Sonrasında
anarşist olan Hollandalı sosyalist Ferdinand Domela Nieuwenhuis, 6 Ocak 1881
günü Marx’a yazdığı mektupta, sosyalistlerin iktidarı alabilmek için ne tür politik
ve toplumsal eylemler içerisine girmesi gerektiği sorusunu yöneltiyor. Marx da
22 Şubat 1881 günü Nieuwenhuis’e cevap olarak aşağıdaki mektubu gönderiyor:
۞ ۞ ۞
Partimizin
saygın yoldaşına:
Yakında
yapılacak Zürih Kongresi öncesi bana iletmiş bulunduğun “soru”, bana tümüyle
yanlış bir soruymuş gibi geldi.
İleride,
belirli ve verili bir durumda ilk elden yapılacak işler, tümüyle tarihsel koşullara
tabidir. Senin bana sorduğun sorunun aslında neyi sorduğu belli değildir. Bu soru,
ancak sorunun kendisi eleştirilmek suretiyle cevaplanabilir.
Kendi
çözümüne ait unsurları, sunduğu veriler dâhilinde içermeyen bir denklemi çözüme
kavuşturmak mümkün değildir. Zaten bir halkın elde ettiği zaferin sonucu
olarak, birdenbire ortaya çıkmış, belirli açmazlarla yüzleşmiş bir hükümetin de
“sosyalist” olduğunu kimse söyleyemez.
Bilâkis,
“elde ettikleri zafer” muzaffer burjuva siyasetçilerini hızla dara düşürürken,
sıkıntıya sokarken, sosyalistin, en azından utanmadan, sıkıntıya düşmeden
ilerlemesi mümkündür.
Şundan
emin olabilirsin: Sosyalist bir hükümet, eldeki koşullar, burjuvazinin büyük
bir kısmını ürkütmeden gerekli tedbirleri alabilmesine fırsat verecek ölçüde gelişmediği
sürece, kurulamaz. Ama öte yandan burjuvaziyi korkutmak, kalıcı bir eylemlilik
süreci için gerekli sürenin elde edilmesi noktasında, ihtiyaç duyulan ilk
husustur.
Burada
belki de senin aklında Paris Komünü örneği var. Öncelikle şunu unutmamak
lazım: istisnai koşullarda isyan etmeyi bilmiş bir şehirde kurulmuş olan komün,
hiçbir şekilde sosyalist değildi, olamazdı da. Gene de asgari düzeyde işleyen
bir sağduyu ile birlikte, komün, tüm halk kitleleri için faydalı olabilecek, o
günlerde elde edilebilmesi mümkün olan tavizi Versay hükümetinden kopartmayı becerebilirdi.
Fransa Bankası’na el konulması bile tek başına Versay’ın çevirdiği dolaplara,
onu korkutacak bir hamle ile son verebilirdi vs.
1789
öncesi Fransız burjuvazisinin genel talepleri, kapitalist üretim biçiminin hâkim
olduğu tüm ülkelerde proletaryanın bugünkü talepleri gibi az çok sağlam temeller
üzerine kurulu taleplerdi. Fakat Fransız burjuvazisinin taleplerinin nasıl uygulamaya
konulduğu hususunda on sekizinci yüzyılda yaşamış bir Fransız’ın önsel olarak en
ufak fikre sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?
Geleceğin
devriminin uygulayacağı eylem programına dair, öğreti düzeyinde ve ister
istemez hayal âleminde şekillenmiş öngörü, ancak bugün sürmekte olan
mücadelenin içerisinde dile getirilebilir.
Dünyanın
pek yakında yok olacağına dair düşlerinden beslenen ilk Hristiyanlar, Roma
imparatorluğu ile mücadele ederlerken, zaferin kesin ve kaçınılmaz olduğuna
dair fikri, bu düş sayesinde edinebilmişlerdi.
Hâkim
toplumsal düzenin kaçınılmaz olarak cereyan eden, gözlerimizin önünde yaşanan
ve süreklilik arz eden dağılma sürecine ilişkin bilimsel görüşün yanında, eski
hükümetin ortalığa saçtığı, kitleleri kırbaçtan geçiren hayaletler ve üretim
araçlarındaki devasa boyutlara ulaşan ve olumlu yönde ilerleyen gelişme süreci,
hep birlikte, gerçek proleter devrimin patlak vereceği o an için hiç de şiir
gibi akmayan, bir sonraki işleyiş tarzını ortaya çıkartacak koşullara dönük bir
tür güvence olarak iş görmektedir.
Kanaatime
göre, yeni enternasyonal işçi derneği, henüz o önemli kavşağa ulaşabilmiş
değil. Bu sebeple ben, tüm işçi kongrelerini, bilhassa sosyalist kongreleri, şu
veya bu ulusun tanık olduğu özel koşullarla doğrudan rabıta kurmadıkları
sürece, faydasız, hatta zararlı şeyler olarak görüyorum. Bu kongreler, sıradan,
üzerinde günlerce kafa patlatılmış genel laflar ede ede yok olup gidecekler.
En
sadık dostun
Karl Marx
[Kaynak: The Karl Marx Library, Yayına Hazırlayan ve Tercüme Eden: Saul K. Padover, McGraw-Hill Book Company, 1971, s. 66-67.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder