Bir
İtalyan gazetesinde yayınlanan röportajdan:
Zorunlu
hapis koşullarında mı yaşıyoruz, bu yaşadığımız yeni bir tür totalitarizm
midir?
Birçok
yöne bakarak yeni bir hipotez geliştiriyoruz. Bu hipoteze göre bugün dünyanın
sonuna, haklar, meclis ve güçler ayrılığı üzerine kurulu burjuva
demokrasilerinin sonuna tanıklık ediyoruz. Kontrollerin kalıcılaştığı, tüm
politik faaliyetlerin durdurulduğu yeni bir despotizmle karşı karşıyayız ve
mevcut hâl, bugüne dek bildiğimiz tüm totalitarizm biçimlerinden daha beter.
Amerikalı
siyaset bilimciler buna “güvenlik devleti” diyorlar. Bu devlet, “kamu sağlığı”
(ki bu terim, Terör döneminde gündeme gelen o kötü şöhretli “kamu sağlığı
komiteleri”ni akla getiriyor) gibi güvenlikle alakalı sebeplere bağlı olarak,
bireysel özgürlüklere belirli kısıtlamalar getiriyor.
İtalya’da
yürütmenin hazırladığı geçici yasalara uzun zamandır alışkındık zaten. Bu
sayede yürütme, yasamanın yerini alıyor ve pratikte demokrasinin sırtını
dayadığı güçler ayrılığı ilkesi ilga ediliyor. Video kameralarla ve cep
telefonlarıyla tatbik edilen kontrol, faşizm ve Nazizm gibi totaliter
rejimlerde uygulanan kontrol biçimlerini fersah fersah aşıyor.
Veriler,
bilhassa cep telefonları ile toplanan veriler konusunu bir de sık sık yapılan
ama çoğunlukla eksiklerle malul ve sürekli yanlış yorumlanan basın
konferansları ile birlikte ele almak gerekiyor sanırım.
Bu
önemli bir mesele, çünkü tam da ele aldığımız olgunun kökenine dair bir şeyler
söylüyor.
Az
çok epistemolojiden haberdar olanlar, son aylarda medyanın herhangi bir
bilimsel ölçüte dayanmadan bir yığın rakamı insanların gözüne sokmuş olması
karşısında şaşkına dönmüşlerdir. Bu haberlerde rakamlar, aynı dönemde her yıl
yaşanan ölüm sayısı ile ilişkilendirilmediği gibi, üstelik ölüm sebepleri
üzerinde de durulmuyor.
Ben
ne virologum ne de doktor, ama güvenilir ve resmi kaynaklara bakacak ferasete
sahibim. Rakamlara bakılacak olursa bugüne dek koronavirüs yüzünden 21.000 kişi
ölmüş ki bu, epey yüksek bir rakam. Ama aynı rakamı yıllık istatistikî
verilerle kıyasladığımızda başka bir şey görüyoruz. Ulusal İstatistik Enstitüsü
Başkanı Dr. Gian Carlo Blangiardo, bir iki ay evvel geçen yılın ölü sayısını
açıkladı ve 647.000 kişinin öldüğünü söyledi (günlük 1772 ölü). Sebepleri
ayrıntılarıyla analiz edildiğinde 2017 verilerine göre 230.000 kişi
kardiyovasküler hastalıklar, 180.000 kanser, en az 53.000 kişi solunum
hastalıkları yüzünden ölmüş. Burada özellikle bizim yakından ele almamızı
gerekli kılan bir mesele öne çıkıyor.
Nedir
o?
Dr.
Blangiardo'nun ifadesini olduğu gibi aktarıyorum:
“Mart 2019’da solunum
hastalıkları yüzünden 15.189, bir yıl önce ise 16.220 kişi ölmüş. Ne tesadüf ki
bu rakamlar, Mart 2020’de açıklanan Covid yüzünden ölenlerin sayısından
(12.352) yüksek.”
Eğer
bu açıklama doğruysa şüphelenecek bir şey yok demektir. Dolayısıyla buradan,
mevcut salgının önemini azaltmaksızın, bu rakamların ülkemizin tarihinde, iki
dünya savaşında bile alınmamış, özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirlerin meşru olup
olmadıkları sorusunu sormalıyız.
Şu
şüpheli bir meseledir ve şüphelenmek gayet meşrudur: paniğin yayılması ve
insanların evlere hapsedilmesiyle halk, önce ulusal sağlık hizmetlerini felç
eden, ardından da Lombardiya’da salgınla başa çıkma noktasında bir dizi ciddi
hata yapan hükümetin sorumluluklarını sırtlamak zorunda kalmıştır.
Bilim
insanları bile bu süreçte iyi bir sınav vermediler. Kendilerinden beklenen
cevapları sunamadılar. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Nihayetinde
ahlakla ve politikayla alakalı olan kimi kararları bilim insanlarına ve
doktorlara bırakmak, her zaman tehlikeli bir meseledir. Bilim insanları, doğru
ya da yanlış, kendi belirledikleri sebepler uyarınca, iyi niyetle hareket
ederler, ama tarihin de kanıtladığı biçimiyle, her türden ahlakî ilkeyi feda
etmek isterler.
Bu
noktada Nazizm koşullarında epey saygın bilim insanlarının öjeni siyasetine
öncülük ettiği örnekleri akla getirebiliriz. Bu isimler, Alman askerlerini
korumak ve bilimi ilerletmek için gerekli olduğunu düşündükleri, ölümlere yol
açan deneyleri yaparken kurulmuş olan toplama kamplarından istifade ettiler ve
bunu yaparken zerre tereddüt yaşamadılar.
Bugün
ise bilim insanları, kaygı verici bir pratik sergiliyorlar. Gerçi medya
gizliyor ama bilim insanları arasında bir tartışmanın yaşandığına hiç şahit
olmuyoruz. Ünlü bir isim olan Fransız virolog Didier Raoult, salgın ve
izolasyon tedbirlerinin etkisi konusunda farklı görüşlere sahip. Hatta bir
röportajında izolasyonun “Ortaçağ’a has bir batıl inanç” olduğunu bile söyledi.
Daha
önce bir yerde dile getirdiğim üzre, bilim çağımızın dini hâline geldi. Dinle
kurulan analoji, birebir anlamıyla ele alınmalı: teologlar Tanrı’yı tarif
edemeyeceklerini söylediler, ama O’nun adına ahlak kurallarını dikte ettiler ve
zındıkları hiç tereddüt etmeden yaktılar. Virologlar da virüsün ne olduğunu tam
olarak bilmediklerini söylüyorlar, ama onun adına insanların nasıl yaşamaları
gerektiğine karar verebilecekleri iddiasında bulunuyorlar.
Geçmişte
olduğu gibi bugün de bize sıklıkla hiçbir şeyin eskisi olmayacağı,
hayatlarımızın değişmesi gerektiği söyleniyor. Sence ileride neler yaşanacak?
Daha
önce tarif ettiğim biçimiyle, yeni bir despotizm biçiminin gündeme gelmesini
beklemeli, ona karşı kendimizi sürekli tetikte tutmalıyız. Öte yandan bir
seferliğine gidişatın dışına çıkıp yeryüzünde insan türünün kaderi üzerinden
meselelere baktığımda aklıma hemen büyük Hollandalı bilim insanı Ludwig Bolk’un
görüşleri geliyor. Bolk’a göre insan türüne asıl damgasını vuran husus, doğal
hayat içerisinde çevreye uyum sağlama süreçlerinin ilerici mânâda kesintiye
uğramasıdır. Bu süreçler yerini çevreyi insana uydurma amacını güden teknolojik
cihazların aşırı ölçüde büyüme kaydettiği sürece bırakmıştır. Bu süreç belirli
bir sınırı aştığında zararlı hâle gelir ve türün yıkımına yol açar. Tecrübe
ettiğimiz olguların da gösterdiği kadarıyla o sınıra ulaşıldı. Tüm hastalıkları
iyileştirmesi gerektiği düşünülen tıp, artık daha büyük bir kötülüğe yol açma
riski taşıyor. Bu risk bile tek başına her tür araçla karşı konulması gereken
bir mesele.
Giorgio Agamben
22 Nisan 2020
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder