Pages

08 Eylül 2020

Bakû TKP’si



Türkiye Komünist Partisi, 1920 baharının başlarında kuruldu. Bakû grubu, böylelikle tarihsel süreci dâhilinde ikinci aşamaya geçmiş oldu.

Bu örgütün kurulmasını takip eden ilk haftalar içerisinde ne tür faaliyetler yürüttüğü konusunda maalesef bir bilgiye sahip değiliz. Ama gene de örgütün temelde üç şubeden oluştuğunu ve şubelerin kendilerine has görevlere sahip olduklarını biliyoruz.[1]

Örgütün sorumluluğu, ismini bilmediğimiz üç Bolşevik’le birlikte, Baha Sait ve iki Türk yetkilisinde. Bu kişiler, harekât şubesinin faaliyetlerini yürütüyorlar. Amaçları, milli Türk hareketine yedek güç olarak hizmet etmesi kaydıyla, Transkafkasya’nın sovyetleştirilmesine katkı sunan Türk milis kuvvetlerini teşkil etmek. Hatta bu süreçte milislerin teşkilâtlandırılmasından sorumlu olan Halil Paşa, Bolşeviklerin Anadolu’yu kurtarmaları için kendilerine gerçek bir ordu tahsis etmesini bile umut ediyor.

İkinci şube yayın şubesi ve başında Dr. Fuad Sabit var. Sabit’in amacı, bir gazete çıkartmak. Üçüncü şubenin uzmanlaştığı alansa propaganda. Başında eski Zor vali yardımcısı Salih Zeki Bey var. Onun da görevi, temelde Müslüman coğrafyadaki huzursuzlukları örgütlemek.

Bakû örgütünün faaliyetleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız için örgütün önde gelen iki lideri Dr. Fuad Sabit ve General Halil Paşa’nın aldıkları inisiyatifler ve yaptıkları işler konusunda çıkarımlarda bulunamıyoruz.

Nisan 1920’de Kızıl Ordu Bakû’ye girince bu iki isim, Moskova’ya gidiyor ve orada Sovyet liderleriyle müzakere yürütüyor.[2] Kendisini Bakû TKP’si delegesi olarak takdim eden Sabit, Bolşevikleri Bolşoy Tiyatrosu’nda düzenlenen işçi sendikaları temsilcileri toplantısında yaptığı devrimci açıklamalarla etkilemeye çalışıyor. Bu konuşmaların içeriğinden, Moskova-Ankara arasında yapılan yazışmalar sayesinde haberdar oluyoruz.

Türk tarafı, her şeyden önce silâh ve yüklü miktarda para (beş milyon İngiliz altını) istiyor. Rus tarafı ise Azerbaycan’ın sovyet kampına dâhil olmasını, bölgenin milliyetçi Türkiye’ye bağlanma tehlikesinin ortadan kalkmasını talep ediyor. Türkler bu talepleri fazla buluyorlar. Çiçerin, Türk Ermenistanı’ndaki Ermenilere kendi kaderini tayin hakkının ve bağımsızlığının verilmesini istiyor. 3 Haziran tarihli nottan anlaşıldığı kadarıyla Çiçerin, ayrıca Kürdistan, Lazistan, Batum, Doğu Trakya ve Arapların yaşadığı bölgeler için plebisit yapılması talebinde bulunuyor.

Bunlar, o dönemde Müttefikler’in Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı taleplerin aynısı. Dolayısıyla Türk milliyetçileri, bu talepleri yerine getirmiyorlar. Bu sebeple Moskova’da müzakereler tıkanıyor ve bir anlaşmaya varılamıyor. Ancak her iki taraf da meselelere gerçekçi bakmaya devam ediyorlar. Türkler, er ya da geç doğu sınırında belirli tavizlerde bulunacaklarını biliyorlar. Bolşevik liderlerse düşmanla yürüttüğü mücadele karşısında Türk milli hareketinin kendi safında olmasının daha hayırlı olacağını düşünüyor. Bu koşullar altında nihai bir anlaşmaya varılıyor ve iyi niyet gösterileriyle toplantı sona eriyor. 4 Haziran’da Halil Paşa, Mustafa Kemal’i gelişmelerden haberdar ediyor ve Sovyetler’in iki milyon altın, altı bin tüfek, yüz tabanca, çok miktarda tüfek ve top mermisi vermeyi kabul ettiğini iletiyor.

Bunlar karşılıksız birer hediye değil elbette. Türklerden bu yardım karşılığında Transkafkasya’da sovyetlerin kurulmasına katkı sunmaları isteniyor. Diğer bir talep de Anadolu’nun komünist fikirlere açılması.

Anadolu topraklarında sovyet ideolojisinin hâkim hâle gelmesinden, Bakû TKP’si sorumlu olacaktır. Ama Moskova müzakerelerinin devam ettiği günlerde bu örgüt, artık Halil Paşa ve Fuad Sabit’in birkaç hafta önce bıraktıkları örgüt değildir.

Çünkü Türk komünizminin en önemli lideri Mustafa Suphi, 27 Mayıs 1920’de 23 yoldaşı ile birlikte Bakû şehrine gelmiştir.[3] Suphi, 1918 başlarında Türkler arasında komünizm propagandası yürütmek amacıyla bir örgüt kurmuş isimdir. Bu örgüt, sonrasında bir partiye evrilmiş, parti, süreç içerisinde eski Çarlık topraklarındaki kimi bölgelerde şubeler açmıştır.

Mustafa Suphi, Mart 1919’da düzenlenen Birinci Komünist Enternasyonal Kongresi’ne Doğu Halkları Komünist Örgütleri merkez bürosu Türkiye şubesinin temsilcisi olarak katılmıştır. Ardından Kırım’a, oradan da Türkistan’a geçen Suphi, bu bölgelerde yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmüştür. Başka bir ifadeyle, Moskova’nın gözünde Suphi, Anadolu komünizminin liderliği güvenle kendisine teslim edilecek isimdir.

Suphi Bakû’ye geldiğinde hassas bir meseleyle yüzleşir. Sonuçta 1920 baharında kendisinin bilgisi olmadan, bu şehirde bir TKP kurulmuştur. Suphi, bu noktada örgütün komünizm maskesi takıp milliyetçi çıkarlarını savunanların örgütü olup olmadığını sorgular. Ona göre en mantıklı adım budur. Öte yandan Suphi, Sovyet liderlerinin eğilimleri ne olursa olsun Türk milliyetçileriyle iyi ilişkiler kurmak istediğinin de bilincindedir. Ayrıca Suphi, Bakû örgütünü kuran adamların Türkiye’deki idarî ve askerî aygıtın önemli bir kısmını el altından kontrol ettiğinin farkındadır. Bu koşullarda uzlaşmaktan başka bir çözüm yoktur.

Ayrıca Bakû’deki çekirdek içindeki örgüt üyeleriyle yürütülen pazarlıklar ardından yeni gelen üyeler, eski örgütü korumaya, sonra da onu kurulmuş olan tüm hücreleri yeni bir partinin yerel şubelerinden birine dönüştürmeye karar verirler. Ayrıca bu isimler, örgütü arındırmaya dönük çalışmalara başlarlar, bilhassa Halil Paşa’dan kurtulmak için kimi adımlar atarlar. Ama gene de eski örgütün birçok üyesi parti içinde kalır, hatta bazıları, bu arındırılmış yeni örgütte önemli görevlere getirilirler. Önceki ekibin en belalı isimlerinden olan Küçük Talat çeviri komisyonunun başına getirilirken, Salih Zeki ve Yüzbaşı Yakub merkez komiteye alınır.[4]

Suphi’nin Bakû’deki teşkilâtı örgütleme sürecinde yüzleştiği sorunları ele alma biçimi, gerçekten de şaşırtıcıdır. Esasında atılan her adımda tarafların hepsi bir biçimde kazançlı çıkmaktadır. Suphi, süreç içerisinde fazla bedel ödemeden, hasım grubu kontrol altına almayı bilir. Bu tartışmalar sonucu ister Kemal’i isterse Enver’i desteklesin, TKP içine sızan milliyetçiler, bir biçimde yasal ve meşru bir zemine kavuşurlar.

Artık Bakû’de farklı vasıf ve özelliklere sahip şubelerden oluşan bir örgüt vardır.[5] Artık önemli olan, yeni parti hücrelerinin oluşturulmasıdır. Suphi’ye bağlı ekip, Haziran 1920 başlarından itibaren Anadolu’ya ve Karadeniz’e partiye bağlılığı artırmak için birçok ajitatör gönderir. Temmuz ortasında bu propagandacıların katkılarıyla, Tuapse ve Novorssijisk limanları üzerinden Anadolu içleriyle ve sahil kasabalarıyla önemli bağlar kurulur.

Partinin diğer bir şubesi olan propaganda şubesi, faaliyetlerini yoğunlaştırır. Suphi’nin Bakû’ye gelmesinden hemen sonra bu şube, komünist hareketin birçok klasik eserini Türkçeye kazandırır, ayrıca parti gazetesinin çıkartılması işini üstlenir. Yeni Dünya gazetesinin dört bin adet nüshası, Türkiye’ye, Azerbaycan’a, Rusya’ya ve Türkistan’a gönderilir.

Suphi’nin örgütünde bir de irtibat ve istihbarat şubesi bulunmaktadır. Bu şubenin amacı ise Türkiye halkı ve liderleri ile ilgili bilgi toplamaktır. Bu şubelere süreç içerisinde askerî şube de dâhil olur. Yaklaşık yirmi bin kişilik bir ordu kurmayı hedefleyen bu şubenin aklında, bu askerleri eski Türk savaş esirleri arasından devşirmek vardır. Muhtemelen bu orduyla Anadolu’ya gidilecektir.

Eski liderlerinin kurduğu yapı muhafaza edilmiş olmasına karşın Bakû örgütü, artık eskiye nazaran daha ciddi ve önemli bir konuma gelmiştir. Sovyet liderlerinin Suphi’ye yönelik güveni sayesinde epey yol alınmıştır. Dolayısıyla artık Mustafa Kemal, Sovyetler’in Anadolu hükümetine yaptıkları yardımların TKP üzerinden yapılacağını düşünmeye başlamıştır.[6]

Ama gene de belirsizliğini koruyan kimi hususlar vardır. Teoride Bakû’deki örgüt, tümüyle komünisttir. Ama sandıkta hâlen daha önemli sayıda çürük elma vardır. Askerî şube içerisinde komünist harekete yeni örgütlenmiş birçok İttihatçı bulunmaktadır. Temel propaganda metinlerini Türkçeye çevirmekle görevli çeviri komisyonunun başında komünizme düşmanlığını gizlemeyen bir ittihatçı vardır. Bu isimler, pek fark edilmeyen ve ustalıkla yürütülen manevralara imza atmaktadırlar.

Paul Dumont

[Kaynak: Du socialisme ottoman à l’internationalisme anatolien, Isis Press, 2011, s. 292-296.]

Dipnotlar:
[1] K. Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, İstanbul, 1967, s. 573-576.

[2] Bu müzakerelerle ilgili genel bir değerlendirme için bkz. P. Dumont, “L'axe Moscou-Ankara...”, Du socialisme ottoman à l’internationalisme anatolien, Isis Press, 2011, s. 170-171. Ayrıca bkz. Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, İstanbul, Gözlem yay., 1979.

[3] Mustafa Suphi ve Bakû’ye gelmeden önce yürüttüğü faaliyetler konusunda bkz. R. Dumont, “Bolchevisme et Orient...", A.g.e. s. 247-284. Türkçesi: İştirakî.

[4] Mustafa Suphi, “Türkiye komünist teşkilatı merkezi heyetinin faaliyeti hakkında”, 28-29 Kânun-i sani 1921 Karadeniz Kıyılarında Parçalanan Mustafa Subhi ve Yoldaşlarının İkinci Yıldönümleri içinde, Moskova, 1923.

[5] A.g.e., s. 59-61.

[6] 1920 Temmuz tarihli belgeden aktaran: Fethi Tevetoğlu, Türkiye'de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler, Ankara, 1967, s. 221-223.