Nitti,
Keynes ve Caillaux, “Avrupa’nın yeniden inşası” siyasetinin öncülerinden ve teorisyenlerindendir.
Bu devlet adamları, sınıfların dayanışmasını, milletlerin işbirliği kurmasını
ve yardımlaşmasını savundular, uluslararası barışa ve toplumsal huzura dair programa
destek sundular. Bu programın karşısında uluslararası planda emperyalist ve fetihçi
bir yönelime sahip, ülke içerisinde ise gerici, sosyalizm düşmanı sağcılar
duruyordu. Aşırı sağ, “Avrupa’nın yeniden inşası siyaseti”ne büyük bir nefretle
ve öfkeyle yaklaştı. Üye oldukları kulüpler ve gizli localar, barışla ilgili
sorunların incelenmesine özgün, zengin ve akıl dolu katkılar sunmuş olan
Walther Rathenau’yu ölüme mahkûm ettiler.
Nitti
ise alabildiğine Avrupalı bir isim. Onun vizyonu yerel değil Avrupalı.
Francesco Saverio Nitti, İtalya’daki krizi dünya krizinin belli bir kesiti,
bölümü olarak ele alıp inceledi. Nitti, bir gün Berlin’de çıkan Berliner
Tageblatt’a, bir gün New York’ta çıkan United Press’e yazılar yazdı.
Parisli, Varşovalı ve Londralı insanlarla polemikler yürüttü.
O
güney İtalyalı, ama onda güneylilere has sıcakkanlı, çalkantılı, duyguları
zirvede yaşayan bir mizaç yok. Ondaki diyalektik, sade, zarif ve yalın. O,
retoriği, tiyatroyu ve öfkeyi esas alan dile âşık olan İtalyan ruhunu belki de
bu sebeple harekete geçiremedi. Nitti de Lloyd George gibi politik bir
görecelikçi idi.
Onda
ne solun ne de sağın sekterciliği var. Sakin, kafası çalışan, hep gülümseyen
bir siyasetçi olarak Nitti, konuşmalarında hicvi ve mizahı hiç eksik etmiyor.
O, bizim dönemimizin, doğuştan burjuva ideolojisine iman etmeyen, ama aynı
zamanda sosyalist ideolojiye de inanmayan siyasetçiler kategorisine ait. Bu
sebeple onun siyaseti için milliyetçi ve enternasyonalist fikir, bireyci
fikirle kolektivist fikir uzlaşabilir şeyler. Saf muhafazakârlar, en kaba
olanları, eklektik, sınırları olmayan ve kolay biçim alan bu tarz devlet
adamlarını hep hakir görürler. Burjuva toplumunun hatasızlığı ve ebediliğine
dönük inanç açısından bu tür kişiler bir sapmadan başka bir şey değildir. Onlar
ahlaksız, alaycı, yenilgiyi meyilli ve dönektirler.
Ne
var ki bu “Dönek” tabirinin pek yerinde olmadığını söylemek lazım. Zira
görecelikçi siyasetçiler kuşağı, herhangi bir şeye körü körüne inanmadıkları
için bir şeyden dönmüş de sayılmazlar. Bu kuşak, öğreti ve kitap dışı bir
kuşak. O, geçmişin geleneklerine de geleceğin ütopyalarına da eşit mesafede.
Bu
kuşak ne gelecekçi ne geçmişçi, bugüncü ve gerçekçi. Eskinin ve geleceğin
kurumlarına karşı agnostik ve pragmatik bir duruşa sahip. Ama alttan alta bu
kuşak, belirli bir görüşe ve inanca da sahip. O, Batı medeniyetine inanıyor.
Evrimciliğin köklerine bağlı.
Bu
tür devlet adamları, gericilik, devrimin yıkıcı dürtülerini harekete geçirecek,
devrimi tetikleyecek, canlandıracak diye korkuyorlar. Gericiliğe yönelik
tepkilerinin sebebi bu. Şiddete dayalı bir devrimle mücadele etmenin en iyi
yolunun barışçıl bir devrim yapmak veya onu vaat etmek olduğunu düşünüyorlar.
Bu politik kuşak için mesele, eski düzeni korumak veya yeni bir düzen kurmak
değil. Mesele, bu Batı medeniyetini, Avrupa kültürünü kurtarmak. Neticede
Oswald Splenger’a göre bu medeniyet ve kültür kemâle erdi, dolayısıyla çöküş
sürecine girdi.
Gorki,
Nitti ve Nansen’i Avrupa medeniyetinin iki büyük ruhu olarak tasnif ederken
haklı. Nitti’deki şüphecilik ve görecelikçilik, mutlak kabul ettiği Avrupa
kültürü ve ilerlemeyle bağlantılı. Nitti, İtalyalı olmaktan önce kendisini
Avrupalı, Batılı ve beyaz görüyor, hissediyor. Avrupa ülkelerinin, Batılı
milletlerin dayanışma içine girmesini bu sebeple istiyor. Büyük harfle İnsanlık
onun umurunda değil. Onun asıl derdi, Batı insanlığının, beyaz insanlığın
kaderi. Bir Avrupa milletinin bir başka Avrupa milletine kendi emperyalizmini dayatmasını
asla kabullenemiyor. Ama Batı dünyasının esmer, Hindu, Arap veya Kızılderili dünyaya
dayattığı emperyalizmi olumlu karşılıyor.
Yeniden
inşa sürecinin diğer tüm siyasetçileri gibi Nitti, “Avrupalı bir gücün başka
bir gücü ele geçirmesi veya ona saldırması mümkün değil, böylesi bir saldırı
durumunda tüm Avrupa ekonomisi ve Avrupa’nın hayatı zarar görür” tespitinde
bulunuyor. Ona göre barışla ilgili sorunlar, Avrupa’nın ekonomik yapısının
birliğini, ülkeler arasında dayanışmanın tesis edilmesini bir gereklilik hâline
getirdi. Zafer kazanan güçlerin yok olan ülkelerin imhası pahasına kendisini
toparlaması mümkün değil. Bu sebeple dünya tarihinde ilk kez muzafferlere
intikam şarabından içmek yasaklandı.
Avrupa’nın
ancak tüm Batı milletlerinin müşterek ve birlikte yürüttüğü bir çalışma ile
inşa edilebileceğini düşünen Nitti, Barışsız Avrupa isimli kitabında şu
çözümleri öneriyor:
“Milletler Cemiyeti,
yenilen devletlerin de katılacağı bir süreç üzerinden reforma tabi tutulmalı; tazminat
komisyonu ilga edilmeli, barış anlaşmaları gözden geçirilmeli; Fransa’ya askerî
güvence verilmeli; Müttefik ülkelerin borçları karşılıklı olarak, en az yüzde
seksen oranında iptal edilmeli; Almanların ödeyeceği tazminat tutarı kırk
milyar franka çekilmeli; Almanya’nın altın, mal, gemi gibi şeylerle ödeyeceği
yirmi milyarlık borç iptal edilmeli.”
Şunu
söylemek lazım. Nitti’nin bu kitabında yer alan eleştiri, polemik ve yıkıcı bir
üslup üzerine kurulu bölümler, yapıcı ifadelerle yüklü bölümlerden daha güçlü
ve daha fazla zekâ pırıltısı taşıyorlar. Nitti, Avrupa krizini tarif etmeye,
çareleri teorik düzlemde üretmekten daha fazla çaba sarf ediyor. Onun
kargaşayı, Avrupa’daki yıkımı anlatan dili gayet gerçekçi ve nesneldir. Yeniden
inşa programı ise gayet farazî ve özneldir.
Nitti,
hükümetin başına, devrimci fırtınanın koptuğu, sosyalistlerin saldırıya geçtiği
epey çalkantılı ve gergin bir dönemde geçer. Proleter hareket, İtalya’da her
zamankinden daha güçlüdür. Meclise yüz elli kadar sosyalist vekil, yakalarında
kızıl karanfiller, dudaklarında Enternasyonal marşı ile girmiştir. İki
milyondan fazla işçiyi temsil eden Genel İşçi Konfederasyonu, saflarına memur
sendikalarını ve devlette çalışan emekçileri de katmıştır. İtalya’da koşullar
devrim için olgunlaşmıştır.
Nitti’nin
böylesine devrimci bir ortamda önerdiği siyaset, ister istemez demagojik bir
ton ve tavır üzerinden biçimlenir. Devlet, devrimci saldırı karşısında o güne
dek savunduğu konumların bazılarını terk eder. Bu hamlenin altında Nitti’nin
imzası vardır. Galeyana gelen sağcılar, onu zayıf ve yenilgici olmakla
eleştirirler. Sağcılara göre Nitti devleti sabote etmekte, otoritesini
zayıflatmaktadır.
Bu
noktada Nitti’yi proleter ajitasyonun ezilmesi yönünde çağrıda bulunan
sağcıların attığı çığlıklar, yaptıkları değerlendirmeler Nitti’yi harekete
geçirmeye yetmez. O, keskin gözleri ve usta işi siyaseti ile devrimin karşısına
granitten bir duvar örüldüğünde şiddeti ve ayaklanmayı tetikleyeceğini görür.
Ona göre en hayırlısı, devletin tüm kapaklarını açıp içeride patlamaya sebep
olacak, zaman içerisinde savaşın yol açtığı acılar ve barışa dair huzursuzluklar
sebebiyle birikmiş gazı almaktır.
Bu
fikre bağlı kalan Nitti, devlete bağlı demiryolu işçilerine ve telgraf
işçilerine greve gittikleri için ceza verilmesi görüşüne karşı çıkar ve hukuk,
mahkeme ve jandarmanın silâh olarak onlara doğrultulmasını istemez. Anarşist
lider Enrique Malatesta affedilir ve sağcıların şaşkın bakışları karşısında
ülkesine geri döner. Sosyalist Parti delegeleri ve sendikalar devletin verdiği
pasaportlarla Moskova’ya giderler ve burada Üçüncü Enternasyonal kongresine
katılırlar.
Nitti
ve kralcılar, sosyalizmle flört etmektedir. Floransa’da çıkan La Nazione
gazetesinin yayın yönetmeninin bizzat bana dediğine göre, tüm bu sürecin
yaşanmasına “Nitti izin vermiştir.”
Şimdi
daha iyi anlıyoruz ki Nitti, tarihsel planda İtalyan burjuvazisini devrimin
saldırılarına karşı korumuş. Onun uzlaşmacı, esnek ve demagoji üzerine kurulu
siyasetini dayatan ve uygulatansa tarihsel koşullardır. Gelgelelim savaşta
olduğu gibi siyasette de büyük adımlarla geri çekilen generaller değil büyük
savaşlar veren generaller halktan destek görürler.
Devrimci
saldırı kontrolden çıkmaya başladığında ve gericilik tepki koyduğunda Nitti’nin
altındaki koltuğu Giolitti çeker. Giolitti ile birlikte devrimci dalga metal
sanayiine ait fabrikaların işçilerce işgal edilmesiyle zirvesine ulaşır.
Bu
noktada Mussolini, Kara Gömlekliler ve faşizm harekete geçer. Sol,
saldırılarına gene de devam eder. 1921 seçimlerinde faşist savaşçıların
müdahalesine rağmen, meclise 116 sosyalist girer. Nitti’nin adaylığı karşısında
sağcılar büyük bir saldırı örgütlerler ama buna rağmen Nitti meclise geri
döner. Bazı gazeteler Nitti’nin güdümüne girer. Roma’da Il Paese [“Ülke”]
ve Il Mondo [“Dünya”] gazeteleri çıkmaya başlar.
Bu
süreçte komünistlerden kopan sosyalistler bakanlık konusunda kimi güçlerle
işbirliğine giderler. De Nicola veya Nitti önderliğinde bir sosyal demokrat
koalisyonun kurulacağına dair haberler çıkar. Ama ayrışmalarla uğraşan ve
belirli konularda hâlen daha tereddüt yaşayan sosyalistler, hükümetin eşiğine
gelip dururlar. Gericilikse kararlı bir tavır sergileyip iktidarı ele geçirir.
Roma’ya yürüyen faşistler, Luigi Facta’nın sarsak, korkak, acınacak hâlde olan
hükümetini bir avazda devirirler. Sonrasında Mussolini’nin tesis ettiği
diktatörlük, tüm demokratik ve liberal örgütleri dağıtır.
O
an İtalyan burjuvazisi, hiç vakit kaybetmeyip fırsatçı bir yaklaşımla kara
gömleği üzerine geçirir. Ama Lloyd George kadar fırsatçı ve esnek olmayan Nitti
avamın hâlihazırda dile getirdiği tutkuları karşısında boyun eğmez. Bir âlim,
araştırmacı ve profesör olarak emekli olur.
İçinden
geçilen dönem, onun gibi biri için hiç de uygun değil. Nitti tutkuyla değil
akılla yoğrulmuş bir dile sahip. Kürsülerde coşkulu konuşmalara yapacak biri de
değil. O, bilim, üniversite ve akademi için ter döken bir insan. Bu
romantisizmin yeniden dirildiği çağda kalabalıklar devlet adamları değil savaş
ağaları istiyorlar, zeki düşünürler değil, ellerinde sihirli değneğiyle
efsanelerden fırlamış reisler talep ediyorlar.
Nitti’nin
önerdiği Avrupa’nın yeniden inşası ile ilgili program, tam da bir ekonomistin
elinden çıkabilecek türden bir program. Kendi yüzyılının ürettiği düşüncelerle
yoğrulmuş bir isim olarak Nitti, tarihi ekonomi üzerinden, pozitivist tarzda
yorumlama eğiliminde. Onu eleştiren kimi isimler, Nitti’nin tarihsel olguları
sadece ekonomi açısından ele alma, öte yandan ahlakla ve psikolojiyle ilgili
yönleri görmezden gelme eğilimine dair şikâyetlerini dile getiriyorlar.
Nitti,
haklı olarak, barışla alakalı ekonomik sorunların krizi çözeceğine inanıyor.
Devlet adamı ve lider olarak sahip olduğu tüm nüfuzu Avrupa’yı bu çözüme doğru
yöneltmek için kullanıyor. Ama Avrupa’nın uluslararası işbirliğini ve yardımı
esas alan bir programı kabul etmesini sağlama noktasında yüzleşilen güçlük de
gösteriyor ki bu kıtadaki krizin kökleri çok daha derinde ve ilk elden
görünmeyecek yerlere dek uzanıyor. Batı’da sağduyunun ortadan kalkması, krizin
sebebi değil, ona ait semptomlardan, sonuçlardan ve yansımalarından sadece
biri.
José Carlos Mariátegui
1925
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder