Yirmi beş sene önce Teori ve Politika’nın
dayandığı “Taslak Metin”de metnin yazarını bir vakitler eleştirmiş olan H.
Fırat’a, mealen, “sen aptalın tekisin, bizim teorimize aklın ermez!”
deniliyordu. Bugün aynı dergi, H. Fırat’ın muhteşem analizler yaptığını, önemli
teorik katkılar sunduğunu söylüyor. Onun, proleter devrimciliğin burjuva
devrimciliğinin ilerletilmesi ve tamamlanması olduğu anlayışını sorguladığına
vurgu yapıyor. Oysa TP, proleter devrimciliğe inanmıyor ve tüm Twitter
pratiğiyle, onun burjuva devrimciliğinin ilerletilmesi ve tamamlanması olduğunu
düşünüyor.
Bu, aslında ördek düdüğü taktiğidir. Ördek avında
ördekleri ortaya çıkarmak, tuzağa çekmek için onun sesine benzer ses çıkartan
bir düdük çalınır. TP, Kızıl Bayrak’ı tuzağa düşürmek ve avlamak
niyetindedir. Bu tasfiyeci operasyon, görülmelidir.
Çünkü içeriği ve biçimi eleştirilmeyi hak etse de
örgüt, hasbelkader bir işçi çalışması üzerine kuruludur. Bugün istenilmeyen,
işte bu işçi çalışmasıdır. Birileri, işçiyi, kimlik, mağdur, bireysel tercih,
kişisel değer, tanınma/kabul derdinde olan ezik birey olmaya indirgeme
amacındadır. TP'nin tek gayesi, herkesi kendi Twitter hesabı önünde diz
çöktürmektir.
Sınıf mücadelesinin çözülmesi, tasfiyesi, dağıtılması,
her zaman olduğu gibi bugün de acil bir meseledir. Patronların işçilerin boynuna
onları birbirinden kopartan “sosyal mesafe tasmaları” taktığı koşullarda sol,
bunun “komplo” olduğunu söyleyip durur. Çünkü sol da işçi sınıfını sevmez.
O nedenle bir sendika, “gelin ey işçiler, birlikte
çalışalım” diye bildiri dağıtan örgüte teslim edilir. ESP, “kitlesini arayan
parti” olarak, işçinin dışında kurulan, işçinin haberi olmadan varlığını
sürdüren, işçiye yabancı bir sendika örgütlemeyi matah bir şey zanneder.
Sendika, işçiye kendisini reklâm etme siyaseti güder. Çünkü ESP, “beton sol”
karşısında, hiyerarşiyi ve iktidarı imlediği için, dimdik durmayı sevmeyen,
gevrek soldur. O gevreklik, her şeyi gevşetmek, dağıtmak içindir. Önü, bu
sebeple açıktır.
“Kitle” denilen şeyse, reformist kimlik siyasetine kul
edilmiş “Kürt kitlesi”dir. Oraya bakıp ağzı sulananlar, ellerini ovuşturanlar,
tüm varlıklarını ve siyasetlerini bu duygunun kendisine örgütlemişlerdir. İşçi
kuyrukçuluğu ile Kürt kuyrukçuluğu, aynı madalyonun iki yüzüdür.
Bu tür sol örgütler, “emperyalizm, üretici güçlerin
gelişmişliğine ait bir dönemdir, siyasetimizi üretici güçlerin gelişimine göre
ayarlamalıyız, emperyalizmi desteklemeliyiz” derler. Bu anlamda devletin ve
sermayenin emperyalizmle kurduğu ilişkiyle açılan kovuklara yerleşmeye
çalışırlar. Ama bir yandan da suyun başını tutmak, kaçakları önlemek için
“emperyalizm”i güya eleştiren yazılar yazarlar. Mesela, dün Esad’ı
geberteceğiz” diyen örgüt, işine geldiğinde AKP’nin Suriye siyasetini
eleştiriyormuş gibi yapar. Fonların yarattığı girdap, herkesi içine
çekmektedir.
ESP, basit sosyal medya taktiklerine, takipçi yakalama
numaralarına başvuran bir yapıdır. Güya bir üyeleri, “ya ben eskiden
ESP’liydim. Bir gün hava sıcak. Kortejde çantamdan güneş kremimi çıkarıp sürdüm
diye örgütten atıldım” diye yazar Twitter hesabına. “Partiyim” diyen ESP, bu
kurgu twiti paylaşır ve üzerine şunu yazar: “Biz, siyasetimizi üretici güçlerin
gelişimine göre ayarladık. Bugün o kremi sürebilirsin.” Bu, aslında basit bir
sosyal medyada takipçi avlama yöntemidir. Siyaset, artık basit bir av
partisinden ibarettir.
Sol, devletin ve sermayenin “kolektiften, mücadeleden
ve davadan uzak durun, ne yaparsanız yapın” talimatı uyarınca hareket ediyor.
Bugün Mehmet Ağar-Sedat Peker atışmasından ümit devşirmeye çalışan solcular,
nedense “bu sol örgütlerin tepe kadroları davaya inanmaz, alt kadrolar ve kitle
inanır. O kitleyi de çözmek için ona para verin” diyen Mehmet Ağar’dan
bahsetmez. Veya Sedat Peker’in, “bu kızı öldürdüler, feministlerden tek bir ses
çıkmadı” lafına da bir şey demezler. Herkes, verilen suflelere göre
konuşmaktadır.
* * *
Bir ülke vardır, diyelim ki Latin Amerika’dadır. Solcu
kurucu parti, o ülkede eroin fabrikaları kurmuştur. Bizzat başbakan ve partinin
yayın organının sahibi, bu eroin ticaretinin içerisindedir. Devlet, uyuşturucu
ticaretinin engellenmesi ile ilgili uluslararası anlaşmaya dair toplantılara bu
eroin üreticilerini ve satıcılarını gönderir. Eroin, bu Latin ülkesinde milli
ekonominin önemli bir kalemidir.
Bir Asya ülkesine ambargo uygulanır. Patronlar,
gerekli hammaddeyi ithal edemezler. Fabrikalar durma noktasına gelir. Devlet,
mafyayı organize eder ve o mafya, o patronlar adına kaçakçılık yapar.
Kaçakçılık, devletin milli ekonomisinin önemli bir kalemidir. O ülkede
seksenlerde başbakanlık yapan kişi, mafya liderleriyle toplantı yapar. Çünkü
mafya, düzenin doğal bileşenidir.
Aslında bu ülkenin muhalefet partisi de devletin
parçasıdır. Çünkü bir gün muhalefet partisinin lideri çıkar, “eroin
kaçakçılarından vergi alınsın” der. Vergi alınması, eroinin ve kaçakçılığının
meşrulaştırılması anlamına gelmektedir. Muhalefet lideri, bunu herkesten iyi
bilmektedir. Çünkü o da devletinin ekonomik sıkışıklık koşullarında bu tür
işlere tevessül ettiğinin bilincindedir. Neticede pandemi süresince tam kapanma
ve maaş talebinde bulunan sol küçük burjuvazi, paranın kaynağını sorgulayamaz.
Bir tür bireysel arınma, esrime ve yücelme derdiyle, oturup kendilerinden
geçerek Sedat Peker videoları izlerler. Böylece “ben yapmadım, Miki yaptı”
deyip rahatlarlar, ceplerine ve kasalarına giren eroin paralarının manevi yükünden
kurtulacaklarını düşünürler.
Söylemeye bile gerek yok: yukarıda anlatılanlar,
tümüyle hayal ürünüdür ve gerçek kişi kurum ve kuruluşlarla alakası
aranmamalıdır!
* * *
Ama işçilere-emekçilere gerçekler tane tane
anlatılmalıdır. Önce, onların burjuva siyasetinin her türlüsünden azade,
bağışık, kopuk olması, o siyasete cepheden karşı çıkmasının sağlanması gerekir.
Devlet ve sermaye, bunu istemez. Kendi dişine uygun,
oyalayabileceği, oyabileceği, uyarlayabileceği örgütler kurar. Sol hareket
içerisinde kendisine hat açar. Bu hat ile mücadele eden herkesi düşman olarak
kodlayıp dışlar.
Devlet ve sermaye, komünist hareketi troçkizmle;
sosyalist hareketi liberalizmle; devrimci hareketi anarşizmle
tasfiye edeceğini iyi bilir. İkisi de solculara kıyasla, kendi birikimine ve
deneyimine daha fazla bağlıdır. Belirli bir kadro sürekliliği ile kendi
sınıfsal varlığına zarar verecek unsurları bertaraf etme yöntemlerini sürekli
geliştirir. Bu geliştiriciliğin en basit dışavurumu, biber gazıdır. Muhtemelen
bu silâhın formülü, her yıl yenilenmektedir.
Devlet ve sermaye, her alanda işlerini taşeronlarla ve
maşalarla yürütür. Çek senet, arazi, altın, uyuşturucu, komisyonculuk gibi
işlerde suyun başını, onların elemanları tutar. Mafya dizisi olarak Chapo,
aslında Meksika’da ve Latin Amerika’da uyuşturucu trafiğinin devlet ve CIA
eliyle yürütüldüğünü anlatır, ama bunu tabii ki söylemez, çünkü o diziler,
tekelleri, CIA’yi, Pentagon’u aklamak için çekilir. Küçük burjuvazi oturur
Netflix izler, “bana yemek ve internet verin, yeter” der.
Bu mafyöz düzene küfreden bazı sol örgütlerin üyeleri,
geçmişte geçimlerini uyuşturucuyla, kadın ticaretiyle, insan ticaretiyle,
mafyatik ilişkilerle sağlamışlardır. Bu ilişkiler ve işler, asla eleştirilmez.
Bir örgütün mensubu, örgütünün Akdeniz limanlarını gezen bir gemisi olduğuyla
övünür, ama o gemiyle insan kaçakçılığı yapıldığını görmez. Görmek istemez.
Çünkü o güce, güçlü imaja örgütlenmiştir. Fukaralığa, ezilmişliğe ve işçiliğe
örgütlenmek, zuldür.
Sonuçta devlet, sermaye adına ve onun için vardır.
Yoksul halkın yastık altına, cebine göz dikmeye mecburdur. Örneğin gene bir
Latin Amerika ülkesinde bir “obeziteli birey” genç, milletten tavukları bahane
edip para toplar ve sırra kadem basar. Herkes, bunu dolandırıcılık zanneder. Ya
da bir Afrika ülkesinde bir genç, kripto para borsasını talan edip kaçar.
Kimse, bu işlerin arkasındaki devlete nedense bakmaz. O ülkede devlet, kendi
vatandaşını söğüşlüyordur. Tesla ve Musk’ın kripto para dolandırıcılığını da
böyle okumak gerekmektedir.
Sol muhalefet, esasen sağın talan, yağma, hırsızlık,
komisyonculuk, taşeronluk üzerinden edindiği ranta ortak olmak, oradan pay
almak için siyaset yapar. Yaptığı siyasetin başka bir anlamı yoktur. Örneğin
kimse, otuz-kırk bin liranın üzerinde maaşları olan STK ağalarının neden “tam
kapanma” talep ettiklerini sorgulamaz.
Çünkü sol, bu burjuvazinin sindirim sisteminde
kendisine bahşedilen “mide kapakçığı” ve “mide asidi” görevini terk ettiğinde
öleceğini, anlamsızlaşacağını bilir. Eylemlerinde ve söylemlerinde sürekli
burjuvaziye mesaj ve sinyal gönderir, “laiklik, ilerleme, modernleşme, burjuva
hukuku, burjuva devlet düzeni, kapitalist ekonomi” konusunda sistemi
koruyacağına dair söz verir. Neticede midedeki atıklar, o asitli halleriyle,
gerisin geri yemek borusuna kaçmamalıdır.
Sovyetler, yıllarca geri dönüş ihtimali, yani
sosyalizmden kapitalizme dönüş ihtimali üzerine tonlarca kitap kalem almış, bu
ihtimali reddetmiş, ama 1989-1992 eşiğinde takılmıştır. Demek ki burjuva
düzeninin ve burjuva devriminin de geriye dönüş ihtimali konusunda belirgin bir
korkusu vardır. O mide kapakçığı ve o mide asidi, proleterin, halkın ve
ezilenin tüm mücadelelerini eritip yok etmekte, bu işi ise bizzat sol
üstlenmektedir. Burjuvazinin sindirim sistemi ve toplam iktidar için geriye
dönüşler durdurulmalı, vücuda zararlı unsurlar tasfiye edilmelidir. Solun
işlevi ve yeri sorgulanmadan yol alınamaz. Marksist devrimci birikim ve
deneyim, bunu söylemektedir.
Eren Balkır
16 Mayıs 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder