Lise
yıllarımdan beri solcuyum. Genç bir kadındım ve kendimi Marksist olarak
tanımlıyor, hatta sosyalistleri bile yeterince solcu görmüyordum. 18 yaşımdan
beri gittiğim her sandıkta, oy kullandığım her eyalet seçiminde ve genel
seçimde Kanada’nın solcu partisi Yeni Demokrat Parti’ye oy attım. Bugün başında
Justin Trudeau’nun bulunduğu Liberal Parti’ye, herkesin orta yolcu olarak
gördüğü partiye oy atanları sağcı olarak kabul ediyordum. Ben, kendimi solcu
görüyordum ve bununla da gurur duyuyordum.
Birçok
Amerikalı sağcı, fikrî tembellik gereği, sürekli “duyarcılık” kelimesini kullanıyor.
Bu kelime, daha çok ABD’yi “beyazları üstün görenlerin ülkesi” olarak
değerlendirenleri, tercih edilen zamirlere saygı duymanın önemli bir politik
tutum olduğuna inananları, Trump’a oy verenlerin faşist olduklarını düşünenleri,
genel manada komünistleri ve Marksistleri tanımlamak için kullanılıyor. Oysa biz,
beş yıl önce duyarcı kesimin gerçek manada solcu olmadığını söylüyorduk. Bize göre,
gerçek sol, zenginlerden daha fazla vergi alınmasını, asgari ücretin
yükseltilmesini, herkese kreş hizmetinden yararlanma imkânının sunulmasını ve sağlık
hizmetlerinin devlet eliyle verilmesini savunan, maddi meselelerle ilgilenen
bir hareketti.
Duyarcılık
çizgisine karşı çıkanların, günümüz solcularını kötü olarak görüyor olmalarını
anlayışla karşılıyorum. Ama solcuların da kötü insanlar olmadıklarını
biliyorum. Solcular, adalet, eşitlik ve sömürüye son verme iddiasında olan bir
ideolojiye bağlılar. Ben de onlardan biriydim. Ben de solcuydum, çünkü benim de
derdim halktı, daha iyi bir dünya kurmaktı. Başka ideolojileri keşfetmeye gerek
yoktu, çünkü iyi ve haklı olduğumu, benimle aynı fikirde olmayanların yanlış ve
kötü olduklarını biliyordum.
Radikal
sola bağlı olmama karşın, süreç içerisinde kadın ticaretine karşı çıktığım için
ilericiler içerisinde giderek dışlandım. Ben, ısrarla fuhşun, striptiz kulüplerinin,
pornografinin ve medyada kadın bedeninin nesneleştirilmesinin kadına zarar
verdiğini söylüyordum. O dönemde 2011’de Toronto’da başlamış olan, “sürtük”
kelimesini benimseyip, sokaklarda iç çamaşırları ile yürümek suretiyle genç
kadınların kurbanı suçlama pratikleriyle mücadele etmeye çalıştıkları Sürtük
Yürüyüşü’nü eleştiren yazılar yazdım. Ayrıca o yazılarda, kadının rızası olsa
bile, kadına yönelik şiddetin iyi bir şey olamayacağını söyledim. Bu yazılarım,
sekste şiddet fantezisinden yana olan sapıkları ve asi liseliler gibi “her
türden seks iyidir” diyen, bu fikre karşı çıkanları kezbanlıkla yaftalayan,
onların dindarlara has namus kumkuması olduğunu söyleyen veya fahişeleri
utandıran bir tavır içerisinde olmakla eleştiren üçüncü dalga feministleri çok
kızdırdı.
Günümüz
solu, ta 2009’da, feminist bir yazar olarak kariyerime başladığım dönemde, zaten
yoldan çıkmıştı. Kimi feministlerin ve sosyalistlerin fuhşun kadınlara güç
veren bir tercih olduğuna dair sözleri, bana çok tuhaf geliyordu. Ben, gene de harekete
bağlı kaldım. Konumum ve sözlerim, hep tartışma konusu oldu. 2015’te solla
aramdaki ip kopma noktasına geldi. O dönemde, aralarında Toronto Seks İşçileri Eylem
Projesi, Siyahların Hayatı Önemlidir Toronto Şubesi ve Trans Onur Yürüyüşü
Toronto Şubesi’ne mensup Kanadalı solcuların da bulunduğu yüzlerce isim, ortak bir
dilekçe kaleme alıp, benim bir süredir çalıştığım ilerici haber sitesi Rabble’dan
kovulmamı talep etti.
Sol,
beni istemese de ben, ısrarla solda kalmayı sürdürdüm. Sonra, solun bugünkü
hâli içerisinde artık yer almak istemediğim gerçeğini zaman içerisinde kabul
ettim.
Benim
en fazla tahammül edemediğim husus da solun kadınları lügatten siliyor oluşuydu.
1969’da
hamile kalan Jane Roe isimli bir kadın, kürtaj olmak istedi. Yaşadığı Teksas
eyaletinde kürtaj yasak olduğu için bölge savcısı Henry Wade’e dava açıldı. Neticede
Teksas’taki kanunun anayasaya aykırı olduğu hükmüne varıldı. Geçen ay basına
sızan bilgilere göre, ABD Temyiz Mahkemesi, bu dava sonucu alınan kararın yürürlükten
kaldırılacağına dair bir taslak metin hazırladı. Bu haber üzerine binlerce insan,
Amerika genelinde “Benim Bedenim, Benim Tercihim” dövizleriyle yürüyüşler
düzenledi.
Bir
vakitler yurttaş hakları için mücadele eden Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği, konuyla
ilgili şu tviti attı: “Kürtaj yasağı çok zararlı.” Bu açıklamanın devamında
kürtajın zarar vereceği kesimleri içeren uzun bir listeye yer veriliyordu. Ne var
ki LGBTQ cemaati, Siyah cemaati ve Latin cemaati gibi kimlik gruplarını içeren
bu listede kürtaj yasağının doğrudan tesir ettiği kesim olan kadınların adı
geçmiyordu.
ABD’de
üreme sağlığı sektöründeki en büyük hizmet sağlayıcı olan Planned Parenthood, ta
2016 yılında kadın yerine “hamile insanlar” veya “âdet görenler” gibi
cinsiyetsiz terimler kullanmaya başlamıştı. Bu tavrı eleştiren yazım Rabble
sitesinde yayımlanmadı, ben de bunun üzerine istifa ettim. Siteden neden
ayrıldığımı Facebook sayfamda açıkladım. Orada, 1984 romanından çıkma
propaganda diline iştirak etmeye karşı çıktığımı söyledim. Bunun üzerine, her
şey daha da kötüye gitti.
Ben,
solun değişmesini istiyordum. Bu yüzden uzun zaman oradan ayrılmadım. Hareket içerisinde
yükselen muhalefetin sesi olmak ve bir şeylerin iyileşmesini sağlamak istedim. Benim
uyarım, bu türden sansürcü, korkudan karşıt görüşleri susturan, fikirlerle
ilgili her türden eleştirel tartışmayı reddeden tavrın solu başarısızlığa
sürükleyeceği yönündeydi. Buna karşılık ilericiler, yollarını inatla yürümeye
devam ettiler, akıl dışı ve gerici olan ideolojilerine ve ezberlerine sıkı
sıkıya sarıldılar, onlara karşı çıkan herkesi sansürlediler.
Görünen
o ki bugün birçok feminist gibi sol da artık kimsenin kadının ne olduğunu
bilmediğine, bildiğini iddia eden herkesin susturulması gerektiğine kanaat
getirmiş.
Belirli
bir noktada artık “bizim içimizde de birkaç kötü elma var” demekten vazgeçmemiz
lazım. Solun içerisinde kalmanın anlamı yok. Onun yola gelmesi mümkün değil. Hüsnükuruntuyla
değil, gerçeklerle ilerlemek lazım. Beğenelim beğenmeyelim, sol bugün bu.
Neyse
ki sizin kendiniz için kullandığınız etiket, yapıp ettiklerinizden ve
savunduğunuz ilkelerden daha önemli değil. Asıl önemli olan, eylemler, fikirler
ve politika.
Herhangi
bir gruba ve çizgiye körü körüne bağlı olmak, tehlikeli. Bilhassa, kadının
erkek olduğu, iki kere ikinin beş ettiği gibi akıl dışı fikirlere teslim olmayı
talep eden yapılara yönelik bağlılık, tehlikeli. Bu tür yapılar, kişileri aforoz
ediyorlar, parasal açıdan cezalandırmaya çalışıyorlar, hatta hapse tıkmak için
uğraşıyorlar.
Bizim,
geçen yıl kamyoncuların aşı dayatmasını protesto ettikleri için işlerinden
atılmasını isteyerek geçiren solun, bugün “benim bedenim, benim tercihim” fikrinden
yana olduğuna inanmamız bekleniyor.
Sol,
artık zulme karşı adaletten yana duran bir hareket değil. O, korku salma,
zorbalık etme ve totaliter kontrolü tesis etme amacı güden bir hareket. Bugün birçok
feministin solun kuyruğuna tutunmuş olmasının, onun eski hâline özlem duymasının
bir önemi yok.
Bireysel
sorumluluğun, kendi hayatı adına hesap vermenin ve kişinin kendisini geliştirme
arzusunun kötü olduğunu söyleyen bir ideoloji, insanı güçlendiren bir ideoloji
değildir, toplumu iyiye götürmez. Kişiyi rahatsız eden her şeyin sorumlusunun
kişinin içinde yaşadığı dünya olduğunu, toplumun marjinal kimliğe sahip bireyin
her türden kötü davranışına uyum göstermesi gerektiğini söyleyen bir politik
hareket, yenilmeye mahkûmdur.
Feminizm
hareketi içerisinde yürüttüğümüz faaliyetlerin, organize ettiğimiz forumların
ve kurduğumuz aktivist gruplarının hızla iç çatışmalara, felâkete ve zehirlenmiş
fikirlere neden sürüklendiği, uzun süre tartışılmış bir konudur. Feminist kolektiflerle
birlikte çalıştığım tüm o dönem boyunca karar almanın imkânsız bir şey olduğunu
gördüm. Toplantılar, hep kendi dertlerini ve travmalarını merkeze koymak isteyen,
örgütü bölme çabası içerisinde olan, kendi güçlerini sürekli sınamaya çalışan
narsistlerin güdümünde gerçekleşiyordu.
Bu
narsizm, sol içerisine kök salmış. Sol içerisinde “güvenli alanlar”, yapılacak
işlerden daha önemli görülüyor. “Müttefik” ise kişinin düşüncelerinden ve
kanaatlerinden bağımsız olarak, dayanışma içine girilecek, girilemiyorsa,
mahkûm edilecek unsur olarak görülüyor. Bağımsız düşünce, tehdit kabul
ediliyor.
Başarı
elde eden herkesi, her türden güç biçimini veya kürsüyü paramparça edilip ortadan
kaldırılacak bir tehdit olarak gören veya herkesin temel haklara ve
özgürlüklere kavuşmasını isteyenleri “ırkçı”, “kadın düşmanı” veya “transfobik”
olarak değerlendiren bir hareket, “halktan yana” bir hareket değildir.
Bugün
özgürlüklere, bağımsızlığa ve özerkliğe destek sunma işini sağ üstleniyor olsa
da “sağcı” hiçbir değeri benimsemiş değilim. Bana ne derseniz deyin, ben
satılmış değilim. Ben, bana yönelik beğeninin azalmasına bakmaksızın, doğru ve
ahlakî gördüğüm şeyleri yapma fikrine hâlen daha bağlıyım.
Meghan Murphy
8
Haziran 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder