Pages

23 Haziran 2018

Perde Gerisi


Bir seçim mitinginde Muharrem İnce diyor ki: “bu Erdoğan, seksen milyon adına seksen bin doktora saldırıyor, ben doktorları savunacağım.”

Geçen yıl üniversite sınavı sonuçları açıklandığında CHP yayın organları, “en başarılı liseler arasında imam-hatipler yok, kolejler var” haberlerini parlatarak veriyorlardı ve kolejlere övgüler düzüyorlardı.

Bugün sosyalisti, komünisti tüm sol, kolejlerden yana. Birçok sol örgütün şefi çocuğunu koleje yolluyor.

Bu solculardan biri, gençlerin apolitikliğinden, yozluğundan şikâyet ediyor, sonra bir arkadaşı, “onları biz yetiştirdik ama” diyor.

Evet, işçi baba, “çocuğum benim çektiklerimi çeksin, öğrensin hayatı” diyor. Küçük burjuva baba, “benim çektiklerimi çekmesin” diyerek yetiştiriyor evladını. Sonuçta kolejler, buradan müdafaa ediliyor.

Esasında sahnedeki Erdoğan’la uğraşmaktan perde gerisine bakmamak bir alışkanlık hâlini alıyor. Bu teorisizlik, siyasetsizlikle birlikte, kanıksanıyor.

Muhtemelen perde gerisinde Erdoğan’a ve CHP’ye, sırasıyla, “sen yoksulları sen de orta sınıf ve üstünü al” diye rol paylaştırılıyor. Edilen küfürler, sözler karşı tarafı büyütmek için ediliyor. Sonuçta devlet, baraj altında kalacak parti kurmuyor. Herkes verilen rolü layıkıyla ifa etme gayretinde.

Bir yanıyla ÖDP trajediyse Haziran komediye denk düşüyor. Tüm okulların imam-hatip olacağı yaygarasını kopartan “hareket”in zihninde sınıfsal ayrımlardan eser kalmadığı görülüyor. Erdoğan, kimilerinin sınırsız-sınıfsız dünyasına ait bir şeytan hâline getiriliyor. Bu, bile başlı başına sorgulanması gereken, sınıfsal bir durum.

Sınıfsal ayrımlardan eser kalmayınca, hemen doların çıkışına dair burjuva iktisatçılarına has analizler kaleme alınıyor. Bir yandan da alelacele seçim malzemesi olacak bildiriler kaleme alınıyor.

Muharrem İnce doktorları savunurken, Erdoğan’ın yoksul halktan yana olduğunu da söylemiş oluyor. Doktor, mühendis ve avukat, devleti temsil ettiği günleri geri istiyor. Birileri de halkı “yeni devlet” adına yeni temsillere ikna etmeye çalışıyor.

Bir yanıyla laiklik ve ateizm, Hristiyanlık içre tartışmaların birer sonucu olarak varlık imkânı buluyor. Toprak ve güç sahibi kilise, baştan beri sahip olduğu, yoksullara dair sorumluluğu toprağa gömmek istiyor. Tartışmalar, bu bağlamda gerçekleşiyor. Sonuçta yoksulları kontrol ve disiplin altında tutacak, kilisenin yerini alacak veya kiliseyi dönüştürecek başka mekanizmalar geliştiriliyor.

Benzer bir durum, neoliberalizmle birlikte, devlet bahsi için de geçerli. “Devlet don üretir mi, domates eker mi?” tartışmaları ile birlikte halkın devletle kurduğu ilişki de dönüştürülüyor. Bugün HDP dâhil tüm liberal pratikler, bu dönüşüm bağlamında anlam ve değer buluyorlar.

Neoliberal döneme kendilerini batıdan uyarlayanlar, doğalında hayata doktorların, mühendislerin, avukatların dünyasından bakıyorlar. Yoksul milyonlar hükmünü yitiriyorlar. Esasında küçük burjuva sol, devletin kendisi gibi, AKP’nin o milyonları kontrol ve disiplin altında tutmasından memnun. Sadece kendisine batan, kendisini kesen yerlerini törpülemeye çalışıyor, o kadar.

Devletle cepheden, tam boydan, bodoslama bir mücadele içerisine giremeyen bir solun AKP’yle de mücadele edebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla sol, eğitim sahasında zengin mahallelerdeki okulların kolej, yoksul mahallelerdeki okullarınsa imam-hatip olmasındaki sınıfsal-politik anlamı hâlen daha idrak edemiyor. En fazla, batıya hoş görünmek, yaranmak adına, uydurma “imam-hatip menşeli Tübitak projeleri” haberleriyle dalga geçmeyi iş zannediyor. Siyaseti mastürbasyona indirgiyor.

Ayrıca, Suriyelilere yönelik olarak, “burası aşevi mi?” diyen birine oy veren sol, buradaki aşa kan bulaştığını, o kana ortak olduğunu gizlemek zorunda elbette. Suriyeli dedikleri esasen Suriyesiz, asıl mesele de bu.

Ayrıca sol, evinde kendi şehrindeki fabrikaya işgücü yetiştiren babaya karşı, evinde Avrupa ve ABD’de çalışacak işgücü yetiştiren babadan yana tavır alıyor. Dolayısıyla, kendisini yakan köylünün, işten atılan işçinin haberini yapan sol haber portalları, açıktan yalan söylüyorlar, çünkü ne işçiyi ne köylüyü ne de yoksul halkı umursuyorlar.

İşçi-köylü iktidarını küçük burjuvadan başlayarak, o temelde inşa etmek mümkün görünmüyor. Başka yerlere bakmak gerekiyor.

Eren Balkır
23 Haziran 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder