1-
İşçi, sadece emeğiyle ele alınan bir insana dönüştürüldüğünde, geriye Evrensel
Gazetesi’nin yazarlarının bakış açısı kalır. Evrensel yazarı, iklim
değişikliğini önlemek için “yeşil” enerjiye geçilmesinin uygun olduğunu
söylerken aidat verecek işçiyi de ihmal etmiyor, bu tartışmayı da Kamala mı
Kamilya mı seçilmeli üzerinden yürütüyor:
“Küresel ısınma kâbusunu
sonlandırmanın tek yolu, çevre dostu enerjiye geçişi örgütlü taban desteğiyle
yapmak. Bu da ancak yeni enerji sektörlerinde milyonlarca sendikalı, güvenlikli
iş yaratmakla olabilir. Yoksa biliyoruz ki işinden olan insanların çoğu, her
dönemeçte doğa düşmanı partilere oy vereceklerdir."[1]
Küresel
ısınmaya yol açan enerji üretiminde yeni doğa dostu sahaların açılması, sonra
da burada sendikalı işçiler için istihdam sağlanması gerektiğini iddia ediyor.
Öncelikle o sahaları emperyalist-kapitalist tekeller açıyor. Onlardan doğa
dostu olması bekleniyor. İkincisi, işçiyi ortaya çıkaran diyalektik sürecin
burjuvazinin ortaya çıkışına bağlı olduğunun üstünü örtüyor. Doğadaki yıkımı
engellemek için burjuvaziden medet umuyor ve öneride bulunuyor. Sendikalı kişi
olarak ele anlaşılan işçi sonrasında kendisine rağmen sınıfı yönetecek sendikal
bürokrasiyi belirli çevreler kursun, böylece işçi, sadece aidat veren bir
insana dönüşsün isteniyor.
Diğer
noktaysa kapitalizmden umulan medet. Gazete, reklâm almadığını söylese de
sağlık hakkının ücretsiz olduğunu söylese de sitesine Google Chrome üzerinden
girdiğinizde sizi bir GSM operatörünün ve özel hastanenin reklâmı karşılıyor.
Banka, otomobil, mobilya reklâmları... Bu gazetenin sendikal çevresi de banka
promosyonları için “kapitalist sistem, bir de onlarla pazarlık mı yapacağız,
bankaya karşıyız” gibi bankaperver yaklaşım sergiliyor. O zaman maaşını elden
almak için sendikal eylem başlat!
İşçi
verdiği aidatla somut, onu var eden tüm değer sistemiyle soyut bir varlık
olarak değerlendirilince geriye vatansız, inançsız, bilinçsiz, anti-emperyalist
olmayan, düzenle uzlaşan bir varlık olarak pasifize ediliyor. Aynı işçi
sınıfının Filistinli sendikaları diğer ülkelerin sendikalarına çağrı yapıyor
ama ülkemizde karşılık görmüyor. Eren KESKinlerin çağrısı, Filistinli emek
güçlerininkinden daha geçer akçe sayılıyor.
2-
Aksa Tufanı başladıktan kısa bir süre sonra Barış Yıldırım sendikaorg’da bir
yazı kaleme alıyor. Yazının şu bölümleri tartışmaya açık çünkü sivil
hassasiyeti kayda değer:
“Aksa Tufanı’yla ilgili
Filistin aleyhine çıkan haberlerin %90’ının yalan, %9’unun yanlı olduğu kuşku
götürmez. Fakat (yukarıdaki Gözlem 1) gereği Filistin tarafının hiçbir suç
işlemediğini iddia etmek anlamlı değil. Hiçbir devrimci, hiçbir İsrailli sivilin
zarar görmesini onaylayamaz, bu zararları minimuma indirmek üzere gerekli
örgütlenmeyi yapmayanları eleştirir. Öte yandan haklı bir direnişi de
hatalarından dolayı desteklemekten vazgeçmez. Çünkü büyük kötülükle küçük
kötülük arasında ayrımı yapacak gözleri vardır (...) Emperyalist dünyada baş
düşman emperyalizmdir. Emperyalizm, kapitalist sistemin bir aşamasıdır ve
özellikle sömürge ülkelerde sık sık faşist yönetim biçimlerine başvurur. Bu
yüzden Kudüs’te grev yapan Yahudi işçiler de Gazze’de kuşatmaya karşı savaşan
Müslümanlar da biri kapitalizme, diğeri emperyalizme karşı mücadele verdiği
için büyük sınıf mücadelesi anakarasının kıyılarıdır. Filistin’de tek mücadele
eden Hamas değildir, Marksistlerin de dâhil olduğu bir komuta merkezinin
olduğunu biliyoruz fakat Hamas gericiliği ve olasılıkla başka gerici odaklar da
bu sürecin içindeler ve ideolojileri gereği savaş suçlarına en açık olanlar da
bunlar. Sınıf mücadeleleri çoğulluğu içine yanlış kişiler de dâhil olur.” [2]
Filistin’le
ilgili çıkan haberlerin tamamına yakını yalanmış ama Hamas da savaş suçu
işliyormuş. Önermelerin ve ilkelerin sıralandığı yazı şu ifadeyle bile çelişki
içeriyor. Bu yazıyı okuyan bir Siyonist memnun kalır. Savaşan bir güç olan
Hamas özelinde Filistin halkı da yerle bir ediliyor. Savaş suçu ve siviller
demişken daha dün Yeni Yaşam’da çıkan Müslüm Yücel imzalı yazının
ardından Barış Yıldırım, Kürt siyasetinin “resmî” görüşünün bu olmadığını ve
yazarın “zırvaladığını” paylaşıyordu. Acaba “siviller” konusunda da aynı
görüşünü yeniden üretebilir mi? Eğer son bir haftadır uyuyakalmayıp gündemi
takip edebildiyse?
Şimdi
gelelim, Kudüs’te grev yapan Yahudi işçiyle, Siyonizme karşı savaşan
Filistinlilerin aynı anakaranın kıyıları olduğu yönündeki temelsiz teze.
Öncelikle İsrailli Yahudi bir işçi, bulunduğu toprakta işgalci olduğunu
bilmiyorsa geriye ülkemizdeki gibi Ülkücü İşçiler Derneği kalır. O işçiyi greve
çıkaran sendika ya da İsrail Komünist Partisi varsa o da işgalcilerin ideolojik
aygıtıdır. İşçiyi bu şekilde ele almak Evrensel yazarıyla Barış Yıldırım’ı
aynı yerde buluşturur. Sınıf mücadelelerinin “çoğunluğu” (Negri-Hardt) içine “yanlış
kişiler” dâhil olabiliyormuş, doğru, çünkü kişiler, düzenin kendilerine
verdikleri alışkanlık, algı ve ideolojiyle mücadeleye katılıp zaman içinde
dönüşür fakat karşı ideolojik yetiştirilmeyle.
Kişi,
bir ideoloji değildir, bir çevre ve anlayış değildir, sadece geldiği ideolojik
çevrenin temsilidir. Bu ifadeler de ideolojinin değil öznenin tartışılmasına
neden olur. İdeoloji tartışılamıyor çünkü o zaman Filistin kurtuluş mücadelesi
açıktan reddedilecek. Aksa Tufanı’nın ilk birkaç gününden sonra Hamas’ın da
tartışmaya açılacak bir hareket biçimi kalmadı. O birkaç günü dillere pelesenk
edenler, “nedense” ülkemizde dershane önlerinde katliam yapanları, işçi, emekçi
ve öğrenciyi katledenleri, okul yakanları, Nevruz’da Deniz’in flamasını yakıp
küfürler savunanları, Nâzım’ı “sadist” ilân etsin diye gazetesinde köşe
açanları tek sözcükle eleştiremez.
Kürt
siyaseti, bir bütün olarak Avrupa'nın yolunu açar, vekillik verir, sendika
bürokratlığı bahşeder ama Hamas’ın direnişten ve kurtuluştan başka vereceği bir
şey yok. Hizbullah’ın da Hamas’ın da bölgenin Marksist yapılarının da önemli
insanları kendi vatanlarında katledildi. Ülkemiz solunun şefleri nerede?
İngiltere, Almanya, İsveç.
O
yüzden, bugün Filistin’in yükünü omzuna almış Hamas var diye uzaktan birkaç
sözcük destek açıklaması yapanlar, bugün ülkemiz için de sadece belirli
çevrelere karşıtlığından kaynaklı ne bugün ne de yarın emperyalizme karşı
olabilirler.
Bu
sol, emperyalizmin ideolojik aygıtı olmayı sorun olarak görmediğinden, işçiyi
sadece aidat veren insan olarak algılayıp tanıtıyor. Halk da bu nedenle bu sola
güvenmiyor.
3-
İran, Siyonistleri vurmadan kara propaganda başlıyor: “Bu İran nasıl bir ülke
biliyor musunuz, idam ediyor, özgürlük karşıtı” (Artı Gerçek). Donbass halkı
harekete geçip de Rus desteği isteyince Rusya da ulusal güvenliğini sağlamayı
öne koyunca sol medya başlıyor: “Rusya emperyalisttir, kınanmalıdır.” Siyonizme
ve Neonazi taburlarına kalkan olunuyor. Suriye parçalanıyor: “Esad diktatör,
onu mu savunalım.” Cihatçılara kalkan olunuyor. Hizbullah lideri katlediliyor: “Bu
Şii gericiliği zaten.” Yine emperyalizme ram olunuyor.
4-
Yahya Sinvar katlediliyor. Son görüntüsü verilince elindeki tahta parçası
üzerinden Ekşi Sözlük’te ağza alınmayacak düzeysiz alaylar yazılıyor. Neymiş,
tahta parçası Ortadoğu’nun, drone ise İsrail'in gücünün simgesiymiş. Tam tersi,
o tahta parçası görüntüye direnişin, drone ise Siyonist işgalin simgesi olarak
yansıdı. Bu alaylı ifadeleri yazanlar, milli mücadele üzerinden kahramanlıktan
başka kahramanlık tanımayanlar.
5-
Ülkemizde Türk milliyetçisi kesimler olduğu iddiası ideolojik bir çarpıtma.
Hangi milliyetçi kesim diğer Türk ülkeleri üzerinden milliyetçi politika
gerçekleştiriyor? En azından kültürel bir etkileşim içine giriyor. Kurgu
ideolojiyi üretenler Tebriz’in yolunu bilmez. Milliyetçilikten anlaşılan soğuk
savaş kurgusuysa daha vahim demektir. “Ülke İranlaşacak” diyenler,
Afrikalaşmayı sorun olarak görmüyor. Bu süreçte okul ve ibadethane çevresinde
alkol satışı yasağının daraltıldığını bilmiyor ki Gazi’de okulun etrafında kaç
alkollü mekân ve tekel bayii olduğunu dikkatlerden kaçırıyor. Kurgu
ideolojileri halkın gerçeği gibi kitlelere algılatmak, olsa olsa halk
düşmanlığıdır.
Evet,
yeni bir sözleşme var, o da sol için Kürt(çü)lük Sözleşmesi’dir. O sözleşmeye dâhil
olup da akşama kadar “işçiiiileeer” diye bağıranlar için işçi sadece bir
pazarlık ögesidir.
S. Adalı
27
Ekim 2024
Dipnotlar:
[1] Cihan Tuğal, “Filistin, İklim Değişikliği ve Seçim Olmayan Seçim”, 26 Ekim
2024, Evrensel.
[2] Barış Yıldırım, “Büyük Kötülük, Küçük Kötülük”, 13 Ekim 2023, Sendika.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder