Pages

17 Eylül 2021

“Proleter Feminizm”

“Proleter Feminizm” Uluslararası Komünist Hareket’in

Tarihinin Bir Ürünü müdür?



“Proleter feminizm” yanında, örneğin bir vakitler ABD’de faaliyet yürütmüş olan postmodernist sağcı oportünist çizginin tespitlerinden de söz etmek gerek. Ne var ki burada sadece “proleter feminizm” teriminin kendisine, sonuçlarına ve onun kullanımına yönelik itirazlarımıza odaklanacağız; farklı şekillerde tanımlanan terimin içeriğini ele almayacağız. Burada ilgili terimi kimlerin kullandığıyla ilgilenmiyoruz, amacımız, bu terimin ABD'deki Maoistler tarafından neden artık kullanılmadığını kendi görüşümüze göre ifade etmektir.

Struggle Sessions geçmişte bu terimi kullanan makalelere yer verdi. Bu görüşü halı altına süpürmek gibi bir derdimiz yok, sadece belirli bir yapı içerisindeki iki çizgi mücadelesinin varlığına vurgu yapıyoruz.

Marksizm, kadın hareketi konusunda gerekli proleter konumu zaten temin etmiş bir teoridir, bu, kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçekliktir. İlgili konum, Marx, Engels, Lenin, Stalin, Başkan Mao veya Başkan Gonzalo tarafından hiçbir şekilde “proleter feminizm” olarak yorumlanmamıştır.

Biz bu terimin gerekli olduğuna inanmıyoruz; eğer gerekli olsaydı, onu Marksizmin büyük öğretmenlerinden biri illaki kullanırdı veya en azından onu net bir teorik alan olarak tanımlardı.

“Proleter feminizm” terimini kabul etmememizin ilk sebebi şudur: Marksizm-Leninizm-Maoizm, uluslararası proletaryanın ideolojisidir, bu ideoloji bütünüyle güçlüdür, çünkü doğrudur. O, feminizm denen düşünce okulunun yardımına, feminizmle ideolojik yakınlaşmaya ve emekçi kadınlarla ilgili görevlerini yerine getirmek için feminizm unvanının arındırılmasına asla ihtiyaç duymaz.

Israrla Marksizmin kadın sorununa cevap sunduğunu söylemek bir şeydir, başına “proleter” ifadesi getirip Marksizmi “feminist” kılmak başka bir şeydir. Marksizm zaten proleterdir ve kadınların kurtuluşu davasının hizmetindedir, ama o feminist değildir. “Proleter feminizm” ifadesinin Marksizme dâhil edilmesi, kafa karışıklığına yol açar: feminizm, proletaryanın bilimsel ideolojisi zannedilir. Bizce ikisi, net bir çizgiyle ayrıştırılmalıdır.

Biz soruyu şu şekilde soruyoruz: Marksizmin kadınların ezilmesi ve özgürleştirilmesi ile ilgili konumunu ilk kim ve nerede “proleter feminizm” olarak formüle etti? Bu terime Marx, Lenin, Mao veya Peru Komünist Partisi’nin eserlerinde rastlanmaz. Peki o vakit bu kimin katkısı? “Proleter feminizm” ifadesini ilk kim kullandı? Marksizmin kadın sorununa ilişkin tutumunu ne yapacağız?

Bu sorulara, yeni bir terim kabul edilmezden önce, tarihsel materyalizmle cevap verilmelidir. Asıl önemli olan, yeni terimlerin kullanılacağı devrimci mücadelenin yerini belirlemek ve ana teoriyi idrak etmektir.

O hâlde, sundukları seçeneğin gerekli ve istenilir terimler olup olmadığını kanıtlamak, “proleter feministler”e düşer. O vakte kadar bu seçenek, bilimsel veya doğrulanmış bir seçenek olarak görülmemeli, pankartlarda kendisine yer bulmamalıdır. Kanaatimize göre “proleter feminizm” ifadesiyle önerilen seçenekte birileri, politik düzlemde Marksist düşüncenin bir ürünü olmayan feminizmle uzlaşma yolu arıyorlar.

Feminizm gömleğini giymenin, ona sahip çıkmanın belirli bir cazibesi olduğu açıktır, ancak bu, terimin kadın mücadelesiyle birleşmesi durumunda mümkün olabilmektedir. Kadınlara yönelik zulüm, sınıflı toplumun inkâr edilemez bir gerçeğidir. Lâkin biz her türden feminizmin yegâne cevap olduğu görüşüne asla katılmıyoruz.

Kadın sorununu proleter ve bilimsel bir bakış açısıyla ilk ele alan Engels ile ilgili çalışmalarımızda, eserinin içeriğinin, yani Engels’in düşüncesinin aslında feminizmle çeliştiğini görüyoruz. Esasen görebildiğimiz kadarıyla “proleter feminizm”, burjuva devriminden ve ütopik sosyalizmden türemiş terimleri feminizmin lügatine ekliyor ve buradan da onunla bir biçimde uzlaşıyor. Böylelikle “proleter feminizm”, burjuva eğilimleri Marksizme dayatıyor, önceden oluşturulmuş olan görüşler bütününü hiçbir şekilde yukarıya çekmiyor.

“Feminizm” sözcüğü her ne kadar bugünkü kadar yaygın olmasa da, Engels’in çalışmalarından onlarca yıl önce de kullanılmış. Ama Engels bu terimi benimseyip Marksizm içinde takdim etme gereği hiç duymamış.

Marksistler, bu tür konularda asla tavizde bulunmamalı, uzlaştırmacı bir yönelim içine girmemeli, feminizmin proleter olduğunu, olabileceğini iddia edip onu ıslah etmeye çalışmamalıdır. Marksizmin, kadınların sorununa cevap bulma noktasında kendisini feminizmmiş gibi pazarlamasına gerek yoktur.

Feminizm Bahsi

Lenin ve Clara Zetkin arasındaki o sohbette, bu iki önemli devrimcinin fikirlerini feminizmle ifade etmeye çalışmaması, kendilerini feminist (proleter veya değil) olarak adlandırmaması dikkate değer bir husustur. Lenin ayrımı şu şekilde koymaktadır:

“Tezde, kadınlar için gerçek özgürlüğün ancak komünizmle mümkün olduğuna açıkça işaret edilmeli. Kadının toplumsal ve insani konumu ile üretim araçlarındaki özel mülkiyet arasındaki kopmaz bağ, güçlü bir şekilde ortaya konulmalı. Bu durumda, bizim politikamız ile feminizm arasına açık ve silinmesi mümkün olmayan bir ayrım çizgisi çekilecek.”

Maoistler, tıpkı Lenin gibi, kadınlar için gerçek özgürlüğün yalnızca komünizmle mümkün olduğunu kabul ederler, ancak feminizmle net bir ayrım çizgisi çizmek söz konusu olduğunda işler karışır. Lenin “silinmesi mümkün olmayan” ifadesini kullanır, üstelik bu, gelişigüzel bir seçim veya rastgele tercih edilmiş bir tabir değildir; söz konusu tabir, burada Marksistlerle feministler arasındaki ayrım çizgisinin yok edilemeyeceğini veya ortadan kaldırılamayacağını söylemektedir. Bizim görüşümüze göre feminizmi Marksizmle birleştirip ıslah etmeye çalışmak, hatta bu noktada feminizminin başına “proleter” ibaresini getirmek, her iki tarafı da itibarsızlaştıran, aradaki ayrım çizgisini bulanıklaştıran bir tutumdur.

“Proleter feminizm” tabirini reddediyor oluşumuz, kadınlara yönelik baskıya karşı muhalefetimizin yoğunluğunu zerre azaltmaz, onların kurtuluşu için mücadele etme arzumuzu bir nebze olsun eksiltmez. Marksizm eskiden olduğu gibi bugün de kadınların proleter devrim için bir güç olarak örgütlenmesi ve belirli kadın örgütleriyle donatılması gerektiğini söyler.

Lenin de kadınları örgütleme gereğini kabul etmiş, bu ihtiyacı belirlemenin feminizmle bir alakasının bulunmadığını ortaya koymuştur:

“İster fabrikada isterse evde çalışsınlar, benim aklımda sadece proleter kadınlar yok. Zavallı köylü kadınlar, küçük burjuvalar -onlar da kapitalizme av olurlar, üstelik savaştan beri her zamankinden daha fazla av hâline gelmişlerdir. Bu kadınların politik olmayan, sosyal olmayan, geri psikolojisi, izole edilmiş faaliyet alanları, tüm yaşam tarzları, birer gerçektir. Onları görmezden gelmek saçma, çok saçma olurdu. Onların içinde çalışma yürütmemizi sağlayacak uygun organlara, özel ajitasyon yöntemlerine ve örgütlenme biçimlerine ihtiyacımız var. Bu feminizm değil, pratik, devrimci yoldur.” [vurgular bize ait]

Biz Lenin’in bu ifadelerini yanlışlayan, hatta kullanılan tabirde belirli bir değişikliğin yapılmasını zorunlu kılan herhangi bir gelişmenin yaşanmadığını, herhangi bir koşulun oluşmadığını düşünüyoruz. Hatta kadınların özgürleşmelerinin ön koşulu olan üretimde kadının rolü dünya genelinde iyiden iyiye artmıştır. Bugün eskisinden daha fazla talep etmemiz gereken şey feminizm değil, pratik devrimci yoldur. Hangi türü olursa olsun bizim ihtiyaç duyduğumuz şey, feminizm değildir.

Okurlarımız ve muarrızlarımız, haklı olarak, Lenin’in burada “burjuva” feminizminden bahsettiğini söyleyeceklerdir. Aynen öyle. Çünkü feminizm, Marksizmle çelişen ve kadın sorununa bilim dışı bir yaklaşım sunan burjuva bir eğilimdir; dahası, kendi bağımsız argümanını dile getirdiği için Marksizmin kendisini feminist olarak nitelemesine de gerek yoktur. “Proleter feminizm” tabiriyle yapılan düzenleme, esasen tavizden başka bir şey değildir.

Feminizmin burjuva bir akım olduğu ısrarla belirtilmelidir, ama aynı zamanda onun burjuvazinin devrimci bir sınıf olduğu dönemin ürünü olduğu da söylenmelidir. Feminizm de tıpkı burjuvazi gibi dünya genelinde yaşanan belirli gelişmelerin neticesinde bu devrimci vasfını silip atmıştır. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, ilerici burjuva devrimi dönemini sona erdirmiştir. Eski devrimci fikirleri de dâhil olmak üzere burjuvazinin fikirleri artık yaşamıyor, dolayısıyla doğru ve devrimci olanı yeni proleter sınıfta aramak gerekiyor. Biz feminizmi de bu ölçü ile ele alıyoruz: “Marksizm dışında bir seçenek yok” diyoruz.

Feminizmin tek bir fiskeyle yıkılmasını, açıkça ifşa edilmesini önermiyoruz elbette. Halkın içinde olan feministlere veya halkın içinde çalışan ve devrimci mücadele yürüten “proleter feminizm”e karşı çıkıyor değiliz. Feminist hareketin uzun tarihi, incelenmesi gereken, çeşitlilik açısından zengin, çelişkili bir düşünce üretti ve bu düşünce zamanla ikiye bölündü: Doğru olan hangisi ise yanlış olanı inkâr ettiği süreçte kendisini illaki ortaya koyacaktır.

Mariátegui ve “Proleter Feminizm”

Bu konuyla ilgili tartışmalarımızda başka bir sorunla karşılaştık: Bu önemli sorun, Mariátegui'nin eserlerinden ve Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi isimli belgeden sonuçlar çıkartmakla ilgiliydi. Biz burada, Mariátegui'nin eserlerinden bölümler içerdiği ve onun kadın sorunuyla ilgili yaklaşımını yansıtması sebebiyle adı geçen belgeyi ele alacağız.

Mariátegui'nin işaret ettiği gibi feminizm, “yapay veya keyfi olarak” değil, “kadınların yeni fikri emeğinin ve el emeğinin bir sonucu” olarak ortaya çıktı. Bu nedenle, eksiklikleri olsa bile, devrimciler açısından feminizmin tarihsel açıdan ilerici yönlerini görmezden gelmek, büyük bir hata olacaktır. Belirli konularda Marksizmle uyumlu talepler dile getirmiş olan feminizm, ister proleter olarak adlandırılsın ister adlandırılmasın, onun kadınların kurtuluşu hedefine tam olarak ulaşamayacağını, bu kurtuluş sürecine gereğince rehberlik edemeyeceğini de görmek gerekir.

Bu anlayış, Marksizmin feminizmle uzlaşmasına asla izin vermez. Marksizm, kendi belirlediği şartları yumuşatıp feminizmin yanına oturamaz. Aslında Marksizm her şey gibi feminizmin de bölünmesini talep eder. Burada mesele, Marksizmin yanına hizalanacak iyi olan hattın kötü olan hattan ayrıştırılmasıdır. Mariátegui'nin ifadesiyle, feminizmle “zevk için ilgilenenlerin” ve kadın meselesini “basit bir edebiyat faaliyeti” olarak görenlerin ayrıştırılması gerekir.

Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi gibi belgeler İngilizceye çevrildiğinde “femenino” ve “feminismo” gibi sözcükler genellikle birbirine karıştırılır ve bu kafa karışıklığının bedeli ise meseleyi anlamamaktır. Örneğin, Marxists.org internet sitesi, bu hatayı yaparak, Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi’nin oldukça şüpheli bir İngilizce çevirisine yer veriyor. Çevirileri şu şekilde:

“Fransız Devrimi’nde kadınların nasıl ilerlediğini, yaşadıkları yenilginin gelişmelere, halkın ve devrimin yenilgisine bağlı olduğunu açık biçimde görebiliyoruz. Bu, önemli bir derstir: Feminist hareketin sahip olduğu çıkarların biçimlendirdiği kimlik, halkın mücadelesinin oluşturduğu kimliğin bir parçasıdır.”

Ancak orijinal metinde başka bir şey söyleniyor. “La identidad de intereses del movimiento femenino ve la lucha popüler” deniliyor.

Oysa feminizm sözcüğünün karşılığı “feminismo”, “kadın” sözcüğünün karşılığı “femenino”dur. (Bu kelimenin “feminen” karşılığı da mevcuttur.) Dolayısıyla buraya “feminist” kelimesi eklenmemeli, çeviride “kadın hareketi” ifadesi kullanılmalıdır. Neticede feminizm, bir ideolojiyi, kadın hareketi, feminizmi takip edenler ve takip etmeyenler de dâhil olmak üzere, kadınların mücadelesini tüm geniş anlamı dâhilinde ifade eder. Bu, önemsiz veya sırf ukalalık olsun diye yapılmış bir ayrım değildir.

Peru kaynaklı belgelerin yanlış anlaşılmalarıyla ilgili en büyük sorunlardan biri, İngilizceye yapılan kötü çevirilerdir ve salt bu konuyla da sınırlı değildir. Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi isimli belge, kötü çeviriler üzerinden yanlış anlaşılmakta, aynı şekilde başka Peru kaynaklı belgeler de oportünistlerin müdahaleleriyle kötü çeviri kurbanı olmaktadır.

Marksists.org, Maoizmi veya Peru Komünist Partisi’ni anlamadığı için metni politik olarak tercüme etmek şöyle dursun, metinde doğru yazarlara atıfta bile bulunamamaktadır. Herkesin tahmin edebileceği gibi PKP, ideoloji meselesine büyük önem vermekte, bu meseleyi asla gelişigüzel ele almamaktadır.

Bir başka örnek üzerinde daha duralım: Sonrasında Movimiento Femenino Popular isimli bir örgüt kuruldu ama bu örgütün adı “Halkın Feminist Hareketi” olarak çevrildi. Oysa bu örgütün adı Halkın Kadın Hareketi idi. Bu çeviride kasıt aramak gerek.

Mariátegui, zaman zaman “feminizm” terimini, kendi zamanının bağlamında anlaşılması gereken kadın hareketiyle birlikte gevşek ve birbirinin yerine alacak şekilde kullanıyordu. Ne var ki, ne “proleter feminizm” terminolojisini benimseyen değişiklikleri savundu ne de “proleter feminizm”i Marksizm-Leninizmin bir öğretisi ya da ifadesi olarak öne sürdü. Perulu yoldaşlar da böyle bir şeye teşebbüs etmediler.

Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi gibi önemli metinlerinde bu ifadeyi sadece Mariátegui'den alıntı yaparken kullanıyorlar ve pankartlarına “proleter feminizm” yazmıyorlar. Mariátegui'nin çalışması nedeniyle böyle bir değişiklik gerekli olsaydı, o zaman Perulu yoldaşlar, kurucularının bıraktığı bu görevi kesinlikle üstlenirlerdi.

Bu kadar çok kafa karışıklığı “proleter feminizm” tabirinin geçtiği tek bir alıntıdan kaynaklanıyor. Demek ki bu kısmı yakından incelememiz gerekiyor. 1924 yılında Mariátegui şunları söylüyor:

“Feminizmin zorunlu olarak birkaç rengi, farklı eğilimleri vardır. Feminizmde üç temel eğilim, üç temel renk ayırt edilebilir: burjuva feminizm, küçük-burjuva feminizm ve proleter feminizm. Bu feminizmlerin her biri taleplerini farklı bir şekilde formüle ediyor. Burjuva kadınları feminizme muhafazakâr sınıfın çıkarları üzerinden sempati duyuyorlar. Proleter kadın ise özünde kendi feminizmini, devrimci kitlelerin geleceğin toplumuna olan inancıyla eşitliyor.”

Burada “eğilim” kelimesinin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Kelime, feminizm içerisinde belirli insanların bir şeye yönelik meyli anlamında kullanılıyor. Böylesi bir eğilimin olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Proleter olan feministlerdeki eğilim, onların kendilerindeki feminizmi geleceğin toplumuna inanan devrimci kitlelerle eşitleme yönünde. Buradan ne tür bir sonuca ulaşılabilir? Marksizm teorilerini tarihsel anlamda devrimci olan olmayan kimi yönlere sahip “feminizm”le birlikte mi tanımlamalı yoksa kadınları, bilhassa emekçi kadınları, proleter devrime ait bir güç olarak, kadınların talepleri temelinde harekete mi geçirmeli ve bu gücü devrimci kitlelerle ayrıştırılamayacak şekilde kaynaştırmalı mı?

Feminizm kendi başına temelde devrimci de olabilir ama o kendi içinde metafizik hatta gerici eğilimleri barındırır. Bu sorun, Marksizmi herhangi bir feminizm akımına uydurmak, onunla sentezlemek veya kendi başımıza masa başında bir eğilim icat etmek suretiyle çözülemez. Bu noktada Marksizmin kendi içinde kadınların nihai kurtuluşu için gerekli programı içerdiği üzerinde durulmalı, komünist devrimle birlikte kadınların üretim sürecine dâhil olacak olmalarına vurgu yapılmalıdır. Bu süreci “Kadının gücünü proleter devrim için harekete geçirin” sloganı gayet iyi özetlemektedir. Bu slogan, “proleter feminizm patriarkayı parçalıyor” gibi sloganlardan daha anlamlı ve daha etkilidir.

Sonuç

Proleter feminizm, uygun bir şekilde teorize edilmiş, sınırları netleştirilmiş veya tanımlanmış bir alan değildir. Feminizmi sahiplenmeye gerek yoktur. Zira Marksizm, kadınların demokratik devrimlerle, sosyalist devrimlerle ve kültür devrimleriyle kurtulacağını söyleyen bir teoriye zaten sahiptir. O hâlde görevimiz, feminizmi proleter bir akım olarak görmek değil, netleşme sağlamak, ayrım yapmak, ezilen ve sömürülen sınıflara mensup emekçi kadınlara has örgütler kurup onlara özel propaganda çalışması yürütmektir.

Birçok kişi, Hintli komünist Anuradha Ghandy’nin kaleme aldığı Feminist Harekette Felsefi Eğilimler isimli çalışmasında “proleter feminizm” tabirinin geçtiğini söylüyor. Oysa bu metin “proleter feminizm” gibi bir senteze ulaşmıyor, bilâkis kitap, farklı eğilimleri incelemek suretiyle, yürüttüğü polemik dâhilinde, feminizmi eleştiriyor. Marksizmi savunan kitapta yapılan Marksist analizin amacı, eline üzerinde “proleter feminizm” yazan bir bayrak alıp sallamak değil.

Bu formülün nereden çıkış aldığını bilen de yok. Proleter feminizm görüşünü savunanlar, bu eğilimi tarihsel bağlama oturtma gereği duymuyorlar, Niteliğini ortaya koymuyorlar. Sonuna “-izm” eki getirildiğinde bir faaliyetin somut alanı belirlenmiş olmuyor. Marksizm, tanımların net bir şekilde yapılmasını, bu yönde yoğun bir teorik çabanın ortaya konulmasını talep ediyor. Biz, “proleter feminizm” kategorisini bu temel üzerinden de reddediyoruz.

Niyetimiz, anlambilim üzerine ağız dalaşına girmek değil. Biz, daha çok kelimelerin belirli bir anlama ve mantığa dayanması gerektiğini söylüyoruz. Bu, bilhassa devrimci terimler için geçerli bir tespit. Bu terimler bilimsel ve net olmalı. “Feminizm” kelimesinin başına “proleter” tabirini getirmek, kelimelerle oynamaktan başka bir şey değil. Yürütülecek propaganda konusunda olumsuz sonuçlara yol açacak bir adım atılıyor aslında.

Kanaatimizce bilimsel olmayan terimleri kullanan devrimcilerle ve bu tür terimleri kullanan devrimciler, bir araya gelip proleter devrime hizmet edecek kadın örgütlerinin kurulması zorunluluğu üzerinde düşünmeliler. Kadınları kurtaracak, onlara yönelik zulme son verecek bu türden örgütler, Lenin’in önemli katkılarından biridir.

Maoizm açısından bu örgütler, demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun hareket etmeliler. Bunların en iyi örneklerine büyük sosyalist devrimlerde, halk savaşlarında Latin Amerika, bilhassa Peru’da oluşan Halkın Kadın Hareketi’nde rastlıyoruz.

Biz Maoistlerin örgütlendikleri her yerde proleter liderliğe tabi olan bir kadın cephesini inşa etmelerini takdirle karşılıyoruz. Latin Amerika, ABD ve Avrupa genelinde sadece kadınların değil proletaryanın ve proleter devrimin çıkarları adına ayağa kalkan kadınların gücünü görüyoruz. Bu, uluslararası planda önemli bir başarıdır. 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle övülmesi gereken bir adımdır.

İlkesel olarak biz, ısrarla kadın mücadelesinin bayrağını taşıyan, kadın hareketine her şekilde iştirak eden insanlarla bir araya geliyor, tüm emekçi kadınların hareketini komünist hareketle birleştirmeye çalışıyoruz.

Bu makaleyi yazmamızın sebebi, Marksizm ve kadın sorunu ile ilgili terminoloji konusunda kendi konumumuzu ortaya koymak istememizdir. Yüzeyden bakıldığında doktriner bir biçimcilikmiş gibi gelebilir yaptığımız ama biz aslında terminolojinin değiştirilmesinin politik alandaki sonuçlarına işaret etmek istiyoruz. Dolayısıyla bu metni 8 Mart’ı kutladığımız gün yayınlıyoruz.

Yaşasın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü!

Kadınlar göğün yarısıdır!

Tüm kurtuluş hareketlerinin ortaya koyduğu deneyim, bir devrimin başarısının kadınların o devrime ne kadar iştirak ettiklerine bağlı olduğunu ortaya koymuştur!

Struggle Sessions Yayın Kurulu
8 Mart 2021
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder