Pages

02 Mart 2020

Muhkem


ABD’nin endüstriyel-askerî kompleksi, Latin Amerika’da belirli bir birikim ve deneyimle yüklenip Ortadoğu’ya gelmiştir. Bu geliş için Ortadoğu’nun kıvama getirilmesi şarttır. Sol, Latin Amerika birikimini ve deneyimini unutmuş, bu dönüşümün endüstri kısmına, sağ askerî yanına bağlanmıştır. Bunun dışında edilen sözler, yalandan ibarettir.

Sol, toplumsal ilerleme, gelişme ve kalkınma üzerine kurulu fikriyata tavdır. “Marksistler olması gerekene değil olana bakarlar” diyen Lenin, çöpe atılmalıdır. Her konuşan, “toplumsal devrim”den, “yeni insan”dan, mistik, metafizik birey kurgularından, bugünü görmeyen zırvalardan bahsetmektedir. “Halktan kopmak, tecrit olmak için gerekli reçeteler” havada uçuşmaktadır.[1] Bu yüzden endüstriyel dönüşüme ses çıkartılmaz. Sadece liberal mızırdanma dâhilinde, askerî olana itiraz ediliyormuş gibi yapılır. Gün kurtarılır. Sonuçta liberalizm, askerî kompleksin uzantısıdır.

Elinde silâh olan, “askerle çatışan” bile, bu koşullarda “bizim gençlerimiz” der, askerlerin “yoksul ailelerin çocukları” olduğu üzerinde durur. Sınıfsalmış gibi görünen bu duruş, esasen hükümsüzdür.

CHP üzerinden orduya örgütlenenler, bugün askerî pratiğe sahip çıkmaktadırlar. Dün Suriye için tezkereye onay veren CHP’liler, meseleyi Erdoğan’ın bireysel hırsına indirgeyerek, kendi suçlarını, bünyesinde yer aldıkları devleti gizlemek niyetindedirler.[2] Ama öte yandan, aynı CHP’nin kanalı Fox’ta son gelişmelerle ilgili bir yayında Suriye haritasına yer verilir ve o haritada Türkiye’nin kontrolündeki, maviyle işaretlenmiş bölgeye nedense İdlib de dâhil edilir.

Bu düzlemde “sınıfsız kaynaşmış kitle” ve “yurtta sulh” iç içe geçer. O kaynaşma ve sulh hâlinde BEKSAV etkinlikleri, Şişli Belediyesi talimatı ile birlikte iptal edilmelidir.[3] “Komünist sanat” CHP belediyesinin kaprislerine tabidir, mecburdur.

Çünkü en eleştiren bile Kemalizmi yüceltmek için eleştirmektedir. Eleştirdikçe Kemalizm dışı bir gerçekliğin mümkün olmadığı, dolaylı olarak ispatlanmış olur. Küçük burjuvazi, onun sahtesine, taklidine bile muhtaçtır. Kemalistmiş gibi görünme gayreti, solun görünmeme çabasının bir boyutudur.

Bu “sözde Kemalizm”, bir tür yerlilik adına, yeniden üretilir. “Yerlileşmek için Kemalist olmak şarttır” denilir. Çünkü küçük burjuva için sınırı çizen de sınıfı atlatan da odur. Ondan öncesi ve sonrası yoktur. Bu da bugünde farklı ve başka olanı görecek gözleri kör eder. Burjuva devrim sahiplenilir, sonra da insanlar “onu soldan eleştiriyoruz” diyerek kandırılır.[4] Aşma imkânları sol nezdinde silinir. Marx-Engels’te ve Lenin’de gördüğümüz, küçük burjuva pratiklere yönelik yoğun eleştirinin bu topraklarda karşılık bulmamasının sebebini Kemalizme bağlılıkta aramak gerekir. Mesele tek başına Kemalizm değil, solun onunla ilişkisidir.

* * *

Bugün “Suriye’de işgale hayır” diyenler, ellerinde silâhla kapılarında durdukları Suriye köylerinin, petrol kuyularının ne olduğuna bakmazlar. Eskiden IŞİD’in sattığı petrol, şimdi YPG eliyle (gene) Türkiye üzerinden satılmaktadır. Bunu kimse sorgulamaz. Dün “ne Rakka’sı, Şam’a girelim!” diyenler, bugün “barış”tan söz ederler. (Onlara öğretilen) Siyaset böyle bir şeydir.

Bunlardaki Kemalizm eleştirisi, yeni Ortadoğu’ya uygun, müsait, kıvama getirilmiş bir üst ideoloji içindir. Onun içinde çalışma yürütülmesini, bölünmesini istemedikleri için Kemalizm içi örgütleri eleştirirler. İçinde olanlarla dışındaymış gibi görünenler, birbirlerini tamamlarlar. Bir taraf, sadece sınıfsız bir tasavvur olarak “ülkemiz”den, “askerimiz”den, “varlığımız”dan, “küçük düşürüldüğümüzden” bahseder.[5] Diğer taraf ise “sınır kapıları”, “toplumsal rıza”, “Sarayın şatafatı”, CHP’vari ucuz ajitasyon, askerin yoksul emekçi olduğu üzerinde durur.[6]

İkisinin asıl umurunda olan göçmenler değil, “tehdit edilen” Avrupa’dır, iki taraf da maden ocağına kendisini kilitleyen işçiyi küçük görür, ezileni-emekçiyi yüksek siyasetten anlamamakla eleştirir, yüksek siyasete de der ki “ezileni-emekçiyi senin önünde diz çöktüreceğim!” Görev tanımları budur. Küçük burjuva, emekçiye ve ezilene bundan daha fazlasını vaat edemez.

Onların vaat ettiği, iktidara “güçlü yerel müttefikler” olmaktan ibarettir. “Sabitlikleriyle aydınlıklara akmak isteyen”[7] Tarık Şengül, mühendis olarak, aslında akıştan memnundur, kârın farkındadır, sadece tarihsel-toplumsal dayanakların, daha doğrusu, kendisinin görülmemesinden şikâyetçidir. Küçük burjuvanın tek işi, kendisini satmaktır!

Bunlar, iktidara “beni gör artık” demekten başka bir şey söylemezler. “Suriye’ye gir ama bensiz girme!” derler. “Oraları bensiz inşa edemezsin!” uyarısında bulunurlar. Tarık Şengül, şu an hükümetin dile getirdiği, “ulus-devlet sınırlarını korumak için Suriye’deyim” sözüne inanmış görünmektedir. Ama yazısında, nedense AKP’ye önerdiği “yerel müttefikler”in kimler olduğundan söz etmemektedir. “O ulus-devlet sınırları, resmiyette Halep’in 30 kilometre güneyinden geçtiği söylenen Misak-ı Milli sınırını ifade ediyor olabilir mi?” sorusuna cevap vermemektedir. Ayrıca “yerel müttefik”, olası CHP iktidarına bağlanmış kendi varlığını ifade ediyor da olabilir. Yalnız bu arada kendisi sabit midir, orası şüphelidir!

Bunların partisi ÖDP, yıllarca “sermaye akıyor, emek niye akmıyor!” demiştir. Sermayenin “fink attığı dünya”nın sunduğu ilerleme ve özgürlük, gölgesini emeğin zihnine de düşürmeli, geri kalmış, esir olan emek, kurtarılmalı ve ilerlemelidir. Sanki emek kayırılıyor, savunuluyormuş gibi yapılır. Oysa sermayenin küresel akışı bağlamında emperyalizmin uşağı olunmaktadır. Bu tür solcular için siyaset bundan ibarettir. Bir şey olmazsa, dalga geçer gibi, “olsun yeniden başlarız” derler. Öte yandan, kendi işyerlerinde düşük ücretli, sendikasız işçi çalıştırmayı maharet sayarlar. (Ankara’da Windows bandrolü üreten tesisin sahibi, yayıncılık sektörünü sömürerek biriktirdiği parayla örgütün parasını şişiren “eski” bir Devyolcudur!)

* * *

Oysa asker dışarıda ise demek ki endüstri içte muhkemdir. Endüstri dışta ise demek ki asker içte tahkimdir. Sol, bu gerçeklik için sabitlenmiş akıştır. Başka bir rolü yoktur, zaten başkasını da istemez. Mesele, sol denilen denkleme göre düşünülüp hareket ediliyor olmasıdır. O hareket, askerî-endüstriyel kompleksin emri olmaksızın bir hiçtir.

Eren Balkır
01 Mart 2020

Dipnotlar:
[1] Ajith, Against Avakianism, Yayınlayan: Christophe Kistler, Utrecht 2007, s. 47.

[2] Hamide Yiğit, “İdlip’te Fırtına Kopuyor”, 28 Şubat 2020, Sendika.

[3] “Beksav”, 28 Şubat 2020, Etha.

[4] İhsan Gülhan, “Sol Yel Esip Geçmiş Gibi”, 24 Şubat 2020, Sendika.

[5] “Askerler Evine Dönsün”, 29 Şubat 2020, Duvar.

[6] “Sömürgeci Savaşa Hayır”, 28 Şubat 2020, Etha.

[7] Tarık Şengül, “Sabitliklerinden Kurtulmuş (Karanlık) Gecelere Akıyoruz!”, 29 Şubat 2020, Birgün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder