Komünist
Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nde Sadrettin Celâl’in konuşması. Konuşma,
kongrenin sendikalar meselesini ele alan 20 Kasım 1922 tarihli 17. oturumunda
gerçekleştirildi. Oturumda ele alınan alt başlıklardan biri de TKP idi.
● ● ●
Başkan: Yoldaş
Lozovski’nin sunacağı özet yarına kaldı. Başkanlık, bu akşam sözü önemli ve
aciliyet arz eden bir bildiriyi sunacak olan Türk yoldaşımıza vermeyi
kararlaştırdı.
Orhan
(Sadrettin Celâl Antel, Türkiye): Yoldaşlar, Anadolu’da
komünistlerin toplu hâlde tutuklanmaları ve İstanbul’daki Türk işçileri
sendikasının tasfiye edilmesine ilişkin gazete haberlerini hepiniz
okumuşsunuzdur. Bu baskıları ve Kemalizmin yeni yöneliminin anlamını doğru
biçimde kavrayabilmeniz için, kongrenin Ankara ve İstanbul’daki komünist
partilerin, ayrıca milliyetçi hükümetin faaliyetleri konusunda
bilgilendirilmesinin zaruri olduğu kanaatindeyim.
Türkiye
Komünist Partisi, işçi ve köylülerin başlattıkları özgürlük hareketinin başına
geçme imkânı bulan burjuva milliyetçi hükümetin emekçi kitlelerin âli
menfaatleri aleyhine çalışmaya başladığı bir dönemde kuruldu. Sonuçta yeni
kurulan komünist parti, karşısında iki düşman buldu: emperyalizm ve milli
burjuvazi. Parti, asli düşmanı olan emperyalizmle mücadelenin sahip olduğu
önemin ağır bastığını düşündü. Bu amaçla, emperyalizmle mücadele ettiği sürece,
hükümete destek sunmayı kararlaştırdı. Ama parti, aynı zamanda işçi ve köylüler
lehine olacak demokratik reformları talep etmeyi sürdürdü ve onları örgütlemeye
çalıştı. Bu kararlar, Komintern’in İkinci Kongresi’nde millet ve sömürge
meseleleri konusunda alınmış olan kararlara da uygun düşmekteydi.
Kurulduğu
günden bugüne dek partinin bu siyasetinde en ufak değişiklik yaşanmadı. Bu
tespitin doğru olup olmadığını görmek için, partinin orduya, işçilere ve
köylülere yaptığı, nihai zafere dek savaşma çağrısını içeren açıklamalarına
bakılabilir. Diğer yandan partinin, yalnızca Yunan burjuvazisinin ve Britanya
emperyalizminin çıkarları için savaşmakta olan ordunun lağv edilmesi ve emekçi
kitlelerin ayağa kalması ile ilgili olarak, Yunan ordusu ile Yunan emekçilere
yaptığı açıklamaları da söz konusu açıklamaların yanında anmak gerekmektedir.
Kısa
süre önce parti, İstanbullulara gericiliğe ve emperyalizme karşı birleşik cephe
oluşturmaları ve Sultan’ın kaçmasına mani olup, onu halkın yüksek mahkemesi
huzuruna çıkartmalarına dönük yeni bir çağrı daha yaptı.[1]
Bağımsızlık
mücadelesinin içinden çıkmış olan Büyük Millet Meclisi hükümeti, tüm Doğu’nun
verdiği destekten güç alarak, her daim Misak-ı Milli’yi ve emperyalizmle
mücadeleyi savunmuştur. Fakat meclisin son üç yıl içinde ortaya koyduğu
faaliyetlerin de gösterdiği biçimiyle, bu savunu, basit manada hileye dayalı
bir siyasettir. Bu anlamda, bilhassa aşağıda belirteceğim hususlar, söz konusu
gerçeği teyit eden birer delildir.
1.
Hükümetin Sovyet hükümetiyle ilk ilişkileri kurduğu süreçte Moskova’ya
gönderilen delegeler, ülkede büyük bir komünist partinin varolduğunu iddia
etmişlerdir. Dediklerine göre, bu parti birçok kentte köylüleri cezbetmiş,
hatta bazı yerlerde köylü sovyetleri tesis edilmiştir.
2.
Sovyet Rusya’yı aldatmak amacıyla, idaresinin ilk döneminde, hükümet sadece
burjuva güçlerden müteşekkil olan, Bolşevik Parti olduğu iddia edilen bir
“Yeşil Ordu” kurmuştur.
3.
İlk Sovyet büyükelçisinin Ankara’ya gelişi sonrası hükümet, Yeşil Ordu
artıklarına ek olarak üst düzey devlet görevlileri ve aydınlardan oluşan bir
resmî komünist parti kurmuştur.
4.
Emperyalist hükümetleri memnun etmek adına Londra Konferansı’na giden heyet,
uğradığı her başkentte, aralarında yoldaşlarımız Suphi ve Ethem Nejad’ın da
bulunduğu yirmi kadar komünistin katledildiğini, hapisteki diğer komünistlerin
de öldürülebileceğini, Bolşevik vebanın ülkelerinin başına belâ olmayacağını
söylemiştir.
5.
1921’de Fransa ile imzalanan anlaşmanın da gösterdiği biçimiyle, hükümet
Doğu’yla bağlarını kopartmış ve Misak-ı Milli aleyhine kimi tavizlerde
bulunmuştur.
6.
Son olarak belirtmek gerekir ki Komünist Parti ve Türk İşçileri Sendikası’na
karşı alınan baskı amaçlı tedbirlerin Lozan Konferansı çağrısının yapıldığı
güne denk düşmesi asla tesadüf değildir.
Ankara
hükümeti, ülke içine yönelik olarak devreye soktuğu siyasî adımları dâhilinde,
demokratik reformları esas alan bir programa sahip her grubun veya partinin
çalışmalarına mani olmuş, her türden muhalefet hareketinin güçlenip kök
salmasına fırsat vermeden, bu hareketleri yok etmiş, önemli konularda vaatlerde
bulunarak halkı aldatmıştır. Bu siyaset, aşağıda belirtilen olgularda karşılık
bulmuştur:
1.
Hükümet, Büyük Millet Meclisi içerisinde oluşmuş olan ve en kapsamlı reform
programını savunan “Halk Zümresi”ni ezmiştir.
2.
Hükümet, anayasanın hazırlanması esnasında dile getirilen, mesleklere göre oy
kullanma önerisini reddetmiştir.
3.
Büyük Millet Meclisi içerisinde varolan muhalefet gruplarını ezmek adına
hükümet, “Dayanışma Grubu” meydana getirmiş, Anadolu’nun her bölgesinde gruplar
oluşturmuş, böylelikle halk katmanları üzerindeki idaresini güvence altına
almaya çalışmıştır. Bu gruplar, esas olarak burjuvalardan, toprak ağalarından
ve vurgunculardan oluşmaktadır.
4.
Dile getirdiği vaatlere rağmen hükümet, emekçi kitlelerin çıkarına olacak
hiçbir reformu yapmamıştır. Bilâkis hükümet, sendikaların ve işçi birliklerinin
kurulmasını önlemek için tüm tedbirleri almış, köylülerin tahammülü zor
vergilerin altında ezilmesine ses etmemiştir.
Partinin
Kitlelerle İlişkisi
Partinin
dile getirdiği sloganlar, sömürülen işçi ve köylü kitlelerinde güçlü bir
karşılık bulmuş, daha fazla sayıda sınıf bilinçli insanın parti saflarına
katılmasını sağlamıştır. Hükümetin partiye uyguladığı baskı dalgalarına karşın,
işçiler ve köylüler partiye daha fazla ve daha güçlü bir biçimde
bağlanmışlardır. Kısa vadede parti, önemli başarılar elde etmiştir. Mart-Ekim
1922 arası süreçte, faaliyet yürüttüğü ikinci dönemde parti, propaganda ve
eğitim sahasında verimli bir çalışma yürütmüş, kızıl sendikalar ve komünist
gençlik örgütleri kurmayı bilmiştir. Partinin kitlelere nüfuz ettiğini gören
hükümetse, partinin faaliyetlerine son vermek için hazırlıklar yürütmüştür.
İstanbul
Türk
İşçileri Sendikası’nın komünist propaganda yürüttüğü bahanesiyle yasaklandığı
İstanbul’da komünist grubun elde ettiği nüfuz ve işçi hareketi konusunda bir
şeyler söylemem gerek. Bu kentte çalışma yürütmek çok daha zor bir iştir. Her
yönüyle komünizme düşman olan gerici Türk hükümetiyle ve emperyalizmle
mücadeleye kilitlenmiş olan yoldaşlarımızın maruz kaldıkları o zor ve ağır
koşulları burada anlatmaya gerek yok yoldaşlar. Ama belirtmek gerek ki onca
engele ve korku salma amaçlı teşebbüse rağmen, İstanbul’daki komünist grubu,
yaklaşık iki yıllık illegal faaliyetin ardından, kitle içerisinde önemli bir
nüfuza sahip olmayı bilmiştir. Örgüt, fabrikalarda, işyerlerinde, emekçi
insanların bulunduğu her yerde hücreler kurmuş, legal-illegal bildiriler, dergiler,
manifestolar, makaleler, ayrıca komünist örgütlerden düzenli olarak temin
edilen çok sayıda komünist yayın dağıtmıştır.
Bu
akşam sizlere İstanbul’daki komünist grubunun başardığı her şeyi anlatmam tabii
ki mümkün değil. Ama yürüttüğü faaliyetler konusunda bir fikir versin diye,
Temmuz ayında İstanbul’daki en önemli işçi örgütlerinin genel kapitalist
saldırıya karşı proleter bir birleşik cephe oluşturmak adına bir araya
gelmesinden bahsedebilirim.
O
güne dek en fazla sınıf bilincine sahip işçi örgütü olarak görülen Beynelmilel
İşçi Sendikası[2], birleşik cephe kurma teşebbüsünü bir biçimde sabote
etmiştir. Bu yoldaşlar, işçi sınıfının henüz hazır olmadığını, öncelikle
eğitilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Biz ise bu söze karşılık, ancak eylem
üzerinden teşkil edilebilecek birliği istemeyenlerin liderler olduğunu
söyledik. Ayrıca bu birliği kuramazsak, burjuvazinin birbirleri arasında hiçbir
bağ bulunmayan tüm işçi örgütlerini yok edeceğinden bahsettik. Yaşanan olaylar,
bizim haklı olduğumuzu ispatlamıştır. Bugün gördüğümüz, bu zafiyetin yol açtığı
sonuçlardır.
Hükümetin
Yeni Yönelimi ve Bizim Perspektiflerimiz
Kemalizmin
yeni yönelimi ile ilgili olarak şu özeti sunmak mümkündür: Londra
Konferansı’nda emperyalizme karşı nefret yüklü bir dil kullanan Türk milli
burjuvazisi, topyekûn savaş politikasından tavizler ve ihanetlerle yüklü
politikaya geçmeyi, Türk emekçi halkının sömürülmesine ortak olmayı öne alan
bir yaklaşıma göre hareket etmektedir. Londra Konferansı’ndan beri milli
burjuvazideki devrimci ruh hâlinin yerinde artık yeller esmektedir. Bugün
Ankara hükümetinin yüzü Lozan Konferansı’na dönüktür; o, varolmak ve büyük
burjuvazinin çıkarlarını korumak noktasında zaruri olan barış şartlarını
imzalamanın yollarını aramaktadır. Hükümetin amacı, Misak-ı Milli ile
bağlantılı olarak verilecek tavizler üzerinden tüm bedeli emekçi kitlelere
ödetmektir. Sizin de tanık olduğunuz üzere, Ankara hükümeti, proletarya ve
komünistleri hedef alan kapitalist saldırının parçası olmaktan hiç imtina
etmemektedir. Türkiye Komünist Partisi’ne karşı Mustafa Kemal hükümetinin
uyguladığı barbarca baskılara dair bilgiler veren telgrafı, Yoldaş Clara
Zetkin’in oturumun başında İtalya, Polonya, Romanya, Yunanistan, Letonya ve
başka yerlerde komünistlere yönelik zulümleri tel’in eden konuşmasından önce
almıştık. Bu baskıları barbarca olarak nitelememiz yerindedir, zira polis
mahkûmlara usturalarla, ucu sivriltilmiş demir çubuklarla, insanlık dışı
işkenceye maruz bırakmıştır.
Toplu
tutuklamaları gerçekleştirirken Mustafa Kemal hükümeti, tutuklanan
yoldaşlarımızı Sovyet Rusya adına casusluk yapmakla suçlamış, onlara vatana
ihanet suçlaması yöneltmiştir. Son gelen haberlere göre, tutuklamalar hâlen
daha devam etmektedir. Şuan itibarıyla tutuklu sayısı iki yüzü aşmıştır.
İstanbul’da Türkiyeli işçilerin kurdukları sendika kapatılmış, komünistlerin
peşine düşülmüştür. Olağan zamanlarda bu kadar insanın tutuklandığı başka bir
ülke yoktur. Yaşanan baskılara ve teröre rağmen gerçek dostlarını ve
düşmanlarını ayırmayı artık öğrenmiş olan işçi ve köylüler, partinin etrafında
eskisine nazaran daha sıkı bir biçimde toplaşmaktadır. Şu olgular, bu gerçeğe
dair birer delil olarak görülmelidir:
1.
Ankara’daki cephanelik fabrikasında, İmalat-ı Harbiye’de komünist işçiler
gözaltına alındığında komünist olmayan işçiler, gözaltıların neden yapıldığını
sordular. Komünist oldukları için gözaltına alındıkları söylenince, aynı
işçiler, “proletaryanın çıkarlarını savunan insanları gözaltına alıyorsunuz, o
zaman bizi de tutuklayın. Eskiden komünist değildik ama şimdi komünistiz”
dediler.
2.
Bu keyfi tutuklamayı protesto eden bir komünist işçinin işçilerin komünist
partide örgütlenmesi gerektiğine ilişkin çağrısına birçok işçi destek verdi.
Çatışma yaşandı ve askerler düzeni tesis etme noktasında epey güçlük çektiler.
3.
Köylü örgütlerinde tutuklamalar yaşandığı esnada köylüler epey güçlü bir
direniş sergilediler.
4.
İstanbul’da komünistler, bugün emperyalizmin ve burjuvazinin diktatörlüğüne ve
terörüne rağmen, mücadele içerisinde elde ettikleri mevzileri korudular.
Yoldaşlar,
burada size sunduğum bilgilerden de anlaşılacağı üzere Türkiye ve İstanbul’daki
komünist partiler, milli kurtuluş mücadelesini, Komünist Enternasyonal’in
talimatları uyarınca her daim desteklemişlerdir. Mevcut durum karşısında
görülecektir ki komünist partiler, kendilerini her daim proletaryayı örgütleme
ve eğitme faaliyetlerine vakfetmiş, bir yandan da kitleler için demokratik
reformlar talep etmişlerdir. Burjuva milliyetçi hükümetse, dost ve yandaş
görünmesine karşın, her daim partiye zulmetmiştir. Bugün de gördüğümüz
biçimiyle, bu hükümet, her devrimciyi ve komünist hareketi yok etmeye
kararlıdır.
İşin
tuhaf yanı şu ki hükümet, emekçi kitlelerin ve tüm dünya proletaryasının daha
fazla desteğine ihtiyaç duyduğu bir momentte, tüm emperyalist güçlerin
Türkiye’ye tümüyle boyun eğdirmek için birleştiği koşullarda, kör körüne
geliştirilmiş antikomünist politikalar devreye sokmakta ve buna uygun olarak
hareket etmektedir. Gelgelelim bu üç yıl boyunca mücadeleyi desteklemiş olan
emekçi kitleler ve dünya proletaryası, karşı saldırıyı gerçekleştirdiği vakit,
hükümetin eylemlerindeki o aptallık ve suça batmış mahiyet de açık biçimde
görülecektir. Bunun yaşanacağı gün de öyle çok uzakta değildir.
Yoldaşlar,
Türk heyeti Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nin milli ihanet
hükümeti ve emperyalizmin diktatörlüğü altında çile çeken Türkiye emekçi
halkına ve kurtuluşun gerçekleşeceği o büyük günü yiğitçe bekleyen
hapishanedeki yoldaşlarına dünya proletaryası adına aşağıdaki açık mektubu
göndermesini önermektedir.
Türkiyeli
Komünistlere ve Emekçi Kitlelerine
Büyük
proleter devrimin beşinci yıldönümünde toplanan Komünist Enternasyonal Dördüncü
Kongresi, Batı emperyalizmine karşı kahramanca yürüttükleri bağımsızlık
mücadelesinin başarıya ulaşması ile ilgili olarak, Türkiyeli işçilere ve
köylülere en sıcak selamlarını gönderir.
Türkiyeli
yoldaşlar, sizler, zapturapt altına alınmış tüm Doğu’ya ve tüm sömürge ülkelere
devrimci bağımsızlık hareketinin canlı bir örneğini sundunuz.
Ne
var ki son yaşanan olayların da gösterdiği üzere, burjuva milliyetçi
hükümetler, gösterdiğiniz muazzam fedakârlıklar üzerinden kazanılmış bu zaferin
meyvelerini gasp etmeye çalışmaktadırlar. Ankara’daki milliyetçi hükümet, bugün
Türk büyük burjuvazisi lehine kimi tavizler karşılığında, emperyalistlerle
uzlaşmaya hazırdır.
Hükümet
bu yeni siyasetini Komünist Parti’yi tasfiye edip, tüm örgütlerini kapatarak,
kitlesel gözaltılar gerçekleştirerek ve tutuklu yoldaşlara barbarca muamele
ederek yürürlüğe sokmuştur. Hükümet, İstanbul’daki Türkiyeli işçilerin kurduğu
sendikayı kapatmıştır. Oysa Türkiye Komünist Partisi, emekçi kitlelerin
emperyalizme karşı verdikleri mücadelede burjuva milliyetçi hükümeti her daim
desteklemiştir. Türkiye Komünist Parti, ortak düşman karşısında, programı ve
idealleri konusunda geçici kimi fedakârlıklarda bile bulunabileceğini zaten
ortaya koymuştur.
Burjuva
hükümetin Komünist Parti’ye yönelik eylemini izah eden ana husus, işçi ve
köylülerin yardımını almak adına onlara vaat edilen reformların yürürlüğe
sokulmasını talep eden sınıf bilinçli işçi-köylü temsilcilerini yolun kıyısına
atma arzusudur. Hükümet, ayrıca Lozan Konferansı’nda gerçek bir burjuva hükümet
olarak arz-ı endam etmek istemektedir. Türkiye’deki burjuva hükümeti, size ve
temsilcilerinize yönelik bu suçları işleme küstahlığında bulunmuştur. Söz
konusu suçların ana kaynağı, Türkiye’deki emekçi halkı boğma çabası dâhilinde,
tüm emperyalist ve kapitalist sınıflar birleştiği vakit, o zor zamanlarda
hiçbir maddî yardımı esirgemeyen, başını Rus proletaryasının çektiği tüm dünya
proletaryasına yönelik öfkedir.
Milliyetçi
hükümetin amacı, emperyalizmle anlaşma imzalamaya hazırlandığı bir dönemde,
sizin gerçek temsilcilerinizi yok etmek ve sizi yurtdışındaki dostlarınızdan
kopartmaktır.
Komünist
Enternasyonal Dördüncü Kongresi, bu barbarca eylemi güçlü bir dille protesto
eder ve emperyalist jandarma rolünü oynamayı reddeden, emperyalizme karşı
mücadeleyi sürdüren ve Türkiyeli emekçi kitleler lehine olacak demokratik
reformları uygulayan her hükümete veya politik partiye destek sunmayı bir görev
bildiğini resmi olarak beyan eder.
Dünya
proletaryasının genelkurmayı ve savunucusu olarak Komünist Enternasyonal,
Türkiyeli emekçi kitlelerin kendilerini davaya adamış, sınıf bilinçli
temsilcileri olarak siz yoldaşlarımızı en içten duygularımızla ve coşkuyla
selamlarız.
Yoldaşlar
unutmayın, zindanların karanlığı, devrim güneşini asla karartamaz.
Yoldaşlar
unutmayın, devrimci zaferin arifesinde, yönetici sınıftaki güçsüzlük, giderek
tırmanan zulümde karşılık bulur. Kapitalizm, içsel çelişkilerinin ağırlığı ile
çökmektedir, emperyalist rakipler arasındaki çatışma zirveye ulaşmıştır.
Beynelmilel burjuvazinin yeni komünist toplumun yaratıcılarına ve öncü
savaşçılara karşı uyguladığı zulmü iki katına çıkarttığı moment işte bu türden
bir momenttir.
Lâkin
o kaçınılmaz, nihai zafere olan kat’i inancımızı hiçbir beyaz terör sarsamaz.
Hapishaneye atılan veya vurulan her bir yoldaşımızın yerini yüzlerce yoldaşımız
alacak, kurtuluş mücadelesine yeni ve coşkulu bir yürekle devam etmek adına,
onlar sömürülen proleter kitlelerin önüne geçeceklerdir.
Yoldaşlar,
Üçüncü Enternasyonal, sizleri cellâtlarınızın ellerinden kurtarmak için gerekli
her şeyi yapmayı hayatî bir görev addeder.
Yaşasın
dünya devrimi!
Yaşasın
kendilerini davaya adamış Türk komünistleri!
Yaşasın
Komünist Enternasyonal!
Yaşasın
Sovyet Rusya!
(Karar
oybirliğiyle kabul edildi.)
[Kaynak:
Toward the Front: Proceedings of the Fourth Congress of the Communist
International, 1922, Yayına Hazırlayan ve Çeviren: John Riddell, Brill,
(Leiden-Boston, 2012), s. 613-620.]
Dipnotlar:
[1] Orhan’ın konuşmasından üç gün önce, 17 Kasım’da tahttan indirilmiş olan
Sultan Mehmet Britanya’ya ait bir savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrıldı ve
İtalya’ya sürgüne gönderildi.
[2]
Beynelmilel İşçi Sendikası 1920 sonunda İstanbul’da kuruldu ve ağırlıklı bir
kısmı Rum, Ermeni ve Yahudi olan beş bin civarında işçiyi bir araya getirdi.
Ertesi yıl Kızıl Enternasyonal İşçi Sendikaları’na katıldı. 1922 yazında BİS
bir işçi konfederasyonu dâhilinde Türk işçilerle birleşmeme kararı aldı. Ancak
Ekim ayında Müttefikler’e bağlı işgalci güçlerin çekilmesi yönünde ajitasyon
faaliyeti yürütmek adına iki grup birleşti ve her ikisi de yeraltına çekildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder