Bir
seçim mitinginde Muharrem İnce diyor ki: “bu Erdoğan, seksen milyon adına
seksen bin doktora saldırıyor, ben doktorları savunacağım.”
Geçen
yıl üniversite sınavı sonuçları açıklandığında CHP yayın organları, “en
başarılı liseler arasında imam-hatipler yok, kolejler var” haberlerini
parlatarak veriyorlardı ve kolejlere övgüler düzüyorlardı.
Bugün
sosyalisti, komünisti tüm sol, kolejlerden yana. Birçok sol örgütün şefi
çocuğunu koleje yolluyor.
Bu
solculardan biri, gençlerin apolitikliğinden, yozluğundan şikâyet ediyor, sonra
bir arkadaşı, “onları biz yetiştirdik ama” diyor.
Evet,
işçi baba, “çocuğum benim çektiklerimi çeksin, öğrensin hayatı” diyor. Küçük
burjuva baba, “benim çektiklerimi çekmesin” diyerek yetiştiriyor evladını.
Sonuçta kolejler, buradan müdafaa ediliyor.
Esasında
sahnedeki Erdoğan’la uğraşmaktan perde gerisine bakmamak bir alışkanlık hâlini
alıyor. Bu teorisizlik, siyasetsizlikle birlikte, kanıksanıyor.
Muhtemelen
perde gerisinde Erdoğan’a ve CHP’ye, sırasıyla, “sen yoksulları sen de orta
sınıf ve üstünü al” diye rol paylaştırılıyor. Edilen küfürler, sözler karşı
tarafı büyütmek için ediliyor. Sonuçta devlet, baraj altında kalacak parti
kurmuyor. Herkes verilen rolü layıkıyla ifa etme gayretinde.
Bir
yanıyla ÖDP trajediyse Haziran komediye denk düşüyor. Tüm okulların imam-hatip
olacağı yaygarasını kopartan “hareket”in zihninde sınıfsal ayrımlardan eser
kalmadığı görülüyor. Erdoğan, kimilerinin sınırsız-sınıfsız dünyasına ait bir
şeytan hâline getiriliyor. Bu, bile başlı başına sorgulanması gereken, sınıfsal
bir durum.
Sınıfsal
ayrımlardan eser kalmayınca, hemen doların çıkışına dair burjuva
iktisatçılarına has analizler kaleme alınıyor. Bir yandan da alelacele seçim
malzemesi olacak bildiriler kaleme alınıyor.
Muharrem
İnce doktorları savunurken, Erdoğan’ın yoksul halktan yana olduğunu da söylemiş
oluyor. Doktor, mühendis ve avukat, devleti temsil ettiği günleri geri istiyor.
Birileri de halkı “yeni devlet” adına yeni temsillere ikna etmeye çalışıyor.
Bir
yanıyla laiklik ve ateizm, Hristiyanlık içre tartışmaların birer sonucu olarak
varlık imkânı buluyor. Toprak ve güç sahibi kilise, baştan beri sahip olduğu,
yoksullara dair sorumluluğu toprağa gömmek istiyor. Tartışmalar, bu bağlamda
gerçekleşiyor. Sonuçta yoksulları kontrol ve disiplin altında tutacak,
kilisenin yerini alacak veya kiliseyi dönüştürecek başka mekanizmalar
geliştiriliyor.
Benzer
bir durum, neoliberalizmle birlikte, devlet bahsi için de geçerli. “Devlet don
üretir mi, domates eker mi?” tartışmaları ile birlikte halkın devletle kurduğu
ilişki de dönüştürülüyor. Bugün HDP dâhil tüm liberal pratikler, bu dönüşüm
bağlamında anlam ve değer buluyorlar.
Neoliberal
döneme kendilerini batıdan uyarlayanlar, doğalında hayata doktorların,
mühendislerin, avukatların dünyasından bakıyorlar. Yoksul milyonlar hükmünü
yitiriyorlar. Esasında küçük burjuva sol, devletin kendisi gibi, AKP’nin o
milyonları kontrol ve disiplin altında tutmasından memnun. Sadece kendisine
batan, kendisini kesen yerlerini törpülemeye çalışıyor, o kadar.
Devletle
cepheden, tam boydan, bodoslama bir mücadele içerisine giremeyen bir solun
AKP’yle de mücadele edebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla sol, eğitim sahasında
zengin mahallelerdeki okulların kolej, yoksul mahallelerdeki okullarınsa
imam-hatip olmasındaki sınıfsal-politik anlamı hâlen daha idrak edemiyor. En
fazla, batıya hoş görünmek, yaranmak adına, uydurma “imam-hatip menşeli Tübitak
projeleri” haberleriyle dalga geçmeyi iş zannediyor. Siyaseti mastürbasyona
indirgiyor.
Ayrıca,
Suriyelilere yönelik olarak, “burası aşevi mi?” diyen birine oy veren sol,
buradaki aşa kan bulaştığını, o kana ortak olduğunu gizlemek zorunda elbette.
Suriyeli dedikleri esasen Suriyesiz, asıl mesele de bu.
Ayrıca
sol, evinde kendi şehrindeki fabrikaya işgücü yetiştiren babaya karşı, evinde
Avrupa ve ABD’de çalışacak işgücü yetiştiren babadan yana tavır alıyor.
Dolayısıyla, kendisini yakan köylünün, işten atılan işçinin haberini yapan sol
haber portalları, açıktan yalan söylüyorlar, çünkü ne işçiyi ne köylüyü ne de
yoksul halkı umursuyorlar.
İşçi-köylü
iktidarını küçük burjuvadan başlayarak, o temelde inşa etmek mümkün görünmüyor.
Başka yerlere bakmak gerekiyor.
Eren Balkır
23 Haziran 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder