İngiliz hükümetinin Filistin’in yerleşimci
sömürgeciliğe açılmasına destek vereceğini açıkladığı kırk altı kelimelik
deklarasyonundan otuz yıl önce Arthur Balfour, Glasgow Üniversitesi rektörü seçilmişti.
1891’de rektör olarak atandığı toplantıda yaptığı konuşmada, “dünyayı
incelediğimizde tarih öncesi insanda hâkim olan kültürün düzeyine sahip çok
sayıda yabani topluluğun bulunduğunu görüyoruz” diyordu. Başında olduğu
hükümetin çıkartacağı 1905 tarihli Yabancılar Kanunu’nun her bir kelimesi, nefretle
yüklüydü. Kanunun amacı, Doğu Avrupa’dan gelen Yahudi mültecilerin ülkeye
girişlerini durdurmaktı. Aynı nefret, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’nda da mevcuttu.
Bu ayın sonlarında Glasgow Üniversitesi’nin başına
oldukça farklı bir rektör geçecek. İsrail’in Gazze’ye yönelik gerçekleştirdiği
son saldırılar esnasında Şifa Hastanesi’nde çalışan Dr. Gassân Ebu Sitte, geçen
Salı günü Glasgow Üniversitesi öğrencilerinin yüzde 80’inin oyunu alarak rektör
seçildi.
Kendisi için yürütülen kampanyanın mesajı ve sloganı
gayet açıktı: “Gassân’a verilecek oy Gazze’ye verilmiş olacak.” Dr. Ebu Sitte,
üniversitenin silâh ticaretine yaptığı yatırımlara son vereceğini ve Filistin’le
dayanışma içinde olacağını söyledi. Öğrenciler, Ebu Sitte’yi rektör yapmakla,
Arthur Balfour’un Glasgow’daki mirasını toprağa gömmüş oldular.
Üniversite bağlamında rektör, ta Reform sürecinde elde
ettiği, oldukça özel bir konuma sahip. Bugün Glasgow, rektörün mütevelli
heyetine öğrencilerin görüşlerini aktarmak gibi bir işi üstlendiği beş üniversiteden
biri. Bu seçimdeki katılım oranı geçen seçimin iki katı. Oyların büyük bir kısmını
Dr. Gassân Ebu Sitte ve Filistin davası aldı. Bu sonuç, ancak böylesi bir dönemde
elde edilebilirdi.
Ekim ayı içerisinde Gazze’nin en eski üniversitesi Gazze
İslam Üniversitesi, İsrail Savunma Güçleri’nce harap edildi. 1978’de kurulmuş
olan ve bünyesinde yirmi araştırma merkezi bulunan okul, bugüne dek 20.000
öğrenci mezun etmişti.
Glasgow Üniversitesi, son on beş yıldır Gazze’deki okulun
en önemli akademik ortaklarından biri. İskoçya’nın en büyük şehri olarak Glasgow,
birçok Filistinli öğrenciye ev sahipliği yaptı, Glasgow Üniversitesi, işgalci
güçlerin ablukası altında olan Filistin topraklarındaki öğrencilere video
bağlantıları üzerinden dersler verdi.
Ocak ayında yerinden yurdundan edilmiş olan Gazzeli
aileler, üniversitenin kampüsüne sığındılar ama okul yeniden bombalandı. 2008’deki
Dökme Kurşun, 2014’teki Koruyucu Sınır operasyonları esnasında da bombalanmış
olan okula yapılan son saldırılar, İsrail’in Filistin’deki eğitim sistemine yönelik
gerçekleştirdiği sistematik saldırının parçası.
Yerleşimci-sömürgeci bir proje olarak İsrail, Filistinlilerin
öğrenme ve bilgiyi paylaşma hakkını uzun zamandır inkâr ediyor. Gazze’deki okul
binalarının yüzde 76’sı ve on iki üniversitenin tamamı imha edildi. Aralarında
Gazze İslam Üniversitesi’nden Sufyan Taye, Rıfat Nasır Ebu Nur gibi isimlerin
de bulunduğu 94 üniversite profesörü ve 4.327 öğrenci katledildi.
Savaş Makinesine Karşı Koymak
Glasgow Üniversitesi’nin kardeş okulun yıkılması
karşısında tek bir yorum yapmaması üzerinde durulması gereken bir mesele. Glasgow
Üniversitesi’nden mezun olmuş, sonrasında Dünya Sağlık Örgütü’nde çalışan Dima
Hacı’nın geçen Aralık ayı içerisinde Gazze’nin güneyinde ailesiyle birlikte
katledilmesi karşısında üniversite sessiz kalmayı tercih etti. Okul, silâh
şirketlerine yapılan 6,8 milyon avroluk silâh ticaretinin en önemli fon
sağlayıcılarından. Bu ticaret, İsrail’e satılan silâhları da içeriyor. Dolayısıyla,
okuldaki bu sessizliğe hiç şaşırmamak gerek. Okul, havacılık ve savunma sanayii
alanında faal olan İngiliz şirketi BAE Systems’da ciddi bir hisseye sahip ve bu
hisselerin değeri Ekim 2023’ten bugüne yüzde 39 oranında arttı.
Dr. Ebu Sitte’nin seçilmesi, bu suç ortaklığına yönelik
açık bir itiraz niteliğinde. Savaş makinesini parçalamak ve Filistin’in
kurtuluşunun ihtiyaç duyduğu hareketi güçlendirmek, buna ek olarak, savunma
sanayiinde çalışan işçilerle güçlü bağlar kurmak, İngiliz emperyalizminden
kopardığı bahşişlerle yaşayan kurumlarla mücadele etmek gerekiyor. Utanç verici
olan şu ki Glasgow Üniversitesi de bu kurumlardan biri. Yürüttüğü kampanya süresince
Glasgow’daki mücadelenin sahip olduğu önem üzerinde duran Dr. Ebu Sitte’ye göre,
“İsrail, soykırım projesinin sadece görünen ucu.”
“Soykırım
denilen buzdağının geri kalanı başka bir yerde. […] İngiliz hükümeti de
Amerikan hükümeti de soykırım projesinin sürekliliğini muhafaza etmekten başka
bir iş yapmıyor. Soykırım projesinin ana eksenini teşkil eden bu güçlerin
yanında bir de soykırım sistemine destek sunan, Glasgow Üniversitesi gibi
kurumlar var. Glasgow Üniversitesi, silâh satışından kâr elde eden bir kurum.
75 yıl önce kurulmuş olan bu soykırım sistemi, sadece İsrail’i korumak değil,
fiiliyatta son altı ay boyunca her gün yüzden fazla Filistinlinin canını alsın
diye soykırım projesinin ömrünün uzun olmasını güvence altına almak gibi bir
işleve sahip.”
Joe Biden bir açıklamasında, “Bir İsrail olmasaydı,
onu icat etmek zorunda kalırdık” diyordu. Bu söz, İsrail’in Batı
emperyalizminin Ortadoğu’daki karakolu olarak görüldüğünün delili. Bu gerçeği
anlamak için Glasgow Üniversitesi rektörü olarak çalıştığı dönemde İrlanda’dan
sorumlu bakan görevini ifa etmiş olan Arthur Balfour’u yeniden hatırlamak
gerekiyor. İrlanda’daki İngiliz sömürgeciliği idaresinin işlerini yapan Balfour,
o dönemde yapıp ettikleriyle “Zalim Balfour” olarak anılıyordu.
İngiliz mandasının tesis edilmesi ardından adaya
konuşlandırılmış olan ve İrlanda’da İngiliz devletinin emirlerini yerine
getiren sömürgeci güçler, sonrasında Filistin’e gönderildiler. İrlanda’da
kendilerine verilen emri bu sefer Filistin’de uyguladılar. O emirde “gerekli
her türden tedbirle direnişi kırın” yazılıydı.
Dün olduğu gibi bugün de Filistin’in işgali,
emperyalizmin kendi çıkarları doğrultusunda mevzi elde etmek için ortaya
koyduğu çabanın merkezinde duran bir mesele. Tam da bu sebeple biz, bugün “Filistin
özgür olmadan kimse gerçek manada özgür olamaz” diyoruz. Tam da bu sebeple Dr.
Ebu Sitte’nin rektör seçilmesinin çok önemli olduğunu söylüyoruz.
Radikalleşen Gelenek
Son yirmi-otuz yıllık dönem dâhilinde Glasgow Üniversitesi
rektörlüğünün yarattığı gelenek, giderek radikalleşti. Bu radikalleşme
dâhilinde okul rektörlüğü, hem ülke içerisinde hem de dışında dayanışmanın
önemini gördü. 1971’de, Yukarı Clyde Gemi İnşa İşçileri eylemlerinde sendikacı
Jimmy Reid rektör seçildi. New York Times, Reid’in rektörlük konuşmasının
tamamını yayımladı ve Başkan Lincoln’ın Gettysburg Konuşması’ndan beri yapılmış
“en önemli konuşma” olduğunu söyledi. Bugünün bağlamıyla da örtüşen konuşmasında
Reid, “herhangi bir insanın veya insan grubunun başka bir insanı gözden
çıkartılabilir bir şey olarak görme hakkı”na itiraz ediyordu.
On beş yıl sonra Dr. Ebu Sitte tıp okumak için Glasgow’a
geldiğinde Winnie Mandela, Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığının o en karanlık
günlerinde rektör seçildi. 2004 yılında İsrail’in nükleer silâh programını dünyaya
duyuran İsrailli nükleer teknisyeni Mordechai Vanunu da rektör olarak seçildi. Devlet
makamları, o koltuğa oturmasın diye kendisini hapse attı. Geçen hafta Glasgow
Üniversitesi’nin barış ve adalet davasına bağlı öğrencileri Dr. Ebu Sitte’yi
rektör seçti. Tarihin yankılandığı bu olay, dünya genelinde başka kampüslerde
de karşılık buldu.
Yirmi yıl önce, Glasgow Üniversitesi profesörü Tom
Leonard, Mordechai Vanunu’nun rektör seçilmesi üzerine “İnsan Olmak” ismini
taşıyan bir şiir kaleme aldı. Şiirde Leonard, “Vanunu’nun yanında durduğu,
durmaya devam ettiği özgürlük ve kurtuluş arzusu asla bastırılamaz” diyordu.
Dr. Ebu Sitte’nin zaferini kutladığımız şu günlerde şairin sözleri geçerliliğini
hâlen daha koruyor.
Şiir şöyle bitiyor:
“Ben insanım
Ve ben
Bir insan
Bir dünya vatandaşı
O dünyadan sorumlu
O dünyaya karşı sorumlu
Biri olarak varım.”
Coll McCail
2 Nisan 2024
Kaynak
[Coll McCail yazar ve aktivisttir. Glasgow Üniversitesi’nde Dr. Ebu Sitte için yürütülen kampanya ekibinin üyesidir.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder