Cemile Buhayrad, birçokları tarafından yirminci
yüzyılın en güçlü kadın özgürlük savaşçısı kabul edilir, ancak anlaşılamayan
kimi nedenlerden ötürü bu beynelmilel kahraman hakkında çok az şey
bilinmektedir. Esasında onun üzerine bir örtü örtülerek isminin unutturulmaya
çalışıldığı açıktır.
Cezayir Kurtuluş Devrimi’ndeki rolü ile ilgili malumat
oldukça önemli olmasına karşın üzerinde pek durulmaz. Oysa ondan görece daha az
önemli ve ünlü başka özgürlük savaşçılarıyla ilgili ayrıntılı bilgi
kaynaklarına ulaşmak mümkündür. Bu gerçekten de önemli bir meseledir, zira bu
büyük Cezayirli kadının ismini alan herhangi bir caddeye ya da okula da
rastlanmamaktadır.
Cemile’nin yakalanması ardından, yaşadığı dava
sürecinde ve mahkûmiyeti boyunca bile Cezayir Devrimi’nin başarısı ve
sonrasında sömürgeciliğe karşı silâhlı mücadele fikrinin desteklenmesi
noktasında oynadığı hayatî rol göz önüne alınırsa onu göz ardı etme
gayretlerinin nedeni daha iyi anlaşılır. Özgürlüğü uğruna mücadele ettiği
ülkenin bile hakkında yeterli bilgi veremediği, bunun yerine diğer kişiler ile
ilgili malumat verebildiği için nazikçe özür diliyor oluşu da üzücüdür.
Cemile’nin hikâyesi, 1930’da, Cezayirli bir
yöneticinin Fransız temsilcisine hakaret etmesi sonucu Fransa’nın ülkeyi işgal
etmesi ile başlar. Cezayirliler cesurca savaşırlar, ancak silâhsız ve sayıca
çok azlardır. Takip eden beş yıl içinde ülkenin verimli topraklarına el konulur
ve Fransız yerleşimcilere tahsis edilir. Bu yerleşimcilerin sayısı iki yüz elli
bin civarındayken, Cezayirlilerin sayısı giderek azalmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından birkaç yıl önce
Fransa Cezayir’i Afrika’daki bir Fransız Eyaleti olarak topraklarına katar.
Cezayirlilerin Fransızların bu adımına itiraz etmelerine rağmen, ülkedeki
gençlik savaşta Fransa için savaşması amacıyla zorla askere alınır. Birçok genç
bu uğurda ölür.
Cezayirlilere yönelik âdil olmayan muamelelerin (ki en
sık tekrarlanan örnek, ekmeğin Avrupalılara, arpanın ise geri kalanlara
ayrılmasıdır.) sonucu olarak aylarca süren bir dizi barışçıl gösteri
düzenlenir. 15.000 kişi Mustaganim’deki caddelerde herhangi bir olayın
yaşanmadığı protesto gösterileri düzenler. Ancak kısa bir süre sonra her şey
değişir ve Fransız ordusu bu eylemlere karşı Setif’te toplu bir kıyım
gerçekleştirir. 8 Mayıs 1945’te, Nazi Almanya’sına karşı müttefiklerin elde
ettiği zaferi kutlamak amacıyla düzenlenen törende binlerce Cezayirli
Setif’teki bir caminin yakınında toplanır ve yetkililerin izin verdiği barışçıl
bir yürüyüş gerçekleştirir. Aynı zamanda o gün insanların alışveriş günüdür.
Milliyetçi sloganlar atan kalabalığın üzerine birkaç dakika sonra
Konstantin’den getirilmiş olan birlikler tarafından ateş açılır.
Kısa sürede bir katliama dönüşen olaylar sonrası
caddeler ve evler cesetlerle dolup taşar. Tanıkların ifadelerine göre,
lejyonerler bebekleri ayaklarından tutup kafalarını taşlara vurmuş, hamile
kadınların karınları deşilmiş, askerler evlere saklanmış olan insanları
katletmek amacıyla evlerin bacalarından el bombaları atmış, ağıtlarla ölülerini
mezarlığa götürenler makineli tüfeklerle taranmıştır.
Bir tanığın aktardığına göre, Avrupalı yerleşimciler
olaylardan çok korkmuş, sorumluların hepsinin vurulmasını istemişlerdir.
Katliam genişleyerek devam eder ve müteakip günlerde
45.000 Cezayirli öldürülür. Köyler top ateşine tutulmuş ve daha sapa mezralar
savaş uçaklarınca bombalanmıştır.
Yavaşlığı yüzünden eleştirilere maruz kalan, defin
işlemlerinden sorumlu bir albay başka bir subaya, “Onları benim gömdüğümden
daha hızlı öldürüyorsunuz” der.
Setif ve daha birçok olay Cezayirlilere çok önemli bir
ders verir: savaşmadıkları takdirde Fransızlar onlara özgürlüklerini asla
vermeyecektir.
Cemile, tam da böylesi bir yakıcı gerçekliğin teşkil
ettiği bir arka planda, 1935 yılında, orta-sınıf bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya gelir. Bir Fransız okulunda eğitim görmüş fakat erkek kardeşinin
iğvasıyla millî mücadeleye katılmıştır. O zamanlar Cemile, nadir rastlanan bir
güzelliğe ve zekâya sahip, atılgan mizaçlı bir genç kızdır.
Devrim süresince Millî Kurtuluş Cephesi komutanı Sadi
Yacef’in irtibat ajanı olarak çalışır.
Ayrıca bir ara Cezayir’in başkenti Cezayir’de silahlı
eylemlerden de sorumlu olduğuna dair doğrulanmamış birçok rapor da
bulunmaktadır.
1954-65 yılları arasında Cezayir devrimi Asya ve
Afrika’yı sarsan, 2. Savaş sonrası sömürgecilik karşıtı mücadelelerin en
güçlülerindendir. FLN'nin (Ulusal Kurtuluş Cephesi) ilk eylemi, Cezayir’in
doğusundaki Aures dağlarındaki Fransız kuvvetlerine karşı düzenlenen bir
gerilla saldırısıdır. Bu olay, Fransızların Vietnam’da, Dien Bien Phu’da
aldıkları yenilgiden sadece altı ay sonra gerçekleşir.
Sözkonusu yenilgi, Çinhindi’ndeki Fransız
egemenliğinin sonu olur ve Fransızların sömürge imparatorluğunun dağılma
sürecini hızlandırır.
Sömürge rejiminin bütün cephelerine yönelik silahlı
eylemleri de kapsayan millî kurtuluş mücadelesi köylüler arasında yaygın destek
bulur. Şehirlerde FLN kısa zamanda sağlam bir sempatizan kitle kazanır.
Başkentte emekçilerin yaşadığı Kasbah bölgesinde FLN’ye verilen destek çok
yüksektir ve bu alan emperyalist güçler için yasak bölge haline gelir. Kitlesel
bağımsızlık yanlısı gösteriler 1960 yılında Fransız yöneticilerine
Cezayirlilerin kararlılığını ispatlayarak Cezayir şehirlerine hızla yayılır.
Fransa, bu mücadeleye karşı modern ordusunun bütün
silahlarını, NATO’dan da takviyelerle, seferber eder. Yedi buçuk yıl süren
savaşta 400.000’den fazla asker -hava kuvvetlerinin üçte ikisi ve donanmanın
yarısı dâhil- savaşta yer alır.
Uçakların, tankların ve deniz ablukasının yanı sıra
Tunus ve Fas sınırlarına elektrikli bariyerler yerleştirilir, asileri tecrit
için denizde sualtı tarama ağları kullanılır ve halkın yararlanmasını önlemek
için ürünü ve tarım araçlarını yok etme politikasıyla 8000’den fazla köy imha
edilir. Fransızlar kurtuluş hareketini ezmek için en karmaşık ve şeytani terör,
istihbarat ve işkence yöntemlerini uygularlar. Şehitlerin sayısı son derece
yüksektir. İki buçuk milyon insan savaş sonucunda yerlerinden edilmiş ve bu
durum bir milyondan fazla kişinin ölümüne neden olmuştur.
300.000’den fazla yetim ve öksüz çocuk şehirleri
doldurmuş, 300.000 Cezayirli kurtuluş mücadelesinin takviye güçleri haline
geldikleri Fas ve Tunus’a çekilmiştir.
Cemile Buhayrad bu şehitlerden biri olmaya yazgılıdır.
Bir baskında yakalanır ve başkentteki Fransız lokantalarına birçok kişinin
ölümüne yol açan bombalar yerleştirmekle suçlanır. Ağır işkencelerden sonra
yargılanır, suçlu bulunur ve 1957’de ölüm cezasına çarptırılır.
Ancak Cemile’nin, milletlerin kendi kaderini tayin
hakkına iman etmiş Fransız avukatı, bu gülünç mahkemede alınacak yenilgiyi
kabul etmeye razı değildir. Cemile’nin davasındaki ve başka davalardaki rolüyle
bilahare beynelmilel bir ün kazanacak olan Avukat Jacque Verges, dünyanın en
ücra köşelerine kadar ulaşan bir kampanya başlatır. Dünya kamuoyunun ezici
baskısı altında infaz ertelenir ve 1958’de Cemile Rheims’de bir hapishaneye
gönderilir.
Birçok yenilgiden ve her iki cenahtan birçok ölümden
sonra Evian Anlaşmaları 1962 Mayıs’ında imzalanır ve Cezayir’in bağımsızlığı
ilân edilir. Ancak Fransa birkaç ay önceden, henüz anlaşma masasındayken,
sayısı binlerle ölçülen Cezayirli tutukluları tedricen serbest bırakmaya
başlamıştır. Cemile serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra, Müslüman olup
Mansur ismini alan avukatı Verges ile evlenir.
Bağımsızlık sonrası Cezayir Kadın Birliği’nin başkanı
olur fakat o günlerde cumhurbaşkanı olan Bin Bella’nın süreci zorlaştırıcı her
kararına karşı mücadele etmek zorunda kalır. Birkaç yıl sonra ise politik
arenayı terk etme kararı alır. Ev hanımı olarak Paris’te hayatını sürdürür.
Arada sırada kamuoyu önüne çıktığında dünya onu millî kurtuluşun sembolü olarak
anar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder