Luther’in Ekonomisi mi Münzer’in Ekonomisi mi?
Geçen hafta Birleşik Krallık’ta önde gelen solcu
ekonomistler, üniversitelerde öğretilen hâkim ekonominin mevcut hâline dair bir
seminer düzenlediler. Bu ekonomistler, Londra Ekonomi Okulu’nun kapısına ana
akım ekonomiyi eleştiren, 33 tezin yazılı olduğu bir afişi astılar. Bu afiş
çalışması, 500 yıl önce Wittenberg’deki Castle Kilisesi’nin kapısına 95 tezin
yazılı olduğu bildiriyi asan ve Katolikliğin “tek gerçek dini”ne karşı
Protestan reformunu başlatan Martin Luther’in girişimini anımsatmaktaydı.
Anladığımız kadarıyla ekonomistler, ana akım
ekonominin Katoliklik gibi olduğunu söylüyorlar ve onun 1517’de Luther’in
yaptığı gibi protestoya tabi tutulması gerektiğini iddia ediyorlar. Onların
tespitiyle, “ekonomi çökmüş durumda. İklim değişikliğinden eşitsizliğe birçok
konuda ana akım (neoklasik) ekonomi, yüzleştiğimiz sorunlara tek bir çözüm
sunabilmiş değil ama buna karşın aynı ekonomi anlayışı devlete, akademiye ve
diğer ekonomi kurumlarına hâlen daha hâkim. Yeni bir ekonominin vakti geldi.”
Cambridge Üniversitesi profesörü ve 23 Things They Don’t Tell You About
Capitalism and Economics: The User’s Guide [Kapitalizm ve Ekonomi Konusunda
Sizlere Söylemedikleri 23 Şey: Kullanıcı Kılavuzu] isimli çalışmanın yazarı
Ha-Joon Chang bu türden ekonomistlerden. Onun yorumuna göre, “neoklasik
ekonomi, tıpkı Katolik teolojinin Ortaçağ Avrupa’sında oynadığı role benzer bir
rol oynuyor. Bu düşünce sistemine göre, her şey öyle olması gerektiği için o
hâlde.”
Londra’daki Kingston Üniversitesi’nin ekonomi
bölümü başkanı ve neoklasik teorinin gerçek dışı, mantığa aykırı varsayımlarını
ifşa eden Debunking Economics [Ekonominin
Foyasını Meydana Çıkarmak] isimli o mükemmel kitabın yazarı Steve Keen ise
“ekonominin bırakalım Reform’u, bir Kopernik Devrimi’ne ihtiyacı bulunduğunu,
ekonomi sahasında denge temelli fikriyatın Batlamyusçu astronomideki dış
merkezli çemberlere yol vermesi gerektiğini” söylüyor.
Bir başka postkeynesçi ekonomist Victoria Chick
ise şu uyarıyı yapıyor: “Öğrenciler, ekonomi biliminin tüm kutsal metinlerini,
mevcut zenginliği ve çeşitliliği ile kendileri için okumalı, böylelikle eskiden
Samuelson’un şimdilerde Mankiw’in üstlendiği papalık misyonunun yanlış
yapabildiğini görebilmeli, fikirler yarışı dâhilinde hakikatin peşine
düşebilmelidir.”
Bu türden ilerici ve heyecan verici laflar, esasen
mezunlardan ve öğretim üyelerinden oluşan Ekonomiyi Yeniden Düşünmek isimli
grubun organize ettiği, küresel finans krizinden bu yana geçen birkaç yıl
içerisinde her yana yayılan hâkim ekonomi eğitimine karşı çıkan harekete ait.
Ama benim bu laflara bazı şerhler düşmem lazım.
İlk olarak şu soruyu sormak mümkün: ana akım ekonomiye karşı gerçekleştirilecek
ilerici bir devrim, gerçekte Luther’in Protestan isyanı gibi mi takdim
edilmeli? Reform tarihinin de bize anlattığı biçimiyle, Hristiyanlığın
Protestan versiyonu, yeni bir çoğulcu nizama ve ibadet etme hürriyetine yol
açmadı. Bilâkis Luther, Thomas Münzer’in öncülük ettiği köylülere dayanan,
nispeten daha radikal olan hareketleri ezme noktasında egemen güçlerle birlikte
çalışmış bir yobaz.
Engels’in Almanya’da
Köylü Savaşı isimli eserinde tespit ettiği biçimiyle, “Luther plebyen
harekete en güçlü silâhını, yani İncil’in çevirisini verdi. İncil aracılığıyla
Luther, kendi döneminin feodal Hristiyanlığının karşısına birinci yüzyılın
ılımlı Hristiyanlığı ile çıktı. Giderek çürüyen feodal topluma karşı yürüttüğü
muhalefeti dâhilinde Luther, zamanla dallanıp budaklanmış, feodal döneme ait
suni hiyerarşiden başka bir şeyi bilmeyen, başka bir topluma dair bir resim
sundu. Köylüler, bu silâhı prenslere, asillere ve din adamlarına karşı kapsamlı
bir biçimde kullandılar. Ama sonrasında Luther, aynı silâhın namlusunu
köylülere doğrulttu ve hiçbir kral dalkavuğunun beceremeyeceği bir işi yaparak,
Tanrı’nın yetki verdiği muktedirler için İncil’den ilahiler okudu. Böylelikle
Tanrı’nın lütfettiği prenslik, pasif direniş hatta serfliğin kendisi bile,
İncil üzerinden takdis edildi.”
Belki de bu ekonomistlerin yaklaşımları,
analojilerin veya mecazların ne denli sınırlı şeyler olduğunun bir kanıtından
ibaret. Luther’in tezlerini reklâm yapma amaçlı bir tür numara dâhilinde
kopyalama fikri de ancak bu türden bir sonuç verebiliyor.
Asıl ciddiye alınması gerekense şu:
akademisyenler, hâkim ekonomi dininin adil bir neoklasik teoriyi ifade ettiğini
söylüyorlar, yani piyasalarda kusursuz bir biçimde işleyen rekabetin dengeyi
koşullayacağını iddia ediyorlar, ekonomilerin uyumlu bir şekilde büyüyeceğini,
ama piyasalardaki (sendikalar ve tekeller türünden) kusurlar yüzünden veya
devlet müdahaleleri sebebiyle, kimi şokların oluşabileceğini söylüyorlar. Bizim
Luther gibi mevcut anlayışı protesto eden isimlerimiz, buradan, neoliberal
ekonominin alt edilmesi gerektiğini vaaz ediyorlar.
İyi de hâkim anlayış, sadece bu tür unsurlardan mı
ibaret? Bizim akademisyenler, Keynesçi ekonomi aleyhine tek laf etmiyorlar,
aksine Keynes’in yolundan yürüyorlar. Burada bir tuhaflık var çünkü neoklasik
teorinin temeli marjinalizm: tüketicinin marjinal faydası, “sermaye”nin
marjinal verimliliği. Keynes, akıl hocası Alfred Marshall’ın ileri sürdüğü
marjinal teorisine sıkı sıkıya bağlı bir isim. Bu teoriye tek katkısı ise
psikoloji veya “hayvanî güdüler” sebebiyle bireylerin aldıkları yatırım
kararlarındaki belirsizlik ve öngörülemezliğe bağlı olarak, bazen ekonomilerin
işsizliğin kalıcılaştığı, piyasaların sorunlar yaşadığı bir denge hâlinde
kilitlenip kalabileceğine dair tespitidir. Keynes’e göre bu, giderilmesi mümkün
olan, “teknik bir sorun”dur ve kapitalist üretim sürecinin yapısal bir özelliği
değildir.
Ömrünün son deminde dile getirdiği biçimiyle:
“Klasik eğitimin önemli kimi kalıcı gerçekleri içerdiğini günümüz
ekonomistlerine anımsatmak yüreğimi sızlatıyor. […] Bu meselelerin altında bazı
dip akıntılar mevcut ve onların denge hâlini oluşturmaya yazgılı bir tür
görünmez el olarak nitelendirilmesi mümkün. Eğer denge hâli oluşmasaydı, bizim
onlarca yıldır tanık olduğumuz üzere, geçinmemiz bile mümkün olmazdı.” İşte
karşınızda neoliberal Keynes.
Buna karşın bizim Luther gibi kapılara afiş asan
eylemcilerimiz, Keynes’e ve onun radikal müritlerinden Hyman Minsky gibi
isimlere tek bir eleştiri bile yöneltmiyorlar. Tam aksine, kaleme aldıkları 33
teze bakıldığında, aynı isimlerin Minsky’nin kapitalizm koşullarında yaşanan
krizlere dair teorisine açıktan destek çıktıkları görülüyor. Misal 28. Tez,
“finansallaşmanın, kısa vadeciliğin, spekülatif finansın ve finansallaşmış reel
ekonominin önemli meseleler olduğunu, dolayısıyla neoliberalizm koşullarında
finanstaki büyümenin krizlerin ana sebebi olarak görülmesi gerektiğini, bir
bütün olarak kapitalizme has kâr etme amaçlı sistemdeki çelişkilerin ve doğal
kusurların krizlere yol açmadığını” söylüyor. Burada, neoklasik ve neoliberal
ekonomi eleştirileri yanında, Marx’ın hâkim ekonomi anlayışına dair eleştirisi
de göz ardı ediliyor.
Bizim bu akademisyenler, esasen Münzer’in değil
Luther’in ayak izlerini takip ediyorlar. Bunlar, Katolik ekonominin yerine
Protestan ekonomiyi getirmek niyetindeler ama kapitalist ekonomi dininden
kurtulmak da istemiyorlar. Tek arzuları, finansın tahrif ettiği kapitalizmi
düzeltmek ama üretim tarzı ile toplumsal ilişkileri olduğu gibi muhafaza etmek.
Ekonomiyi Yeniden Düşünmek grubunun konumu da buydu hattizatında. Bilindiği
üzere grup, üniversitelerde neoklasik teorinin sahip olduğu hâkimiyete son
vermek derdindeydi.
Oysa sonuçta söylemek gerek ki Luther’in peşinden
giderek ekonomide devrim mevrim yapılamaz. Bizim bu Lutherci ekonomistlerimiz,
hâkim Katolik mürşitlerin de dikkate aldıkları neoliberal ekonomide revizyonlar
yapma fikrinin ötesine hiç geçemiyorlar aslında. Martin Sandbu’nun Financial Times’da kaleme aldığı
makalesinde dile getirdiği biçimiyle, “ekonomistler, esasen iyi siyaset için
daha iyi iş görecek kılavuzları temin etmek ve ileride yaşanacak bozulmalara
daha iyi hazırlanmak amacıyla, ekonomiye dair anlayışlarını nasıl
güncelleyecekleri üzerine münakaşa edip duruyorlar.” Öte yandan (Chick’e göre
yetmişlerde hâkim neoliberal ekonominin papası olan Paul Samuelson ile ilişkili
bir isim olan) eski ABD Hazine Bakanı Larry Summers ve eski IMF baş ekonomisti Olivier
Blanchard kadar hâkim anlayışa kul olmuş, bir o kadar da Keynesçi bir başka
isim bulunamaz. Bunlar da “ekonominin yeniden düşünülmesini” istiyorlar.
Esasında 33 tezde savunulan her şey, akademide ekonomi öğreten isimlerce zaten
üzerinde kafa patlatılmış konular.
1520’lerde Luther düzene
uyum sağladı ve Protestanlık müesses nizam ile birçok Avrupa krallığının dini
hâline geldi (hatta bazı isimler onun kapitalizmi güdüleyen temel dinî
motivasyon kaynağı olduğunu söylediler.) Bugün ekonomi sahasının Luthercilerinin
de sermayeyi kurtarma noktasında bir biçimde soğurulmaları mümkün. Sonuçta
Münzer de idam edildi zaten.
Michael Roberts
16 Aralık 2017
16 Aralık 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder