın terimizle ve kanımızla doldurmak için halkımızı kitlesel olarak
mutsuzluğa ve ölüme sevk edecek.”
1922 Yaz’ında, bozgundan biraz önce, aralarında
Polopulos’ta olan 25 asker savaş karşıtı, eylemliliklerinden dolayı tutuklanıp,
“vatana ihanet” suçlamasıyla askerî mahkemeye sevk edildi. Ama kısa bir zaman
içinde cephenin kırılması ve ardından çok hızlı çözülmesinden dolayı bu
askerler, ordudan arta kalanlarla birlikte, İzmir Cezaevi’nden Atina’ya
getirildiler.
Bu esnada Yunanistan’da savaş karşıtı gösteriler ve
grevler sayıca artış eğilimi içine girmişti. Savaş karşıtı taleplerle gündelik
talep arasında bağ kuran işçi eylemleri gerçekleştirildi: 1921’de Bolos’ta
büyük bir işçi hareketi açığa çıktı, ancak 15 Şubat 1920’de liderliğin Tüm
İşçiler Birliği’nde yaptığı iki günlük toplantının ardından, hareket tam
zirvesindeyken, bastırıldı. 1921 1 Mayıs’ında Selanik’te büyük bir gösteri
düzenlendi ve greve çıkıldı. Küçük Asya’ya giden bir alay ayaklandı ve göstericilere
katıldı.
1921 Kasım’ında Elektrik İşçileri Federasyonu
çalışanları greve çıktılar. Ekonomik talepler yanında savaş karşıtı talepler de
dile getirildi. Mecliste başbakan bu konu üzerine konuşma yaparken elektrikler
kesildi ve tartışmalar durduruldu. Ekonomik durumun giderek daha da kötüleştiği
takip eden dönemde, 21 Şubat 1921’de demiryolları işçileri greve gitti.
1920’den itibaren ekmek fiyatı bir yılda üç kez arttı. Fiyat endeksleri %30-50
yükseldi.
Cephe gerisinde 90.000 civarında asker ve yoklama
kaçağı vardı. Bunların büyük bir bölümü, parti tarafından silâhlı gruplar
hâlinde, dağlarda tutuluyordu. Yerel jandarma güçleri onları yakalamakta
zorlandıkça, hükümet, cepheye göndereceği birliklerden ek takviye ayırmak
zorunda kalıyordu. Yani aslında demiryolu işçileri, tüm işçi sınıfının ve
halkın öfkesini dile döküyorlardı.
Grevler genel bir başarı ile sonuçlandı. Hükümetin
tavizler vermesine rağmen yıkım savaşı sürdüren hükümete karşı gösteri yapıldı.
Grevin dördüncü günü Pire Belediye Tiyatrosu’nda 2.500 demiryolu işçisi
biraraya geldi. Hükümet, askerî güçlerini gönderip birçok grevciyi tutukluyor
ve doğrudan cepheye gönderiyordu. Gönderildikleri yerlerde bu işçilerin çoğu,
ordu içindeki savaş karşıtı harekete dâhil oluyordu.
Sonuçta çeşitli engellemelere maruz kalmasına karşın
tecrit edilemeyen YSEP (YKP) ciddî bir savaş karşıtı harekete öncülük etti.
Parti, büyük bir desteğe sahipti. Bunun nedeni, yaşadığı deneyimler üzerinden
Yunan halkının savaş politikalarının ülkeyi çıkmaza sürüklediğini çok iyi
bilmesiydi. Savaş yıkım getirecekti ve gerçekten de olan, yıkımdan başka bir
şey değildi. Üstelik, ister yenilgi ister zafer getirsin, yıkımla bitmeyen
hiçbir savaş yoktu.
Dimitris Libyeratos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder