Pages

06 Ağustos 2021

Parti Leninizm Karşıtı Sapmalarla Mücadele Ederek Güçleniyor

Biz şimdi burada, partimize ve Enternasyonal’e, taktik ve örgütlenme sorunları konusunda İtalya’ya özgü çözümler sunduğunu iddia eden solcuları incelemek istiyoruz. Bu solcular, örgütlenme ve taktik konusunda Leninizmden daha iyi çözümler sundukları iddiasındalar.

İtalya’da Mevcut Durum

Onca şey söylüyorlar ama İtalya’daki duruma dair herhangi bir tespitte bulunmuyorlar. Sadece hücre meselesiyle ilgili paragrafta, mevcut duruma dair bir şeyler söyleniyor. Orada da İtalya’da 1905-1917 arası dönemde Rusya’nın tanık olduğu duruma benzer bir durumun bulunmadığından söz ediliyor. Bizim solculara göre İtalya’da devrimci durum yokmuş.

Buna göre Rusya’da Çar’ın terörü varmış ama İtalya’da yokmuş. Rusya’da büyük kitle örgütleri ve sendikalar yokmuş ama İtalya’da kitlelerin bir araya gelme, örgütlenme, meseleleri diledikleri gibi tartışma, isterlerse huzursuzluk çıkarma konusunda bayağı bir özgürlüğü varmış. Rusya’da barışçıl eylemler yapmak bile imkânsızken, İtalya’da kitleler her gün eylemden eyleme koşuyorlarmış.

Milano, Torino, Trieste, Bari ve Bolonya’daki işçi yoldaşlar, bu, sizce İtalya’daki duruma dair “özgün” bir değerlendirme mi? Bu öylesine özgün bir değerlendirme ki bugüne dek nedense kimsenin aklına bile gelmemiş! Sayelerinde gözlerimizin önündeki perde kalktı da siz işçiler, barışçıl eylemlerin mümkün olduğunu söyleyen Mutabakat Komitesi ile parti merkez komitesi arasında belirli bir yargıda bulunma şansına sahip olabildiniz. Bu uç tavır, barışçıl eylemlerden yana duran bir hizip hâlini almalı. Gerçekten de hiç ummadığımız bir özgünlük bu!

Parti

Leninizm öğretisine göre komünist parti proletaryanın öncüsüdür, yani parti, bu sınıfın en gelişkin kısmını ifade eder. Aydınlar ve köylüler gibi başka toplumsal kesimler de partiye katılabilirler ama partinin proletaryanın doğal bileşeni olması gerektiğine dair tespit, asla terk edilmemelidir.

Mutabakat Komitesi’ne göre ise parti bir sınıfın parçası değil, proleterlerden, köylülerden, burjuva sınıfın ve başka sınıfsal kesimlerin kaçkınlarından oluşan bir “sentez”dir. Mutabakat Komitesi’ne göre parti, sınıflararası alanda inşa edilen bir teşkilâttır. O, hiçbir şekilde sentezlenemeyecek olan çıkarların bileşimidir. Komite, böylesine “özgün” bir keşmekeşin altına imza attıktan sonra, doğal olarak onun üzerini Marksizmle örtme gereği duymaktadır.

Marksizm ise nesnel planda kapitalizmin gelişiminin bir ürünü olan proleter hareketin, kapitalizmin gelişim süreci dâhilinde çözemeyeceği sorunları ancak işçi sınıfının çözebileceğini bilince çıkarttığı koşullarda, politik iktidarın ele geçirilmesi meselesiyle yüzleştiği noktada devrimcileştiğini söyler.

Peki işçi sınıfı bu bilince nasıl ulaşır? Marksizm, sendikalizmin karşısında durur ve bu bilincin kendiliğinden edinilemeyeceğini söyler. Aydınlar, burjuvaziye hizmet eden bir sınıftır, ama hepsi burjuva sınıfından yana durmaz. Burjuva bilimini zemin olarak alan aydınlar, proleter bilimi inşa ederler. Kapitalist düzende gelişen teknik ve teknoloji incelenir. Buradan da bundan sonra gelişmenin imkânsız olduğu, gelişme için proletaryanın iktidarı alması gerektiği sonucuna ulaşılır. Buna göre işçi sınıfı muktedir sınıf hâline gelmeli, sınıfsal özelliklerini tüm topluma hâkim kılmalıdır.

Aydınlara ihtiyaç vardır. Bilim ve teknolojinin temsilcileri olarak aydınlar, sosyalizmin inşası için lazımdır. Tarihsel misyonu konusunda proletaryaya gerekli bilinci onlar verirler. Gelgelelim bu, sınıfsal değil bireysel bir olgudur. Yani aydınlar birey olarak devrimci olabilirler. Sınıf olarak devrimci olma vasfı, sadece proletaryaya aittir. İktidarı almadan ve kapitalizme karşı mücadele etmeden önce bir tek o devrimci ve sosyalist olur.

Sosyalist teori doğar, bilimsel düzlemde gelişir, işçiler onu özümser ve yeni sonuçlar çıkartır. Komünist parti, sosyalist teoriyi özümseyen ve onu yayan proletaryanın parçasıdır. Hareketin başlarında Marx ve Engels gibi tek tek aydınlar, ilgili görevi ifa ederler, bazen de bu görevi Alman işçi Dietzgen gibi bilime dair birikimi olan işçiler üstlenirler. Sonrasında ise teoriyi özümseme ve yayma görevi, komünist partiler ve bir bütün olarak Enternasyonal’e düşer.

Mutabakat Komitesi ise partiyi hareketin başı olarak anlar, onu kitlesel hareket değil, tekil unsurların sentezi olarak görür.

Peki ama neden? Bu anlayışın temelini işçilere yönelik güçlü kötümser yaklaşım oluşturur. Buna göre sadece aydınlar, gerçek manada komünist devrimci, sadece onlar siyasetçi olabilir. İşçi işçidir, kapitalizm onlara zulmettiği ölçüde öyle de kalır. Kapitalist zulüm koşullarında işçi, tam anlamıyla gelişemez, ruhuna vurulmuş zincirleri kıramaz.

O zaman parti nedir? Parti, kendisini de içeren kitlelerin genel çıkarlarını ve arzularını yansıtan ve sentezleyen Mutabakat Komitesi’nden başka bir şeyi ifade etmeyen küçük liderler topluluğundan başka bir şey değildir. Leninist öğreti, bu anlayışın yanlış ve alabildiğine tehlikeli olduğunu ortaya koyar ve ispatlar. Başka şeylerin yanında bu anlayış, sendikalist elitizme ve karşı-devrimciliğe yol açar.

Leninist öğretiye göre bir bütün olarak işçi sınıfı, ancak iktidarı aldıktan sonra tam anlamıyla komünist olur, ama onun öncüsü, devrimden önce komünistleşir. İşçiler, komünist partiye işçi değil komünist işçi, birer siyasetçi, yani sosyalizmin teorisyeni, ama aynı zamanda genel anlamda isyancı olarak dâhil olurlar. Partiyle, oradaki tartışmalar, okumalar ve parti okulları üzerinden işçiler sürekli gelişme kaydederler ve birer lider hâline gelirler. İşçiler sadece sendikalara işçi olarak adım atarlar, orada belirli bir teoriyi takip eden bir siyasetçi olarak varolmazlar.

Hücreler

Bunlar oldukça önemli meselelerdir. Mutabakat Komitesi’nin özgün bir üslup dâhilinde çözdüğünü iddia ettiği bu meseleler, kötü bir biçimde çözülecek olursa bu, kötü sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Hücre meselesi, bunun kanıtıdır. Neticede partinin temelini, eskinin seksiyonları veya coğrafi bölgelere göre ayrıştırılmış meclisler değil, hücreler teşkil eder.

Mutabakat Komitesi hücrelere karşıdır. Neden? Nedeni çok açık: Atölye hücreleri sadece işçilerden oluşur. Bu, ana eğilim hâline gelmelidir. İşçinin devrimci olması ona bağlıdır. Oysa bölge meclisinde profesör, avukat gibi farklı mesleklerden insanlar vardır. İşçi, onlar içindeki devrimcidir. İşçi Partisi programında partinin teşkilât yapısıyla ilgili paragrafta yığınla yanlışa ve saçma sapan ifadelere yer verilmektedir.

İşçi Partisi hiç hücre temelli örgütlendi mi? Sendikalar ne zaman hücre esasına göre örgütlendi? Peki bu sendikalar karşı-devrimci olmak zorunda mı? Sendikalar devrimci de değildir karşı-devrimci de. Liderleri devrimci de olabilir karşı-devrimci de. İşçi Partisi hücre temelinde örgütlenmiş değil. Bu parti, sendikaların ve politik örgütlerin meydana getirdiği bir federasyon.

Mutabakat Komitesi, Bolşevik Parti’nin Rusya’da hücreleri çarın yıkılışı sonrasında bile neden muhafaza ettiği, faaliyet alanını neden daha da genişlettiği sorusu üzerinde durmuyor. Oysa Mutabakat Komitesi’nin de dediği gibi, Rusya’da işçiler iktidarda, ayrıca komitenin karşı-devrimci olabileceğini söylediği sendikalar, örgütlenme ve toplanma konusunda tam anlamıyla özgürler.

Hücre sistemi neden federalist olsun, bölge seksiyonlarına dayalı örgütsel yapı, neden federalist olsun? Herkesin de bildiği üzere federalizm, üye sayıları ne olursa olsun, halk örgütlerinin eşit yetkilere sahip olması demektir. Fransa’daki sendika hareketinde her bir sendikanın bir oy hakkı vardır. Bu anlamda küçük bir şehirdeki kuaförler birliğinin Saint-Etienne’deki metal işçileri sendikası kadar hakkı ve önemi vardır (bu sistem, İtalya’daki sendikal hareket içerisinde de yürürlükteydi).

Federalizm, herkesin uyması gereken bir emir doğrultusunda kongreye gitmek demektir. Örneğin üye sayısı çok az olan Sardinya Eylem Partisi’nin “en büyük” maksimalist parti kadar yetki ve güce sahip olduğu Muhalefet Komitesi, federalisttir.

Hücrelerle ilgili tüm bir paragraf boyunca tarihsel açıdan ele alındığında sağduyuya aykırı bir yığın saçma laf edilmektedir. Gerçekte Mutabakat Komitesi’nin savunduğu komünist parti anlayışı gericidir, kapitalizmin ilk dönemi için uygundur, buna karşılık kendisini hücre temelli örgüt sisteminde ifade eden Leninist anlayış, emperyalist aşamaya, yani devrimin örgütlendiği aşamaya en uygun anlayıştır.

Paris Komünü’ne dek “partinin sınıf mücadelesinin harekete geçirdiği tek tek kişileri ve örgütleri sentezleyip birleştiren organ” olduğunu söylemek mümkündü. Bu anlamda parti kendisini, işçi sınıfının ilerleyişini kayıt altına almayla ve ideolojik propagandayı yürütmeyle sınırlı tutuyordu. Ama bugün 1848 yılında değiliz. Ortada köklü ve kapsamlı bir devrimci hareket var. Kitlelere önderlik eden, sınıf mücadelesini yöneten bir parti var ve bu parti kendisini noterlik vazifesiyle sınırlı tutmuyor. Dolayısıyla bu söylenenler ışığında şu tespiti yapmak mümkün: Demek ki gerici ve ilkel bir anlayışı solcu olarak adlandırmak, hiç de “özgün” bir yaklaşım değil.

Leninizme ve Komintern’e Karşı

Biz burada sadece, Mutabakat Komitesi’nin temel belgesi olan ve parti ile Enternasyonal’e önerilen bu belgeye verilebilecek en kapsamlı cevabın birkaç ana başlığı üzerinde durabildik.

Belgede yeni veya özgün bir şeyin olmadığı çok açık. O, yalnızca işçi hareketinin tarihini bilmeyenlere “özgünmüş” gibi gelecek, Marksizmden sapmış olanların laflarına ve eski yanlışlara dair bir belge. Onu çarpıcı kılan, politik yanlışları değil, içerdiği fikri çürüme. Bu belge tartışılmalı, incelenmeli, böylelikle Kornilofçu faşizmin Rusya’da iktidara gelmesine izin vermeyen, proletaryayı devrime ve zafere taşıyan Leninist öğretinin tarihsel haklılığı, fikri canlılığı ve zindeliği, herkesçe idrak edilebilmelidir.

Bu belgenin “solcu” bir konum önerdiğine hiç şüphe yok. Söz konusu belge temelinde sağa sapmak pekâlâ mümkün. Proletaryaya ve onun politik kapasitesine dair geliştirilen, gerçekte gerici olan anlayışlar üzerinde bu kadar durmak kâfi. Burada geliştirilen bakış açısı temelinde şu söylenebilir: merkez komite ile aşırıcılar arasında sürmekte olan tartışma, esasen belirli bir sınıfsal içeriğe sahip. Merkez komite, iktidar olmayı hak edecek bir sınıf hâline geldiğinin bilincine varan devrimci proletaryanın ideolojisini temsil eder. Mutabakat Komitesi ise hâlen daha işçilere küçük burjuvalara has güvensizlikle yaklaşan, onları kendilerini kurtarmaktan aciz, aşağılık varlıklar olarak gören, işçi sınıfının sermaye tarafından ezilen kesimlerin kurtuluşu denilen o büyük işin öznesi değil, devrimin nesnesi olduğunu düşünen dağınık devrimci aydın gruplaşmalarının soluk alıp verdiği yeri ifade eder. Sınıf, iktidar bilincine kavuştuğu vakit mücadele, daha verilmeden önce “tarihsel planda” zaten kazanılmış olacaktır.

Antonio Gramsci
L'Unità, 5 Temmuz 1925
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder