İnsanların
beynine bilgisayar tarafından okunabilen beyin implantları yerleştirecek olan
Neuralink, Elon Musk'ın son büyük fikri. Ne var ki düşüncemizin dijital
düzlemde kontrol edilmesi, yanlış yönde atılmış bir adımdır.
Ağustos
sonunda Elon Musk, Los Angeles'taki bir basın toplantısında Neuralink
projesinin başarısının ilk canlı kanıtını sundu. Sergilediği şey, üzerinde
beyin süreçlerini bir bilgisayarla okunur kılan bir implant bulunan, Musk’ın
“sağlıklı ve mutlu” olarak nitelediği bir domuzdu. Asıl merak konusu ise
Musk’ın domuzun mutlu olduğunu nasıl bildiği idi.
Ne
söylenirse söylensin, bu, bizim zaten aşina olduğumuz bir hikâyeydi. Musk, (iç
yaşamlarımız üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir kontrolü tesis etme
potansiyelinden yararlanan) Neuralink'in sağlığa faydaları üzerinde durdu ve
şimdi denemek için gönüllü insanlar aradığını açıkladı.
Önce
domuzları, sonra insanları kullanmak, 1938'de İtalyan psikiyatrist Ugo Cerletti
tarafından icat edilen elektroşok terapisiyle kötü bir benzerlik arz ediyor.
Kıyımdan geçmezden önce elektroşoku domuzlar üzerinde deneyen ve onları daha da
uysal hâle getiren Cerletti, bu denemeden aldığı ilhamla, aynı tedaviyi
insanlar üzerinde denedi.
Neuralink'i
ele alırken ondaki aşırılıklar üzerinde durmadığımız takdirde bu verilen
Cerletti örneği bir miktar bel altı saldırıymış gibi görünebilir. Biz, ne
Neuralink’i biricik ve tek olmaya yol açabilecek (Tanrısal bir kolektif
özfarkındalığa sebep olacak) bir icat olarak göğe çıkartmalı, ne de bireysel
özerkliğimizi kaybedip dijital bir makinede çark hâline gelme tehlikesi olarak
görüp ondan korkmalıyız.
Independent’ta son
yayınlanan raporun başlığında ve alt başlığında görüldüğü üzere Musk, ideolojik
bir rüyanın kollarına bırakıyor kendisini:
“Elon Musk, insan dilinin
beş yıl gibi kısa bir süre içinde modasının geçeceğini öngörüyor: ‘Bunu hâlen
daha duygusal sebeplerle yapabiliriz.’ Neuralink’in başındaki isim olarak Musk,
şirketinin cihazı 12 ay içinde insan beynine bağlamayı planladığını söylüyor.”
Bu
rüyanın teknik fizibilitesini görmezden gelsek bile, deneyimlerimizi doğrudan
paylaşan zihinlerimizin gerçekliğinin dil alanı dışında, misal, erotik baştan
çıkarma süreci için ne anlama geleceğini düşünelim.
Varsayalım
ki iki kişinin beyinleri birbirine bağlanmış ve bu baştan çıkarma sahnesinde
kişinin, diğer kişinin düşünce dizgesine erişmesi mümkün olsun. Muhtemel
partnerim, niyetimi doğrudan deneyimleyebilirse, baştan çıkarma oyunlarının
inceliklerinden geriye ne kalır? Diğer kişi, şöyle bir şeyle tepki
göstermeyecek mi?: “Tamam, beni çaresizce becermek istediğini biliyorum,
öyleyse neden zevk aldığım filmler ve akşam yemeğinde ne yemek istediğimle
ilgili tüm bu aptalca şeyleri bana soruyorsun ki? Seninle asla seks
yapmayacağımı hissedemiyor musun? Tüm bunlar bir saniyede olup biter.
Daha
temelde, iç yaşamımız, düşüncelerimizin işlediği hat ve dış gerçeklik
arasındaki mesafe, kendimizin özgür olarak algılanmasının temelidir.
Düşüncelerimiz, gerçeklikten uzakta oldukları sürece özgürdür, böylece onlarla
oynayabilir, düşünce deneyleri yapabilir ve gerçekliğe doğrudan bir etkisi
olmadan, rüya görmeye başlayabiliriz. Orada bizi kimse kontrol edemez.
İç
yaşamımız, doğrudan gerçeklikle bağlantılı olduğunda, düşüncelerimiz, gerçekte
doğrudan sonuçlara yol açtığında veya doğrudan gerçekliğin parçası olan, bu
anlamda artık bir makine tarafından düzenlenen düşüncelerimiz artık “bizim”
olmadığında, pratikte biz insan sonrası hâle geçiş yapmış oluruz.
Bu
sebeple Neuralink, bize şu türden temel soruları sordurtmalı: “Kablolarla
dışarıya bağlı beyne teslim edildiğimizde gene de insan olmaya devam edebilecek
miyiz?” Buradan şunu da sordurtmalı: “Bu tür sorular sorarken ‘insan’dan ne
anlıyoruz?”
Neuralink
tarafından açılan yeni, henüz hiç işitilmemiş sosyal kontrol tarzları da dâhil
olmak üzere bu soruları Hegel in a Wired Brain isimli kitabımda ele
almıştım.
Şu
hususu hiç unutmamak gerek: Gerçekte süreçleri düşüncelerimle doğrudan
düzenleyebilirsek, misal, sadece kahve makinemin bir latte macchiato
hazırlaması gerektiğini düşünüyorum ve isteğim hemen yerine geliyorsa, bu
noktada nedensel bağlantı da ters yönde işler. “Zihnimi okuyan” dijital
makineyi kontrol edenler, zihnimi kontrol edebilir, içine düşünceler
ekleyebilirler.
Bugün
Covid salgınının ortasında bizim için önemli olan, sosyal mesafenin, daha
doğrusu, bedensel mesafenin Neuralink vizyonunu tamamladığını görmektir. Peki
ama nasıl?
Virüs
bulaşma tehdidine karşı bir savunma olarak fiziksel mesafe, yalnızca
karantinaya alınan aileler içinde değil, aynı zamanda başkalarıyla da
(çoğunlukla dijital medya aracılığıyla) yoğunlaşan sosyal bağlantıya yol açtı.
Ama bir yandan da bu karantinaya ve sosyal bağlantıya tepki olarak, çılgın
partilerde ve farklı birliktelik biçimlerinde, genel anlamda fiziksel yakınlık
kurma noktasında ciddi bir patlama yaşandı. Çılgın partiler, sadece bedensel
yakınlığı değil, aynı zamanda daha az sosyal kontrolü ve dolayısıyla genel
olarak topluma daha fazla mesafe almayı temsil ediyor.
Salgın
sürecinde esasen, komünal yaşamdan mesafelenmeye basit bir geçişe değil, farklı
yakınlık kurma biçimleri ve mesafelenme yöntemlerinden bir diğerine daha
karmaşık bir nitelik arz eden bir geçişe tanıklık edildi.
Salgın
öncesi dönemde ortak yaşam ile özel alan arasında var olan kırılgan dengenin
yerini yeni bir bileşim aldı ve bu bileşim dâhilinde toplumda karantinalar vs.
sebebiyle fiili/bedensel etkileşim alanı daraldı ve bu daralma, daha fazla
mahremiyete yol açmadığı gibi, toplumsal bağımlılık ve kontrolle ilgili yeni
normların ortaya çıkmasını sağladı. Bu noktada akla, karantina sürecinde bizi
kontrol etmek için dronların bile kullanıldığına ilişkin örnekler gelsin.
Dolayısıyla
şunu söylemek mümkün: bir ihtimal olarak Neuralink, bedenlerimizin tecrit
edileceği, kopartılacağı, koruyucu baloncuklar içinde yaşayacağımız, aynı anda
aynı zihinsel alanı paylaşacağımız yeni toplum vizyonuyla gayet iyi bir biçimde
örtüşüyor. Ruhsal yaşamımızda birbirimize eskisine nazaran daha fazla
yakınlaşacağız, ama hepimiz aynı alana mahkûm olacağız.
Şu
anda ihtiyacımız olan şey, başkalarıyla daha fazla fiziksel yakınlık kurmak,
ama aynı zamanda başka insanlara ruhsal düzlemde daha fazla mesafe koymaktır.
Slavoj Žižek
1 Eylül 2020
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder