“Eğer kendisi adanmışlığın ve direnişin yanan meşalesi
ve sembolü değilse, öncü, devrim davası için kitleleri örgütleyemez.”
[Bican Cezeni]
Bican
Cezeni, 1938’de, Tahran’da dünyaya gelir. Babası Hüseyin Cezeni ve annesi
Alemtac Kalantari Nazari’nin aileleri, Rıza Şah’ın sürgününden Muhammed
Musaddık’ın devrilişine dek geçen süre zarfında Tude (İran Komünist Partisi)
içinde çalışma yürüttüler. Çocukları da aynı yolu izledi. Parti içerisindeki
faaliyet alanı giderek genişleyen aile zamanla önemli sorumluluklar üstlendi. Bican
Cezeni’nin subay olan babası 1945’te partiye katıldı. Annesi ise partinin kadın
kollarında çalışmaya başladı.
1947’de
Hüseyin Cezeni, Demokrat Azerbaycan örgütüne girdi. Aynı yıl bu örgütün
ülkedeki etkinliğinin zayıflaması sebebiyle, Hüseyin Cezeni SSCB’ye gitti ve
67’ye dek burada kaldı. Bu sebeple annesi kendisi ile kız kardeşlerini
ailesinin evine götürdü.
Bu
dönem, Bican Cezeni’nin gelecekteki politik hayatında derin bir iz bıraktı. O,
önemli bir bölümü Tude için çalışan bir aile içinde yaşıyordu. Kendisinden
sadece iki yaş büyük olan amcası ile birlikte 1948’de Tude Gençlik Örgütü’ne üye
oldu. 4 Şubat 1949’da partinin illegale geçmesi sonrası Cezeni, partinin
gençlik kolunda faaliyetlerine başladı. Ailesinin geçmişine ve genç yaşına
bakılarak örgütün kuryesi yapıldı. Ancak partinin ve ona bağlı örgütlerin gizli
faaliyetleri uzun sürmedi, 1951’den itibaren açık alana çıkılmaya başlandı.
Bunun yanında parti, Barış Yanlısı İranlılar, İngiliz-İran Petrol Şirketi
Karşıtı Mücadelede Millî Örgütlenme, Tahran Öğrenci Örgütü ve Demokratik
Gençlik Örgütleri gibi açık örgütler kurdu.
Cezeni,
1951-52 arasında Tahran Öğrenci Örgütü bünyesinde çalıştı ve bu örgüt
dâhilindeki küçük bir grubun sorumluluğunu üstlendi. 1953’te aynı örgütün alt
sorumluluğuna getirildi. Bu dönemde örgütlenme amacıyla bir spor salonunda çalışmaya
başladı. Kız kardeşi Manice’nin ölümüyle iki aylık kesintiye uğrayan bu
faaliyetler, 19 Ağustos 1953’teki darbeye dek sürdü.
Cezeni
53’te tutuklandı, ancak mahkemeye sahte isim verdiğinden, tutuklamadan üç ay
sonra serbest bırakıldı. Düğün merasimi süsü verilmiş gizli bir toplantıda,
1954 Mayıs’ında tekrar tutuklandı, fakat gene kısa sürede serbest kaldı. Aynı yılın
sonbaharında, 53 Aralık olaylarıyla bağlantılı olarak, altı ay hapiste tutuldu.
Hapisten çıktıktan sonra bir süre ailesiyle ilgilendi. Üniversiteye geri
dönmesine izin verilmediğinden, Kemâlü’l Mülk sanat okuluna gitti. Bu dönemde
kimi ticarî işlerle uğraşan Cezeni, felsefe diploması almak için Tahran
Üniversitesi’ne girdi.
Sekiz
yıllık dostluğun ardından, gençlik örgütünden tanıdığı Mihan Güreyşi ile 13
Ekim 1960’ta evlendi. Bu evlilikten Babek ve Mazyar isminde iki oğlu oldu.
1956-1959
arası dönemde herhangi bir politik faaliyet içine girmeyen Cezeni 1959’da
darbeye karşı çıkan politik örgütleri birleştirmek amacıyla Nidaye Halk [“Halkın
Sesi”] isminde bir dergi çıkarttı.
Cezeni,
Tahran Üniversitesi’ne girdiği dönemde ülke, halkın Şah’a sırtını dönmesine
sebep olan bir dizi siyasî ve iktisadî meseleyle uğraşıyordu. Bu meselelerin
başlıca sebepleri, Şah’ın iktisadî siyaseti ve 53 darbesi sonrasında yapılan
aşırı askerî harcamalardı. 1960 baharında yüksek borç ve enflasyondan kurtulmak
adına İran hükümeti, Dünya Bankası’ndan ve ABD hükümetinden yardım talep etti.
Dünya Bankası, 35 milyon dolarlık yardım karşılığında İran’dan bütçe açıklarını
kapatmasını, ücretleri düşürmesini ve kendi hazırladığı iktisadî planı yürürlüğe
koymasını istedi. Ayrıca Kennedy de siyasî ve iktisadî reform talebinde bulundu,
bunun bedeli ise 85 milyon dolardı.
İktisadî
meseleler ve reformlarla ilgili dış basınç, rejimi iyiden iyiye istikrarsızlığa
sürükledi. Şah, kamburu herkesin sırtına yüklemek amacıyla, 20. meclis
seçimlerinin tüm örgütlere açık olduğunu ilân etti, ancak bu konuda da
basiretli davranamadı. Sonuçta rejim, yeni bir siyasî iklimin içine girdi.
Millî İran Cephesi liderleri, ikinci bir millî cephe hareketinin kurulduğunu ve
çalışmalarına başladığını açıktan ilân ettiler.
Cezeni
ve yandaşları, özellikle Latin Amerika’daki gerilla hareketlerine yönelik
ilgilerine bağlı olarak, Tude’den uzaklaşıp öğrenci cephesine ve millî cepheye
katıldılar. Cezeni, Tahran Üniversitesi’nde faal olan öğrenci hareketi içinde çalışmaya
başladı ve şu tip sebeplerden ötürü öğrenci hareketinin liderlerinden biri
hâline geldi: Cezeni, 1953-56 yılları arasında cereyan eden sokak eylemlerinde önemli
bir örgütsellik ve liderlik tecrübesi edinmişti. Bu yetenekleri kendisine öğrenci
eylemlerinde de yardım etti. Cezeni, verili durumu anlama yönünde bir çaba
harcamasına karşın, çabuk kararlar verir ve hiçbir zaman hareketin
yavaşlamasına izin vermezdi. Yaygın bağlantı ağı sayesinde daima doğru bilgiye ulaşır,
etrafındaki insanlara nazaran üstün bir tecrübe birikimine sahip olduğundan,
gayet sakin hareket ederdi.
1963
sonbaharının ilk günlerinde Millî Öğrenci Cephesi Baharestan’daki direniş sonrası
siyasî açıdan “umudunu ve sabrını” yitirdi, bu sürece katkı sunan Millî İran
Cephesi’nin dayatmasıyla yeni bir lider seçti. Bu gelişme, 1965’te üçüncü millî
hareketin doğuşunu ve Peyam Danişcu’nun [“Öğrenci Mesajı”]
yayımlanmasını koşulladı. Yayının ilk baskısı, 1963’te Millî Öğrenci Cephesi çatısı
altında yapıldı. Bu süreçte Cezeni önemli bir rol oynadı: Öğrenci Mesajı,
İranlı öğrencilerin siyasî mücadelesinde açığa çıkan birleşik hareketi temsil
ediyordu.
1964
Mart’ına dek Hasan Habibi, derginin editörlüğünden, bilgi, makale ve haber
toplanmasından sorumluyken, Cezeni basım süreci ile ilgilendi. 1964 baharında öğrenci
hareketi içindeki tüm hiziplerin kucaklanması amacıyla yayın faaliyeti için bir
komite seçildi. Huşenk Keşavarz Sadr, Metin Defteri, Mecid Ahsan ve Mansur
Suruş komiteye katıldı. Cezeni yayından, Behzad Nebevi de dağıtımdan sorumluydu.
Ön baskı aşaması Cezeni’nin evinde yapıldı. Baskı işlemi, aşırı emek ve ayrıca
güvenli ortam talep eden bir fotokopi makinesi ile yürütüldü. Bu amaçla Cezeni,
gizli bir ev tuttu ve mali destekten baskı aşamasına dek sürecin her aşamasında
önemli bir rol oynadı.
1965
baharında dergi 500 kopya basıldı; bir kısmını Behmanpur Şeriati tarafından
Tahran’daki üniversitelerde, diğer kısmı ise Metin Defteri ve Daryuş Foruhar
eliyle diğer alanlarda dağıtıldı. Yazıların yazılmasından baskıya kadar tüm
işler solcu öğrenci hareketleri tarafından yapıldı (Cezeni grubu, Tude, Malikiciler
ve Şuayancılar). Cezeni, dergide hareketinin ideolojisini anlatan bir dizi
makale kaleme aldı. Üçüncü millî hareketin giderek yoğunlaşan faaliyetlerini
kırmak amacıyla İran gizli istihbaratı (Savak) 22 Mayıs 1965’te Mustafa Mallad,
Mihmanpur Şeriati ve Cezeni’yi tutukladı. Bu tutuklamalar, siyasî hürriyetin
sona erdiğinin ilk işaretiydi.
Cezeni’nin
dergideki konumu hakkında yeterli bilgiye sahip olunamadığından, mahkûmiyet Şubat
1966’ya dek sürdü. Hapisten sonra Cezeni çalışmalarına devam etti. 1966’da
Tahran Üniversitesi’nden felsefe doktorasını aldı. Aynı yılın baharında Hasan
Ziya Tarifi grubuyla birleşip Rezmavaran [“Savaşçılar”] örgütünü kurdu. Örgütün
üyelerinin önemli bölümü eski Tudeliydi.
Birleşme
kimi sorunlara yol açtı, 120 üye örgütü yeterince ciddîye almadı ve örgütten
ayrıldı. Askerî kanat oluşturuldu. Nasır Ağayan isimli askerî kanat üyesi,
Savak ile işbirliğine gitti ve örgütü, özellikle Cezeni’nin örgütünü, ihbar etti.
Cezeni,
kendi grubu adına birleşme sonrası örgütünün tartışmasız sadece Marksist-Leninist
ideolojiye bağlı olduğunu, ancak bu ideolojinin Çin’den ve Sovyetler’den
bağımsız olması gerektiğini söyledi. Ona göre, bir ülkenin dış politikası kendi
rejimine ait sosyal değerlerin bir sonucuydu. Bu nedenle sosyalist hükümet, Marksist-Leninist
ve enternasyonal çoğulculuğa ait hedeflere sadık olmalıydı.
“Bizim fikrimize göre,
Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin İran’daki politikaları Asyalı ülkelerin
emperyalizme karşı verdikleri devrimci mücadelelerle bu ülkelerin büyümesine
karşıdır ve aynı zamanda sosyalist demokrasi ile enternasyonal çoğulculuğun
aslî fikri ile çelişmektedir.”
İran’ın
Sovyetler'in yeni uydusu olmasına karşı çıkan Cezeni, İran halkının çıkarları üzerinde
duruyor, bu konuda Tude’yi eleştiriyordu. Tude, İran toplumuna, tarihine ve
antiemperyalist mücadeleye yabancıydı, dolayısıyla, diğer milliyetçi özgürlük
hareketlerin bile gerisinde kalmıştı. Parti, 19 Ağustos 1953’teki darbeden
sonra hızla güç kaybetmiş, bu güçsüzlük, emek hareketinde ciddî bir dağılmaya
yol açmıştı.
Cezeni,
Şah’ın gücünü feodalizmden aldığını, bu nedenle, devrimci gücün köylüler
olduğunu, köylülerin sorumluluk alıp köylerde savaş başlatarak genel bir halk
devrimine doğru yürümeleri gerektiğini düşünüyordu. Ancak 1966 sonbaharında
görüşleri değişti. İran’da kapitalizmin geliştiğine ve hükümet politikalarını biçimlendirdiğine
kanaat getirdi. Artık Amerikan yandaşı siyasetçiler, feodalizmin kapitalizme
mani olduğunu düşünerek daha fazla toprak, siyasî ve sosyal reform talep ediyorlardı.
Cezeni,
General Karani tarafından yapılan başarısız darbe teşebbüsünün Şah’ın direncini
kırmak için Amerika tarafından yapıldığı tespitinde bulundu. Sonraki süreçte
yaşanan gelişmeler üzerinden devrimci hedefi belirledi: “Bir cumhuriyet ve
demokratik hükümet kurulmalı.”
Cezeni’ye
göre, bu dönemde açık siyasî çalışmanın artık imkânı kalmamıştı. Tek yol
gerilla savaşıydı. Bu konuda en çok etkilendiği coğrafya, Güney Amerika ve
Vietnam, en etkili isimler ise Che, Castro ve Régis Debray’ydi. Örgüt, zamanla
mücadelesini dağlardan kıra ve şehre doğru kaydırdı.
1968
başlarında örgüt, mali sorunlar yüzünden çıkmaza girdi. Bu noktada tek imkân,
banka soygunlarıydı. Ancak Ağayan’ın ihbarı sonrası Cezeni ve Surki tutuklandı.
Merkezin tutuklanmasına karşın örgüt dağılmadı. Bazı üyeler Filistin’e gidip El
Fetih’e katıldılar. Geri kalanlar ise İran Halkın Fedaî Gerillaları adlı örgütü
kurdu.
Şubat
1959’da Cezeni müebbet hapse mahkûm oldu. Sonradan cezası on beş yıla indirildi.
Kum’da adlî suçluların kaldığı bir hapishaneye gönderildi. Gardiyanların
kendisine yönelik saygısı sebebiyle zamanının önemli bir bölümünü kütüphanede çalışarak
ve resim yaparak geçirdi.
Bu
dönemde Cezeni, karısının da yardımıyla, örgüt üyeleriyle temas kurdu ve onları
ideolojik olarak yönlendirdi. Örgütle ilişkisini öğrenen Savak, Mart 1971’de
Cezeni’yi Tahran’a getirdi. Ona göre, hapishane dışarıdaki faaliyetin bir
parçasıydı. Bu doğrultuda tutsaklara güçlü olmalarını, dışarıyla temaslarını
muhafaza etmelerini ve içeride bir örgüt kurmalarını öğütledi.
Bu
dönemde örgüt içinde bazı ideolojik tartışmalar su yüzüne çıktı. Diğer muhalif
grubun aksine Cezeni, ülkenin devrimci bir durum içinde olmadığını, silâhlı bir
başkaldırıyla değil, siyasî, sosyal, iktisadî ve ideolojik sürecin gelişmesi
sonucunda devrimin oluşacağını söylüyordu. Devrimin ilk işaretiyle birlikte
silâhlı mücadele de verilmeliydi, ancak silâh asla tek başına ele alınmamalıydı.
Ona göre, salt silâhlı mücadeleye bakanlar, giderek, barışçıl mücadele
araçlarını bloke eden Şah’a benziyorlardı. Sonrasında, kendisine muhalefet eden
Ahmedzade’ye şunları söyledi:
“Biz, silâhlı bir
ayaklanma ile devrimin başlayacağına dair sözler duyduğumuzda bu dizgeye
inananlara şu iki şeyi bilmeleri gerektiğini söylüyoruz: birincisi, silâhlı ayaklanmanın
fiilî durumu, ikincisi, genel olarak devrimi ve aynı zamanda arzuladığımız
devrimin özgül oluşu.”
İkinci
ana mesele, mücadele yöntemiydi. Ahmedzade, savaşın yegâne aracının silâh
olduğuna ve bunun mücadele içinde stratejik bir role sahip olması gerektiğine
inanıyordu. Cezeni ise fiilî durum içinde mücadelenin tek bir araca
indirgenmemesi ve halkın her yönden politik anlamda hazırlanması gerektiğini
düşünüyordu. Bu çabayla birlikte insanlar, tüm halk için daha iyi bir hayat
adına, adalet ve diktatörlük niyetiyle savaşabilirlerdi. Böylelikle ilkin İran’da
halkla iletişim sorunu hallolacak, ikincisi sosyal adaletsizlikler halkçı bir
anlayış üretecek, ardından da mevcut dikta rejimi çökecekti.
İki
lider arasındaki aslî ayrım, emperyalizmin ülkedeki rolüne ilişkindi.
Ahmedzade, bunun can alıcı bir unsur olduğuna kani iken, Cezeni, iç ve dış unsurları
diyalektik bir bakış açısıyla ele alıyordu.
Meseleleri
diyalogla çözüp çeşitli solcu hizipleri birleştirme gayretinde olan Cezeni’nin
muhalifleri, onun hapishanedeki etkisini kırmak amacıyla sol hareketi dağıttılar.
Buna rağmen Cezeni, Savak tarafından 19 Nisan 1975’te sekiz tutsakla birlikte öldürülene
dek faal mücadeleye devam etti. Sekiz tutsağın ikisi Halkın Mücahitleri, altısı
Halkın Fedaîleri üyesiydi. Katliamın sebebi, tıpkı Kızıldere’de yaşandığı üzere,
Fedaî gerillalarının gerçekleştirdikleri bir şiddet eyleminin intikamını almaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder