Maksim Gorki, sefalet çekenlerin, paryaların,
derbederlerin romancısıdır. Onun romanları, hayatın bodrum katlarına, feleğin
sillesini yemişlere ve açlığa dairdir. Kaleme aldığı eserler, bu yüzyılda
kitlelerin, işçilerin-emekçilerin ve toplumsal devrimin özel ve kendiliğinden
ifadeleridir.
Bugünün birçok sanatçısı, plebyen kesime, alt
sınıflara mensup karakterleri ve temaları ele almaktadır. Artık burjuva ruh ve
burjuva tutkular, demodedir. Zira bunlar, fazlasıyla keşfedilmiş konulardır.
Öte yandan, proleter ruhta ve proleter tutkularda
olağandışı sorgu imkânları ve anlamın yeni renkleri bulunabilmektedir.
Gorki’nin romanlarında ve oyunlarında anlattığı
plebyen, batının plebyeni değildir. O, tüm hakikiliğiyle Rus’tur. Gorki, sadece
Rusya’ya has öyküler anlatmakla kalmaz, kendisi de öykülerin kahramanlarından
biridir.
Gorki, Rus Devrimi’ni yapan ve yaşayandır. O, söz
konusu devrimi hem eleştirmiş, hem onun tarihini yazmış, hem de onun için ter
dökmüştür.
Gorki, hiç Bolşevik olmamıştır. Alışkanlıkları gereği
aydınlar ve sanatçılar, parti bünyesindeki bir hizbin, grubun disipline uyan
bir üyesi olmak için gereken imandan yoksundurlar. Bu insanlar, genelde hayata
karşı şahsi, keyfi ve kendine has bir tavır takınırlar. Kendi yollarını
yürüyen, ruhu huzursuz, yoldan sapmış bir kişi olarak Gorki, hiçbir zaman bir
programa veya politik bir görüşe sadakatle bağlı olmamıştır.
Gorki, devrimin ilk günlerinde Novaia Zhizn [“Yeni
Hayat”] isimli günlük devrimci sosyalist gazeteye yazılar yazar. Bu gazeteye
göre yeni kurulan Sovyet rejimine güvenilemez ve ona husumet beslenmelidir.
Gazete, Bolşevikleri teorisyen ve ütopyacı olmakla suçlar. Gorki ise
yazılarında Bolşeviklerin insanlık için faydalı olabilecek, ama Rusya için
ölümcül sonuçlara yol açacak bir deney yaptıklarını söylemektedir.
Öte yandan, Gorki’nin yeni rejime dönük direnişinin
sebebi muğlâktır, belirsizdir ve daha çok maneviyatla alakalıdır. Burada daha
çok, aydınların ekseriyetinde görülen karşı-devrimci ruh ve zihin durumu
mevzubahistir. Devrim, onları tehlikeli birer düşman gibi izleyip onlara bu
şekilde davranmıştır. Bu insanlar da huysuzluk ederek, devrimin sert bir
üslupla, aceleci bir yaklaşımla ve saygısız bir tavırla, düşlerini,
araştırmalarını ve söylemlerini tahrip ettiğini düşünmüşlerdir.
Sonrasında bu aydın ve sanatçıların belirli bir kısmı,
bu fikirlerini muhafaza etmeyi sürdürmüştür. Bazıları ise devrimci imandan
etkilenmiş, devrimci cemre, gelip yüreklerine düşmüştür.
Misal, Gorki’nin devrime dümen kırması, pek fazla
sürmemiştir. Sovyetler, onu Aydınlar Ocağı’nın başına getirir. Aydınları
örgütleme görevini ifa eden, öncesinde devrimci yükselişe karşı Rus kültürünü
korumak olan bu kurumun amacı, Rus bilim ve kültür insanlarını araştırma ve
emek sürecine ait temel bilgilerle beslemek, onlara sığınacak bir yuva sunmak
ve gerekli ihtiyaçlarını temin etmektir. Rusya’daki bilim ve sanat insanlarının
koruma görevini üstlenen Gorki, bir yandan da Kamusal Eğitim Bakanı Lunaçarski’nin
en önemli yardımcılarından biri hâline gelir.
Gün gelir, Volga bölgesini kıtlık ve kuraklık vurur.
Mahsulün düşük olması ile ablukanın ve savaşın uzun yıllardır harap ettiği bazı
şehirler, daha da zayıf düşerler. Milyonlarca insan, kışı ekmeksiz geçirmek
zorunda kalır.
Bu noktada Gorki harekete geçip, insanlığı bu muazzam
trajedi konusunda bilinçlendirmeyi kendisine görev beller. Anatole France,
Gerard Hauptmann, George Bernard Shaw gibi büyük sanatçıların desteğini almaya
çalışır. Yaşananları Avrupa’ya ilk ağızdan aktarmak için, artık kendisine ırak
ve yabancı olan Rusya’dan ayrılır. Gençlik dönemindeki o göçebelik, o kök
tutmayan aylaklık, yitip gitmiştir. Seyahati esnasında eskiden beri çilesini
çektiği verem indirir sillesini, Gorki’yi Almanya’da durmaya ve bir sanatoryuma
yatmaya mecbur eder.
Öte yandan, Avrupa’nın büyük kâşiflerinden ve
bilgelerinden Nansen, kıtlığın çilesini çeken şehirlere yardım toplamak için
Avrupa’yı arşınlamaktadır. Nansen, Londra'da, Paris'te ve Roma’da görüşmeler
yapar. Sahip olduğu, kimsenin şüphe etmediği apolitik konumu sayesinde gittiği
her yerde kendisine muhatap bulur ve bu insanlara yaşananların sorumluluğunun
komünizme ait olmadığını, bunun bir afet, felâket ve talihsizlik olduğunu
söyler. Sonuçta Rusya abluka altındadır, tecrit edilmiştir, dolayısıyla,
açlıktan kırılan tüm halkını kurtarması mümkün değildir. Kaybedecek vakit
yoktur. Kış kapıyı çalmıştır. Açlara acilen yardım edilmezse, hepsi ölecektir.
Bu çağrıya birçok cömert isim cevap verir. İşçiler,
aralarında para toplarlar. Ama bu dönem, hayırda bulunmak veya yardım toplamak
için uygun değildir. Zira Batı’da hava, Rusya’ya karşı kin ve öfke yüklüdür.
Avrupa’nın önde gelen gazeteleri, Nansen’in yürüttüğü kampanya ile hiç
ilgilenmezler. Duygularının esiri olmuş, öfkesiyle zehirlenmiş, yaşananları
kayıtsızlıkla ele alan Avrupa, Rusya’nın çektiği ızdırabı hiç umursamaz.
Gerekli yardım yapılmaz. Neticede milyonlarca insan ölür.
Bu trajedi karşısında ümitsizliğe kapılan Gorki,
Avrupa’daki bu zorbalığa lanet okur ve Avrupa medeniyetinin sona ereceğine dair
kehanette bulunur. Ona göre “dünya, Avrupa’nın ahlakî açıdan gösterilmesi
gereken o hassasiyetten mahrum olduğunu görmüştür. Bu durum, Batı dünyasının
yozlaşıp çökeceğine dair bir alamettir. Avrupa medeniyeti, eskiden teknik ve
maddi zenginliği değil, ayrıca ahlakî zenginliğinden ötürü de saygı görmüştür.
O ahlak ve teknik-maddi zenginlik, Batı’nın Doğu karşısında otorite ve itibar
elde etmesini sağlamıştır. Çöktüğü vakit, Avrupa medeniyetini barbarlığın
saldırılarından hiçbir şey koruyamayacak.”
Gorki, Avrupa’nın harap olacağına dair,
bilinçaltından, içeriden bir ses işitmektedir. Aynı ses kendisine, Rus
Devrimi’nin amansız düşmanının, ölümüne sebep olacak hasmının köylülük olduğunu
da söylemektedir.
Devrim, temelde kentli olan sosyalist ideolojinin ve
kentli işçi sınıfının bir eseridir. Devrim, köylülere toprak verdiği için onlar
da devrime destek sunmuşlardır. Ama köylü aklı, devrimin programındaki diğer
kısımları idrak edememiş, bu programın çıkarlarına uygun olup olmadığını bir
türlü anlayamamıştır.
Köylülük konusunda ümitsizlik içinde olan Gorki’ye
göre köylülerin bencil ve çıkarcı psikolojisi, kentli işçilerin ideolojisini
asla özümseyemez. Şehir, medeniyetin merkezi, o medeniyeti kuranların
yuvasıdır. Medeniyet, şehrin ta kendisidir. Şehir insanının psikolojisi, kır
insanın psikolojisine kıyasla, fedakârlığa ve çıkarsız hareket etmeye daha
fazla meyillidir. Bencillik ve çıkarcılık, köylü kitleler kadar köy
aristokrasisinde görülen marazlardır. Büyük toprak sahiplerinin tabiatı fabrika
sahiplerine kıyasla daha katıdır, daha dingindir ve daha dışlayıcıdır. Köyün
pusulası, her daim aşırı sağı gösterir. Finans ve sanayi ise orta yolcudur, bu
anlamda devrimle anlaşma yapma, ona tavizlerde bulunma eğilimindedir. Şehir,
insanları kolektivizme uygun hâle getirirken; köy, insanları alabildiğine
bireycileştirmektedir. Tam da bu sebeple, muhtemelen sosyalizmle bireycilik
arasında yaşanacak nihai savaş, kırla kent arasında patlak verecektir.
Avrupa’daki kimi devlet adamları da Gorki’nin
endişelerini paylaşmaktadır. Örneğin Caillaux[1] kentlerdeki sanayileşmeden
kendilerini kurtarmak isteyen Orta Avrupa köylülerinden rahatsızdır ve onlara
endişeyle yaklaşmaktadır. Macaristan’da kırsal bölgelerde küçük ölçekli sanayi
üretimi artış göstermektedir. Köylüler, bu gelişmeye rağmen kendi ipeklerini
eğirmekte, kendi aletlerini kendileri imal etmektedir. Kırsal bölgelerde
köylüler, Ortaçağ’a has ilkel ekonomiyi tekrar diriltme gayreti içerisindedirler.
Gorki’deki sezgi ve gelecekle ilgili öngörü, bilim insanlarınca da teyit
edilmektedir.
Bu ve buna benzer konuları 1922 yılının Aralık ayında
Almanya’nın Oder-Spree şehrinin Bad Saarow ilçesinde bulunan Yeni Sanatoryum’da
Gorki ile konuşma imkânı buldum. Bulunduğu bölüm, çat kapı gelen misafirlere ve
yabancılara kapalıydı. Ama eşi Maria Feodorovna, bana o kapıyı açtı. Gorki’nin
eşi, Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca biliyordu.
O günlerde Gorki, otobiyografisinin üçüncü cildini
yazıyordu, ayrıca Rus halkıyla ilgili bir kitaba yeni başlamıştı.
― Rus halkını mı anlatacaksınız kitabınızda?
― Evet. Rusya’da gördüğüm, bizzat tanıdığım, ünlü
değilse de ilginç olan insanları anlatacağım.
Gorki’ye Bolşevizmle ilgili sorular sordum. Bazı
gazeteler, Gorki’nin Bolşevik liderlerden uzaklaştığını iddia ediyorlardı. Bu
iddiaları yalanlayan Gorki, Rusya’ya en kısa sürede dönmek istediğini söyledi.
Sovyetler’le iyi ve normal seyreden bir ilişkiye sahipti.
Bu ihtiyar aylak adamda, bu saçları ağarmış seyyahta
başka bir şey görüyordunuz. Keskin gözleri, köylülere has, nasır tutmuş elleri,
biraz bükülmüş beli ve Tatar bıyığı ile Gorki, fiziken kentli birinden çok
köylüye benziyordu. Ama Tolstoy’dan farklı olarak, o hürmete layık Asyalı
ruhtan yoksundu.
Tolstoy, Hristiyan köylü komünizmini vaaz etmişti.
Gorki ise Batı’nın makinelerine, teknolojisine, bilimine, yani Tolstoy’daki
mistisizmin tiksindiği her şeye hayranlık ve saygı duyan bir isimdi. Bu Slav
kökenli aylak, gizliden gizliye, bilinçaltında Batı’nın ve medeniyetinin bir
destekçisi, düşkünü ve meftunu idi.
Bad Saarow’un komünist devrime dair dedikoduların ve
yaklaşmakta olan faşist gericiliğe ait şarkıların ulaşmadığı o ıhlamur ağaçları
altında Gorki, feri gitmiş, sanrılar gören gözleriyle, o harikulade medeniyetin
artık kendisini iyice hissettiren sonbaharını ve ölümünü ızdırap içinde
seyretmekteydi.
José Carlos Mariátegui
1925
[Kaynak: José Carlos Mariátegui: An
Anthology, Yayına Hazırlayan ve Tercüme Eden: Harry E. Vanden ve Marc
Becker, Monthly Review Press, 2011, s. 409-415.]
Dipnot:
[1] Joseph-Marie-Auguste Caillaux: Dönemin önemli Fransız
siyasetçilerinden ayrıca Radikal Parti’nin lideri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder