“Proleter Feminizm” Uluslararası Komünist Hareket’in
Tarihinin Bir Ürünü müdür?
“Proleter
feminizm” yanında, örneğin bir vakitler ABD’de faaliyet yürütmüş olan
postmodernist sağcı oportünist çizginin tespitlerinden de söz etmek gerek. Ne
var ki burada sadece “proleter feminizm” teriminin kendisine, sonuçlarına ve
onun kullanımına yönelik itirazlarımıza odaklanacağız; farklı şekillerde
tanımlanan terimin içeriğini ele almayacağız. Burada ilgili terimi kimlerin
kullandığıyla ilgilenmiyoruz, amacımız, bu terimin ABD'deki Maoistler
tarafından neden artık kullanılmadığını kendi görüşümüze göre ifade etmektir.
Struggle
Sessions geçmişte bu terimi kullanan makalelere yer verdi. Bu görüşü
halı altına süpürmek gibi bir derdimiz yok, sadece belirli bir yapı
içerisindeki iki çizgi mücadelesinin varlığına vurgu yapıyoruz.
Marksizm,
kadın hareketi konusunda gerekli proleter konumu zaten temin etmiş bir
teoridir, bu, kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçekliktir. İlgili konum, Marx,
Engels, Lenin, Stalin, Başkan Mao veya Başkan Gonzalo tarafından hiçbir şekilde
“proleter feminizm” olarak yorumlanmamıştır.
Biz
bu terimin gerekli olduğuna inanmıyoruz; eğer gerekli olsaydı, onu Marksizmin
büyük öğretmenlerinden biri illaki kullanırdı veya en azından onu net bir
teorik alan olarak tanımlardı.
“Proleter
feminizm” terimini kabul etmememizin ilk sebebi şudur:
Marksizm-Leninizm-Maoizm, uluslararası proletaryanın ideolojisidir, bu ideoloji
bütünüyle güçlüdür, çünkü doğrudur. O, feminizm denen düşünce okulunun
yardımına, feminizmle ideolojik yakınlaşmaya ve emekçi kadınlarla ilgili
görevlerini yerine getirmek için feminizm unvanının arındırılmasına asla
ihtiyaç duymaz.
Israrla
Marksizmin kadın sorununa cevap sunduğunu söylemek bir şeydir, başına
“proleter” ifadesi getirip Marksizmi “feminist” kılmak başka bir şeydir.
Marksizm zaten proleterdir ve kadınların kurtuluşu davasının hizmetindedir, ama
o feminist değildir. “Proleter feminizm” ifadesinin Marksizme dâhil edilmesi,
kafa karışıklığına yol açar: feminizm, proletaryanın bilimsel ideolojisi
zannedilir. Bizce ikisi, net bir çizgiyle ayrıştırılmalıdır.
Biz
soruyu şu şekilde soruyoruz: Marksizmin kadınların ezilmesi ve
özgürleştirilmesi ile ilgili konumunu ilk kim ve nerede “proleter feminizm”
olarak formüle etti? Bu terime Marx, Lenin, Mao veya Peru Komünist Partisi’nin
eserlerinde rastlanmaz. Peki o vakit bu kimin katkısı? “Proleter feminizm”
ifadesini ilk kim kullandı? Marksizmin kadın sorununa ilişkin tutumunu ne
yapacağız?
Bu
sorulara, yeni bir terim kabul edilmezden önce, tarihsel materyalizmle cevap
verilmelidir. Asıl önemli olan, yeni terimlerin kullanılacağı devrimci
mücadelenin yerini belirlemek ve ana teoriyi idrak etmektir.
O
hâlde, sundukları seçeneğin gerekli ve istenilir terimler olup olmadığını
kanıtlamak, “proleter feministler”e düşer. O vakte kadar bu seçenek, bilimsel
veya doğrulanmış bir seçenek olarak görülmemeli, pankartlarda kendisine yer
bulmamalıdır. Kanaatimize göre “proleter feminizm” ifadesiyle önerilen
seçenekte birileri, politik düzlemde Marksist düşüncenin bir ürünü olmayan
feminizmle uzlaşma yolu arıyorlar.
Feminizm
gömleğini giymenin, ona sahip çıkmanın belirli bir cazibesi olduğu açıktır,
ancak bu, terimin kadın mücadelesiyle birleşmesi durumunda mümkün
olabilmektedir. Kadınlara yönelik zulüm, sınıflı toplumun inkâr edilemez bir
gerçeğidir. Lâkin biz her türden feminizmin yegâne cevap olduğu görüşüne asla
katılmıyoruz.
Kadın
sorununu proleter ve bilimsel bir bakış açısıyla ilk ele alan Engels ile ilgili
çalışmalarımızda, eserinin içeriğinin, yani Engels’in düşüncesinin aslında
feminizmle çeliştiğini görüyoruz. Esasen görebildiğimiz kadarıyla “proleter
feminizm”, burjuva devriminden ve ütopik sosyalizmden türemiş terimleri
feminizmin lügatine ekliyor ve buradan da onunla bir biçimde uzlaşıyor.
Böylelikle “proleter feminizm”, burjuva eğilimleri Marksizme dayatıyor, önceden
oluşturulmuş olan görüşler bütününü hiçbir şekilde yukarıya çekmiyor.
“Feminizm”
sözcüğü her ne kadar bugünkü kadar yaygın olmasa da, Engels’in çalışmalarından
onlarca yıl önce de kullanılmış. Ama Engels bu terimi benimseyip Marksizm
içinde takdim etme gereği hiç duymamış.
Marksistler,
bu tür konularda asla tavizde bulunmamalı, uzlaştırmacı bir yönelim içine
girmemeli, feminizmin proleter olduğunu, olabileceğini iddia edip onu ıslah
etmeye çalışmamalıdır. Marksizmin, kadınların sorununa cevap bulma noktasında
kendisini feminizmmiş gibi pazarlamasına gerek yoktur.
Feminizm
Bahsi
Lenin
ve Clara Zetkin arasındaki o sohbette, bu iki önemli devrimcinin fikirlerini
feminizmle ifade etmeye çalışmaması, kendilerini feminist (proleter veya değil)
olarak adlandırmaması dikkate değer bir husustur. Lenin ayrımı şu şekilde
koymaktadır:
“Tezde, kadınlar için
gerçek özgürlüğün ancak komünizmle mümkün olduğuna açıkça işaret edilmeli.
Kadının toplumsal ve insani konumu ile üretim araçlarındaki özel mülkiyet
arasındaki kopmaz bağ, güçlü bir şekilde ortaya konulmalı. Bu durumda, bizim
politikamız ile feminizm arasına açık ve silinmesi mümkün olmayan bir ayrım
çizgisi çekilecek.”
Maoistler,
tıpkı Lenin gibi, kadınlar için gerçek özgürlüğün yalnızca komünizmle mümkün
olduğunu kabul ederler, ancak feminizmle net bir ayrım çizgisi çizmek söz
konusu olduğunda işler karışır. Lenin “silinmesi mümkün olmayan” ifadesini
kullanır, üstelik bu, gelişigüzel bir seçim veya rastgele tercih edilmiş bir
tabir değildir; söz konusu tabir, burada Marksistlerle feministler arasındaki
ayrım çizgisinin yok edilemeyeceğini veya ortadan kaldırılamayacağını
söylemektedir. Bizim görüşümüze göre feminizmi Marksizmle birleştirip ıslah
etmeye çalışmak, hatta bu noktada feminizminin başına “proleter” ibaresini
getirmek, her iki tarafı da itibarsızlaştıran, aradaki ayrım çizgisini
bulanıklaştıran bir tutumdur.
“Proleter
feminizm” tabirini reddediyor oluşumuz, kadınlara yönelik baskıya karşı
muhalefetimizin yoğunluğunu zerre azaltmaz, onların kurtuluşu için mücadele
etme arzumuzu bir nebze olsun eksiltmez. Marksizm eskiden olduğu gibi bugün de
kadınların proleter devrim için bir güç olarak örgütlenmesi ve belirli kadın
örgütleriyle donatılması gerektiğini söyler.
Lenin
de kadınları örgütleme gereğini kabul etmiş, bu ihtiyacı belirlemenin
feminizmle bir alakasının bulunmadığını ortaya koymuştur:
“İster fabrikada isterse
evde çalışsınlar, benim aklımda sadece proleter kadınlar yok. Zavallı köylü
kadınlar, küçük burjuvalar -onlar da kapitalizme av olurlar, üstelik savaştan
beri her zamankinden daha fazla av hâline gelmişlerdir. Bu kadınların politik
olmayan, sosyal olmayan, geri psikolojisi, izole edilmiş faaliyet alanları, tüm
yaşam tarzları, birer gerçektir. Onları görmezden gelmek saçma, çok saçma
olurdu. Onların içinde çalışma yürütmemizi sağlayacak uygun organlara,
özel ajitasyon yöntemlerine ve örgütlenme biçimlerine ihtiyacımız var. Bu
feminizm değil, pratik, devrimci yoldur.” [vurgular bize ait]
Biz
Lenin’in bu ifadelerini yanlışlayan, hatta kullanılan tabirde belirli bir
değişikliğin yapılmasını zorunlu kılan herhangi bir gelişmenin yaşanmadığını,
herhangi bir koşulun oluşmadığını düşünüyoruz. Hatta kadınların
özgürleşmelerinin ön koşulu olan üretimde kadının rolü dünya genelinde iyiden
iyiye artmıştır. Bugün eskisinden daha fazla talep etmemiz gereken şey feminizm
değil, pratik devrimci yoldur. Hangi türü olursa olsun bizim ihtiyaç duyduğumuz
şey, feminizm değildir.
Okurlarımız
ve muarrızlarımız, haklı olarak, Lenin’in burada “burjuva” feminizminden
bahsettiğini söyleyeceklerdir. Aynen öyle. Çünkü feminizm, Marksizmle çelişen
ve kadın sorununa bilim dışı bir yaklaşım sunan burjuva bir eğilimdir; dahası,
kendi bağımsız argümanını dile getirdiği için Marksizmin kendisini feminist
olarak nitelemesine de gerek yoktur. “Proleter feminizm” tabiriyle yapılan
düzenleme, esasen tavizden başka bir şey değildir.
Feminizmin
burjuva bir akım olduğu ısrarla belirtilmelidir, ama aynı zamanda onun
burjuvazinin devrimci bir sınıf olduğu dönemin ürünü olduğu da söylenmelidir.
Feminizm de tıpkı burjuvazi gibi dünya genelinde yaşanan belirli gelişmelerin
neticesinde bu devrimci vasfını silip atmıştır. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi,
ilerici burjuva devrimi dönemini sona erdirmiştir. Eski devrimci fikirleri de
dâhil olmak üzere burjuvazinin fikirleri artık yaşamıyor, dolayısıyla doğru ve
devrimci olanı yeni proleter sınıfta aramak gerekiyor. Biz feminizmi de bu ölçü
ile ele alıyoruz: “Marksizm dışında bir seçenek yok” diyoruz.
Feminizmin
tek bir fiskeyle yıkılmasını, açıkça ifşa edilmesini önermiyoruz elbette.
Halkın içinde olan feministlere veya halkın içinde çalışan ve devrimci mücadele
yürüten “proleter feminizm”e karşı çıkıyor değiliz. Feminist hareketin uzun
tarihi, incelenmesi gereken, çeşitlilik açısından zengin, çelişkili bir düşünce
üretti ve bu düşünce zamanla ikiye bölündü: Doğru olan hangisi ise yanlış olanı
inkâr ettiği süreçte kendisini illaki ortaya koyacaktır.
Mariátegui
ve “Proleter Feminizm”
Bu
konuyla ilgili tartışmalarımızda başka bir sorunla karşılaştık: Bu önemli
sorun, Mariátegui'nin eserlerinden ve Marksizm, Mariátegui ve Kadın Hareketi
isimli belgeden sonuçlar çıkartmakla ilgiliydi. Biz burada, Mariátegui'nin
eserlerinden bölümler içerdiği ve onun kadın sorunuyla ilgili yaklaşımını
yansıtması sebebiyle adı geçen belgeyi ele alacağız.
Mariátegui'nin
işaret ettiği gibi feminizm, “yapay veya keyfi olarak” değil, “kadınların yeni
fikri emeğinin ve el emeğinin bir sonucu” olarak ortaya çıktı. Bu nedenle,
eksiklikleri olsa bile, devrimciler açısından feminizmin tarihsel açıdan
ilerici yönlerini görmezden gelmek, büyük bir hata olacaktır. Belirli konularda
Marksizmle uyumlu talepler dile getirmiş olan feminizm, ister proleter olarak
adlandırılsın ister adlandırılmasın, onun kadınların kurtuluşu hedefine tam
olarak ulaşamayacağını, bu kurtuluş sürecine gereğince rehberlik edemeyeceğini
de görmek gerekir.
Bu
anlayış, Marksizmin feminizmle uzlaşmasına asla izin vermez. Marksizm, kendi
belirlediği şartları yumuşatıp feminizmin yanına oturamaz. Aslında Marksizm her
şey gibi feminizmin de bölünmesini talep eder. Burada mesele, Marksizmin yanına
hizalanacak iyi olan hattın kötü olan hattan ayrıştırılmasıdır. Mariátegui'nin
ifadesiyle, feminizmle “zevk için ilgilenenlerin” ve kadın meselesini “basit
bir edebiyat faaliyeti” olarak görenlerin ayrıştırılması gerekir.
Marksizm,
Mariátegui ve Kadın Hareketi gibi belgeler İngilizceye
çevrildiğinde “femenino” ve “feminismo” gibi sözcükler genellikle
birbirine karıştırılır ve bu kafa karışıklığının bedeli ise meseleyi
anlamamaktır. Örneğin, Marxists.org internet sitesi, bu hatayı yaparak, Marksizm,
Mariátegui ve Kadın Hareketi’nin oldukça şüpheli bir İngilizce çevirisine
yer veriyor. Çevirileri şu şekilde:
“Fransız Devrimi’nde
kadınların nasıl ilerlediğini, yaşadıkları yenilginin gelişmelere, halkın ve
devrimin yenilgisine bağlı olduğunu açık biçimde görebiliyoruz. Bu, önemli bir
derstir: Feminist hareketin sahip olduğu çıkarların biçimlendirdiği kimlik,
halkın mücadelesinin oluşturduğu kimliğin bir parçasıdır.”
Ancak
orijinal metinde başka bir şey söyleniyor. “La identidad de intereses del
movimiento femenino ve la lucha popüler” deniliyor.
Oysa
feminizm sözcüğünün karşılığı “feminismo”, “kadın” sözcüğünün karşılığı
“femenino”dur. (Bu kelimenin “feminen” karşılığı da mevcuttur.)
Dolayısıyla buraya “feminist” kelimesi eklenmemeli, çeviride “kadın hareketi”
ifadesi kullanılmalıdır. Neticede feminizm, bir ideolojiyi, kadın hareketi,
feminizmi takip edenler ve takip etmeyenler de dâhil olmak üzere, kadınların
mücadelesini tüm geniş anlamı dâhilinde ifade eder. Bu, önemsiz veya sırf
ukalalık olsun diye yapılmış bir ayrım değildir.
Peru
kaynaklı belgelerin yanlış anlaşılmalarıyla ilgili en büyük sorunlardan biri,
İngilizceye yapılan kötü çevirilerdir ve salt bu konuyla da sınırlı değildir. Marksizm,
Mariátegui ve Kadın Hareketi isimli belge, kötü çeviriler üzerinden yanlış
anlaşılmakta, aynı şekilde başka Peru kaynaklı belgeler de oportünistlerin
müdahaleleriyle kötü çeviri kurbanı olmaktadır.
Marksists.org,
Maoizmi veya Peru Komünist Partisi’ni anlamadığı için metni politik olarak
tercüme etmek şöyle dursun, metinde doğru yazarlara atıfta bile
bulunamamaktadır. Herkesin tahmin edebileceği gibi PKP, ideoloji meselesine
büyük önem vermekte, bu meseleyi asla gelişigüzel ele almamaktadır.
Bir
başka örnek üzerinde daha duralım: Sonrasında Movimiento Femenino Popular
isimli bir örgüt kuruldu ama bu örgütün adı “Halkın Feminist Hareketi” olarak
çevrildi. Oysa bu örgütün adı Halkın Kadın Hareketi idi. Bu çeviride kasıt
aramak gerek.
Mariátegui,
zaman zaman “feminizm” terimini, kendi zamanının bağlamında anlaşılması gereken
kadın hareketiyle birlikte gevşek ve birbirinin yerine alacak şekilde
kullanıyordu. Ne var ki, ne “proleter feminizm” terminolojisini benimseyen
değişiklikleri savundu ne de “proleter feminizm”i Marksizm-Leninizmin bir
öğretisi ya da ifadesi olarak öne sürdü. Perulu yoldaşlar da böyle bir şeye
teşebbüs etmediler.
Marksizm,
Mariátegui ve Kadın Hareketi gibi önemli metinlerinde bu
ifadeyi sadece Mariátegui'den alıntı yaparken kullanıyorlar ve pankartlarına
“proleter feminizm” yazmıyorlar. Mariátegui'nin çalışması nedeniyle böyle bir
değişiklik gerekli olsaydı, o zaman Perulu yoldaşlar, kurucularının bıraktığı
bu görevi kesinlikle üstlenirlerdi.
Bu
kadar çok kafa karışıklığı “proleter feminizm” tabirinin geçtiği tek bir
alıntıdan kaynaklanıyor. Demek ki bu kısmı yakından incelememiz gerekiyor. 1924
yılında Mariátegui şunları söylüyor:
“Feminizmin zorunlu olarak
birkaç rengi, farklı eğilimleri vardır. Feminizmde üç temel eğilim, üç temel
renk ayırt edilebilir: burjuva feminizm, küçük-burjuva feminizm ve proleter
feminizm. Bu feminizmlerin her biri taleplerini farklı bir şekilde formüle
ediyor. Burjuva kadınları feminizme muhafazakâr sınıfın çıkarları üzerinden
sempati duyuyorlar. Proleter kadın ise özünde kendi feminizmini, devrimci
kitlelerin geleceğin toplumuna olan inancıyla eşitliyor.”
Burada
“eğilim” kelimesinin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Kelime, feminizm
içerisinde belirli insanların bir şeye yönelik meyli anlamında kullanılıyor.
Böylesi bir eğilimin olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Proleter olan
feministlerdeki eğilim, onların kendilerindeki feminizmi geleceğin toplumuna
inanan devrimci kitlelerle eşitleme yönünde. Buradan ne tür bir sonuca
ulaşılabilir? Marksizm teorilerini tarihsel anlamda devrimci olan olmayan kimi
yönlere sahip “feminizm”le birlikte mi tanımlamalı yoksa kadınları, bilhassa
emekçi kadınları, proleter devrime ait bir güç olarak, kadınların talepleri
temelinde harekete mi geçirmeli ve bu gücü devrimci kitlelerle
ayrıştırılamayacak şekilde kaynaştırmalı mı?
Feminizm
kendi başına temelde devrimci de olabilir ama o kendi içinde metafizik hatta
gerici eğilimleri barındırır. Bu sorun, Marksizmi herhangi bir feminizm akımına
uydurmak, onunla sentezlemek veya kendi başımıza masa başında bir eğilim icat
etmek suretiyle çözülemez. Bu noktada Marksizmin kendi içinde kadınların nihai
kurtuluşu için gerekli programı içerdiği üzerinde durulmalı, komünist devrimle
birlikte kadınların üretim sürecine dâhil olacak olmalarına vurgu yapılmalıdır.
Bu süreci “Kadının gücünü proleter devrim için harekete geçirin” sloganı gayet
iyi özetlemektedir. Bu slogan, “proleter feminizm patriarkayı parçalıyor” gibi
sloganlardan daha anlamlı ve daha etkilidir.
Sonuç
Proleter
feminizm, uygun bir şekilde teorize edilmiş, sınırları netleştirilmiş veya
tanımlanmış bir alan değildir. Feminizmi sahiplenmeye gerek yoktur. Zira
Marksizm, kadınların demokratik devrimlerle, sosyalist devrimlerle ve kültür
devrimleriyle kurtulacağını söyleyen bir teoriye zaten sahiptir. O hâlde
görevimiz, feminizmi proleter bir akım olarak görmek değil, netleşme sağlamak,
ayrım yapmak, ezilen ve sömürülen sınıflara mensup emekçi kadınlara has
örgütler kurup onlara özel propaganda çalışması yürütmektir.
Birçok
kişi, Hintli komünist Anuradha Ghandy’nin kaleme aldığı Feminist Harekette
Felsefi Eğilimler isimli çalışmasında “proleter feminizm” tabirinin
geçtiğini söylüyor. Oysa bu metin “proleter feminizm” gibi bir senteze
ulaşmıyor, bilâkis kitap, farklı eğilimleri incelemek suretiyle, yürüttüğü
polemik dâhilinde, feminizmi eleştiriyor. Marksizmi savunan kitapta yapılan
Marksist analizin amacı, eline üzerinde “proleter feminizm” yazan bir bayrak
alıp sallamak değil.
Bu
formülün nereden çıkış aldığını bilen de yok. Proleter feminizm görüşünü
savunanlar, bu eğilimi tarihsel bağlama oturtma gereği duymuyorlar, Niteliğini
ortaya koymuyorlar. Sonuna “-izm” eki getirildiğinde bir faaliyetin somut alanı
belirlenmiş olmuyor. Marksizm, tanımların net bir şekilde yapılmasını, bu yönde
yoğun bir teorik çabanın ortaya konulmasını talep ediyor. Biz, “proleter
feminizm” kategorisini bu temel üzerinden de reddediyoruz.
Niyetimiz,
anlambilim üzerine ağız dalaşına girmek değil. Biz, daha çok kelimelerin
belirli bir anlama ve mantığa dayanması gerektiğini söylüyoruz. Bu, bilhassa
devrimci terimler için geçerli bir tespit. Bu terimler bilimsel ve net olmalı.
“Feminizm” kelimesinin başına “proleter” tabirini getirmek, kelimelerle
oynamaktan başka bir şey değil. Yürütülecek propaganda konusunda olumsuz
sonuçlara yol açacak bir adım atılıyor aslında.
Kanaatimizce
bilimsel olmayan terimleri kullanan devrimcilerle ve bu tür terimleri kullanan
devrimciler, bir araya gelip proleter devrime hizmet edecek kadın örgütlerinin
kurulması zorunluluğu üzerinde düşünmeliler. Kadınları kurtaracak, onlara
yönelik zulme son verecek bu türden örgütler, Lenin’in önemli katkılarından
biridir.
Maoizm
açısından bu örgütler, demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun hareket
etmeliler. Bunların en iyi örneklerine büyük sosyalist devrimlerde, halk
savaşlarında Latin Amerika, bilhassa Peru’da oluşan Halkın Kadın Hareketi’nde
rastlıyoruz.
Biz
Maoistlerin örgütlendikleri her yerde proleter liderliğe tabi olan bir kadın
cephesini inşa etmelerini takdirle karşılıyoruz. Latin Amerika, ABD ve Avrupa
genelinde sadece kadınların değil proletaryanın ve proleter devrimin çıkarları
adına ayağa kalkan kadınların gücünü görüyoruz. Bu, uluslararası planda önemli
bir başarıdır. 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle övülmesi
gereken bir adımdır.
İlkesel
olarak biz, ısrarla kadın mücadelesinin bayrağını taşıyan, kadın hareketine her
şekilde iştirak eden insanlarla bir araya geliyor, tüm emekçi kadınların
hareketini komünist hareketle birleştirmeye çalışıyoruz.
Bu
makaleyi yazmamızın sebebi, Marksizm ve kadın sorunu ile ilgili terminoloji
konusunda kendi konumumuzu ortaya koymak istememizdir. Yüzeyden bakıldığında
doktriner bir biçimcilikmiş gibi gelebilir yaptığımız ama biz aslında
terminolojinin değiştirilmesinin politik alandaki sonuçlarına işaret etmek
istiyoruz. Dolayısıyla bu metni 8 Mart’ı kutladığımız gün yayınlıyoruz.
Yaşasın
Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü!
Kadınlar
göğün yarısıdır!
Tüm
kurtuluş hareketlerinin ortaya koyduğu deneyim, bir devrimin başarısının
kadınların o devrime ne kadar iştirak ettiklerine bağlı olduğunu ortaya
koymuştur!
Struggle Sessions Yayın Kurulu
8
Mart 2021
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder