Pages

22 Haziran 2022

Soldan Niye Koptum?


Lise yıllarımdan beri solcuyum. Genç bir kadındım ve kendimi Marksist olarak tanımlıyor, hatta sosyalistleri bile yeterince solcu görmüyordum. 18 yaşımdan beri gittiğim her sandıkta, oy kullandığım her eyalet seçiminde ve genel seçimde Kanada’nın solcu partisi Yeni Demokrat Parti’ye oy attım. Bugün başında Justin Trudeau’nun bulunduğu Liberal Parti’ye, herkesin orta yolcu olarak gördüğü partiye oy atanları sağcı olarak kabul ediyordum. Ben, kendimi solcu görüyordum ve bununla da gurur duyuyordum.

Birçok Amerikalı sağcı, fikrî tembellik gereği, sürekli “duyarcılık” kelimesini kullanıyor. Bu kelime, daha çok ABD’yi “beyazları üstün görenlerin ülkesi” olarak değerlendirenleri, tercih edilen zamirlere saygı duymanın önemli bir politik tutum olduğuna inananları, Trump’a oy verenlerin faşist olduklarını düşünenleri, genel manada komünistleri ve Marksistleri tanımlamak için kullanılıyor. Oysa biz, beş yıl önce duyarcı kesimin gerçek manada solcu olmadığını söylüyorduk. Bize göre, gerçek sol, zenginlerden daha fazla vergi alınmasını, asgari ücretin yükseltilmesini, herkese kreş hizmetinden yararlanma imkânının sunulmasını ve sağlık hizmetlerinin devlet eliyle verilmesini savunan, maddi meselelerle ilgilenen bir hareketti.

Duyarcılık çizgisine karşı çıkanların, günümüz solcularını kötü olarak görüyor olmalarını anlayışla karşılıyorum. Ama solcuların da kötü insanlar olmadıklarını biliyorum. Solcular, adalet, eşitlik ve sömürüye son verme iddiasında olan bir ideolojiye bağlılar. Ben de onlardan biriydim. Ben de solcuydum, çünkü benim de derdim halktı, daha iyi bir dünya kurmaktı. Başka ideolojileri keşfetmeye gerek yoktu, çünkü iyi ve haklı olduğumu, benimle aynı fikirde olmayanların yanlış ve kötü olduklarını biliyordum.

Radikal sola bağlı olmama karşın, süreç içerisinde kadın ticaretine karşı çıktığım için ilericiler içerisinde giderek dışlandım. Ben, ısrarla fuhşun, striptiz kulüplerinin, pornografinin ve medyada kadın bedeninin nesneleştirilmesinin kadına zarar verdiğini söylüyordum. O dönemde 2011’de Toronto’da başlamış olan, “sürtük” kelimesini benimseyip, sokaklarda iç çamaşırları ile yürümek suretiyle genç kadınların kurbanı suçlama pratikleriyle mücadele etmeye çalıştıkları Sürtük Yürüyüşü’nü eleştiren yazılar yazdım. Ayrıca o yazılarda, kadının rızası olsa bile, kadına yönelik şiddetin iyi bir şey olamayacağını söyledim. Bu yazılarım, sekste şiddet fantezisinden yana olan sapıkları ve asi liseliler gibi “her türden seks iyidir” diyen, bu fikre karşı çıkanları kezbanlıkla yaftalayan, onların dindarlara has namus kumkuması olduğunu söyleyen veya fahişeleri utandıran bir tavır içerisinde olmakla eleştiren üçüncü dalga feministleri çok kızdırdı.

Günümüz solu, ta 2009’da, feminist bir yazar olarak kariyerime başladığım dönemde, zaten yoldan çıkmıştı. Kimi feministlerin ve sosyalistlerin fuhşun kadınlara güç veren bir tercih olduğuna dair sözleri, bana çok tuhaf geliyordu. Ben, gene de harekete bağlı kaldım. Konumum ve sözlerim, hep tartışma konusu oldu. 2015’te solla aramdaki ip kopma noktasına geldi. O dönemde, aralarında Toronto Seks İşçileri Eylem Projesi, Siyahların Hayatı Önemlidir Toronto Şubesi ve Trans Onur Yürüyüşü Toronto Şubesi’ne mensup Kanadalı solcuların da bulunduğu yüzlerce isim, ortak bir dilekçe kaleme alıp, benim bir süredir çalıştığım ilerici haber sitesi Rabble’dan kovulmamı talep etti.

Sol, beni istemese de ben, ısrarla solda kalmayı sürdürdüm. Sonra, solun bugünkü hâli içerisinde artık yer almak istemediğim gerçeğini zaman içerisinde kabul ettim.

Benim en fazla tahammül edemediğim husus da solun kadınları lügatten siliyor oluşuydu.

1969’da hamile kalan Jane Roe isimli bir kadın, kürtaj olmak istedi. Yaşadığı Teksas eyaletinde kürtaj yasak olduğu için bölge savcısı Henry Wade’e dava açıldı. Neticede Teksas’taki kanunun anayasaya aykırı olduğu hükmüne varıldı. Geçen ay basına sızan bilgilere göre, ABD Temyiz Mahkemesi, bu dava sonucu alınan kararın yürürlükten kaldırılacağına dair bir taslak metin hazırladı. Bu haber üzerine binlerce insan, Amerika genelinde “Benim Bedenim, Benim Tercihim” dövizleriyle yürüyüşler düzenledi.

Bir vakitler yurttaş hakları için mücadele eden Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği, konuyla ilgili şu tviti attı: “Kürtaj yasağı çok zararlı.” Bu açıklamanın devamında kürtajın zarar vereceği kesimleri içeren uzun bir listeye yer veriliyordu. Ne var ki LGBTQ cemaati, Siyah cemaati ve Latin cemaati gibi kimlik gruplarını içeren bu listede kürtaj yasağının doğrudan tesir ettiği kesim olan kadınların adı geçmiyordu.

ABD’de üreme sağlığı sektöründeki en büyük hizmet sağlayıcı olan Planned Parenthood, ta 2016 yılında kadın yerine “hamile insanlar” veya “âdet görenler” gibi cinsiyetsiz terimler kullanmaya başlamıştı. Bu tavrı eleştiren yazım Rabble sitesinde yayımlanmadı, ben de bunun üzerine istifa ettim. Siteden neden ayrıldığımı Facebook sayfamda açıkladım. Orada, 1984 romanından çıkma propaganda diline iştirak etmeye karşı çıktığımı söyledim. Bunun üzerine, her şey daha da kötüye gitti.

Ben, solun değişmesini istiyordum. Bu yüzden uzun zaman oradan ayrılmadım. Hareket içerisinde yükselen muhalefetin sesi olmak ve bir şeylerin iyileşmesini sağlamak istedim. Benim uyarım, bu türden sansürcü, korkudan karşıt görüşleri susturan, fikirlerle ilgili her türden eleştirel tartışmayı reddeden tavrın solu başarısızlığa sürükleyeceği yönündeydi. Buna karşılık ilericiler, yollarını inatla yürümeye devam ettiler, akıl dışı ve gerici olan ideolojilerine ve ezberlerine sıkı sıkıya sarıldılar, onlara karşı çıkan herkesi sansürlediler.

Görünen o ki bugün birçok feminist gibi sol da artık kimsenin kadının ne olduğunu bilmediğine, bildiğini iddia eden herkesin susturulması gerektiğine kanaat getirmiş.

Belirli bir noktada artık “bizim içimizde de birkaç kötü elma var” demekten vazgeçmemiz lazım. Solun içerisinde kalmanın anlamı yok. Onun yola gelmesi mümkün değil. Hüsnükuruntuyla değil, gerçeklerle ilerlemek lazım. Beğenelim beğenmeyelim, sol bugün bu.

Neyse ki sizin kendiniz için kullandığınız etiket, yapıp ettiklerinizden ve savunduğunuz ilkelerden daha önemli değil. Asıl önemli olan, eylemler, fikirler ve politika.

Herhangi bir gruba ve çizgiye körü körüne bağlı olmak, tehlikeli. Bilhassa, kadının erkek olduğu, iki kere ikinin beş ettiği gibi akıl dışı fikirlere teslim olmayı talep eden yapılara yönelik bağlılık, tehlikeli. Bu tür yapılar, kişileri aforoz ediyorlar, parasal açıdan cezalandırmaya çalışıyorlar, hatta hapse tıkmak için uğraşıyorlar.

Bizim, geçen yıl kamyoncuların aşı dayatmasını protesto ettikleri için işlerinden atılmasını isteyerek geçiren solun, bugün “benim bedenim, benim tercihim” fikrinden yana olduğuna inanmamız bekleniyor.

Sol, artık zulme karşı adaletten yana duran bir hareket değil. O, korku salma, zorbalık etme ve totaliter kontrolü tesis etme amacı güden bir hareket. Bugün birçok feministin solun kuyruğuna tutunmuş olmasının, onun eski hâline özlem duymasının bir önemi yok.

Bireysel sorumluluğun, kendi hayatı adına hesap vermenin ve kişinin kendisini geliştirme arzusunun kötü olduğunu söyleyen bir ideoloji, insanı güçlendiren bir ideoloji değildir, toplumu iyiye götürmez. Kişiyi rahatsız eden her şeyin sorumlusunun kişinin içinde yaşadığı dünya olduğunu, toplumun marjinal kimliğe sahip bireyin her türden kötü davranışına uyum göstermesi gerektiğini söyleyen bir politik hareket, yenilmeye mahkûmdur.

Feminizm hareketi içerisinde yürüttüğümüz faaliyetlerin, organize ettiğimiz forumların ve kurduğumuz aktivist gruplarının hızla iç çatışmalara, felâkete ve zehirlenmiş fikirlere neden sürüklendiği, uzun süre tartışılmış bir konudur. Feminist kolektiflerle birlikte çalıştığım tüm o dönem boyunca karar almanın imkânsız bir şey olduğunu gördüm. Toplantılar, hep kendi dertlerini ve travmalarını merkeze koymak isteyen, örgütü bölme çabası içerisinde olan, kendi güçlerini sürekli sınamaya çalışan narsistlerin güdümünde gerçekleşiyordu.

Bu narsizm, sol içerisine kök salmış. Sol içerisinde “güvenli alanlar”, yapılacak işlerden daha önemli görülüyor. “Müttefik” ise kişinin düşüncelerinden ve kanaatlerinden bağımsız olarak, dayanışma içine girilecek, girilemiyorsa, mahkûm edilecek unsur olarak görülüyor. Bağımsız düşünce, tehdit kabul ediliyor.

Başarı elde eden herkesi, her türden güç biçimini veya kürsüyü paramparça edilip ortadan kaldırılacak bir tehdit olarak gören veya herkesin temel haklara ve özgürlüklere kavuşmasını isteyenleri “ırkçı”, “kadın düşmanı” veya “transfobik” olarak değerlendiren bir hareket, “halktan yana” bir hareket değildir.

Bugün özgürlüklere, bağımsızlığa ve özerkliğe destek sunma işini sağ üstleniyor olsa da “sağcı” hiçbir değeri benimsemiş değilim. Bana ne derseniz deyin, ben satılmış değilim. Ben, bana yönelik beğeninin azalmasına bakmaksızın, doğru ve ahlakî gördüğüm şeyleri yapma fikrine hâlen daha bağlıyım.

Meghan Murphy
8 Haziran 2022
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder