Pages

13 Ocak 2022

Olta


Yılbaşı günü CHP bir reklâm filmi yayınladı. Filmde eski oltasıyla balık tutan adama kızı, “bu 19 yıllık oltayı artık değiştir” diyordu. Film, yeni oltasıyla evine dönen adamın görüntüsüyle sona eriyordu.

Bu film, AKP’siz AKP döneminin tanıtımı için çekilmiştir. Nevşin Mengü’nün Kılıçdaroğlu’nun aday olacağına, yeni hükümette dışişlerine Davutoğlu’nun, ekonomiye Ali Babacan’ın görevlendirileceğine dair Twitter notu, bu filmin senaryosuna uygundur. “Nobran, kaba, hadsiz” Erdoğan, devlete ve sermayeye yakışmadığı için gitmeli, düzen olduğu gibi devam etmelidir. Akşener’in “Biz projeye değil, talana karşıyız” lafı da aynı yerde durmaktadır. Herkes, yağma ve talandan memnundur, sadece payını artırmanın peşindedir.

ÖDP, TKP gibi yapılar, CHP’deki sağcılaşma karşısında CHP tabanındaki rahatsızlığı örgütleme, bu kitleyi yeniden CHP rejimine bağlama derdindedirler. Başka bir önerileri yoktur. “Sosyalizm” veya “sol” dedikleri, sağa bulaşmamış temiz CHP’den ibarettir. Temiz CHP, küçük burjuvanın ütopyası, rüyası, ona savrulmuş oltadır.

Bir TV programına Alper Taş katılır, program boyunca sadece Kılıçdaroğlu’nun “haramzade” lafını kullanmasını eleştirir. Başkanının asgari ücrete onay vermesine, kur politikasına, merkez bankası politikasına, sermayeye dair politikasına tek laf etmez. Sadece din ve millete atıfta bulunmasından rahatsız olunmuştur. Devletin ve sermayenin başını okşamasını, kendisini görmesini isteyen bu tür solcuların kimseye hayrı olamaz.

Bu solculuk, kayıkçı dövüşüne laf edemez. Yaşanan kayıkçı dövüşünde CHP, Sivas Kongresi’nde ekseriyeti teşkil eden ve Amerikan mandacılığını savunan delegelerin çizgisine gelmiştir. Bugün mandacılık, CHP demektir. O, sermayenin bölgesel ve yerel niyetlerini, planlarını uygulama işine aday olduğunu ortaya koymuştur. Solcular, sermayenin özgürlük ve sosyalizm getireceğine ikna olmuşlardır.

* * *

“İşçi önderi” diye reklâmı yapılan kimi kişilerin TÜSİAD solculuğu ifa ettiği görülmelidir. Bunların bugün pandemi, servet transferi, yasaklar konusunda çark etmesine aldanılmamalıdır. Bu kişiler, iki yıl boyunca sermayenin programına uygun solculuk ifa etmişlerdir. Yaptıkları, sadece emekçi halkı, sermayenin ve devletin emirlerine uygun bir kıvama getirmekten ibarettir. Bugün başka şeyler söylemeleri, kapanmayı, aşıyı ve maskeyi savunmuş olmalarına rağmen bugün başka bir konum almaları, onların “görevli” olduklarının delilidir. Bu kişiler, kitleleri uyutma, sermaye ve devlet için uygun kıvama getirme görevini üstlenmişlerdir.

Neticede CHP içinde bir kriz yaşanır, CHP AKP karşısında koz kaybeder, hemen bu kişiler “işçiler, Ankara’ya yürüyoruz!” derler. CHP’de sorun yaşanır, bu kişilerin elindeki sendikalar “haydin greve!” diye bağırırlar. Ama ertesi gün bu horoz gibi havalananlar, tavuk gibi yere çakılırlar. Boşa sallanan yumruğun sınıf hareketine verdiği zararı görmezler.

Solculara göre TÜSİAD’ı eleştirenler derhal aforoz edilmelidir. Her şey Erdoğan’a ve hırslarına bağlanmalı, buradan da CHP koltukları sıcak tutulmalıdır. TÜSİAD, muhafaza ve müdafaa edilmek zorundadır. TÜSİAD’ın ve emperyalist vakıfların istediği bir tür solculuk güçlendirilmelidir. O solculuk, kapanmalara, aşılara, aşı pasaportuna, baskılara, sermaye transferine, sermaye lehine yaşanan dönüşüme onay vermektedir.

Bahsi geçen, CHP ile iltisaklı “sosyalistler”, bu tür solculuğu koruma altına alıyor. Almak zorunda. Çünkü örgütü özel üniversiteleri ve orada verilen eğitimi övüyor. İşçilere 14 günlük ev izni verilmesi fikrini savunuyor. Çocuklara aşı vurulmasını istiyor.

Bu tür kişilerin savunduğu, tekellerin emrindeki TTB, reklâmını yaptığı Alman aşısından istemediği raporları Türkiye’nin ürettiği aşıdan isteyebiliyor. Kimse de bunda bir gariplik bulmuyor. Herkes, burjuvazinin hamlelerini bilim denilen kutsal su ile koruma altına almaya çalışıyor.

Bu tür solcular, işçileri burjuvazinin devletine veya devletin burjuvazisine kul köle etmek için varlar. Tek işleri, işçileri şu tür sözlerle oltalamak, kandırmak: “Sizi o burjuvayla aynı masaya oturtacağım, onun nimetlerinden faydalanmanızı sağlayacağım. Bana destek olun!” Buna da “işçi çalışması” diyorlar. Bu işçi çalışmasını sonrasında CHP’ye örgütlüyorlar. “CHP’nin sola engel olmadığını savunuyorlar.” Sınıfın mücadele için önce “Parti”ye, gerçek bir kudrete, örgütlü bir yumruğa muhtaç olduğu gerçeğinin üzerini örtüyorlar. Bu minvalde eleştiri yönelttiğinizde ise zorbalığa başvurup “eleştirileri silin!” diye bağırıyorlar. Oysa bilmiyorlar, Marksizm küçük burjuva ideolojileriyle mücadele ederek bugüne gelmiştir. Küçük burjuva ideolojileri, maddi ilişkilerin üzerini örter, kitleleri hayal âlemine mahkûm eder.

Küçük burjuva ideolojisi, HDP şahsında, emekçi ezilen Kürd’e “seni o devletle masaya oturtacağım” diyor. Bu masa konusunda aracılık rolünü üstlenen küçük burjuvalar, o masanın imkânlarının, varlığının reklâmını yapmış oluyorlar. Böylece ezilenleri devlete, işçileri burjuvaziye örgütlüyorlar. Çünkü ezilen devletsiz, işçi burjuvasız varolamayacağını öğreniyor. Kendi kudretini görmüyor. O kudreti görecek gözler kör ediliyor.

İşçiye “burjuva aklı”nı öğütleyenler, o akla muhtaç olduğunu söyleyenler de aynı şeyi yapıyorlar. Burjuvazinin maddi ve manevi imkânlarını işçiye reklâm edenler, işçiyi burjuvaya örgütlüyorlar. Bir yandan da o maddi ve manevi imkânların devrimci eleştirisine ait zemini ortadan kaldırıyorlar.

* * *

CHP’nin sağa kayması, sağla ilişki kurması sonucu oluşan gerilimi örgütlemeye çalışıyorlar. ÖDP ve TKP, kendi tabanını bu yalanla kandırıyor. Yaptıklarının “devrimci” bir iş olduğu konusunda kitlelerini ikna etmeye çalışıyorlar.

Oysa Devyol ve TKP, nesnel düzlemde bizzat CHP’nin devleti ve burjuvazisi tarafından kurulmuş yapılar. İki örgütün CHP dışı, CHP ötesi bir ufku olamaz. Her zaman stepne rolü üstlenir, çatlaklara mastar olabilir. Tarihsel ve toplumsal düzeyde CHP’yi aşamayan bir iradenin devrim yapması mümkün değildir, çünkü CHP, “bu ülkede devrim olmasın”cılıktır.

CHP, kendisinin yeni olta olduğunun bilincindedir. Devlet ve sermayenin işleri yürüsün diye varolduğunu gayet iyi bilmektedir. CHP’ye onda olmayan anlamlar yükleyen her solcu, işçi sınıfına, halka ve ezilenlere ihanet etmektedir.

Zaten bugün solculuk, sınıf, halk ve ezilen düşmanı olmak zorundadır. Bu düşmanlığın bahanesi ise AKP’dir. Pandemi, ekonomik kriz gibi başlıklarda sol küçük burjuvazi, bu düşmanlık uyarınca hareket etmiştir.

CHP, kendisini allayıp pullamak için AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın her şeyi yaptığını söylemeye mecburdur. Erdoğan da bu ilişkiden memnundur, o da her şeyi kendisinin yaptığını, o nedenle herkesin kendisine düşman olduğunu söylüyor. “Dövizi Erdoğan yükseltti” diyorlar, Erdoğan da “ben indiririm, ne var!” diyor. Her şeyin sorumlusu olarak gösterilen Erdoğan, kendi kitlesini tahkim ediyor, o kitle de (CHP’liler gibi) her şeyi Erdoğan’ın yaptığına inanıyor.

“Erdoğan yüzünden ülkeye yabancı yatırımı gelmiyor” diye ah vah eden “Marksist” iktisatçılar gelen yatırıma ses etmiyorlar, çünkü nemalandıkları yer orası. Alman vakıflarından beslenenler, Alman aşısına laf edemiyorlar.

CHP, ÖDP ve TKP’deki solculuk, sağcıların sola dair bildikleri, düşündükleri kadardır. Amerika’da sağcı bir kişi Obama’ya “komünist” der, solcu da onu “komünist” diyerek bağrına basar. Sağcı “bunlar içki içer” der, solcu da içki içmeyi en devrimci, en politik eylem zanneder. Kendisini sağcının olduğu-olmadığına, sağcının dediğine göre var eder.

Bugün AKP devlet ve sermaye dışı gösteriliyor, onun devleti ve sermayeyi kirlettiği iddia ediliyor. Bu dışrak, dışsal ve yabancı unsurun kovulması için herkes herkesle kol kola giriyor. O nedenle Elazığ’daki yurtta kendi canına kıyan gence solcular tek laf edemiyorlar, çünkü bir iddiaya göre o tarikat CHP’nin Millet Partisi’ni destekliyor.

“AKP devlet ve sermaye dışı değil, CHP ile birlikte aynı düzlemde” diyenlere “bu laflarınızı işçiler anlamaz” deniliyor. Kendi kasıtlı cehaletlerini işçi sınıfına yansıtmaya, oradan meşrulaştırmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfı, bu cehaleti de neye hizmet ettiğini de gayet iyi biliyor. Bilmesin diye uğraşanlar, kendilerini kandırıyorlar.

* * *

Komünist hareket, Devyol ve TKP geleneği ile dövüşmeden varolamaz. Bu iki gelenek, CHP’nin devletiyle ve sermayesiyle iltisaklıdır, asla devrimci olamaz. Devrim olsun isteniyorsa, bu iki gelenekle hesaplaşılmalıdır.

“Devyol ve TKP”den kasıt, aşağıda, kitle içerisinde, hayatın kılcal damarlarında ter dökenler değil, ara ve üst kadrolardır. CHP ile nesnel ilişkiden kaynaklı olarak bu iki geleneğin tepesine her daim CHP’liler veya CHP’den medet umanlar yerleştirilir. Bu kural asla çiğnenemez.

Devyol kırla, TKP şehirle ilişkisinde CHP’nin yetemediği yerlere uzanan koldur. Başka bir işlevi olamaz. Devletin sermayesi ile sermayenin devleti arasındaki ayrışma, bu iki örgüte farklı roller biçmektedir. Ama her ikisi de tepe kadroları açısından CHP’cidir. “Medeniyet tarikatı”nın mürididir. Devletin dönüşümünü aklamak birine, sermayenin dönüşümünü aklamak diğerine düşen bir görevdir. Onlar, devlet ve sermaye arasındaki dönemsel gerilimler izin verdiği ölçüde solculuk yapabilirler.

İki dönüşümün sunduğu devrimci imkânlara örgütlenmesi ve devletle sermaye karşıtı mücadeleyi yükseltmesi gereken komünist hareket, bahsi geçen iki geleneğin dışında ve karşısındadır. Devyol ve TKP geleneği, mücadelenin ayaklarına takılmış prangalardır.

Oysa mesele, Lenin’in dediği gibi, “cehaletin (küçük burjuvazinin) saadeti değil, mücadelenin özgürlüğüdür.”[1] Küçük burjuvanın saadeti, özgürlük yanılsaması ise mücadelenin düşmanıdır. Mücadelenin özgürlüğü için sınıf, halk ve ezilen denizine sallanan oltalar kırılmalıdır.

Eren Balkır
13 Ocak 2022

Dipnot:
[1] V. I. Lenin, “Belediye Sosyalizmi”, İştirakî.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder