Pages

17 Şubat 2021

Kadıköy Grevi


Bugün sosyalistler, sosyal kum havuzlarında Kadıköy işçileriyle dayanışma mesajları paylaşıyorlar. O belediye, işçilere 4.972 lira önerdiklerini, sendikaların “sınıf bilinciyle” hareket etmediğini söylüyor. Sendika ise asgari ücretin altında ücretlerin ödendiğini iddia ediyor, “biz 3.200 lira talep ettik” diyor. Bir yandan da grevdeki işçilere grev fonu tahsis edemeyeceğini, yemek veremeyeceğini söylüyor. Bahsi geçen başkan o koltuğa HDP-CHP ortaklığıyla oturmuş. Tam da bu sebeple CHP’liler, “atın o işçileri, biz adam buluruz” diyorlar. “Başkanım, hepsini kovun” diye hep bir ağızdan tezahürat yapıyorlar.

Bir Çağdaş Yaşam (ÇYDD) destekçisi, “1994’te bu ‘emekçiyiz’ diyenler, grevlerle bizi AKP’ye mahkûm etti” diye yazıyor. Geçmişte “İmamoğlu iyi ki seçildi, en azından zengin. Açı doyurmak zordu” diyen kanadı kırık Mine, “insanların aç ve işsizlikten intihar ettiği bugünlerde 5.000 liraya burun kıvırıp grev yapmak şımarıklıktır” diyor. Fos Marksistlerinse (Teori ve Politika dergisi) “Bugün CHP belediyelerine karşı greve çıkmak, başdüşmana ve AKP’ye hizmet etmektir” demesi bekleniyor ki adamlar haklı!

Neticede CHP, doksanlarda “emek en yüce değer değildir, en yüce değer faydalı emektir” diyerek işçileri kovan Yüksel Çakmur’un partisi.

O Kadıköy ki bir evsiz insanın soğuktan ve açlıktan öldüğü yer. Solun kalesi. Hedonizmin ve bireyciliğin imgesi. Bu soğukta işçilerin grevine destek sunacak iradeyi tasfiye etmekle meşguller. Aferin onlara!

Hep bir ağızdan, tempo tutup, İzmir Marşı eşliğinde, “işçilerin kaba, cahil, Kadıköy’e yakışmayan kişiler” olduklarını söylüyorlar. Çöpleri toplanmayacak diye kendi devletlerini yardıma çağırıyorlar. Toplamayanları ekolojik, yeşil dönüşüm polisliği adına terörist ilân ediyorlar. “Pandemi var, bulaş artar, n’aparız o zaman!” diye sızlanıyorlar.

O her şeyi güzel kılacak, baharı getirecek olan Büyükşehir, bizatihi grev kırıcılığı işini üstleniyor. Bunlar olurken grevdeki işçi, yazdığı şarkı sözünde “sonunda olan olsun, grevse grev” diye haykırıyor. Ama aynı işçiyi solcu, pandeminin virüsüyle ilişkilendiriyor zihninde.

Yıllar önce Ankara’da solcuların bir barında çalışanlar greve gitmişlerdi. Barın sahibi “Marksist”, işçilerin grevini eleştiren bir bildiri yazdı. Orada “işçiler bize ait olanı almak istiyorlar, bu mekân solcu bir mekân, buraya karşı tavır alınamaz, grev yapılamaz” diyordu. Onca sol örgütün şefleri, kapının önünde, eksi on derece soğukta eylemde olan işçilerin önünden geçip mekâna girdiler, sabahlara kadar içip dans ettiler. Solun işçi sınıfı ile ilişkisi, dün buydu, bugün de budur.

Şimdi de aynı durum yaşanıyor. Ama şunu kimse anlamıyor: Faşizme karşı büyük bir kavga verilerek ele geçirilmiş bir belediyede greve elbette çıkılamaz! Kapısından içeri dahi giremediği AKP’li belediyelerde DİSK bu grevi başlatmıyorsa, Kadıköy’de veya İzmir’de de başlatamaz!

Boğaziçi’nde esasen sermayenin rektör seçme hürriyetini savunmak haklı ve meşrudur, ama Kadıköy işçilerinin maaş zammı istemesi, haksız ve zararlıdır!

Çünkü Boğaziçi’nde taşınan bir dövizde denildiği gibi, “Hayat seçince güzeldir”. Kara kalabalık, cahil sürüsü, çıkarcı bir güruh olarak işçi sınıfı, dikey hiyerarşik ve patriyarkal niteliğiyle, değersizdir! O, bu hâliyle seçim bile yapamaz, yapsa da o seçim yanlış bir seçimdir. Onun yaşadığı şey, hayat bile değildir, o sebeple ciddiye alınmamalıdır. Neticede işçi, bireyin özgürlüğüne halel getiren zulmün taşıyıcısı, sürdürücüsüdür. İşçi var diye kapitalizm vardır. İşçiyi savunmak, kapitalizmi savunmaktır. Bugüne dek bu tür laflar edenlerin, bugün sayfalarında son grevin haberini paylaşmaları, anlaşılır gibi değildir.

Seçilince güzel olan hayat, piyasanın, paranın, mülkün hayatıdır. İnsan hakları beyannamesi bile insanı mülk sahipliği ile tanımlamıştır. Bu evrensel ilke ve değerlerden vazgeçilemez. Ne yapalım yani, bir dönem burjuvazi savunmuşsa, bugün o ilke ve değerler, ilkellere ve yabanîlere karşı savunulmalıdır. Bir süre işçi, burjuvazi savunusu için paravan olarak kullanılmıştır, artık buna gerek yoktur.

Neticede ben kahvemi yudumlarken, kimse beni o pis çöp kokusuna mahkûm edemez! Hastalanmama sebep olamaz. Boşuna mı okuduk biz! Bu acıdığım, üzücü bulduğum, içime çekilip dışına çıktığım ülkeden gitmek için zaten fırsat kolluyorum, kimse benim sabrımı sınamasın!

Ayrıca bu greve destek veren sosyalist yurttaşlarımızı anlamak mümkün değil. Anlıyorum, işçi kimliğini, “bireye ait onlarca kimlikten biri” diye önemsiyorsunuz, onları oyalamak göreviniz, ama faşizmin tırmandığı günlerde CHP’ye saldırmak da nedir? Yarın seçim olsun, hepiniz CHP büroları önünde sıraya gireceksiniz. Hepinizin anası amele sınıfı değil ki, CHP! Bu gerçeği görün artık. Hepinizin başında CHP’de koltuk kapamayacağını düşünüp sosyalist görünmeye karar vermiş, kariyerist siyasetçiler var. Artık ana rahminize dönün, boş işlerle oyalanmayın.

O CHP ki bugün neoliberalizmin eğittiği, kıvama getirdiği bir solun temsilcisi. Neoliberalizm ne demek, bireyin özgürlüğü için verilen mücadelenin “yeni” bir seviyeye çıkartılması demek. Düne kadar “devlet don üretmemeli” dedik, sonra “devlet niye maske üretmiyor?” diye sorduk, ama olsun. Gün gelecek, tekellere bağlı özel vakıfların iktidarı kurulur, bu tür geri kalmışlıklardan kurtuluruz. O iktidara karşı gelenlere de “meczup, deli, cahil, milliyetçi, ırkçı” falan deriz. Neticede kapitalizmin mezar kazıcısı işçi sınıfı değil ki bizim ürettiğimiz, programladığımız robotlar!

Sayemizde sağcı milliyetçi CHP bile ne hâle geldi. Son otuz kırk yıl içerisinde Avrupa’da ne vakit sosyal demokratlar, sosyalistler iktidara gelse, o gerici işçi sınıfına en yoğun saldırıyı onlar gerçekleştirmişler. Patronlar demişler ki “bu krizin faturasını emekçi halka ödeteceğiz”, o sosyal demokratlar her seferinde, “Sendikalarımıza ve sendikalardaki üyelik aidatlarımıza dokunmayın, ne yaparsanız yapın” diye cevap vermişler. Doğrusu da bu! Bugün Saray’daki zat kadar maaş alan sendika başkanları var. Niye? Lazımlar çünkü. Yoksa o cahil işçiler ayaklansa hâlimiz nic’olur! Bizi ayakları kokanlar gibi nasırlı eller de yönetemez!

Demem o ki bugün Boğaziçi üzerinden gündemi tayin ettiğimiz günlerde, bu Kadıköy grevi, AKP’nin bir oyunu. Erkeğin kayyım olduğu düzende onca erkeğe destek olunamaz. Bireyi aşan, bireyi örten, bireyi dışlayan her türden siyaset, AKP rejiminin ekmeğine yağ sürer. AKP karşıtı siyasetin ana ekseni, bireydir. Sosyalist arkadaşlar, Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevine verdiği desteği derhal çekmeli, bu tür oyunlara gelmemelidir!

Bunlar, Kadıköy sahilinde veya Yeldeğirmeni’nde denk gelebileceğimiz herhangi bir solcunun ağzından dökülmesi muhtemel sözlerdir. O sözlere, kendilerini satacak sendikacılara karşı hakikati gene “yurttaş değil işçiyiz” diyen sınıf haykıracaktır.

Eren Balkır
17 Şubat 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder