Bugün sosyalistler, sosyal kum havuzlarında Kadıköy
işçileriyle dayanışma mesajları paylaşıyorlar. O belediye, işçilere 4.972 lira
önerdiklerini, sendikaların “sınıf bilinciyle” hareket etmediğini söylüyor.
Sendika ise asgari ücretin altında ücretlerin ödendiğini iddia ediyor, “biz
3.200 lira talep ettik” diyor. Bir yandan da grevdeki işçilere grev fonu tahsis
edemeyeceğini, yemek veremeyeceğini söylüyor. Bahsi geçen başkan o koltuğa
HDP-CHP ortaklığıyla oturmuş. Tam da bu sebeple CHP’liler, “atın o işçileri,
biz adam buluruz” diyorlar. “Başkanım, hepsini kovun” diye hep bir ağızdan
tezahürat yapıyorlar.
Bir Çağdaş Yaşam (ÇYDD) destekçisi, “1994’te bu
‘emekçiyiz’ diyenler, grevlerle bizi AKP’ye mahkûm etti” diye yazıyor. Geçmişte
“İmamoğlu iyi ki seçildi, en azından zengin. Açı doyurmak zordu” diyen kanadı
kırık Mine, “insanların aç ve işsizlikten intihar ettiği bugünlerde 5.000
liraya burun kıvırıp grev yapmak şımarıklıktır” diyor. Fos Marksistlerinse (Teori
ve Politika dergisi) “Bugün CHP belediyelerine karşı greve çıkmak, başdüşmana
ve AKP’ye hizmet etmektir” demesi bekleniyor ki adamlar haklı!
Neticede CHP, doksanlarda “emek en yüce değer
değildir, en yüce değer faydalı emektir” diyerek işçileri kovan Yüksel
Çakmur’un partisi.
O Kadıköy ki bir evsiz insanın soğuktan ve açlıktan
öldüğü yer. Solun kalesi. Hedonizmin ve bireyciliğin imgesi. Bu soğukta
işçilerin grevine destek sunacak iradeyi tasfiye etmekle meşguller. Aferin
onlara!
Hep bir ağızdan, tempo tutup, İzmir Marşı eşliğinde,
“işçilerin kaba, cahil, Kadıköy’e yakışmayan kişiler” olduklarını söylüyorlar.
Çöpleri toplanmayacak diye kendi devletlerini yardıma çağırıyorlar. Toplamayanları
ekolojik, yeşil dönüşüm polisliği adına terörist ilân ediyorlar. “Pandemi var,
bulaş artar, n’aparız o zaman!” diye sızlanıyorlar.
O her şeyi güzel kılacak, baharı getirecek olan
Büyükşehir, bizatihi grev kırıcılığı işini üstleniyor. Bunlar olurken grevdeki
işçi, yazdığı şarkı sözünde “sonunda olan olsun, grevse grev” diye haykırıyor.
Ama aynı işçiyi solcu, pandeminin virüsüyle ilişkilendiriyor zihninde.
Yıllar önce Ankara’da solcuların bir barında
çalışanlar greve gitmişlerdi. Barın sahibi “Marksist”, işçilerin grevini
eleştiren bir bildiri yazdı. Orada “işçiler bize ait olanı almak istiyorlar, bu
mekân solcu bir mekân, buraya karşı tavır alınamaz, grev yapılamaz” diyordu.
Onca sol örgütün şefleri, kapının önünde, eksi on derece soğukta eylemde olan
işçilerin önünden geçip mekâna girdiler, sabahlara kadar içip dans ettiler.
Solun işçi sınıfı ile ilişkisi, dün buydu, bugün de budur.
Şimdi de aynı durum yaşanıyor. Ama şunu kimse
anlamıyor: Faşizme karşı büyük bir kavga verilerek ele geçirilmiş bir
belediyede greve elbette çıkılamaz! Kapısından içeri dahi giremediği AKP’li
belediyelerde DİSK bu grevi başlatmıyorsa, Kadıköy’de veya İzmir’de de
başlatamaz!
Boğaziçi’nde esasen sermayenin rektör seçme
hürriyetini savunmak haklı ve meşrudur, ama Kadıköy işçilerinin maaş zammı
istemesi, haksız ve zararlıdır!
Çünkü Boğaziçi’nde taşınan bir dövizde denildiği gibi,
“Hayat seçince güzeldir”. Kara kalabalık, cahil sürüsü, çıkarcı bir güruh
olarak işçi sınıfı, dikey hiyerarşik ve patriyarkal niteliğiyle, değersizdir!
O, bu hâliyle seçim bile yapamaz, yapsa da o seçim yanlış bir seçimdir. Onun
yaşadığı şey, hayat bile değildir, o sebeple ciddiye alınmamalıdır. Neticede
işçi, bireyin özgürlüğüne halel getiren zulmün taşıyıcısı, sürdürücüsüdür. İşçi
var diye kapitalizm vardır. İşçiyi savunmak, kapitalizmi savunmaktır. Bugüne
dek bu tür laflar edenlerin, bugün sayfalarında son grevin haberini
paylaşmaları, anlaşılır gibi değildir.
Seçilince güzel olan hayat, piyasanın, paranın, mülkün
hayatıdır. İnsan hakları beyannamesi bile insanı mülk sahipliği ile
tanımlamıştır. Bu evrensel ilke ve değerlerden vazgeçilemez. Ne yapalım yani,
bir dönem burjuvazi savunmuşsa, bugün o ilke ve değerler, ilkellere ve
yabanîlere karşı savunulmalıdır. Bir süre işçi, burjuvazi savunusu için paravan
olarak kullanılmıştır, artık buna gerek yoktur.
Neticede ben kahvemi yudumlarken, kimse beni o pis çöp
kokusuna mahkûm edemez! Hastalanmama sebep olamaz. Boşuna mı okuduk biz! Bu
acıdığım, üzücü bulduğum, içime çekilip dışına çıktığım ülkeden gitmek için
zaten fırsat kolluyorum, kimse benim sabrımı sınamasın!
Ayrıca bu greve destek veren sosyalist yurttaşlarımızı
anlamak mümkün değil. Anlıyorum, işçi kimliğini, “bireye ait onlarca kimlikten
biri” diye önemsiyorsunuz, onları oyalamak göreviniz, ama faşizmin tırmandığı
günlerde CHP’ye saldırmak da nedir? Yarın seçim olsun, hepiniz CHP büroları
önünde sıraya gireceksiniz. Hepinizin anası amele sınıfı değil ki, CHP! Bu
gerçeği görün artık. Hepinizin başında CHP’de koltuk kapamayacağını düşünüp
sosyalist görünmeye karar vermiş, kariyerist siyasetçiler var. Artık ana
rahminize dönün, boş işlerle oyalanmayın.
O CHP ki bugün neoliberalizmin eğittiği, kıvama
getirdiği bir solun temsilcisi. Neoliberalizm ne demek, bireyin özgürlüğü için
verilen mücadelenin “yeni” bir seviyeye çıkartılması demek. Düne kadar “devlet
don üretmemeli” dedik, sonra “devlet niye maske üretmiyor?” diye sorduk, ama
olsun. Gün gelecek, tekellere bağlı özel vakıfların iktidarı kurulur, bu tür
geri kalmışlıklardan kurtuluruz. O iktidara karşı gelenlere de “meczup, deli,
cahil, milliyetçi, ırkçı” falan deriz. Neticede kapitalizmin mezar kazıcısı
işçi sınıfı değil ki bizim ürettiğimiz, programladığımız robotlar!
Sayemizde sağcı milliyetçi CHP bile ne hâle geldi. Son
otuz kırk yıl içerisinde Avrupa’da ne vakit sosyal demokratlar, sosyalistler
iktidara gelse, o gerici işçi sınıfına en yoğun saldırıyı onlar
gerçekleştirmişler. Patronlar demişler ki “bu krizin faturasını emekçi halka
ödeteceğiz”, o sosyal demokratlar her seferinde, “Sendikalarımıza ve
sendikalardaki üyelik aidatlarımıza dokunmayın, ne yaparsanız yapın” diye cevap
vermişler. Doğrusu da bu! Bugün Saray’daki zat kadar maaş alan sendika
başkanları var. Niye? Lazımlar çünkü. Yoksa o cahil işçiler ayaklansa hâlimiz
nic’olur! Bizi ayakları kokanlar gibi nasırlı eller de yönetemez!
Demem o ki bugün Boğaziçi üzerinden gündemi tayin
ettiğimiz günlerde, bu Kadıköy grevi, AKP’nin bir oyunu. Erkeğin kayyım olduğu
düzende onca erkeğe destek olunamaz. Bireyi aşan, bireyi örten, bireyi dışlayan
her türden siyaset, AKP rejiminin ekmeğine yağ sürer. AKP karşıtı siyasetin ana
ekseni, bireydir. Sosyalist arkadaşlar, Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevine
verdiği desteği derhal çekmeli, bu tür oyunlara gelmemelidir!
Bunlar, Kadıköy sahilinde veya Yeldeğirmeni’nde denk
gelebileceğimiz herhangi bir solcunun ağzından dökülmesi muhtemel sözlerdir. O
sözlere, kendilerini satacak sendikacılara karşı hakikati gene “yurttaş değil
işçiyiz” diyen sınıf haykıracaktır.
Eren Balkır
17 Şubat 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder