Pages

04 Mart 2023

Henry Norman Bethune


Henry Norman Bethune [4 Mart 1890-12 Kasım 1939] Kanada Komünist Partisi üyesi, toplumsal tıbbın ilk savunucularından olan Kanadalı bir göğüs cerrahıdır. Bethune, uluslararası planda ilkin İspanya İç Savaşı esnasında cumhuriyetçi hükümete destek veren ön cephede travmalara müdahale eden hekim olarak sunduğu hizmetler neticesinde ünlendi. Ardından İkinci Çin-Japonya Savaşı’nda Çin Komünist Partisi’ne destek sundu. Bethune, hasta köylüleri ve yaralı askerleri tedavi etmek suretiyle Çin köylerine modern tıbbın taşınması sürecine katkıda bulundu.

İspanya İç Savaşı’nda cephe hattında mobil kan nakli hizmetlerinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynayan Bethune, yaralı Çinli askerleri ameliyat ederken kazara parmağını kestikten sonra kan zehirlenmesine maruz kalıp öldü.

Bethune, ÇKP’ye sunduğu hizmetleri neticesinde Mao Zedung’un saygısını kazandı. Hatta Mao, 1939’da ölünce Bethune için bir yazı kaleme aldı. İsmi bugün de Çin’de muazzez kabul edilir.

* * *

Yaralar


Tepemizdeki gaz lambası, içi arı dolu kovan gibi sürekli vızıldıyordu. Yer de duvarlar da yatak da çamurdandı. Beyaz kâğıtla kaplanmıştı pencereler. Oda, kan ve kloroform kokuyordu. Soğuktu. 1 Aralık günü sabah saat üçte Kuzey Çin’de bulunan Lin Çu şehrinin yakınlarında konuşlanmış Sekizinci Güzergâh Ordusu’ndayım. Yaralı askerlerin yanındayım. Bazı yaralar kurumuş gölcükler, bazıları siyahla kahverengi arası renkte toprağı andırıyor. Bazı yaraların kenarları kabarmış, içi siyah kangren bağlamış. Bazı yaralar apsenin altına gizlenmiş, derine işlemiş, bir barajın önünü kestiği nehir misali, büyük ve sıkı kasların içini ve etrafını oymuş, sıcak bir akıntı gelmiş sanki, kasların etrafını ve kas liflerinin aralarını yarmış. Bazı yaralar dışa doğru büyümüş, çürümekte olan orkidelere veya ezilmiş bir karanfile benziyorlar. Karşımızda etten çiçekler var. Bazı yaralar var, kapkara kan pıhtı hâlinde akıyor, içinden insanı kaygıya sürükleyen içi gaz dolu baloncuklar çıkıyor ve bu baloncuklar, ikincil düzey kanama neticesinde ortalığa akan taze kanın üzerinde yüzüyor.

Kirlenmiş eski bandajlar, zamk görevi gören kanla birlikte deriye yapışmış. Dikkat etmek gerek. Önce biraz ıslatmak gerek. Kalçadan tutup bacakları havaya kaldırmak gerek. Neden uzun gevşek bir kırmızı çoraba veya bir çantaya benziyor ki bu? Ne biçim bir çorap bu? Noel çorabı. O güçlü kemiğin kaval kısmını nerede bulacağız? On parçaya ayrılmış. Her birini parmaklarına dışarı almak gerek. Köpeğin dişleri gibi beyaz, keskin ve sivri. Şimdi hisset parmaklarınla. Geriye bir şey kalmış mı? Evet burada. Hepsi de orada mı? Evet. İşte bir parçası daha burada. Bu kas ölmüş mü? Biraz dokun ona. Evet ölmüş. Kes çıkart. Peki bu nasıl iyileşecek? Bu kaslar bir zamanlar güçlüymüş, ama artık yırtık, harap olmuş, o eski gerginliğine kavuşabilecek mi? Çek, bırak. Çek bırak. Ama da eğlenceli değil mi! İşte bitti. Yapacak bir şey kalmadı. Hepimiz harap olduk. Kendi kendimizle ne yapacağız şimdi?

Sıradaki… Daha tüyleri bitmemiş bir çocuk bu! Henüz on yedisinde. Karnına saplanmış kurşun. Kloroform. Hazır mıyız? Karın zarında açılan boşluktan gaz içeri akıyor. Bok kokusu sarıyor her yanı. Açıktaki bağırsakların pembeliği… Dört delik açılmış. Kapat şunları! İple dik. Leğen kemiğini süngerle sil. Delik… Üç delik kaldı. Kapatmak zor iş. Sıcak tutmak lazım çocuğu. Peki ama nasıl! Bu tuğlaları sıcak suyun içine at.

Kangren, sinsi sinsi ilerliyor. Bu hayatta mı? Evet yaşıyor. Teknik bir ifade kullanmak gerekirse, canlı. Damardan salin ver. Belki vücudundaki o sayısız küçük hücreler hatırlar. O sıcak tuzlu denizi, eskiden kalma evlerini, ilk yediği şeyleri hatırlar. Milyon yıllık hafızasıyla diğer gelgitleri, diğer okyanusları, doğduğu güneşi ve denizi hatırlar. O yorgun küçük başlarını kaldırmalarını, canlanıp yeniden yaşamak için mücadele etmelerini sağlar. Kimbilir.

Bir de bu genç var. Katırıyla tarlasında, ekinlerin arasında zevkten ve mutluluktan çığlıklar atarak koşabilecek mi? Hayır, bir daha hiç koşamayacak. Tek bacakla koşamazsın.

Peki bu genç ne yapacak? Oturup diğer çocukların koşuşunu izleyecek. O an ne düşünecek? Biz ne düşünürsek onu. Acımanın ne faydası var ki? Ona acımayın! Acımak, onun fedakârlığının ağırlığını azaltır. O, bunu Çin’i savunmak için yaptı. Ona yardım edin. Masadan kaldırın. Kollarından tutup taşıyın. Zaten hafif bir çocuk bu! Senin çocuğun, benim çocuğum o.

Beden ne güzel bir şey. Adımları kusursuz, itaatkâr, mağrur ve güçlü. Paramparça olduğu vakit korkunç görünüyor. Yaşama dair bir emare olarak o ufacık ateş titreye titreye sönüyor. Bir mum gibi. Sessizce, usul usul. Yok olurken tepkisini ortaya koyuyor, sonra teslim oluyor. Gün onundu, ama artık her şey dilsiz.

Başkaları var mı? Dört Japon tutsak geldi. Alın onları içeri. Acının yaktığı bir gerçeklikte düşman diye bir şey yok. Kana bulanmış üniformayı kesin. Kanamayı durdurun. Hepsini yan yana dizin. Çünkü hepsi kardeş gibi sanki!

Bunlar, insan öldüren profesyonel asker olabilir mi? Hayır, bunlar eli silâhlı amatörler. Elleri işçilerin ellerine benziyor. Bunlar üniformalı işçiler.

Daha sonra kimse gelmedi. Saat sabahın altısı. Tanrım, oda o kadar soğuk ki. Açın kapıyı. Uzakta uzanan lacivert dağların üzerinde, doğu tarafında soluk ve kısık bir ışık belirdi. Bir saatte güneş doğacak. Yatıp uyumanın vaktidir.

Fakat yatsan uyku tutmaz. Bu zulmün, bu aptallığın sebebi ne diye düşünürsün. Japonya’dan bir milyon işçi gelip bir milyon Çinli işçiyi öldürüyor, sakat bırakıyor. Japon işçiler işçi kardeşlerine, kendilerini savunmak zorunda kalan insanlara neden saldırıyor. Çinlilerin ölmesinin Japon işçiye ne hayrı var? Bundan kimse kazançlı çıkmaz. Kimsenin eline bir şey geçmez. Bu Japon işçileri bu insan öldürme görevine kim gönderdi? Bundan kim kâr sağlıyor? Japon işçileri zaten sefalet çeken, yoksul olan kardeşi ve yoldaşı Çinli işçilere saldırmaya nasıl ikna ettiler?

Milyonlarca insanı kendileri gibi yoksul olan milyonlarca insana saldırmaya ve onları yok etmeye bir avuç zengin ikna etti. Böylelikle bu zenginler, daha da zengin olacaklar. Korkunç bir düşünce! Bu yoksulları Çin’e gelmeye nasıl ikna ettiler? Onlara doğruyu mu söylediler? Hayır, gerçeği bilseler bile söylemezler kimseye. Onlarda zenginlerin sadece ucuz hammadde, daha fazla pazar ve daha fazla kâr istediği gerçeğini o işçilere söyleyecek cesaret var mı ki? Hayır yok. O zenginler, bu zalim savaşın “ırkın kaderi” olduğunu, “imparatorun şanı şerefi”, “devletin onuru, kral ve ülke için yapıldığını söylediler.

Yanlış. Öyle yanlış ki bu söyledikleri!

Bu saldırının, bu savaşın failleri, cinayet gibi suçların failleri gibi görülmeli. Bunlar, bu türden suçlardan fayda sağlıyorlar. Peki seksen milyon Japon işçinin, yoksul köylünün, işsiz sanayi işçisinin eline ne geçecek? Meksika’nın İspanya tarafından fethedildiği, İngiltere’nin Hindistan’ı ele geçirdiği, İtalya’nın Etiyopya’yı ele geçirdiği savaşları içeren savaş tarihinde zafer kazanan ülkelerin işçileri bu savaşlardan ne tür bir fayda sağlamışlar? Ellerine hiçbir şey geçmemiş.

Japon işçi, kendi ülkesinde çıkartılan altından, gümüşten, kömürden, demirden ve petrolden bir nebze olsun fayda sağlayabiliyor mu? Uzun zaman önce çıktı elinden o doğal zenginlikler. Artık egemen sınıfa, zenginlere ait. O madenleri işleten milyonlarsa yoksulluğun çilesini çekiyorlar. Çin’deki altın, gümüş, demir, kömür ve petrol silâh zoruyla çalındığında o Japon işçinin cebine ne girecek? Eskiden olduğu gibi serveti elinde bulunduran zenginler, başkalarından gelen servetten beslenecekler. Bu, hep böyle olmadı mı?

Bu kitlesel kıyımdan, bu herkesin onay verdiği delilik hâlinden, kutsal kabul edilen katliamdan sadece Japon militaristler ve kapitalistler kazanç elde edecekler. Egemen sınıf ve devlet, gerçek suçlu.

Sömürgelerin fethi için yürütülen savaşlar, bu saldırı amaçlı savaşlar, aynı zamanda büyük bir iş pratiği değil mi? Öyle görünüyor. Bu türden suçları işleyenler, gerçek amaçlarını yüksek sesle bağırıp durdukları soyut laflarla ve ideallerle gizlemeye çalışıyorlar. İnsanları öldürerek piyasaları ele geçirmeye çalışıyorlar. İstila ve zulümle hammaddelere el koyuyorlar. Değiş tokuş yapmaya kıyasla çalmanın daha ucuz bir yol olduğunu düşünüyorlar. Satın almaktansa insanları kıyımdan geçirmeyi tercih ediyorlar, çünkü kıyımı kolay bir iş olarak görüyorlar. Savaşın sırrı bu. Tüm savaşların sırrı bu. Kâr, iş pratiği, kanlı para.

Tüm bu korkunç pratiklerin ardında adı Kâr olan İş Pratiği ve Kan Tanrısı var. Açgözlü Molek gibi bu tanrı da çıkarının, kazancının derdinde, onu hiçbir şey durduramaz, milyonlar öldürülse bile onun açgözlülüğünü hiçbir şey tatmin edemez. Militaristler, sırtlarını orduya dayıyorlar. Finans kapital ve kapitalistlerse sırtını o militaristlere dayıyorlar. Kan dökerek kardeşleşiyorlar, suç işlerken yoldaşlaşıyorlar.

İnsan ırkının düşmanları neye benziyorlar? Alınlarında mı yazıyor suçlu oldukları, bir yazı mı var, uzak durun, bu bir suçlu’ diyen. Hayır, tam aksine. O düşmanlar saygı görüyorlar. Onurlandırılıyorlar. Onlara ‘beyefendi’ deniliyor. Devleti, kiliseyi, toplumu onlar ayakta tutuyor. Zenginliklerinin zekâtıyla özel şirketlere ve devlete ait yardım kuruluşlarına destek oluyorlar. Kurumlara bağışlarda bulunuyorlar. Özel hayatlarında gayet kibar ve anlayışlı insanlar. Kanunlara, kendi kanunlarına, mülkiyetle ilgili kanunlara riayet ediyorlar. Bu kibar tetikçiler, tek bir konuda işaret aldıkları vakit harekete geçiyorlar. Paradan elde ettikleri kârların azalması tehdidiyle yüzleştiklerinde birden içlerindeki canavar uyanıp hırlamaya başlıyor. Bir vahşi kadar acımasız, bir deli kadar gaddar, bir cellât kadar vicdansız oluyorlar. Bu tür adamlar, insan ırkının yaşamaya devam etmesi gerekiyorsa, yok olmalılar. Onlar yaşadıkları sürece dünyada kalıcı bir barış asla tesis edilemez. İnsanlık toplumuna ait olan ve bunların varolmasına izin veren tüm örgütler yok edilmeli.

Bedenimizdeki ve ruhumuzdaki yaraları bu insanlar açıyorlar.

Norman Bethune
1939
Kaynak

* * *

Norman Bethune Anısına


Yoldaş Norman Bethune[1] Kanada Komünist Partisi üyesiydi. Kanada ve ABD’deki komünist partiler kendisini Çin’e gönderdiklerinde yaşı elli civarıydı. Japonya’ya karşı verdiğimiz direniş savaşımızda bize yardım etmek için binlerce kilometre yol geldi de “of” demedi.

Geçen yıl bahar aylarında geldi Yenan’a. İşini yapmak üzere dosdoğru Wutai Dağları’na gitti. Ne büyük bir kederdir ki bir yoldaşımız, bu görev yerinde şehit düştü.

Bir yabancı, özveride bulunarak gelip Çin halkının kurtuluşu davasını kendi davası bildi. Bu ne yüce bir ruhtur. Bu ruh, enternasyonalizmin ve komünizmin ruhudur. Her bir Çinli komünist, bu ruhu bilince çıkartmalıdır.

Leninizm, bize dünya devriminin ancak kapitalist ülkelerdeki proletaryanın sömürge ve yarı-sömürge halkların kurtuluş mücadelelerine destek vermesi, öte yandan, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki proletaryanın da kapitalist ülkelerin proletaryasına destek vermesi durumunda başarıya ulaşabileceğini öğretiyor.[2]

Yoldaş Bethune, işte bu Leninist hattı uygulamaya koydu. Biz Çinli komünistler de kendi pratiğimiz dâhilinde bu hat uyarınca hareket etmeliyiz. Tüm kapitalist ülkelerin proletaryası ile Japonya’nın, Britanya’nın, ABD’nin, Almanya’nın, İtalya’nın ve diğer tüm kapitalist ülkelerin proletaryasını birleştirmeliyiz, çünkü emperyalizmi altetmenin, milletimizi ve halkımızı kurtarmanın, dünyanın diğer milletlerini ve halklarını kurtarmanın yegâne yolu budur. Bizim enternasyonalizm anlayışımız budur. Biz, dar milliyetçiliğe de dar yurtseverliğe de bu enternasyonalizm anlayışıyla karşı koyuyoruz.

Yoldaş Bethune’daki ruh, onun tüm varlığını kendisini zerre düşünmeden başkalarına adaması, tüm yoldaşlarına ve tüm insanlara yönelik sevgisinin ve iş pratiğinde sahip olduğu o büyük sorumluluk bilincinin bir tezahürü. Her komünist, ondan bir şeyler öğrenmeli.

Bugün işinde sorumsuz olan, hafif işleri tercih edip ağır işleri başkalarının sırtına yükleyen, hep kolayı seçen insanların sayısı o kadar fazla ki. Her seferinde başkalarından önce hep kendilerini düşünüyorlar. Mücadeleye ve işe küçük bir katkı yapsalar gururla kendilerinden bahsediyorlar, başkaları yaptıklarını bilmeyecek korkusuyla kendilerini övüp duruyorlar. Yoldaşlarıyla ve halkıyla samimi ve gerçek bir ilişki kurmuyorlar, onlara karşı soğuk, kayıtsız ve ilgisiz bir tutum sergiliyorlar. Gerçekte bu tür insanlar komünist değil, en azından onlar, kendilerini davaya adamış komünist olarak görülemezler.

Cepheden dönen herkes, adı ne zaman anılsa Bethune’dan büyük hayranlıkla bahsediyor. Ondaki ruh, herkesi harekete geçiriyor. Şansi-Çahar-Hopei sınır bölgesinde Dr. Bethune’un tedavi ettiği, onun nasıl çalıştığını gören sivil asker herkes, onun ruhunun etkisi altına giriyor. Yoldaş Bethune’daki bu gerçekten komünist olan ruhtan her komünist bir şeyler öğrenmeli.

Yoldaş Bethune doktordu, mesleği insanları iyileştirmekti. Yeteneğini sürekli geliştiren Bethune, Sekizinci Güzergâh Ordusu’nda faal olan sıhhiye bölüğünde önemli katkılarda bulundu. Onun sunduğu örneklik, iş pratiklerini farklı bir şeyler gördüğü vakit değiştirmek isteyen ve sonuç üretmeyecek veya gelecek konusunda hiçbir şekilde ümit verici olmayan teknik çalışmayı hor gören insanlar için mükemmel bir ders sunuyor.

Yoldaş Bethune’la bir kez bir araya geldim. Bana sonrasında birçok mektup gönderdi. Meşgul olduğum için ona sadece bir kez mektup gönderebildim. O mektubun eline geçip geçmediğini de bilmiyorum.

Öldüğünü duyunca çok üzüldüm. Bugün onu anıyoruz, onun herkese ilham veren ruhundan bahsediyoruz.

Hepimiz, ondaki diğerkamlıkla yoğrulmuş ruhtan öğrenmeliyiz. İnsan, halka ancak bu tür bir ruhla faydalı olabilir. İnsanın sahip olduğu beceri az ya da çok olabilir, asıl önemli olan, ondaki ruhtur.

Bethune, asil ve saf bir ruha sahipti, o ahlaken namuslu bir insandı, tüm çıkarların üzerindeydi, halk için kıymetli bir isimdi.

Mao Zedung
21 Aralık 1939
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Norman Bethune, Kanada Komünist Partisi’nin üyesiydi. 1936’da Alman ve İtalyan faşist çeteler İspanya’yı işgal edince cepheye koştu ve burada antifaşist İspanyollar için çalışma yürüttü. Çin halkının Japonya’ya karşı yürüttüğü direniş savaşına katkıda bulunmak amacıyla Bethune, bir ekiple birlikte Çin’e gitti. 1938’de Yenan’a gelen Bethune, kısa bir süre sonra Şansi-Çahar-Hopei sınır bölgesine gitti. Enternasyonalist ve komünist bir kişilik olarak yaklaşık iki yıl boyunca kurtarılmış bölgelerde yaşayan insanlara ve orduya hizmet verdi. 12 Kasım 1939 günü Hopei eyaletinin Tangsiyen kentinde yaralı askerleri ameliyat ederken maruz kaldığı kan zehirlenmesi neticesinde vefat ett.

[2] Bkz.: J. V. Stalin, “The Foundations of Leninism”, Problems of Leninism, İngilizce baskı, FLPH, Moskova, 1954, s. 70-79.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder