Türkiye
Komünist Partisi, 1920 baharının başlarında kuruldu. Bakû grubu, böylelikle
tarihsel süreci dâhilinde ikinci aşamaya geçmiş oldu.
Bu
örgütün kurulmasını takip eden ilk haftalar içerisinde ne tür faaliyetler
yürüttüğü konusunda maalesef bir bilgiye sahip değiliz. Ama gene de örgütün
temelde üç şubeden oluştuğunu ve şubelerin kendilerine has görevlere sahip
olduklarını biliyoruz.[1]
Örgütün
sorumluluğu, ismini bilmediğimiz üç Bolşevik’le birlikte, Baha Sait ve iki Türk
yetkilisinde. Bu kişiler, harekât şubesinin faaliyetlerini yürütüyorlar.
Amaçları, milli Türk hareketine yedek güç olarak hizmet etmesi kaydıyla,
Transkafkasya’nın sovyetleştirilmesine katkı sunan Türk milis kuvvetlerini
teşkil etmek. Hatta bu süreçte milislerin teşkilâtlandırılmasından sorumlu olan
Halil Paşa, Bolşeviklerin Anadolu’yu kurtarmaları için kendilerine gerçek bir
ordu tahsis etmesini bile umut ediyor.
İkinci
şube yayın şubesi ve başında Dr. Fuad Sabit var. Sabit’in amacı, bir gazete
çıkartmak. Üçüncü şubenin uzmanlaştığı alansa propaganda. Başında eski Zor vali
yardımcısı Salih Zeki Bey var. Onun da görevi, temelde Müslüman coğrafyadaki
huzursuzlukları örgütlemek.
Bakû
örgütünün faaliyetleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız için örgütün
önde gelen iki lideri Dr. Fuad Sabit ve General Halil Paşa’nın aldıkları
inisiyatifler ve yaptıkları işler konusunda çıkarımlarda bulunamıyoruz.
Nisan
1920’de Kızıl Ordu Bakû’ye girince bu iki isim, Moskova’ya gidiyor ve orada
Sovyet liderleriyle müzakere yürütüyor.[2] Kendisini Bakû TKP’si delegesi
olarak takdim eden Sabit, Bolşevikleri Bolşoy Tiyatrosu’nda düzenlenen işçi
sendikaları temsilcileri toplantısında yaptığı devrimci açıklamalarla
etkilemeye çalışıyor. Bu konuşmaların içeriğinden, Moskova-Ankara
arasında yapılan yazışmalar sayesinde haberdar oluyoruz.
Türk
tarafı, her şeyden önce silâh ve yüklü miktarda para (beş milyon İngiliz
altını) istiyor. Rus tarafı ise Azerbaycan’ın sovyet kampına dâhil olmasını,
bölgenin milliyetçi Türkiye’ye bağlanma tehlikesinin ortadan kalkmasını talep
ediyor. Türkler bu talepleri fazla buluyorlar. Çiçerin, Türk Ermenistanı’ndaki
Ermenilere kendi kaderini tayin hakkının ve bağımsızlığının verilmesini
istiyor. 3 Haziran tarihli nottan anlaşıldığı kadarıyla Çiçerin, ayrıca
Kürdistan, Lazistan, Batum, Doğu Trakya ve Arapların yaşadığı bölgeler için
plebisit yapılması talebinde bulunuyor.
Bunlar,
o dönemde Müttefikler’in Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı taleplerin aynısı.
Dolayısıyla Türk milliyetçileri, bu talepleri yerine getirmiyorlar. Bu sebeple
Moskova’da müzakereler tıkanıyor ve bir anlaşmaya varılamıyor. Ancak her iki
taraf da meselelere gerçekçi bakmaya devam ediyorlar. Türkler, er ya da geç
doğu sınırında belirli tavizlerde bulunacaklarını biliyorlar. Bolşevik
liderlerse düşmanla yürüttüğü mücadele karşısında Türk milli hareketinin kendi
safında olmasının daha hayırlı olacağını düşünüyor. Bu koşullar altında nihai
bir anlaşmaya varılıyor ve iyi niyet gösterileriyle toplantı sona eriyor. 4
Haziran’da Halil Paşa, Mustafa Kemal’i gelişmelerden haberdar ediyor ve
Sovyetler’in iki milyon altın, altı bin tüfek, yüz tabanca, çok miktarda tüfek
ve top mermisi vermeyi kabul ettiğini iletiyor.
Bunlar
karşılıksız birer hediye değil elbette. Türklerden bu yardım karşılığında
Transkafkasya’da sovyetlerin kurulmasına katkı sunmaları isteniyor. Diğer bir
talep de Anadolu’nun komünist fikirlere açılması.
Anadolu
topraklarında sovyet ideolojisinin hâkim hâle gelmesinden, Bakû TKP’si sorumlu
olacaktır. Ama Moskova müzakerelerinin devam ettiği günlerde bu örgüt, artık
Halil Paşa ve Fuad Sabit’in birkaç hafta önce bıraktıkları örgüt değildir.
Çünkü
Türk komünizminin en önemli lideri Mustafa Suphi, 27 Mayıs 1920’de 23 yoldaşı
ile birlikte Bakû şehrine gelmiştir.[3] Suphi, 1918 başlarında Türkler arasında
komünizm propagandası yürütmek amacıyla bir örgüt kurmuş isimdir. Bu örgüt,
sonrasında bir partiye evrilmiş, parti, süreç içerisinde eski Çarlık
topraklarındaki kimi bölgelerde şubeler açmıştır.
Mustafa
Suphi, Mart 1919’da düzenlenen Birinci Komünist Enternasyonal Kongresi’ne Doğu
Halkları Komünist Örgütleri merkez bürosu Türkiye şubesinin temsilcisi olarak
katılmıştır. Ardından Kırım’a, oradan da Türkistan’a geçen Suphi, bu bölgelerde
yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmüştür. Başka bir ifadeyle, Moskova’nın
gözünde Suphi, Anadolu komünizminin liderliği güvenle kendisine teslim edilecek
isimdir.
Suphi
Bakû’ye geldiğinde hassas bir meseleyle yüzleşir. Sonuçta 1920 baharında
kendisinin bilgisi olmadan, bu şehirde bir TKP kurulmuştur. Suphi, bu noktada
örgütün komünizm maskesi takıp milliyetçi çıkarlarını savunanların örgütü olup
olmadığını sorgular. Ona göre en mantıklı adım budur. Öte yandan Suphi, Sovyet
liderlerinin eğilimleri ne olursa olsun Türk milliyetçileriyle iyi ilişkiler
kurmak istediğinin de bilincindedir. Ayrıca Suphi, Bakû örgütünü kuran
adamların Türkiye’deki idarî ve askerî aygıtın önemli bir kısmını el altından
kontrol ettiğinin farkındadır. Bu koşullarda uzlaşmaktan başka bir çözüm
yoktur.
Ayrıca
Bakû’deki çekirdek içindeki örgüt üyeleriyle yürütülen pazarlıklar ardından
yeni gelen üyeler, eski örgütü korumaya, sonra da onu kurulmuş olan tüm
hücreleri yeni bir partinin yerel şubelerinden birine dönüştürmeye karar
verirler. Ayrıca bu isimler, örgütü arındırmaya dönük çalışmalara başlarlar,
bilhassa Halil Paşa’dan kurtulmak için kimi adımlar atarlar. Ama gene de eski
örgütün birçok üyesi parti içinde kalır, hatta bazıları, bu arındırılmış yeni
örgütte önemli görevlere getirilirler. Önceki ekibin en belalı isimlerinden
olan Küçük Talat çeviri komisyonunun başına getirilirken, Salih Zeki ve Yüzbaşı
Yakub merkez komiteye alınır.[4]
Suphi’nin
Bakû’deki teşkilâtı örgütleme sürecinde yüzleştiği sorunları ele alma biçimi,
gerçekten de şaşırtıcıdır. Esasında atılan her adımda tarafların hepsi bir
biçimde kazançlı çıkmaktadır. Suphi, süreç içerisinde fazla bedel ödemeden,
hasım grubu kontrol altına almayı bilir. Bu tartışmalar sonucu ister Kemal’i
isterse Enver’i desteklesin, TKP içine sızan milliyetçiler, bir biçimde yasal
ve meşru bir zemine kavuşurlar.
Artık
Bakû’de farklı vasıf ve özelliklere sahip şubelerden oluşan bir örgüt
vardır.[5] Artık önemli olan, yeni parti hücrelerinin oluşturulmasıdır.
Suphi’ye bağlı ekip, Haziran 1920 başlarından itibaren Anadolu’ya ve
Karadeniz’e partiye bağlılığı artırmak için birçok ajitatör gönderir. Temmuz
ortasında bu propagandacıların katkılarıyla, Tuapse ve Novorssijisk limanları
üzerinden Anadolu içleriyle ve sahil kasabalarıyla önemli bağlar kurulur.
Partinin
diğer bir şubesi olan propaganda şubesi, faaliyetlerini yoğunlaştırır.
Suphi’nin Bakû’ye gelmesinden hemen sonra bu şube, komünist hareketin birçok
klasik eserini Türkçeye kazandırır, ayrıca parti gazetesinin çıkartılması işini
üstlenir. Yeni Dünya gazetesinin dört bin adet nüshası, Türkiye’ye,
Azerbaycan’a, Rusya’ya ve Türkistan’a gönderilir.
Suphi’nin
örgütünde bir de irtibat ve istihbarat şubesi bulunmaktadır. Bu şubenin amacı
ise Türkiye halkı ve liderleri ile ilgili bilgi toplamaktır. Bu şubelere süreç
içerisinde askerî şube de dâhil olur. Yaklaşık yirmi bin kişilik bir ordu
kurmayı hedefleyen bu şubenin aklında, bu askerleri eski Türk savaş esirleri
arasından devşirmek vardır. Muhtemelen bu orduyla Anadolu’ya gidilecektir.
Eski
liderlerinin kurduğu yapı muhafaza edilmiş olmasına karşın Bakû örgütü, artık
eskiye nazaran daha ciddi ve önemli bir konuma gelmiştir. Sovyet liderlerinin
Suphi’ye yönelik güveni sayesinde epey yol alınmıştır. Dolayısıyla artık
Mustafa Kemal, Sovyetler’in Anadolu hükümetine yaptıkları yardımların TKP
üzerinden yapılacağını düşünmeye başlamıştır.[6]
Ama
gene de belirsizliğini koruyan kimi hususlar vardır. Teoride Bakû’deki örgüt,
tümüyle komünisttir. Ama sandıkta hâlen daha önemli sayıda çürük elma vardır.
Askerî şube içerisinde komünist harekete yeni örgütlenmiş birçok İttihatçı
bulunmaktadır. Temel propaganda metinlerini Türkçeye çevirmekle görevli çeviri
komisyonunun başında komünizme düşmanlığını gizlemeyen bir ittihatçı vardır. Bu
isimler, pek fark edilmeyen ve ustalıkla yürütülen manevralara imza
atmaktadırlar.
Paul Dumont
[Kaynak:
Du socialisme ottoman à l’internationalisme anatolien, Isis Press, 2011,
s. 292-296.]
Dipnotlar:
[1] K. Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı,
İstanbul, 1967, s. 573-576.
[2]
Bu müzakerelerle ilgili genel bir değerlendirme için bkz. P. Dumont, “L'axe
Moscou-Ankara...”, Du socialisme ottoman à l’internationalisme anatolien,
Isis Press, 2011, s. 170-171. Ayrıca bkz. Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet
İlişkileri, İstanbul, Gözlem yay., 1979.
[3]
Mustafa Suphi ve Bakû’ye gelmeden önce yürüttüğü faaliyetler konusunda bkz. R.
Dumont, “Bolchevisme et Orient...", A.g.e. s. 247-284. Türkçesi: İştirakî.
[4]
Mustafa Suphi, “Türkiye komünist teşkilatı merkezi heyetinin faaliyeti
hakkında”, 28-29 Kânun-i sani 1921 Karadeniz Kıyılarında Parçalanan Mustafa
Subhi ve Yoldaşlarının İkinci Yıldönümleri içinde, Moskova, 1923.
[5]
A.g.e., s. 59-61.
[6]
1920 Temmuz tarihli belgeden aktaran: Fethi Tevetoğlu, Türkiye'de Sosyalist
ve Komünist Faaliyetler, Ankara, 1967, s. 221-223.