Artık sanırım, 2007’de Boğaziçi Üniversitesi’nde
yapılan eylemin bir benzerine bu ülkede bir daha rast gelinmesi mümkün değil.
Hatırlanacaktır: anarşist bir öğrenci, Koç şirketini tanıtan kişinin üzerine
koç taşağı fırlatmış, “Köle pazarınıza hayır!” demişti.[1] Artık böylesi
bir eylemden devlete ve sermayeye tırmanma zemini olarak Boğaziçi Üniversitesi
fazlasıyla yaralanacak, bu tür bir “serseriliğe” asla izin vermeyecektir.
Eylemci, hayvana ait bir uzvu sahneye fırlatıyor ki
bu, hayvanseverleri ve belki de veganları incitecektir.[2]
Eylemci, o uzvu sahnede sunum yapan kadına
fırlatmaktadır ki bu, feministleri öfkelendirecektir.
Eylemci, saldırıyı Koç şirketler grubuna
gerçekleştirmiştir ki bu da solcu laik çevrelerde “müttefikimize nasıl
saldırırsınız?” tepkisine neden olacaktır.
2007 tarihi de önemlidir, zira Nisan Muhtırası aynı
tarihlidir. O günden sonra sol örgütler, devletçe içtimaya alınmış, yapısal
dönüşüme uğra(tıl)mışlardır. Sonuçta her darbe, kendisini takip eden süreçte
sola bir biçimde damga vurmuştur. 2007, kritik bir eşiktir.
Darbe, siyaset ve ideoloji içerisinde belirli bir
ağırlığa sahiptir. Zaten bunun için yapılmıştır. 1981 tarihli, Türk ekonomisini
inceleyen BBC belgeseli, yakın tarih okumasına dair önemli ipuçları
sunmaktadır.[3]
Bugün laikliğin ve ilerlemeci hareketin öncüsü,
müttefiki ve yoldaşı Koç ailesi, o gün şunu söylüyor: “Ülke şirkete benzer, iyi
yönetilmezse çöker”. Demek ki “şirkete çevirdi ülkeyi bu Tayyip!” diyenler, bir
kez daha düşünmeli, dostunu, yoldaşını iyi seçmelidir.
Rahmi Koç, konuşmasının bir yerinde, ülkenin fazla
demokrat olmasından yakınmakta, 12 Eylül darbesini hayırlı gördüğünü beyan
etmektedir:
“Türkiye,
demokrasi için büyük bedel ödedi. Bu bedel o kadar ağır oldu ki ülkeyi
neredeyse batırdı. Ordunun çok doğru bir zamanda müdahale ettiğini düşünüyorum.
Biraz geç kalsalardı, durumu düzeltmek son derece zor olacaktı. Her ne kadar
demokrasimiz vardıysa da söylemem gerek ki tam bir demokrasiydi bu, anayasamız,
kurumlarımız, iş kanunlarımız her şey iyi yurttaşlara değil, kötülere yaradı.”
Belgeselin bir yerinde, Kenan Evren’in ABD tipi
demokrasi istediğinden bahsediliyor. O demokrasi, “kötülere” karşı “iyi
yurttaşlar” yaratarak kuruluyor. Sol, iyi yurttaş inşa etmeyi, iyi yurttaş olmayı
matah bir şey zannediyor. Rahmi Koç’un “kötü” dediği kişilere karşı mücadele
ediyor.
BBC yorumcusu, o kibirli ve üstenci diliyle
aşağıladığı ülkeyle ilgili olarak şunu söylüyor:
“Yeni
kuşak sanayiciler, bu türden koruma altındaki sektörleri ortadan kaldırmak
istiyorlar. Onlar, Türk ekonomisini daha verimli ve daha Avrupalı kılacak bir
ekonomik devrim talep ediyorlar.”
Bu aşamada Rahmi Koç devreye giriyor ve bugünü anlama
noktasında önem arz eden şu tespiti yapıyor:
“Ortadoğu
pazarına yüzümüzü dönmeliyiz, ama aynı zamanda Avrupa’nın parçası olmalıyız.”
O pazara dönmek, ama Avrupalı kalmak için AKP biçilmiş
kaftan. 2007’den sonra sola, AKP’ye küfretme, kitleleri kontrol altında tutma
görevi verilmiş. Hepsi, Avrupa ile ilişkileri üzerinden düşünüyor, orayı
övüyor, Ortadoğu’ya karşı Avrupa’yı çıkartıyor. Bunun nedenini sorgulamak
gerekiyor.
BBC belgeselinden gördüğümüz kadarıyla, AET Başkan
yardımcısı, orduya ve darbeye destek veriyor. Onun “dinci” değil “ilerici”
olduğunu söylüyor. BBC yorumcusu da “Türk toplumu fazla dindar, Avrupa bunu
kabul edemez” diyor. Her şey, el ele ilerliyor.
Sol, yapılan darbenin izini, damgasını taşıyor. Bu
koşullarda yılan hikâyesine dönen iki TİP milletvekilinin HDP’den ayrılışı
meselesi, nihayet sonuca bağlanıyor. İki TİP deneyimi, altmışın ve yetmiş birin
damgasını taşıyor. Parti, onlardan hiç kurtulamıyor, bunu denemiyor bile.
Üçüncüsünün hangi darbenin izini taşıdığına bakmak gerekiyor.
Bugünkü başkan (Erkan Baş), bir burjuva gazetecisini
işçilerin hâlinden anlamaya davet ediyor ve “bir aylık maaşını ben cebimden
vereceğim, gelsin 24 saat şantiyede çalışsın” diyor. Ama kimse, “o kadar parayı
sen nereden buldun, bir anda nasıl cebinden çıkartabiliyorsun?” diye sormuyor. “Milletvekili
maaşlarını kendi hesabına yatıran var mı?” sorusu da sorulmuyor doğal olarak.
Behice Boran’ın İkinci TİP döneminde erkekler için
belirli üyelik şartları belirlediğinden söz edilir: biri askerliğini yapmış
olmaktır, ikincisi çalışmaktır, üçüncüsü evli olmaktır. Toplamda bir işçiye
çağrı yapılmakta, parti en azından bu sayede işçi partisi olabileceğini
düşünmektedir. Bugün bu şartlar geçerli olsa, Erkan Baş ve Barış Atay partiye
girebilir miydi veya o kadar yükselebilir miydi, mesele budur.
HDP açısından durum daha da tuhaf: HDP ilk meclise
girdiğinde, “TİP yeniden meclise girdi” denildi. HDP’nin girişi, TİP’in
girişine benzetildi. Bugünse “TİP’in yeniden meclise dönme zamanı” diyorlar.
Önce “Barış Atay HDP’de kalacak, Erkan gidecek” dediler, şimdi ikisinin de
gittiğini söylüyorlar. Bu ayrım, bu ayrışma, önümüzdeki döneme dair bir işaret
mi yoksa?
Asıl soru ise şu: bir grup arkadaş toplaşsak, gidip
İçişleri’ne başvurup TİP kursak, Erkan’lar demir sopaları alıp üzerimize
yürürler mi yine? Sonuçta yandaki resimden çıkmak yorucu oldu! Veya şu
sorulmalı: “Çıkıldı mı gerçekten?”
Mesele, kariyerizm... 2007’den beri içe yerleştirilen,
içte gerçekleştirilen darbe, kariyerizme, bireyciliğe, örgütçülüğe, öznelciliğe
oynuyor. Birey kutsanıyor, emekçi halk küçümseniyor. Herkes, o BBC yorumcusu
gibi bakıyor memlekete. Devrime ve sosyalizme değil, bir mevkiye gelmeye, bir
basamağı çıkmaya, burjuva özentisi bir hâle, öznel çıkarlara, kişisel hayallere
ve kendi yaldızını parlatmaya örgütleniyor. Asıl sorun bu değil mi?
FKF’liler, “Amerika çizdi üstünü, Tayyip gidici. Biz,
bu gidişata kızılboya çalmaya çalışalım” diyorlardı. İki yılları var, zira
“olmuş meyve seven”, önemli bir zat olan Cemil İpekçi isimli dostları, “Tayyip
Bey’in en azından daha iki yıl bu ülkenin başında kalması lazım” diyor. Bunu
“iki yıl sonra gidici” olarak yorumlamak da mümkün. Hadi hayırlısı!
Eren Balkır
7 Ekim 2018
Dipnotlar:
[1] “Boğaziçi’nde Koç Yumurtasıyla Eylem”, 2 Nisan 2007, Hürriyet.
[2] Koç Eylemi, Youtube.
[3] “1980’lerde Türk Ekonomisi Belgeseli”, 21 Eylül
2018, Birinci
Bölüm ve 28 Eylül 2018, İkinci
Bölüm.
[4] Cemil İpekçi Söyleşisi, 29 Eylül 2018, Sacit Aslan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder