Kara Panter Partisi’nin Düzenlediği Anma Töreninde
Halkın Hizmetkârı Huey P. Newton’ın
George Jackson Anısına Yaptığı Konuşma
İktidar
halka.
Kara
Panter Partisi üyesi şehit yoldaş George Jackson’a selam olsun.
Önce
birçok insanın merak ettiği mesele, George Jackson ile Kara Panter Partisi
arasındaki bağ konusunda bir açıklama yapmak istiyorum.
George’la
1967’de hapse girdiğimde tanışmıştım. Tabii bu fiziki bir tanışma değil,
fikirler, görüşler ve kelimeler üzerinden gerçekleşmiş bir tanışmaydı. O
dönemde George, Soledad Hapishanesi’ndeydi. Bense Kaliforniya Ceza
Kolonisi’ndeydim. Ömrünün büyük kısmını geçirdiği hapishanede George efsanevi
bir isimdi.
Ruhunu
tanıdım önce. Sonra Kara Panter Partisi’ne katılmak istediğine dair söylentiler
geldi kulağıma. İsteği üzerine general ve mareşal rütbesiyle Halkın Devrimci
Ordusu’na üye yapıldı. Hapishanedeki örgütlenme çalışmalarının başına
getirildi. Kendisinden devrimci bir örneklik sergilemesi istendi. Bu, bir
kişinin yapabileceği, asla katledilemeyecek, en önemli şeydi.
Efsanevi
bir isimdi o, ama aynı zamanda bir kahramandı. George Jackson benim
kahramanımdı. George, mahkûmlar, politik tutsaklar, tüm insanlar için
başvurulacak bir ölçüt hâline geldi. Halk için savaşan her bir askerin temel
özellikleri olan sevgiyi, gücü ve devrimci gayreti sergilemeyi bildi. George,
benim de sonradan tanıştığım mahkûmlara ilham verdi. Düşüncelerini pratiğe
döktü, böylelikle ruhu capcanlı bir varlık hâline geldi.
Bugün
George’un bedeni bizimle değil, ama fikirleri yaşadığı için onun ruhu da
yaşamaya devam ediyor. Görüyoruz ki bu fikirler bizim bedenimizde, bizim
evlatlarımız olan genç Panterlerin bedenlerinde cisimleştiği için hâlen daha
capcanlı. Demek ki “devrim nesilden nesle bir bayrak gibi taşınacaktır” sözü
doğru.
Bu,
George’un mirasıdır. O mücadeleye devam edecek, ölümsüz olmayı sürdürecek.
Çünkü biz halkın muzaffer olacağına inanıyoruz, biz halkın nesilleri
kucaklayarak geleceğe doğru ilerlediği için muzaffer olacağını biliyoruz.
Peki
George Jackson ne tür bir ölçüt getirmiştir? Öncelikle o korkusuz, kararlı,
sevgi dolu, kendisini halkın davasına adamış güçlü bir insandı. George, bizim
övgüyle söz etmemiz gereken bir hayat yaşadı. Ne kadar zulüm gördüğünün, ona ne
tür yanlışlar yapıldığının bir önemi yoktu, o gene de halka olan sevgisini
muhafaza etmeyi bildi. Halkın davası için hayatından vazgeçmek, tam da bu
sebeple ona zerre acı vermedi.
Bizim
dünyamızda, bilhassa hapishanelerde yaşanan çatışmaların ve şiddetin yaşandığı
zemini bizzat devlet oluşturmuştur. ABD’nin başındaki muktedirler dünyayı
terörize etmişlerdir. Devlet, herkesi öldürme hakkına sahip olduğunu söyleme
cüretini gösterebilmektedir. Ölüm cezasını bir sopa gibi sallamakta ve onun
yasal olduğunu söylemektedir.
Oysa
doğanın kanunları gereği hiçbir ölüm cezası meşru ve yasal olamaz. O,
soğukkanlılıkla işlenen bir cinayettir. Ölüm cezası her türden şiddeti
tetikler, çünkü her insanın kendisiyle imza ettiği bir akit vardır ve buna göre
ne pahasına olursa olsun kendisini hayatta tutmak ister. Yasal düzlemde bir
devlet, insanı sadece hapsedebilir, bir süreliğine onu ıslah sürecine tabi
tutabilir. Devlet yanlış yapsa bile kendisini düzelteceğini söyleyerek gene de
belirli bir yasallık kuşanır. Ama ölüm cezasında böyle bir durum söz konusu
değildir.
Bizim
toplumumuzda asıl şiddet, polisin yapıp ettikleridir. Polis aynı zamanda cellât
olarak iş görmektedir. Bizimse müzakere yürütme şansımız bulunmamaktadır. Onlar
büyük bir cüretle çıkıp insanların mücadele içine girmeden hayatlarını
kendilerine teslim etmelerini isterler. Bunu hiçbirimiz kabul edemeyiz. George
Jackson, kendi hayatını, yoldaşlarının hayatını ve halkının hayatını koruma
konusunda her şeyi yapma hakkına sahipti.
Öldükten
sonra bile o, efsanevi bir isim ve kahraman olarak anılmaya devam etti.
Zalimler bu gerçeği gördüler. Onun katlini örtbas edebilmek için George
Jackson’ın otuz saniye içinde beş kişiyi, beş zalimi öldürdüğünü, üç kişiyi
yaraladığını söylediler. Oysa bu, fiziken imkânsızdı.
George
Jackson benim kahramanımdı. Dolayısıyla ben bu iddialarının gerçek olduğunu
düşünüyorum. Onun bu işi yapacak güce sahip olduğunu düşününce mutlu oluyorum.
Onlar George’u bir üstinsan hâline getirmişlerdi. Ve tabii benim kahramanım da
ancak bir üstinsan olabilirdi.
Çocuklarımızı
George gibi olsunlar, George gibi yaşasınlar, George gibi özgürlük için
dövüşsünler diye yetiştireceğiz.
San
Quentin’deki o korkunç günde yaptıkları, George’un bu dünyaya sunduğu son
bildiriydi. Geride politik tutsaklar, ırkçı ve gerici Amerika’nın tüm
mahkûmları için bir ölçüt bıraktı. O, dünyanın tüm kurtuluş ordularının eylem
kılavuzlarına kayıt düşülecek bir ölçüttü. George, bize nasıl eylem koymamız
gerektiğini gösterdi. Bu adaletsiz dünyanın silâhla nasıl eleştiribileceğini
hepimize öğretti. Bu ölçüt doğru ve yerindedir, çünkü halk onu önemsemeyi ve
kuşanmayı bilmiştir.
Ayrıca
George, zalimin çok güçlü olduğunu ama yere çalınabileceğini bize eylemiyle
anlattı. Zalim bize diz çöktürse de, kafamızı çizmeleriyle ezse bile, George
onun artık fiziken yaşamasının imkânsız olduğunu bize gösterdi. Bir noktada
zalimin bacaklarında takat kalmayacak, o da yorulacak, o vakit George Jackson
ve halk onun diz kapaklarını un ufak edecek.
Şiddet
için gerekli sahneyi ilk devlet kuruyor. Bazıları, bu türden bir fiziki
çatışmayla aynı şiddeti uygulayarak kurtulamayacağımızı söylüyor. Bu, bizim
tartışmamız gereken bir yaklaşım. Burada aklımıza George’un dizlerini ezen
zalim, George’un yürüyemediği o günler gelsin.
Şiddetin
intikamını şiddetle alacağız. Zalim şiddet uygulayacak, bizim canımız yanacak
ve biz tüm kararlılığımızla onun halkımızı öldürmesine izin vermeyeceğiz. Biz
zalimin halkımızı yok edemeyeceğini biliyoruz, çünkü biz kavgamıza devam
ediyoruz. Onun bacaklarını kıracağız, kafasını kopartacağız, George bu noktada
bize örnek olacak.
Sevgi
ve özgürlük adına, rehberimiz olan sevgi adına halkımızı ve evlatlarımızı
tehdit eden herkesin boğazını keseceğiz. Mecbur kaldığımızda bunu yapacağız,
üstelik bunu barış adına yapacağız. Bu iş bittiğinde şiddetin görülmediği bir
dünya kurulacak.
Dolayısıyla
pratik olmalıyız. Açıklamalar yapıp hapishane yetkililerinin otuz saniye içinde
bir adamın beş kişiyi öldürdüğüne dair o inanılması mümkün olmayan hikâyelerine
inanmaya devam edemeyiz. Yolumuza gerçekçi bir yaklaşımla devam edip hayatımızı
bu şekilde sürdüreceğiz. Acı ve ızdırap çekeceğiz ama bunlar bizi geliştirecek.
Izdırap
çektiğimizde bile gücümüzün arttığını görüyorum. George’un sunduğu örnekliğin
capcanlı olduğunu görüyorum. Hepimiz bir gün öleceğiz, bunu biz de biliyoruz.
Ama öte yandan biz iki tür ölüm olduğunu, San Quentin’de ölenlerin ölümlerinin
tüyden hafif olduğunu da biliyoruz.
Bugün
o zalimlere destek verenler bile ileride o desteklerini çekecekler, çünkü biz
onların zihinlerini değiştirme konusunda kararlıyız. Ya onların zihinlerini
değiştireceğiz ya da halk adına onları kökten, tümden, kesin olarak ve birini
bile atlamadan yok etmek zorunda kalacağız.
Tüm
iktidar halka.
Huey P. Newton
[Kaynak:
Blood in My Eye, Black Classic Press, 1972.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder