Bulaşıcı
hastalıklar, medeniyete her daim biçim vermişlerdir. Bir salgının etkileri
yüzlerce yıl ortadan kalkmayabilir. Ayrıca birçok savaşın yol açtığı sonuçlarda
virüs ve bakteri kaynaklı hastalıkların payı vardır. Örneğin çiçek hastalığı,
Avrupa’nın Yeni Dünya’yı fethinde merkezî bir rol oynamıştır. Amerikan İç Savaşı esnasında
askerlerin üçte ikisi, dizanteri ve tifo gibi hastalıklar yüzünden ölmüştür.
Ortaçağ
Avrupası’nda görülen hıyarcıklı veba salgını, bulaşıcı bir hastalığın tarihin
akışını nasıl değiştirebileceğine dair en yalın örneği sunmaktadır. Kimi tahminlere göre Kara Ölüm, Avrupa nüfusunun
yüzde otuz ilâ yüzde ellisini öldürmüştür. Veba salgını sonucu kırsaldaki
işgücü iyice daralmış, emek gücünde artışa tanıklık edilmiştir. Asillerin bu eğilimi durdurma
yönünde ortaya koyduğu çabalar, mevcut karışıklığı beslemiş, köylü isyanlarının
fitilini ateşlemiştir. Tarımsal çıktının azalmasıyla birlikte tüccar sınıfı,
asiller karşısında nüfuzlarını artırmış, bu da toprağa dayanan ekonominin terk
edilip nihayetinde feodal sistemin dağıldığı süreç için gerekli zemini teşkil
etmiştir.
2020-2022
arası dönemde bu tarihsel gelişmeyi tersine çevirmeye dönük gayretlere tanıklık
ettik. Vebadan daha az öldürücü olan Kovid salgını, neofeodal düzeni kurmak
adına muktedir elitler tarafından bilinçli olarak istismar edildi. Bu geriye
dönüşe bugüne dek hayat kalitesindeki azalma, hızla artan eşitsizlik, kişisel
özgürlükler ve yurttaş haklarındaki aşınma damgasını vuruyordu. Dijital kimlik
ve merkez bankası çıkışlı dijital paralar ile ilgili planların bu türden
gelişmeleri hızlandırması muhtemel. Sonuçta ise mülksüz alt sınıflar,
“teknokrat rahipler” denilen uzman sınıfın ve aşırı zengin elitlerin hâkimiyeti
altına girecekler.
Dünya
Ekonomi Forumu’nun çizgi filmlerdeki kötü adamlara benzeyen başkanı Klaus
Schwab, forumun muhtelif hükümetlere “Genç Dünya Liderleri” denilen programı üzerinden sızdığını söylüyor.
Finansçılar, şirketler ve hesap vermek nedir bilmeyen STK’ların oluşturduğu
koalisyonun dünya siyasetini nasıl biçimlendirdiğini anlamak için bu özel gruba
odaklanmakta fayda var. Schwab’ın diline doladığı “Büyük Reset”, “Dördüncü
Sanayi Devrimi”, “Hiçbir şeyiniz olmayacak ama mutlu olacaksınız” gibi sevimli
sloganları, bugün dünya nüfusunu yoksullaştırma ve teknolojik açıdan elitlerin
kontrol ettiği sahayı genişletme çabaları anlama konusunda bize önemli ipuçları
sunuyor.
Bu
ajandanın tek bir örgüte veya liderler grubuna bağlı olarak yürütülmesine gerek
yok. Elitlerin dünyayı kendilerine boyun eğdirme arzusu, komplo teorisi değil,
dünya tarihinde görünür olan, sınıfsal çelişkinin seyriyle ilgili bir mesele.
Bu çelişkinin yol açtığı, bugün hem somut savaş sahasında hem de dijital
sahasında ortaya çıkan sonuç, dünyanın geleceğini tayin edecek.
Hâkim
burjuva medyasının Kovid politikalarını eleştirmeyi kabul edilir, hatta eğlenceli bulduğu koşularda şu soru geliyor
akla: Alınan tedbirlerin verdiği zararları ve akla ziyan hataları değerlendiren
bir kamuoyu neden yok ortalıkta?
Uygulanan
siyasetlerin virüsle alakası yoktu. Bugün Kovid ile ilgili söylenen sözler,
anlatılan hikâyeler, elitler için birer yük hâline geldi. Pandemi “bitiyor”,
ama pandemi denilen perde gerisinde uygulamaya sokulan, “resetleme” ajandası
hâlen daha yürürlükte. Ona karşı konulmadığı sürece ilgili ajanda onlarca yıl
yürürlükte kalacak. Kapanma tedbirleri ve aşı pasaportları ile başlayan süreç,
dijital kimlik sistemleri ve merkez bankası çıkışlı dijital paralarla devam
edecek.
Bize
son iki yıldır yaşananları pandeminin doğal sonuçları olarak görmemiz gerektiği
söylendi. Oysa ortaya çıkan sonuçların büyük bir kısmı, aslında orta sınıfı ve
işçi sınıfını zayıflatmak, “önce evraklar” diyen toplumsal ilişkileri
normalleştirmek ve itibari para sistemine son vermek gibi amaçlar güden
kapsamlı bir programın parçası idi.
2019’da
merkez bankaları, dünya ekonomisinin yeniden düşünülmesi gerektiğine karar verdiler. 2020’de yaşanan finans krizi
konusunda Kovid suçlandı, oysa bu kriz 2019’da zaten vardı. Aynı yıl içerisinde
bankalar arasında dönen kısa vadeli kredi piyasası daraldı, bu da Amerikan
merkez bankasını her şeyi havaya uçuracak likidite felâketini durdurmak adına
finans sistemine yüzlerce milyar dolar akıtmasına neden oldu. Mart 2020’de alınan kapanma
tedbirleri, finansal varlıkların ve tekellerin ekmeğine yağ sürdü, olan, vergi mükelleflerine ve küçük
işletmelere oldu. Amazon’un kârları katlandı, ama öte yandan Amerika’daki küçük
işletmelerin yaklaşık yüzde 40’ı yılın sonunda battı.
Aynı
dönemde BlackRock gibi yatırım şirketleri, müstakil evlerin bulunduğu
mahalleleri satın aldı. Bu, özünde binlerce aileyi işe
girdikten sonra emlak sahibi olmaktan alıkoyacak, fiyat yükseltme amacı güden
bir hamleydi. Ev sahipliği, esasen aşağı doğru seyreden bir eğilim içerisindeydi. Bir zamanlar orta
sınıfın refahına dair önemli bir gösterge olan ev sahipliği, ailelerin
servetlerini konsolide edip bir sonraki kuşağa aktarma imkânı sunuyordu.
Gelişmekte
olan dünyada ise okuma-yazma bilmeyenlerin ve yoksulların sayısı iyice arttı.
Birleşmiş Milletler, kapanma kaynaklı açlık ve yetersiz beslenme sebebiyle
yaşanacak ölümlerin Kovid kaynaklı ölümleri aşacağı tahmininde bulundu. Bugüne dek gelişmekte olan dünyada
okula dönüş yapmayan öğrenci sayısı 31 milyonu bulmuş durumda. Öte yandan,
yaklaşık yüz milyon kişi sefalete sürüklendi, çocuk emeği ve okuma-yazma bilmeyenlerin sayısında ciddi bir artışa tanık olundu.
Bunlar olurken, dünyadaki tüm milyarderlerin serveti 5 trilyon dolar arttı.
Ümitsizliğin,
cehaletin ve istikrarsızlığın dünya halklarını elitlerin kontrolüne daha kolay
sokacağını görmek hiç de zor değil. Bu türden ekonomik ve toplumsal
değişimlerin yanında, bir de liberal demokratik normları ortadan kaldıran
politik dönüşümler yaşandı. Batı’da sosyal kredi sisteminin geliştirilmesi
ihtimaline karşı endişelerin artmasına karşın birçok insan, sosyal kredi
sistemini önceden haber veren bir uygulamanın bizim üzerimizde sınandığının
farkında değil: aşı pasaportu.
Ağustos
2021’de Hastalık Kontrolü Merkezleri direktörü Rochelle Walensky'nin de kabul ettiği biçimiyle, aşıların bulaşa
mani olmadığı koşullarda aşı kartı sadece kart sahibinin doğru görüşlere sahip
olduğunu veya en azından doğru uzmanlara inandığını gösterme imkânı bulduğu bir
işaret olarak iş görebilir. Aşı kartı, salgının etkilerini azaltmaya yönelik
makul bir tedbir değil. Gerçek amacı, politik saflık adına aşısızları
cezalandırmak. İkilikçi ve sıradan bir uygulama olmasına rağmen aşı kartı, kimi
yurttaşları toplumdan dışlayacak sosyal kredi puanlaması denilen uygulamaya
benziyor. Örneğin Kanada’da aşısızların trenle ve uçakla seyahat etmesine izin verilmiyor. Bu, kişilerin Çin Yüksek
Mahkemesi’nin “itibarsız” insanlar listesine girmesine neden olabilecek
cezalardan birisi.
Batı’da
muktedir sınıflar, bir yandan da finansal varlıkları ele geçirme konusunda
yoğun bir çaba ortaya koydular. Kanada bankaları, kamyoncuların öncülüğünde
yürütülen Özgürlük Konvoyu gösterileriyle bağlantılı kişilerin hesaplarını dondurdu. Bu, esasında finans sektörünün
muhalefeti ezme isteğinin bir yansımasıydı. O hesaplar sadece devletin değil,
aşı pasaportları, dijital paralar ve dijital kimliklerle derin bağlantıları
olan bankaların çıkarına hizmet etmek adına donduruldular.
IMF,
bugünlerde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası çıkışlı dijital
paraların kullanılmasını teşvik ediyor. Amerikan Merkez Bankası, dijital
dolar basmayı düşünüyor, Apple ise dijital ehliyeti uygulamaya
sokmayı planlıyor. Çin, kendi dijital parasını piyasaya sürdü bile. Jamaika, Zambiya, Kenya ve Hindistan da bu yolu takip edecek
muhtemelen. İngiliz hükümeti, çokuluslu muhasebe ve danışmanlık şirketi Deloitte ile yeni bir dijital kimlik
sisteminin geliştirilmesi konusunda anlaşma imzaladı. Kanada, Kanadalı
Bankacılar Derneği’nin isteği üzerine dijital kimlikleri piyasaya sürmeyi planlıyor. Öte yandan, New York Borsası’nda
işlem gören şirketler, stratejik düzlemde blok zinciri yatırımlarını giderek artırıyorlar.
Dijital
kimliğe ve dijital paraya geçiş, kapsamlı ekonomik değişikliğin bir parçası.
Şirketler hâlihazırda çevre, toplum, yönetişim (ÇTY) ölçümüne tabi tutuluyorlar,
böylelikle, davranışlarını “çeşitlilik” ve “sürdürülebilirlik” gibi soyut
değerler adına finans kurumlarının önceliklerine göre ayarlama imkânı
buluyorlar. ÇTY değerleri, yatırımcıları Bitcoin türü merkezsiz kripto paralara
sırtlarını döndürmek için kullanılıyor. Kredi kurumları bu değerlerden,
şirketler için belirlenen kredi sıralamasını değiştirme noktasında yararlanıyorlar. Muktedir sınıf, aslında
ÇTY değerlerini tüm toplumu ilgilendiren değişiklikleri gerçekleştirebilecek
ajandasını yürürlüğe koyabilmek için kullanıyor. Pratikte “paydaş kapitalizmi”,
tam da bunu ifade ediyor: İşletmeler, toplumun, müşterilerin veya işçilerin
çıkarlarına değil, hisselerinin değerleri konusunda tabi oldukları elit
hissedarların ideolojisine hizmet edecek şekilde yönlendiriliyorlar.
Paydaş
kapitalizminin iklim değişikliği ile mücadele edeceği söyleniyor. Oysa Dünya
Ekonomi Forumu gibi kurumların planları, dijital hizmetlere ve veri depolama
faaliyetlerine giderek daha fazla bağımlı olmayı öngörüyor. Bu tür planlar için
zaruri olan veri merkezlerinin bugün sahip oldukları karbon ayak izleri, uçak
endüstrisininkine denk. Bu merkezlerin kullandığı enerji
miktarı ise giderek artıyor. Bu da iklim değişikliği meselesini ÇTY ölçümleri
ardındaki makul gerekçe olmaktan çıkartıp, kontrol sağlamak için kullanılan bir
bahane hâline getiriyor. BlackRock CEO’su Larry Fink gibi yöneticilerin paydaş
kapitalizmini sürekli savunmasının sebebi bu. Çünkü paydaş kapitalizmi, finans
sektörüne gizlide tutulan uzun vadeli plan adına paydaşların çıkarlarını
görmezden gelme, hükümsüz kılma imkânı sunuyor.
Peki
bu uzun vadeli plan ne?
Eğer
dijital kimlik ve dijital para ÇTY ilkeleriyle birlikte kullanılacak olursa,
bankalar ve hükümetler, kendi kurallarına uymayan yurttaşları tümüyle kara
listeye alma imkânına kavuşacaklar. Kâr, artık yegâne hedef değil. Diğer bir
hedef de ekonomik işlemlerin gerçekleşme tarzını değiştirmek, böylelikle bu
işlemlerin parasal değiş tokuştan çok bir tür esaret biçimi hâline gelmesini
sağlamak. Banka hesabı bir avuç para olmaktan çıkıp iyi veya kötü davranışa
göre açılıp kapatılabilen birer simgeye dönüştürülecek. Aşı pasaportu ve Kovid
eylemlerine katılan muhaliflerin ezilmesi, bu model için bir test sürüşü işlevi
gördü. Aşısızların spor salonuna veya bir bara girememesi, ileride hafif
cezalar hâline gelecek. Sadece politik muhalefetin üyeleri değil aileleri,
hatta onlara yardım etme cüreti gösteren herkes cezalandırılacak.
Kimileri
çıkıyor, kapanmaların, maskelerin ve aşıların verimli olduğunu verilere
yaslanarak ispatlamaya çalışıyor. Oysa bu türden çabalar, geniş planda
yaşananların politik önemini görmememize neden oluyorlar. Kovid’e dair bilim
veya tıp temelli her türden anlayış boş, çünkü pandemiye verilen cevapların çok
çok azı bilimsel açıdan belirli bir geçerliliğe sahip. Yaşanan fiyaskonun
önemli bir kısmı, esasen kendi gözlerimizle gördüklerimize inanmamamız, saçma
sapan propagandaya kanıp gözle görülür delillere önem vermememizle ilgili. O
propaganda bizi büyüledi, ama bu büyü dağıldı, birçok insan, artık sırada neyin
olduğunu merak ediyor.
Kovid
politikaları, geçici süre başvurulan birer araç olarak, muktedir sınıfın
gücünün artmasını sağladılar. Artık aynı amaca savaş, iklimle alakalı adımlar
veya devletlerin açıkladıkları krizler aracılığıyla da ulaşılabiliyor. “Büyük
Reset” fikrinin komplo teorisi olarak görülüp çöpe atıldığı koşullarda
hükümetler, merkez bankaları ve STK’lar planlarını daha da açıktan
dillendiriyorlar. Topyekûn kontrol için gerekli sistemleri kurmak adına finans
kurumları, yeni bir acil durum ortamı yaratmaya çalışıyorlar. Tam anlamıyla
kurulduğu noktada bu türden sistemlerle mücadele etmek imkânsızlaşıyor. Oysa
Kanadalı kamyoncuların konvoy eyleminin de ortaya koyduğu biçimiyle, söz konusu
hamle, esasen elitler için basit bir kumardan ibaret. Halk, hâlen daha
gösteriler, işçi eylemleri ve sivil itaatsizlik üzerinden örgütlenme iradesine
ve becerisine sahip. Bu türden bir direniş, o insansız, kâbusa benzeyen
distopyada yaşamak istemeyen herkes için zaruri.
Alex Gutentag
22 Mart 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder