ABD’nin endüstriyel-askerî kompleksi, Latin Amerika’da
belirli bir birikim ve deneyimle yüklenip Ortadoğu’ya gelmiştir. Bu geliş için Ortadoğu’nun
kıvama getirilmesi şarttır. Sol, Latin Amerika birikimini ve deneyimini
unutmuş, bu dönüşümün endüstri kısmına, sağ askerî yanına bağlanmıştır. Bunun
dışında edilen sözler, yalandan ibarettir.
Sol, toplumsal ilerleme, gelişme ve kalkınma üzerine
kurulu fikriyata tavdır. “Marksistler olması gerekene değil olana bakarlar”
diyen Lenin, çöpe atılmalıdır. Her konuşan, “toplumsal devrim”den, “yeni insan”dan,
mistik, metafizik birey kurgularından, bugünü görmeyen zırvalardan
bahsetmektedir. “Halktan kopmak, tecrit olmak için gerekli reçeteler” havada
uçuşmaktadır.[1] Bu yüzden endüstriyel dönüşüme ses çıkartılmaz. Sadece liberal
mızırdanma dâhilinde, askerî olana itiraz ediliyormuş gibi yapılır. Gün
kurtarılır. Sonuçta liberalizm, askerî kompleksin uzantısıdır.
Elinde silâh olan, “askerle çatışan” bile, bu
koşullarda “bizim gençlerimiz” der, askerlerin “yoksul ailelerin çocukları”
olduğu üzerinde durur. Sınıfsalmış gibi görünen bu duruş, esasen hükümsüzdür.
CHP üzerinden orduya örgütlenenler, bugün askerî
pratiğe sahip çıkmaktadırlar. Dün Suriye için tezkereye onay veren CHP’liler,
meseleyi Erdoğan’ın bireysel hırsına indirgeyerek, kendi suçlarını, bünyesinde
yer aldıkları devleti gizlemek niyetindedirler.[2] Ama öte yandan, aynı CHP’nin
kanalı Fox’ta son gelişmelerle ilgili bir yayında Suriye haritasına yer
verilir ve o haritada Türkiye’nin kontrolündeki, maviyle işaretlenmiş bölgeye
nedense İdlib de dâhil edilir.
Bu düzlemde “sınıfsız kaynaşmış kitle” ve “yurtta
sulh” iç içe geçer. O kaynaşma ve sulh hâlinde BEKSAV etkinlikleri, Şişli
Belediyesi talimatı ile birlikte iptal edilmelidir.[3] “Komünist sanat” CHP
belediyesinin kaprislerine tabidir, mecburdur.
Çünkü en eleştiren bile Kemalizmi yüceltmek için
eleştirmektedir. Eleştirdikçe Kemalizm dışı bir gerçekliğin mümkün olmadığı,
dolaylı olarak ispatlanmış olur. Küçük burjuvazi, onun sahtesine, taklidine
bile muhtaçtır. Kemalistmiş gibi görünme gayreti, solun görünmeme çabasının bir
boyutudur.
Bu “sözde Kemalizm”, bir tür yerlilik adına, yeniden
üretilir. “Yerlileşmek için Kemalist olmak şarttır” denilir. Çünkü küçük
burjuva için sınırı çizen de sınıfı atlatan da odur. Ondan öncesi ve sonrası
yoktur. Bu da bugünde farklı ve başka olanı görecek gözleri kör eder. Burjuva
devrim sahiplenilir, sonra da insanlar “onu soldan eleştiriyoruz” diyerek
kandırılır.[4] Aşma imkânları sol nezdinde silinir. Marx-Engels’te ve Lenin’de
gördüğümüz, küçük burjuva pratiklere yönelik yoğun eleştirinin bu topraklarda
karşılık bulmamasının sebebini Kemalizme bağlılıkta aramak gerekir. Mesele tek
başına Kemalizm değil, solun onunla ilişkisidir.
* * *
Bugün “Suriye’de işgale hayır” diyenler, ellerinde
silâhla kapılarında durdukları Suriye köylerinin, petrol kuyularının ne
olduğuna bakmazlar. Eskiden IŞİD’in sattığı petrol, şimdi YPG eliyle (gene)
Türkiye üzerinden satılmaktadır. Bunu kimse sorgulamaz. Dün “ne Rakka’sı, Şam’a
girelim!” diyenler, bugün “barış”tan söz ederler. (Onlara öğretilen) Siyaset
böyle bir şeydir.
Bunlardaki Kemalizm eleştirisi, yeni Ortadoğu’ya
uygun, müsait, kıvama getirilmiş bir üst ideoloji içindir. Onun içinde çalışma
yürütülmesini, bölünmesini istemedikleri için Kemalizm içi örgütleri
eleştirirler. İçinde olanlarla dışındaymış gibi görünenler, birbirlerini
tamamlarlar. Bir taraf, sadece sınıfsız bir tasavvur olarak “ülkemiz”den,
“askerimiz”den, “varlığımız”dan, “küçük düşürüldüğümüzden” bahseder.[5] Diğer
taraf ise “sınır kapıları”, “toplumsal rıza”, “Sarayın şatafatı”, CHP’vari ucuz
ajitasyon, askerin yoksul emekçi olduğu üzerinde durur.[6]
İkisinin asıl umurunda olan göçmenler değil, “tehdit
edilen” Avrupa’dır, iki taraf da maden ocağına kendisini kilitleyen işçiyi
küçük görür, ezileni-emekçiyi yüksek siyasetten anlamamakla eleştirir, yüksek
siyasete de der ki “ezileni-emekçiyi senin önünde diz çöktüreceğim!” Görev
tanımları budur. Küçük burjuva, emekçiye ve ezilene bundan daha fazlasını vaat
edemez.
Onların vaat ettiği, iktidara “güçlü yerel
müttefikler” olmaktan ibarettir. “Sabitlikleriyle aydınlıklara akmak
isteyen”[7] Tarık Şengül, mühendis olarak, aslında akıştan memnundur, kârın
farkındadır, sadece tarihsel-toplumsal dayanakların, daha doğrusu, kendisinin
görülmemesinden şikâyetçidir. Küçük burjuvanın tek işi, kendisini satmaktır!
Bunlar, iktidara “beni gör artık” demekten başka bir
şey söylemezler. “Suriye’ye gir ama bensiz girme!” derler. “Oraları bensiz inşa
edemezsin!” uyarısında bulunurlar. Tarık Şengül, şu an hükümetin dile
getirdiği, “ulus-devlet sınırlarını korumak için Suriye’deyim” sözüne inanmış
görünmektedir. Ama yazısında, nedense AKP’ye önerdiği “yerel müttefikler”in
kimler olduğundan söz etmemektedir. “O ulus-devlet sınırları, resmiyette
Halep’in 30 kilometre güneyinden geçtiği söylenen Misak-ı Milli sınırını ifade
ediyor olabilir mi?” sorusuna cevap vermemektedir. Ayrıca “yerel müttefik”,
olası CHP iktidarına bağlanmış kendi varlığını ifade ediyor da olabilir. Yalnız
bu arada kendisi sabit midir, orası şüphelidir!
Bunların partisi ÖDP, yıllarca “sermaye akıyor, emek
niye akmıyor!” demiştir. Sermayenin “fink attığı dünya”nın sunduğu ilerleme ve
özgürlük, gölgesini emeğin zihnine de düşürmeli, geri kalmış, esir olan emek,
kurtarılmalı ve ilerlemelidir. Sanki emek kayırılıyor, savunuluyormuş gibi
yapılır. Oysa sermayenin küresel akışı bağlamında emperyalizmin uşağı
olunmaktadır. Bu tür solcular için siyaset bundan ibarettir. Bir şey olmazsa,
dalga geçer gibi, “olsun yeniden başlarız” derler. Öte yandan, kendi
işyerlerinde düşük ücretli, sendikasız işçi çalıştırmayı maharet sayarlar. (Ankara’da
Windows bandrolü üreten tesisin sahibi, yayıncılık sektörünü sömürerek biriktirdiği
parayla örgütün parasını şişiren “eski” bir Devyolcudur!)
* * *
Oysa asker dışarıda ise demek ki endüstri içte
muhkemdir. Endüstri dışta ise demek ki asker içte tahkimdir. Sol, bu gerçeklik
için sabitlenmiş akıştır. Başka bir rolü yoktur, zaten başkasını da istemez.
Mesele, sol denilen denkleme göre düşünülüp hareket ediliyor olmasıdır. O
hareket, askerî-endüstriyel kompleksin emri olmaksızın bir hiçtir.
Eren Balkır
01 Mart 2020
Dipnotlar:
[1] Ajith, Against Avakianism, Yayınlayan: Christophe Kistler, Utrecht
2007, s. 47.
[2] Hamide Yiğit, “İdlip’te Fırtına Kopuyor”, 28 Şubat
2020, Sendika.
[3] “Beksav”, 28 Şubat 2020, Etha.
[4] İhsan Gülhan, “Sol Yel Esip Geçmiş Gibi”, 24 Şubat
2020, Sendika.
[5] “Askerler Evine Dönsün”, 29 Şubat 2020, Duvar.
[6] “Sömürgeci Savaşa Hayır”, 28 Şubat 2020, Etha.
[7] Tarık Şengül, “Sabitliklerinden Kurtulmuş
(Karanlık) Gecelere Akıyoruz!”, 29 Şubat 2020, Birgün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder