Yeşil
Yeni Mutabakat, solun epey ilgisini çeken, heyecan verici bir toplumsal
program. Önceli Yeni Mutabakat gibi Yeşil Yeni Mutabakat da insan kaynaklı
iklim değişikliğinin en ağır etkilerine mani olmayı ve katılımcılarına daha iyi
yaşam standardı sunmayı vaat ediyor. Buna göre, özel sektörde ücretlerin
artırılması veya istihdamın güvence altına alınması gibi adımlar kâfi
görülüyor, ayrıca yenilenebilir enerjiye devletin yaptığı harcamaların
artırılması, geçim ücretinin sosyal demokrat bir yaklaşım dâhilinde garanti
edilmesi ve çevre temizliğiyle ilgili diğer yaklaşımlar üzerinde duruluyor.
Marksist
sol açısından Yeşil Yeni Mutabakat, siyaset ve akademi düzleminde dikkatle ele
alınması gereken bir mesele. Jacobin ve Current Affairs gibi
ABD’de çıkan birçok solcu ve sosyalist yayın, Yeşil Yeni Mutabakat ile ilgili
kapsamlı analizlere yer verdi. Giderek daha fazla Amerikalının kapitalizmden
kararlı bir biçimde kopulması gerektiğini idrak ettiği bir dönemde Yeşil Yeni Mutabakat,
Amerikan kamuoyuna hâkim siyaset ve ekonomi yaklaşımlarına itiraz etme imkânı
sunuyor. Zira bu yaklaşımlar, iklim felâketi ve işçi sınıfının yaşam
standartları konusunda hiçbir şey söylemiyorlar.
Yeşil
Yeni Mutabakat, bir yandan da felâketlere kapı aralayan iklim değişikliğiyle
alakalı vahim durum karşısında olumlu bir toplumsal tahayyülün oluşmasını
sağlıyor. Ayrıca Yeşil Yeni Mutabakat, ırk, etnisite ve toplumsal cinsiyetle
ilgili eşitsizliklere son verme vaadinde bulunuyor.
Kızıl
Mutabakat adı altında kendi planlarını hazırlayan aktivistlerse, bu plan
üzerinden, ABD’deki yerli halkların çevre ve ekonomi temelli mücadelelerine
katkı sunmaya çalışıyorlar. Yeşil Yeni Mutabakat’a yaptıkları katkı dâhilinde
Sanders ve Ocasio-Cortez, karbondan arındırılmış ucuz evler inşa etmeyi
gündemlerine alıyor.
Son
yapılan anketlere bakılacak olursa Yeşil Yeni Mutabakat, halktan da ciddi bir
destek görüyor. Kendisini Cumhuriyetçi olarak niteleyenler de dâhil işçi
sınıfının önemli bir kesimi, çevrenin yaşamsallığı ve düzgün yaşam standardı
meselelerini önemli buluyor. Yeşil Yeni Mutabakat, neoliberal doktrinlere karşı
koyuyor ve ekonominin büyük bir kısmının demokratik kontrole tabi kılınmasını
öngörüyor. İş garantileriyle yedek işçi ordusunu ortadan kaldırmayı öngören
adımla emeğin pazarlık gücünün önemli oranda artırılması üzerinde duruluyor.
Aynı şekilde, bu tarz bir kanun tasarısının, enerji sektörünün karbondan
tümüyle arındırıldığı düzleme geçişte fosil yakıtların millileştirilmesini ve
geçiş sürecinin adil bir biçimde işlemesini güvence altına alması mümkün.
Bunlar
iyi haberler, ama bu haberlere rağmen birçok insanın meseleye tereddütlü
yaklaşmasına neden olan kimi gerekçeler de mevcut. Solun kapsamlı bir biçimde
ele alması gereken bir mesele olarak Yeşil Yeni Mutabakat, en çok da John
Bellamy Foster gibi ekomarksistlerin ve Allan Schnaiberg, David Pellow ve
Kenneth Gould gibi “koşu bandı üretimi” teorisyenlerinin üzerinde durdukları
bir konu. Ayrıca bu hareketin ana motorunun devlet olması ihtimali de mevcut.
Özel sermayenin yerini alacak olan devlet üzerinden, “devlet destekli yeşil
kapitalizm”, hâkim üretim sisteminin yerini alacak.
Burada
ben, Yeşil Yeni Mutabakat’ın sınırlarını ele almaya çalışıyorum. Umarım bu
makale, etkin bir programın kaleme alınmasına katkı sunar. Bu tarz bir plan,
bugünlerde övülen politik fırsatlar sunuyormuş gibi görünse de Yeşil Yeni Mutabakat,
nihayetinde iklim krizini derinleştirdiği vakit yasalaşmayacaktır. Dolayısıyla,
umarım solcular, bu eleştirileri dikkate alacak vakti bulurlar.
Artan
Üretimin ve Tüketimin Yol Açtığı Tehlikeler
Çevre
sosyolojisinde öne çıkan en önemli teorilerden biri de “koşu bandı üretimi”
teorisidir. 1980’de kaleme aldığı Çevre: Bolluktan Kıtlığa isimli
kitabında Allan Schnaiberg’in ürettiği bu teori, sonrasında Kenneth Gould ve
David Pellow isimlerce geliştirilir.
Bu
teoriye göre, emek ve sermayenin ekonomik üretimin artırılmasıyla ilgili
talepleri, atıkların çoğalmasına sebep olur. Bu baskı sebebiyle kaynakların
daha verimli kullanılması meselesi gündeme gelir. Ama öte yandan bu verimlilik
meselesi, net tüketimi artıracaktır.
“Jevons
Paradoksu” denilen bu paradoksu ilk dillendirense William Stanley Jevons’tur.
1865 yılında Jevons, Britanya’da buhar makinelerinin geliştirilmesinin ülkedeki
kömür rezervinin hızla tüketilmesine sebep olduğunu tespit etmiştir.
Bugün
benzer bir gelişmeye ABD’de küçük otomobillerle ilgili olarak rastlanmaktadır.
Kişisel otomobillerde galon başına mil üzerinden verimlilikte artış
gözlemlenmiştir. Yetmişlerden beri birçok araçta yakıt verimliliği önemli
oranda artmışsa da trafiğe fazladan milyonlarca araç dâhil olmuş, alınan
mesafelerin artmasıyla öncesine göre daha fazla benzin tüketilmiştir.
Koşu
bandı üretimi teorisi, Yeşil Yeni Mutabakat bağlamında da geçerlidir, zira
enerji üretimi verimliliği artmaktadır, neticede bu program, kamu
taşımacılığına ve “temiz” imalat yöntemlerine yönelik yatırımlar yapılmasını
önermektedir. Ama öte yandan ülke genelinde verimlilik programı dâhilinde kazanımlar
elde edilirken bu kazanımlar, maddi girdilerdeki artış üzerinden uçup
gitmektedir.
Rüzgâr
türbinleri ve güneş panelleri, topraktan çıkartılan ve nadiren temin edilebilen
madenlere bağımlıdır. Bunların üretimi ve tahliyesi, toprağı, suyu ve havayı
kirleten başka türden maddelerin açığa çıkmasına neden olmaktadır.
Ayrıca
yenilenebilir enerji için toprağı dönüştürdüğümüzde başka çevresel sonuçlar
ortaya çıkmaktadır. Örneğin Kaliforniya çöllerine kurulan güneş çiftlikleri,
çöl kaplumbağası gibi türlerin yok olmasına neden olmuştur.
Bu
tür uygulamaların yol açtığı diğer bir mesele de bölgeler arasında, ayrıca
dünyanın doğal metabolizması ile insanlığın doğal kaynakları üretip tüketmesi
arasında mevcut olan metabolik yarığın daha da genişleyecek olmasıdır.
John
Bellamy Foster’ın metabolik yarık ile ilgili çalışması, esasen Marx’ın 1844
Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları isimli çalışmasına dayanır. Marx bu kitapta,
kırla şehir arasındaki uçurumun derinleşmesine odaklanır. İlgili dönemde
toprağın kimyası ile tarım biliminde yaşanan gelişmeleri inceleyen Marx,
kapitalizmin doğanın kendisini yeniden canlandırma becerilerini aşmak
istediğinden bahseder.
Toprağın
bereketi azaldıkça tarım alanında faal olan üreticiler de nitrojen bazlı
gübrelere ve bunların temin edildikleri yerlere daha fazla bağımlı hâle
gelirler. Bu değişiklik sonucu toprağı besleyen maddelerin uzamsal dağılımında
metabolik bir yarık oluşur, ayrıca toprağın bereketinde yaşanan doğal döngüde
kesinti meydana gelir.
Yeşil
Yeni Mutabakat, bu anlamda söz konusu uçurumu derinleştirmek gibi bir tehdidi
içermektedir. Örneğin ABD, elindeki imkânlara rağmen, güneş panellerinde ve
rüzgâr türbinlerinde kullanılan ve nadir bulunan madenleri dünyanın güneyindeki
yoksul ülkelerden temin etmekte, bu ülkelerde madencilik ve maden işleme
faaliyetleri, insan sağlığını ve çevreyi riske sokmaktadır. Bu türden
malzemelerin yenilenebilir enerjilerde kullanılması kimi faydalara sahiptir,
gelgelelim madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü bu ülkelerin yurttaşları, o
faydalardan asla istifade edememektedirler.
Yeşil
Yeni Mutabakat’ın tarım alanında önerdiği yöntemler, ABD’deki tarım sisteminin
karbondan arındırılması konusunda önemli kazanımlar elde edilmesine ilişkin
kimi vaatlerde bulunsa da toprağın bereketindeki hareketlilik temelinde hâlen
daha bazı tarım ürünleri belirli bir bölgede üretilip başka bir yere
taşındığından, bu durum metabolik yarığa yol açan zamansal ve uzamsal öğelerin
çoğalmasını beraberinde getirmektedir.
Bugün
anladığımız kadarıyla Yeşil Yeni Mutabakat, koşu bandı üretiminin içerdiği
çelişkileri ve metabolik yarığın derinleşmesi meselesini ele almamaktadır. Koşu
bandı üretimi ise başka bir soruna daha yol açmaktadır: sermayenin birikimle
ilgili sistemsel taleplerini karşılamak için üretimin sürekli artırılması ile
işçilerin ücret temini noktasında bu döngüye bağlı oluşu arasındaki çelişki,
üzerinde durulması gereken önemli bir meseledir.
“Yeşil”
ürünlerin üretimi, iş imkânı yaratabilir, işçilere sosyal yardımların akmasını
mümkün kılabilir. Yeni devlet sektöründe çalışan işçiler, özel sermaye emrinde
çalıştıkları koşullarda olduğu gibi, bu genişleme sürecine bağımlı hâle
gelirler. “Yeşil” de olsa bu artan üretim, Yeşil Yeni Mutabakat’ın sonlandıracağı
söylenen çevre sorunlarının yeniden oluşmasına neden olabilir. Bu koşu
bandından kurtulmak için yeşil altyapıya devletin daha fazla yatırım yapması
gerekir. Bu noktada bir de Yeşil Yeni Mutabakat’ın devlet destekli yeşil
kapitalizmi üretme ihtimaline bakalım.
Sermayenin
Çevreci Fraksiyonu
Yeşil
Yeni Mutabakat’ın temel aldığı model, otuzlardaki Yeni Mutabakat’tır. Yeni Mutabakat
ise işçi sınıfının büyük bir kısmına sunulan sosyal programların
genişletilmesini ifade eder. Sosyal güvenlik, sosyalist programlardan
alınmıştır. Çiftçi yardımlarını teşvik edense, hem toz çanağı gibi çevre
sorunları, hem de yoksul köylülerin borçlarının silinmesine dönük adımlardır.
Altyapıdaki
gelişim sayesinde ücretler artmış, büyüme süreci hızlanmıştır. Sanat ve kültür
düzleminde işçiler, işçi sınıfı kimliğini yücelten yeni kültürel üretim
biçimlerine yönelmişlerdir. Bu dönemde solun yürüttüğü ajitasyon faaliyetleri,
esasen bu programların ABD’deki kapitalist sınıfın güçlü kesimlerinin itirazına
rağmen ilerletilmesiyle ilgilidir.
Ortada
böylesi bir miras bulunmasına karşın Yeni Mutabakat, kapitalizmin en zor
krizlerde ayakta kalmasını sağlamıştır. Bu anlamda Yeşil Yeni Mutabakat da
benzer bir düzenleyicilik işlevi görecektir. Yeşil Yeni Mutabakat, muhtemelen
sermayeye devlet yatırımları üzerinden, özel şirket ortaklıkları aracılığıyla
ciddi bir destek sunacaktır.
Yeşil
Yeni Mutabakat, fabrikaların, tarlaların, barınma imkânlarının veya
hastanelerin devlet mülkiyetine girmesini önermemektedir. Aynı şekilde, söz
konusu tasarıda mevcut binaların yenilenmesi ve çevresel temizlik üzerinden
enerji tasarrufuna gidilmesi ile ilgili bir hükme de yer verilmektedir.
Tasarının üzerinde durduğu sıra dışı bir mevzu da “iş insanlarının adil olmayan
rekabet koşullarına maruz kalmamalarını sağlayacak adımlar”dır.
Adı
geçen sektörlerde devlet mülkiyetini öngörmeyen kanun tasarısındaki hükümlerin
büyük bir kısmı, varolan özel mülklere fazladan değer katacak, işler daha çok
taşeronlara yaptırılacak, devletin çuvallar dolusu parası bu kişilere
akıtılacaktır.
Yeşil
Yeni Mutabakat, iş imkânı sunup salınımları azaltma programlarını gündeme
alacak olsa da bu faaliyetlerin büyük kısmı devlet eliyle yürütülmedikleri
durumda, ileride şirketlerin servetine servet katacaktır.
Yeşil
Yeni Mutabakat, o bildiğimiz çıkarları belirleme, büyüme ve bitiş aşamalarından
geçecektir. Ama öte yandan o, bugünden ele alınması gereken başka toplumsal ve
çevresel hedeflere sahiptir. Çevredeki kötüleşme devam ettikçe sera gazı
salınımlarında ciddi bir azalmaya sebep olmayan, madencilik faaliyetlerini
azaltmayan, yenilenebilir olmayan enerji kaynaklarının kullanım oranını
düşürmeyen, biyolojik çeşitlilikteki kaybı ortadan kaldırmayan tedbirler,
hiçbir biçimde kâfi gelmeyecektir. Ne var ki bu türden faaliyetler çevreyi,
sermayenin mevcut hâkimiyetinin devam etmesini mümkün kılacak bir istikrara
kavuşturacaktır.
John McCollum
11 Aralık 2019
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder