Pages

27 Ocak 2020

Türkiyeli Komünistlere ve Emekçi Kitlelerine


Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nde Sadrettin Celâl’in konuşması. Konuşma, kongrenin sendikalar meselesini ele alan 20 Kasım 1922 tarihli 17. oturumunda gerçekleştirildi. Oturumda ele alınan alt başlıklardan biri de TKP idi.

● ● ●

 

Başkan: Yoldaş Lozovski’nin sunacağı özet yarına kaldı. Başkanlık, bu akşam sözü önemli ve aciliyet arz eden bir bildiriyi sunacak olan Türk yoldaşımıza vermeyi kararlaştırdı.

Orhan (Sadrettin Celâl Antel, Türkiye): Yoldaşlar, Anadolu’da komünistlerin toplu hâlde tutuklanmaları ve İstanbul’daki Türk işçileri sendikasının tasfiye edilmesine ilişkin gazete haberlerini hepiniz okumuşsunuzdur. Bu baskıları ve Kemalizmin yeni yöneliminin anlamını doğru biçimde kavrayabilmeniz için, kongrenin Ankara ve İstanbul’daki komünist partilerin, ayrıca milliyetçi hükümetin faaliyetleri konusunda bilgilendirilmesinin zaruri olduğu kanaatindeyim.

Türkiye Komünist Partisi, işçi ve köylülerin başlattıkları özgürlük hareketinin başına geçme imkânı bulan burjuva milliyetçi hükümetin emekçi kitlelerin âli menfaatleri aleyhine çalışmaya başladığı bir dönemde kuruldu. Sonuçta yeni kurulan komünist parti, karşısında iki düşman buldu: emperyalizm ve milli burjuvazi. Parti, asli düşmanı olan emperyalizmle mücadelenin sahip olduğu önemin ağır bastığını düşündü. Bu amaçla, emperyalizmle mücadele ettiği sürece, hükümete destek sunmayı kararlaştırdı. Ama parti, aynı zamanda işçi ve köylüler lehine olacak demokratik reformları talep etmeyi sürdürdü ve onları örgütlemeye çalıştı. Bu kararlar, Komintern’in İkinci Kongresi’nde millet ve sömürge meseleleri konusunda alınmış olan kararlara da uygun düşmekteydi.

Kurulduğu günden bugüne dek partinin bu siyasetinde en ufak değişiklik yaşanmadı. Bu tespitin doğru olup olmadığını görmek için, partinin orduya, işçilere ve köylülere yaptığı, nihai zafere dek savaşma çağrısını içeren açıklamalarına bakılabilir. Diğer yandan partinin, yalnızca Yunan burjuvazisinin ve Britanya emperyalizminin çıkarları için savaşmakta olan ordunun lağv edilmesi ve emekçi kitlelerin ayağa kalması ile ilgili olarak, Yunan ordusu ile Yunan emekçilere yaptığı açıklamaları da söz konusu açıklamaların yanında anmak gerekmektedir.

Kısa süre önce parti, İstanbullulara gericiliğe ve emperyalizme karşı birleşik cephe oluşturmaları ve Sultan’ın kaçmasına mani olup, onu halkın yüksek mahkemesi huzuruna çıkartmalarına dönük yeni bir çağrı daha yaptı.[1]

Bağımsızlık mücadelesinin içinden çıkmış olan Büyük Millet Meclisi hükümeti, tüm Doğu’nun verdiği destekten güç alarak, her daim Misak-ı Milli’yi ve emperyalizmle mücadeleyi savunmuştur. Fakat meclisin son üç yıl içinde ortaya koyduğu faaliyetlerin de gösterdiği biçimiyle, bu savunu, basit manada hileye dayalı bir siyasettir. Bu anlamda, bilhassa aşağıda belirteceğim hususlar, söz konusu gerçeği teyit eden birer delildir.

1. Hükümetin Sovyet hükümetiyle ilk ilişkileri kurduğu süreçte Moskova’ya gönderilen delegeler, ülkede büyük bir komünist partinin varolduğunu iddia etmişlerdir. Dediklerine göre, bu parti birçok kentte köylüleri cezbetmiş, hatta bazı yerlerde köylü sovyetleri tesis edilmiştir.

2. Sovyet Rusya’yı aldatmak amacıyla, idaresinin ilk döneminde, hükümet sadece burjuva güçlerden müteşekkil olan, Bolşevik Parti olduğu iddia edilen bir “Yeşil Ordu” kurmuştur.

3. İlk Sovyet büyükelçisinin Ankara’ya gelişi sonrası hükümet, Yeşil Ordu artıklarına ek olarak üst düzey devlet görevlileri ve aydınlardan oluşan bir resmî komünist parti kurmuştur.

4. Emperyalist hükümetleri memnun etmek adına Londra Konferansı’na giden heyet, uğradığı her başkentte, aralarında yoldaşlarımız Suphi ve Ethem Nejad’ın da bulunduğu yirmi kadar komünistin katledildiğini, hapisteki diğer komünistlerin de öldürülebileceğini, Bolşevik vebanın ülkelerinin başına belâ olmayacağını söylemiştir.

5. 1921’de Fransa ile imzalanan anlaşmanın da gösterdiği biçimiyle, hükümet Doğu’yla bağlarını kopartmış ve Misak-ı Milli aleyhine kimi tavizlerde bulunmuştur.

6. Son olarak belirtmek gerekir ki Komünist Parti ve Türk İşçileri Sendikası’na karşı alınan baskı amaçlı tedbirlerin Lozan Konferansı çağrısının yapıldığı güne denk düşmesi asla tesadüf değildir.

Ankara hükümeti, ülke içine yönelik olarak devreye soktuğu siyasî adımları dâhilinde, demokratik reformları esas alan bir programa sahip her grubun veya partinin çalışmalarına mani olmuş, her türden muhalefet hareketinin güçlenip kök salmasına fırsat vermeden, bu hareketleri yok etmiş, önemli konularda vaatlerde bulunarak halkı aldatmıştır. Bu siyaset, aşağıda belirtilen olgularda karşılık bulmuştur:

1. Hükümet, Büyük Millet Meclisi içerisinde oluşmuş olan ve en kapsamlı reform programını savunan “Halk Zümresi”ni ezmiştir.

2. Hükümet, anayasanın hazırlanması esnasında dile getirilen, mesleklere göre oy kullanma önerisini reddetmiştir.

3. Büyük Millet Meclisi içerisinde varolan muhalefet gruplarını ezmek adına hükümet, “Dayanışma Grubu” meydana getirmiş, Anadolu’nun her bölgesinde gruplar oluşturmuş, böylelikle halk katmanları üzerindeki idaresini güvence altına almaya çalışmıştır. Bu gruplar, esas olarak burjuvalardan, toprak ağalarından ve vurgunculardan oluşmaktadır.

4. Dile getirdiği vaatlere rağmen hükümet, emekçi kitlelerin çıkarına olacak hiçbir reformu yapmamıştır. Bilâkis hükümet, sendikaların ve işçi birliklerinin kurulmasını önlemek için tüm tedbirleri almış, köylülerin tahammülü zor vergilerin altında ezilmesine ses etmemiştir.

Partinin Kitlelerle İlişkisi

Partinin dile getirdiği sloganlar, sömürülen işçi ve köylü kitlelerinde güçlü bir karşılık bulmuş, daha fazla sayıda sınıf bilinçli insanın parti saflarına katılmasını sağlamıştır. Hükümetin partiye uyguladığı baskı dalgalarına karşın, işçiler ve köylüler partiye daha fazla ve daha güçlü bir biçimde bağlanmışlardır. Kısa vadede parti, önemli başarılar elde etmiştir. Mart-Ekim 1922 arası süreçte, faaliyet yürüttüğü ikinci dönemde parti, propaganda ve eğitim sahasında verimli bir çalışma yürütmüş, kızıl sendikalar ve komünist gençlik örgütleri kurmayı bilmiştir. Partinin kitlelere nüfuz ettiğini gören hükümetse, partinin faaliyetlerine son vermek için hazırlıklar yürütmüştür.

İstanbul

Türk İşçileri Sendikası’nın komünist propaganda yürüttüğü bahanesiyle yasaklandığı İstanbul’da komünist grubun elde ettiği nüfuz ve işçi hareketi konusunda bir şeyler söylemem gerek. Bu kentte çalışma yürütmek çok daha zor bir iştir. Her yönüyle komünizme düşman olan gerici Türk hükümetiyle ve emperyalizmle mücadeleye kilitlenmiş olan yoldaşlarımızın maruz kaldıkları o zor ve ağır koşulları burada anlatmaya gerek yok yoldaşlar. Ama belirtmek gerek ki onca engele ve korku salma amaçlı teşebbüse rağmen, İstanbul’daki komünist grubu, yaklaşık iki yıllık illegal faaliyetin ardından, kitle içerisinde önemli bir nüfuza sahip olmayı bilmiştir. Örgüt, fabrikalarda, işyerlerinde, emekçi insanların bulunduğu her yerde hücreler kurmuş, legal-illegal bildiriler, dergiler, manifestolar, makaleler, ayrıca komünist örgütlerden düzenli olarak temin edilen çok sayıda komünist yayın dağıtmıştır.

Bu akşam sizlere İstanbul’daki komünist grubunun başardığı her şeyi anlatmam tabii ki mümkün değil. Ama yürüttüğü faaliyetler konusunda bir fikir versin diye, Temmuz ayında İstanbul’daki en önemli işçi örgütlerinin genel kapitalist saldırıya karşı proleter bir birleşik cephe oluşturmak adına bir araya gelmesinden bahsedebilirim.

O güne dek en fazla sınıf bilincine sahip işçi örgütü olarak görülen Beynelmilel İşçi Sendikası[2], birleşik cephe kurma teşebbüsünü bir biçimde sabote etmiştir. Bu yoldaşlar, işçi sınıfının henüz hazır olmadığını, öncelikle eğitilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Biz ise bu söze karşılık, ancak eylem üzerinden teşkil edilebilecek birliği istemeyenlerin liderler olduğunu söyledik. Ayrıca bu birliği kuramazsak, burjuvazinin birbirleri arasında hiçbir bağ bulunmayan tüm işçi örgütlerini yok edeceğinden bahsettik. Yaşanan olaylar, bizim haklı olduğumuzu ispatlamıştır. Bugün gördüğümüz, bu zafiyetin yol açtığı sonuçlardır.

Hükümetin Yeni Yönelimi ve Bizim Perspektiflerimiz

Kemalizmin yeni yönelimi ile ilgili olarak şu özeti sunmak mümkündür: Londra Konferansı’nda emperyalizme karşı nefret yüklü bir dil kullanan Türk milli burjuvazisi, topyekûn savaş politikasından tavizler ve ihanetlerle yüklü politikaya geçmeyi, Türk emekçi halkının sömürülmesine ortak olmayı öne alan bir yaklaşıma göre hareket etmektedir. Londra Konferansı’ndan beri milli burjuvazideki devrimci ruh hâlinin yerinde artık yeller esmektedir. Bugün Ankara hükümetinin yüzü Lozan Konferansı’na dönüktür; o, varolmak ve büyük burjuvazinin çıkarlarını korumak noktasında zaruri olan barış şartlarını imzalamanın yollarını aramaktadır. Hükümetin amacı, Misak-ı Milli ile bağlantılı olarak verilecek tavizler üzerinden tüm bedeli emekçi kitlelere ödetmektir. Sizin de tanık olduğunuz üzere, Ankara hükümeti, proletarya ve komünistleri hedef alan kapitalist saldırının parçası olmaktan hiç imtina etmemektedir. Türkiye Komünist Partisi’ne karşı Mustafa Kemal hükümetinin uyguladığı barbarca baskılara dair bilgiler veren telgrafı, Yoldaş Clara Zetkin’in oturumun başında İtalya, Polonya, Romanya, Yunanistan, Letonya ve başka yerlerde komünistlere yönelik zulümleri tel’in eden konuşmasından önce almıştık. Bu baskıları barbarca olarak nitelememiz yerindedir, zira polis mahkûmlara usturalarla, ucu sivriltilmiş demir çubuklarla, insanlık dışı işkenceye maruz bırakmıştır.

Toplu tutuklamaları gerçekleştirirken Mustafa Kemal hükümeti, tutuklanan yoldaşlarımızı Sovyet Rusya adına casusluk yapmakla suçlamış, onlara vatana ihanet suçlaması yöneltmiştir. Son gelen haberlere göre, tutuklamalar hâlen daha devam etmektedir. Şuan itibarıyla tutuklu sayısı iki yüzü aşmıştır. İstanbul’da Türkiyeli işçilerin kurdukları sendika kapatılmış, komünistlerin peşine düşülmüştür. Olağan zamanlarda bu kadar insanın tutuklandığı başka bir ülke yoktur. Yaşanan baskılara ve teröre rağmen gerçek dostlarını ve düşmanlarını ayırmayı artık öğrenmiş olan işçi ve köylüler, partinin etrafında eskisine nazaran daha sıkı bir biçimde toplaşmaktadır. Şu olgular, bu gerçeğe dair birer delil olarak görülmelidir:

1. Ankara’daki cephanelik fabrikasında, İmalat-ı Harbiye’de komünist işçiler gözaltına alındığında komünist olmayan işçiler, gözaltıların neden yapıldığını sordular. Komünist oldukları için gözaltına alındıkları söylenince, aynı işçiler, “proletaryanın çıkarlarını savunan insanları gözaltına alıyorsunuz, o zaman bizi de tutuklayın. Eskiden komünist değildik ama şimdi komünistiz” dediler.

2. Bu keyfi tutuklamayı protesto eden bir komünist işçinin işçilerin komünist partide örgütlenmesi gerektiğine ilişkin çağrısına birçok işçi destek verdi. Çatışma yaşandı ve askerler düzeni tesis etme noktasında epey güçlük çektiler.

3. Köylü örgütlerinde tutuklamalar yaşandığı esnada köylüler epey güçlü bir direniş sergilediler.

4. İstanbul’da komünistler, bugün emperyalizmin ve burjuvazinin diktatörlüğüne ve terörüne rağmen, mücadele içerisinde elde ettikleri mevzileri korudular.

Yoldaşlar, burada size sunduğum bilgilerden de anlaşılacağı üzere Türkiye ve İstanbul’daki komünist partiler, milli kurtuluş mücadelesini, Komünist Enternasyonal’in talimatları uyarınca her daim desteklemişlerdir. Mevcut durum karşısında görülecektir ki komünist partiler, kendilerini her daim proletaryayı örgütleme ve eğitme faaliyetlerine vakfetmiş, bir yandan da kitleler için demokratik reformlar talep etmişlerdir. Burjuva milliyetçi hükümetse, dost ve yandaş görünmesine karşın, her daim partiye zulmetmiştir. Bugün de gördüğümüz biçimiyle, bu hükümet, her devrimciyi ve komünist hareketi yok etmeye kararlıdır.

İşin tuhaf yanı şu ki hükümet, emekçi kitlelerin ve tüm dünya proletaryasının daha fazla desteğine ihtiyaç duyduğu bir momentte, tüm emperyalist güçlerin Türkiye’ye tümüyle boyun eğdirmek için birleştiği koşullarda, kör körüne geliştirilmiş antikomünist politikalar devreye sokmakta ve buna uygun olarak hareket etmektedir. Gelgelelim bu üç yıl boyunca mücadeleyi desteklemiş olan emekçi kitleler ve dünya proletaryası, karşı saldırıyı gerçekleştirdiği vakit, hükümetin eylemlerindeki o aptallık ve suça batmış mahiyet de açık biçimde görülecektir. Bunun yaşanacağı gün de öyle çok uzakta değildir.

Yoldaşlar, Türk heyeti Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nin milli ihanet hükümeti ve emperyalizmin diktatörlüğü altında çile çeken Türkiye emekçi halkına ve kurtuluşun gerçekleşeceği o büyük günü yiğitçe bekleyen hapishanedeki yoldaşlarına dünya proletaryası adına aşağıdaki açık mektubu göndermesini önermektedir.

Türkiyeli Komünistlere ve Emekçi Kitlelerine

Büyük proleter devrimin beşinci yıldönümünde toplanan Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi, Batı emperyalizmine karşı kahramanca yürüttükleri bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması ile ilgili olarak, Türkiyeli işçilere ve köylülere en sıcak selamlarını gönderir.

Türkiyeli yoldaşlar, sizler, zapturapt altına alınmış tüm Doğu’ya ve tüm sömürge ülkelere devrimci bağımsızlık hareketinin canlı bir örneğini sundunuz.

Ne var ki son yaşanan olayların da gösterdiği üzere, burjuva milliyetçi hükümetler, gösterdiğiniz muazzam fedakârlıklar üzerinden kazanılmış bu zaferin meyvelerini gasp etmeye çalışmaktadırlar. Ankara’daki milliyetçi hükümet, bugün Türk büyük burjuvazisi lehine kimi tavizler karşılığında, emperyalistlerle uzlaşmaya hazırdır.

Hükümet bu yeni siyasetini Komünist Parti’yi tasfiye edip, tüm örgütlerini kapatarak, kitlesel gözaltılar gerçekleştirerek ve tutuklu yoldaşlara barbarca muamele ederek yürürlüğe sokmuştur. Hükümet, İstanbul’daki Türkiyeli işçilerin kurduğu sendikayı kapatmıştır. Oysa Türkiye Komünist Partisi, emekçi kitlelerin emperyalizme karşı verdikleri mücadelede burjuva milliyetçi hükümeti her daim desteklemiştir. Türkiye Komünist Parti, ortak düşman karşısında, programı ve idealleri konusunda geçici kimi fedakârlıklarda bile bulunabileceğini zaten ortaya koymuştur.

Burjuva hükümetin Komünist Parti’ye yönelik eylemini izah eden ana husus, işçi ve köylülerin yardımını almak adına onlara vaat edilen reformların yürürlüğe sokulmasını talep eden sınıf bilinçli işçi-köylü temsilcilerini yolun kıyısına atma arzusudur. Hükümet, ayrıca Lozan Konferansı’nda gerçek bir burjuva hükümet olarak arz-ı endam etmek istemektedir. Türkiye’deki burjuva hükümeti, size ve temsilcilerinize yönelik bu suçları işleme küstahlığında bulunmuştur. Söz konusu suçların ana kaynağı, Türkiye’deki emekçi halkı boğma çabası dâhilinde, tüm emperyalist ve kapitalist sınıflar birleştiği vakit, o zor zamanlarda hiçbir maddî yardımı esirgemeyen, başını Rus proletaryasının çektiği tüm dünya proletaryasına yönelik öfkedir.

Milliyetçi hükümetin amacı, emperyalizmle anlaşma imzalamaya hazırlandığı bir dönemde, sizin gerçek temsilcilerinizi yok etmek ve sizi yurtdışındaki dostlarınızdan kopartmaktır.

Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi, bu barbarca eylemi güçlü bir dille protesto eder ve emperyalist jandarma rolünü oynamayı reddeden, emperyalizme karşı mücadeleyi sürdüren ve Türkiyeli emekçi kitleler lehine olacak demokratik reformları uygulayan her hükümete veya politik partiye destek sunmayı bir görev bildiğini resmi olarak beyan eder.

Dünya proletaryasının genelkurmayı ve savunucusu olarak Komünist Enternasyonal, Türkiyeli emekçi kitlelerin kendilerini davaya adamış, sınıf bilinçli temsilcileri olarak siz yoldaşlarımızı en içten duygularımızla ve coşkuyla selamlarız.

Yoldaşlar unutmayın, zindanların karanlığı, devrim güneşini asla karartamaz.

Yoldaşlar unutmayın, devrimci zaferin arifesinde, yönetici sınıftaki güçsüzlük, giderek tırmanan zulümde karşılık bulur. Kapitalizm, içsel çelişkilerinin ağırlığı ile çökmektedir, emperyalist rakipler arasındaki çatışma zirveye ulaşmıştır. Beynelmilel burjuvazinin yeni komünist toplumun yaratıcılarına ve öncü savaşçılara karşı uyguladığı zulmü iki katına çıkarttığı moment işte bu türden bir momenttir.

Lâkin o kaçınılmaz, nihai zafere olan kat’i inancımızı hiçbir beyaz terör sarsamaz. Hapishaneye atılan veya vurulan her bir yoldaşımızın yerini yüzlerce yoldaşımız alacak, kurtuluş mücadelesine yeni ve coşkulu bir yürekle devam etmek adına, onlar sömürülen proleter kitlelerin önüne geçeceklerdir.

Yoldaşlar, Üçüncü Enternasyonal, sizleri cellâtlarınızın ellerinden kurtarmak için gerekli her şeyi yapmayı hayatî bir görev addeder.

Yaşasın dünya devrimi!

Yaşasın kendilerini davaya adamış Türk komünistleri!

Yaşasın Komünist Enternasyonal!

Yaşasın Sovyet Rusya!

(Karar oybirliğiyle kabul edildi.)

[Kaynak: Toward the Front: Proceedings of the Fourth Congress of the Communist International, 1922, Yayına Hazırlayan ve Çeviren: John Riddell, Brill, (Leiden-Boston, 2012), s. 613-620.]

Dipnotlar:
[1] Orhan’ın konuşmasından üç gün önce, 17 Kasım’da tahttan indirilmiş olan Sultan Mehmet Britanya’ya ait bir savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrıldı ve İtalya’ya sürgüne gönderildi.

[2] Beynelmilel İşçi Sendikası 1920 sonunda İstanbul’da kuruldu ve ağırlıklı bir kısmı Rum, Ermeni ve Yahudi olan beş bin civarında işçiyi bir araya getirdi. Ertesi yıl Kızıl Enternasyonal İşçi Sendikaları’na katıldı. 1922 yazında BİS bir işçi konfederasyonu dâhilinde Türk işçilerle birleşmeme kararı aldı. Ancak Ekim ayında Müttefikler’e bağlı işgalci güçlerin çekilmesi yönünde ajitasyon faaliyeti yürütmek adına iki grup birleşti ve her ikisi de yeraltına çekildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder