Pages

29 Aralık 2020

Ulusötesi Elit Faşizm


Mart 2020’den bu yana, 1989-1990 sonbaharından beri sistemsel düzeyde gelişmekte olan yönetim biçimi, kendisini tümüyle ortaya koymuştur: ulusötesi düzlemde faaliyet yürüten oligarşik kast, Batı “demokrasiler”inde hâkimiyeti ele geçirmiştir.

“Geleneksel” faşizmin kitle tabanı, propagandayla tahrik olmuş, coşkulu küçük burjuvaziydi.[1] Bu anlayışa göre lider (devlet) kitleye tüm kötülüklerden kurtulma sözü veriyordu. Lider kitleleri, kitleler de lideri (devleti) geleceğe taşıyacak, lider kitleleri savaşa sürükleyecek ve (tekelci) sermayenin çıkarları doğrultusunda onları mahvedecekti.

Son yirmi-otuz yıl içerisinde sahneye, kendi aralarında güçlü bağlara sahip ulusötesi kast çıktı. Artık bu kast, açıktan bir savaş yürütmüyor, toplumsal yapıları kendisine yönelik birer tehdit olarak görüyordu. Mart 2020’den beri iktidar merkezleri, savaş alanını içeriye doğru genişlettiler ve bu işi korona rejimini tesis etmek adına yaptılar.

“Ulusötesi elit faşizm” derken ben, yürütme komiteleri olarak ulusötesi dijital, askerî, istihbari kuruluşları, bilim, medya ve hükümetlerden oluşan yapıyı içeren ulusötesi iktidar elitlerini, ulusötesi kapitalist sınıfın tesis ettiği ittifakı kastediyorum.[2] Ben, bu birlikteliği kendi “konak” bedenlerine hizmet eden, sivil toplumlara ait parazitler olarak adlandırıyorum.

Yeni düzenin yönetim aracı, herhangi bir zamanda etkinleştirilebilen bir salgın rejimine dayanan sağlık diktatörlüğüdür. Bugün Covid-19, belki yarın gündeme gelecek rinovirüsler, başka bir zaman yaşanacak sıtma salgını veya “biyolojik savaş” saldırısı, bu türden bir araçtan ibarettir.

Şu bitmek bilmeyen “terörle mücadele” hattı, Mart 2020’den itibaren “salgınla mücadele” hattı ile birleştirilerek derinleştirildi. Bu sefer mücadelenin hedefinde tüm insanlık duruyor.

İktidar merkezlerinin asıl büyük endişesi, “halk sağlığı”dır. Halk sağlığı ise insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir başyapıttır. O, hazırlık süreci yıllardır devam eden, toplumlara karşı yürütülen bir psikolojik savaştan başka bir şey değildir.

İktidardaki kliklerin onlarca yıllık başarısızlıklarının ardından Batı’da siyasetin meşruiyeti 2019’un sonuna gelindiğinde iyice sıfırlanmıştı. Gezegeni, insanlığı, birlikteliği, iç ve dış huzuru ve insanlık tarihindeki tüm olumlu değerleri mahvedenler, bugün kendilerini insanlığın büyük kurtarıcıları olarak pazarlıyorlar.

Dünya için felâket hâlini almış olan kapitalizmi yönlendirenlerin, bu felâkete sebep olanların halk sağlığı konusunda endişe ettiklerini düşünmek için, medyanın tarihle bağı kopmuş, şüphe nedir bilmeyen, çocukça hareket eden, medya eliyle beyni yıkanmış kişiler olmak gerekiyor.

Kalıcı Bir Hâl Olarak Olağanüstü Hâl

İktidar merkezlerinin “kitle tabanı”, uzun zamandır birileri tarafından ikna edilmiş isimlerin peşinden gitmiyor. İktidar merkezlerini korku ve panikle yönlendirilen, yalana boğulan, terörize edilen kitleler destekliyorlar. Kitle iletişim araçlarının yaydığı aptallık, insanlığın korkuya kul olmasını güvence altına alıyor.

Amerikan Ekonomik Araştırma Enstitüsü'nden Jeffrey A. Tucker, “Bu Delilik Ne Vakit Sona Erecek?” başlıklı makalesinde şunları söylüyor:

“Anksiyete bozuklukları, paranoyak sanrılar ve irrasyonel korku konusunda uzmanlaşmış pratisyen bir psikiyatristim. Tüm bu hastalıkları bir uzman olarak tedavi etmeye çalışıyorum. Olağan zamanlarda bu sorunları gidermek güç bir iştir. Bugünse tıpla alakalı olan bu koşul, herkesi bağlamaktadır. Sebebi her şey olabilir ama bugün hastalığa yönelik korku, kitlesel panik hâlini almaktadır. Görünüşe göre bu panik, bilerek ve kasten yayılmaktadır. Bu, çok üzücü bir gelişmedir. Zira panik bir başladı mı yol açacağı psikolojik hasarı onarmak yıllar alacaktır.”[3]

Ayrıca bu noktada maske zorunluluğundan da bahsetmek gerekir. Maskenin zorunlu kılınmasında amaç, kitlelere boyun eğdirmek ve onların itaat etmesini güvence altına almaktır. Böylesi bir süreç dâhilinde maske takanlar, “uyumlu” bireyler kılınacak, onların otoriteye teslim olmaları sağlanacak, öte yandan “maske düşmanları” ise “birbirinden kopuk tehlikeli unsurlar” olarak gösterilip yasadışı ilân edileceklerdir.

Şuan görebildiğimiz kadarıyla bu düzeni tesis edenler, okullarda çocuklara zorla maske takarak onları terörize etmektedirler. Egemenler, yeni tebaasını bu şekilde yetiştirmektedirler.

İktidar merkezlerinin yönetim aracı, yurttaş haklarının ortadan kaldırıldığı, “salgın” üzerine kurulu olağanüstü hâldir. Merkel kliği ve çevresi, anayasayı bu tür haklardan arındırmış, tüm o soğukkanlılıkları ile onu egemenler için pırıl pırıl etmiştir. Artık ortada, bunların olağanüstü hâli istedikleri vakit kalıcı kılmalarına mani olacak hiçbir güç ve kanun bulunmamaktadır.

Zaten “partili demokrasi” denilen eksik bir biçimini tecrübe ettiğimiz demokrasi, salgın koşulları üzerinden askıya alınmış durumdadır. Güçler ayrılığı ilkesinin yerinde epeydir yeller esmektedir.

Bill Gates ve onun bilim ile siyaset sahasındaki işbirlikçileri, bizim bir daha salgın öncesi döneme dönmememizi istiyorlar.[4]

Bildiğimiz şekliyle demokrasi rafa kaldırıldı. Bernd Hamm bu gerçeği 2017’de şu şekilde dile getirmişti:

“Neoliberal ideoloji, devlet düzenlemelerinin kaldırılmasına ve servetin yüzde birlik zengin kesimin elinde toplaşmasına katkıda bulundu. Bugün zenginler, eyalet yasalarının önemli bir bölümünü kendi lehlerine olacak şekilde biçimlendirebiliyorlar.

Parlamenterler, müdürler, muhasebe firmaları, avukatlar, vergi danışmanları, düşünce kuruluşları, radyo istasyonları, film stüdyoları, yayıncılar, medya, araştırmacılar, yazarlar, lobiciler, koruma görevlileri ve hizmetlerindeki diğer uşaklar, zenginlere tavsiyelerde bulunuyorlar ve onları yapıp ettikleri işler dâhilinde koruyorlar.

Özel mülkiyet, kapitalizmin altın buzağısıdır. Kural ve yasa tanımayan kapitalizmse egemen sınıfın kutsal kitabıdır. Bunlar, polisi ve orduyu bile kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçirebilirler. Ulus devlet ve başındaki hükümet, önemsiz kurumlar hâline gelmiştir. Buna karşın bugün her şeyin ötesinde hükümetler için asıl zorunluluk, kitleleri kontrol altında tutmaktır. Bu, demokrasi projesinin sonunu ifade eder. Artık nihayet plütokrasi muktedir olmuş, o sessiz darbeyi gerçekleştirmiştir.”[5]

Geleneksel faşizm, kitlesel destek ve propagandayı, düşmanlarına karşı vahşi (sokak) terörü ve meclis kavgalarıyla birleştirdi. Oysa ulusötesi seçkinlerin faşizmi, çok daha incelikli ve zekidir. Bu tür faşizmin Almanya versiyonu olarak Merkel kliği, neoliberalizm yanlısı partidir ve onun medya yüzüdür. Merkel çizgisi, zenginlerin yatağından çıkmayan bilimle[6] birlikte, konumlarını güçlendirmek ve iktidarlarını sürdürmek için her türden propaganda aracı ve sansür yöntemiyle muhalefeti susturmaya, “sapkınlar”ı ezmeye çalışmaktadır.

Dünya Ekonomisinin Sıfırlanması

İktidar merkezleri, hedeflerine ulaşmak için kitleleri birkaç kez eve kapatma derdindedirler. Nihayetinde onların amacı, dünya ekonomisini sıfırlamaktır.[7]

Dünyayı felâketin eşiğine getirip bırakmış olan kapitalizmi “yenilemek” istiyorlar. Asıl amaç, kapitalist sistemi büyük sıfırlamanın ardından dördüncü sanayi devriminin yaratacağı yeni koşullarla birlikte sürdürmek.

Devletler, tümüyle uluslararası finans endüstrisinin denetimine tabi olacaklar.

Korona krizinden önce Almanya’nın ulusal borcu, yaklaşık 2 trilyon avroydu. Bu borç, 75 yılda birikti. Merkel ekibi, söz konusu borcu üç ayda ikiye katladı.

Deutsche Bank, korona krizinin neden olduğu dolaylı hasar konusunda, 24 Nisan 2020’de şunları söylüyordu:

"Hesaplamalarımıza göre Alman devleti, krizle mücadele kapsamında uygulamaya konulan paketler aracılığıyla 1,9 trilyon avro gibi gerçekten baş döndürücü olan bir tutarı devreye sokabilir ki bu tutar, Alman GSYİH’sinin yarısından fazlasına denk düşüyor.”[8]

Deutsche Welle ise 24 Haziran 2020 şunları yazmış:

“Korona salgını ve sonuçlarına karşı mücadele için hükümetler ve merkez bankaları, en az 15 trilyon doları [...] şimdiden gözden çıkarttılar. Bu, dünyadaki borç yükünün daha hızlı büyümesine neden oluyor: Şirketlerin ve bankaların borçları da dâhil olmak üzere, bankacıların lobi çalışması için kullandıkları dernek olan Uluslararası Finans Enstitüsü’nün toplam borcu, akla hayale gelmeyecek bir rakama ulaştı ve 250 trilyon doları buldu.”[9]

Haziran 2020’de Dünya Bankası Belarus’a, ülkenin kapanmayı, yani ekonomisinin çökmesini kabul etmesi şartıyla, 940 milyon dolar tutarında bir kredi teklifinde bulundu.[10]

Bugün iktidar merkezleri, devletleri borçlandırmak suretiyle, devletlerin elinde kalmış malı mülkü uluslararası finans endüstrisinin kontrolü altında özelleştirmek için elinden geleni yapıyorlar.

Korona kriziyle iflasın eşiğine gelen şirketler, bu şirketlerin maliyetinin yükünü vergi mükelleflerinin sırtına zorla yüklemek adına, devlet kontrolü altında radikal kararlar alan hükümetlere teslim ediliyorlar. Devletlerin borçlandırılması ise insanları köleleştirmek için kullanılan bir yöntem.[11]

Avrupa’da AB, ulus devletlerin demokratikleştirilmesinin ana kontrol merkezidir. İktidardaki ekonomik ve siyasi klikler, hasta AB’yi iktidar projesi olarak muhafaza etmek, ulus devletlerin demokratik kurumlarını tamamen baltalamak ve parlamentoların yetkilerini daha da zayıflatmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

Yirmi yedi AB ülkesi, kısa süre önce, 1,8 trilyon avroluk finans paketi ve bütçe konusunda anlaşmaya vardı.

Daha önce Yunanistan’a yapılan yardımda da görüldüğü üzere bu para, önce eski borçları ödemek için bankalara akacak.[12]

Demokrasiyle bir alakası bulunmayan komisyonlar, yönetim kurulları, senatolar, paydaş anlaşmaları ve kapalı kapılar ardında oluşan her türden komitenin görevi, ulusötesi oligarşinin kast sistemini muhafaza etmek. Burada ulus devlet, sadece halkları kontrol altında tutacak baskı aygıtı ve gözetleme organı olarak iş görüyor.

Nüfusun Azaltılması

Dünya nüfusunun azaltılması meselesi, dünya genelinde ekonominin sıfırlanması girişiminin ayrılmaz parçasıdır.[13]

Dünya nüfusunun “arındırılması”, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yanı sıra yüz milyonlarca çalışanı olan küresel tedarik zincirlerinin yok olması demektir.

Uluslararası yatırım stratejistlerinin “sömürdüğü”, alt ve orta sınıfın belirli bir kısmı, serbest meslek sahibi olmaktan çıkarılıp bağımlı düşük ücretli sektöre girecek, diğerleri dijital sahaya ve platform şirketlerine, onların sömürüyü artırma amaçlı stratejilerine tabi olacak, tam da hükümet stratejistlerinin amaçladığı gibi, bu insanların büyük kısım yok olacak.

Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre, kayıt dışı olarak adlandırılan sektörde çalışan, düzenli bir iş sözleşmesine sahip olmayan 1,6 milyar kişi, ilk kapanmanın sonucu olarak işsiz kaldı.

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: “Bu süreçte geçim imkânları ortadan kaldırılan kaç yüz milyon insan ölecek?”

İktidar merkezleri, milyonlarca cesedin üzerine çıkmış, etrafa gülücük dağıtıyorlar. Sadece 1989’dan sonra yaşanan savaşlara baksak, o pis gülümsemeyi görecek çok fazla sahneye tanıklık ederiz. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı 100 milyondan fazla can aldı.

Hedeflendiği biçimiyle, geçim imkânlarının ortadan kaldırılmasıyla bu 1,6 milyarlık nüfusun sadece yüzde onu bile ölse, bu, 160 milyon kişinin öleceği anlamına gelir.[14] Oysa daha fazla insan ölecek, burası kesin.

İktidar merkezlerinin ve onları sembolize eden isim olan Bill Gates’in aşı uygulamalarıyla dünya nüfusunu azaltmayı amaçlayıp amaçlamadığı, bugün herkesin tartıştığı bir konu.[15]

Bill ve Mellinda Gates, aşılama çalışmalarıyla insanlığın büyük kurtarıcıları olarak takdim edilmektedir.[16] Ama asla kurtarıcı değiller! Tek yaptıkları, büyük ilâç tekelleri, büyük finans tekelleri ve dünya hükümeti için yeni devasa çalışma modelleri oluşturmak ve bu modelleri, bugün her türden propaganda ve baskı aracı ile birlikte sahneleniyorlar.

Bill Gates için aşılama faaliyeti, aşıyla ilgili yürüttüğü işleri parasal açıdan besleyen ve küresel sağlık siyaseti üzerinde kendisine diktatörlere has bir kontrol yetkisi bahşeden “stratejik bir hayırseverlik” pratiği.[17]

Dördüncü Sanayi Devrimi

Dördüncü sanayi devrimi[18] şunları hedefliyor:

Tüm demokrasinin ilga edilmesi,

Yeni bir jeopolitik düzen,

5G[19] ve onunla bağlantılı uydu teknolojisi. 5G, her şeyden önce ordunun savaşları tümüyle yeni temeller üzerinden yürütmesi için geliştirilmiş bir teknolojidir. 5G’nin tesis edilmesi durumunda insanlar ve doğa için yol açacağı sonuçlar tamamen görmezden gelinmektedir,

Nesnelerin İnterneti[20], bilgi toplumunun küresel altyapısının teknolojileri ile ilgilidir,

Nakit parasız bir dünya[21],

Sosyal mesafeli soğuk bir sosyal yaşamın kurulması ve topyekûn biyometrik kontrol,

İlâç firmalarının her türlü sorumluluktan kurtarıldığı genetik ve nanoteknoloji kullanan zorunlu bir aşılama rejimi,

Yapay zekânın post-hümanizm ve transhümanizm ile bağlantılı olarak genişlemesi, yani insan ve makinenin birleşmesi[22],

“Akıllı Şehirler”in geliştirilmesi[23].

Özetle, ulusötesi “elit” faşistlerin, dünyanın diktatörlükle yönetildiği bir yeni dünya düzeni için uğraştıklarını söyleyebiliriz.

Büyük sıfırlamadan[24] sonra, arındırma faaliyetleri ardından dünyada kalan nüfus gözlerini muhtemelen yeni bir dünyaya açacak. İktidar merkezleri, dördüncü sanayi devrimine geçişten sonra kurulacak yeni dünya düzeninin eski hâle döndürülmemesini güvence altına almak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

Yeni Bir Başlangıç İçin Gerekli Şartlar

İktidar merkezleri, dünyayı sınırlama olmaksızın yeniden inşa ettiklerinden, onlara karşı direnişin de insanlığın bilhassa Batı demokrasilerindeki insanların mevcut bataklıktan nasıl çıkılacağı konusunda düşünceler geliştirmesi gerekmektedir: Bu konuda şu türden öneriler sunulabilir:

Siyasi partilerin önceki şekil ve işlevleriyle tasfiyesi,

Paranın kölesi olmuş lobi kuruluşlarının lağv edilmesi,

Gizli servislerin feshi, en azından büyük ölçüde küçültülmesi,

Ordunun milli savunmaya indirgenmesi,

Siyasetçi dokunulmazlığının kaldırılması,

Anayasa veya yasanın ihlal edildiği ve genel kamuoyunun zarar görmesi durumunda parti mallarına veya politikacıların mal varlıklarına el konulması,

Gerçek sorumluluğu, politik sorumluluğu üstlenme, göreve geldiğinde edilen yemin çiğnendiğinde verilen cezaların artırılması,

Kurucu meclislerin toplanması,

Doğrudan demokrasinin güçlendirilmesi,

Tümüyle yeni bir medya anlayışı, bu bağlamda medyanın halk demokrasisinin kontrolüne teslim edilmesi.

Yeni nesil siyasetçiler, kamu görevine geçmeden önce kendilerini “hayatta” kanıtlamış, etik ve ahlaki ilkelere uymalı, anayasa ve hukuka uygun olmalı ve bundan sorumlu olmalıdır.

Böylece ilk önemli adım atılmış olacaktır.

Ullrich Mies
22 Ağustos 2020
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Ignazio Silone, Seine Entstehung und seine Entwicklung, (ilk basım tarihi 1934), Frankfurt 1978, s. 273 ve sonrası.

[2] Bkz. William I. Robinson, Global Capitalism and the Crisis of Humanity, New York 2014.

[3] Jeffrey A. Tucker, “When Will the Madness End?”, 10 Temmuz 2020, AIER.

[4] Michael Morris, Lockdown, 2. baskı, Fichtenau 2020, s. 153.

[5] Bernd Hamm, “Das Ende der Demokratie – wie wir sie kennen”, Ullrich Mies, Jens Wernicke (Hg.) Fassadendemokratie und Tiefer Staat. Auf dem Weg in ein autoritäres Zeitalter içinde, Viyana 2017

[6] “Milletvekili Kretschmer ve Profesör Reiss”, Yuvarlak Masa, 7 Ağustos 2020, Youtube.

[7] Klaus Schwab, “Great Reset”, 3 Haziran 2020, Youtube.

[8] Deutsche Bank, “Corona-Krise”, 24 Nisan 2020, PDF.

[9] “Bring die Corona-Krise den Schulden-Ballon zum Platzen?”, 24 Haziran 2020, DW.

[10] “WB Offered Belarus”, 29 Temmuz 2020, Gateway.

[11] “Bundesregierung”, 11 Ağustos 2020, DWN.

[12] “Corona”, 30 Temmuz 2020, DWN.

[13] Michael Morris, A.g.e., s. 142 ve sonrası.

[14] James Brownsell, “Half the World’s Workers”, 29 Nisan 2020, Cezire; ILO Monitor, “Covid-19”, 29 Nisan 2020, PDF; “Job Losses”, 29 Nisan 2020, ILO.

[15] “Bill Gates”, 24 Mart 2020, Youtube, 42. Saniye.

[16] “Bill Gates”, 1 Nisan 2020, Youtube; “Bill Gates”, 28 Eylül 2012, Youtube.

[17] Children’s Health Defense, CHD; ayrıca bakınız Michael Morris, a.g.e., s. 148.

[18] “Fourth Industrial Revolution”, WEF; “Leadership”, WEF.

[19] Frank Adlkofer’in yazıları, Rubikon.

[20] Internet der Dinge”, Wikipedia; “Internet of Things”, WEF.

[21] “Blockchain”, WEF.

[22] “Roboter”, 8 Ağustos 2020, DWN; “Artificial Intelligence”, WEF.

[23] “Smart City”, 6 Ağustos 2020, DWN.

[24] “Great Reset”, WEF.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder