Pages

14 Mart 2017

Komün Gücü

Cem Karaca, ülkeye döndükten sonra verdiği konserlerde, sanırım Namus Belası şarkısı öncesi, bir fıkra anlatıyordu: “Siyah atlı, siyah kıyafetli bir adam genç kızı kaçırır. Tam tecavüz edecekken, beyaz atlı, beyaz kıyafetli bir adam gelir, kızı kurtarır ve siyahlı atlı, siyah kıyafetli adamın yapacağını yapar.”

Oysa aşk başka, tecavüz başkadır. Her ikisinde yapılan eylemin aynı görülmesinde bir sorun vardır. 

Büyük olasılıkla Cem Karaca, o güzel şarkısında dediği gibi, “döndüm baba, döndüm işte oh be!” diyebilmek için bu tür hikâyelere sarılmaktadır. “Oh be!” demek için çelişkilerin, ayrımların, kırılmaların bireyin varlığında silinmesi, ortadan kaldırılması, düzlenmesi gerekir. 

Bireyin eşitleyiciliğini özgürlük; özgürleştiriciliğini eşitlik zannetmek, büyük bir yanılgıdır.

Bağlam önemlidir. Hikmet Kıvılcımlı’nın komün arayışı ve komün gücüne yönelik vurgusu ile bugündeki arayış-vurgu, farklı anlam ve bağlamlara aittir. Kıvılcımlı, Sovyetler’in olduğu bir dünyada kolektif olana vurguda bulunmak ve tüm aciliyetiyle onunla buluşmak derdindedir. Ama bu buluşma gayreti, temelsizdir, biçaredir ve içerikten yoksundur. Kıvılcımlı, solun makûs talihini aşamaz.

Seksen sonrası Kıvılcımlı’nın literatürü ve politik birikimi, Latin Amerika’da Mariátegui’nin başına geldiği gibi, troçkist/maoist ayrışmasına tanıklık etmiştir. Doksanlarla birlikte bu ayrışma, belirli kulvarlara kavuşmuş, Kıvılcımlı, yeni dönemin kitle arayışının ve öncülük iddialarının kılıfı hâline gelmiştir.

Troçkist-maoist müdahale, Kıvılcımlı’yı bağlamından çıkartmış, sınırsız doktor-gazeteci-STK pratiğine bağlanmak istenmiştir. Devlet ve demokrasinin karşıt kutuplara fırlatılmasıyla, dünyadaki ve bölgedeki yönelimler, demokrasi kavgası bağlamında değerlendirilmiş, Kıvılcımlı’ya sırtını dönenler, onu salt basit bir etikete indirgemiş, ait olduğu politik-teorik kavgadan uzaklaşmış, ağırlık itibarıyla onun eserinin gölgesini bile geçmeyen işlerin altına imza atmışlardır.

Kıvılcımlı, dili, yöntemi ve tarzı ile baskın bir karakterdir. Takipçileri, troçkist-maoist kırılma sonrası arayışlarını Avrupa sosyal demokrasi tarihine bağlamış, bu sayede Sovyetler’in çöküşünün yarattığı etkiden kurtulmak istemişlerdir.

Troçkist Kıvılcımlıcılığın legale; maoist Kıvılcımlıcığın illegale yönelmesi kaçınılmazdır. İkisi arasındaki ayrımı, bizzat Kıvılcımlı teşkil etmektedir, dolayısıyla, asıl tasfiye edilmesi gereken, odur. İmge, simge ve bilgi olarak Kıvılcımlı’nın tasfiyesi, kitleyle veya komün gücüyle buluşmayı garanti etmemektedir.

İnsanlık tarihinin özünde bir komün gücü olduğunu söylemek komiktir, idealistçedir. Kıvılcımlı’nın dilinde bu yönde kurulmuş cümleler, dönemin politik-ideolojik bağlamı dâhilinde anlamlıdırlar. Bürokraside, orduda, Alevi’de, alt tarikatlarda, milli yönelimlerde kolektif aksiyon emareleri bulmak, aksiyonun kolektifleşmesini sağlamamıştır.

Evine gelen yoldaşına, “ayakkabını çıkart, burası Müslüman evi” diyen Kıvılcımlı’nın troçkist-maoist takipçileri, her yere cilâlı ayakkabılarla girmekte, bağcıklarıyla uğraşmakta, sürekli kollarındaki saatlere bakmaktadır. İlk uğraş yalın ayaklılarla, ikincisi, zamanı efendilere göre bölmeyenlerle buluşamaz.

Kıvılcımlı, kendisini eleştiren gençlere, “biz burada muhallebi yapmıyoruz, devrim yapıyoruz” diye azarlar. O gençler, bugün muhallebi tarifi gibi devrim tarifleri vermektedirler. Artık “devrimci madde devrimci bilinçle birleşecek, komün gücü filiz verecektir.” Sürekli kendi varlığının reklâmı ve yaldızlanması ile meşgul olanların, herkesi kendisine mecbur etme gayretinin çıkışsız olduğu görülmelidir. Ayakkabılar mekânı; saatler zamanı bölmektedir.

Rahmetli Sırrı Öztürk’ün aktardığı bir anıdır: İranlı iki devrimcinin de olduğu gençler, Doktor’la birlikte vapurla karşıya geçmektedirler. Gençlerin sigara içtiğini gören Kıvılcımlı, mealen “sigaranın hesabını proletaryaya verdin mi?” diyerek sert bir çıkış yapar ve gençlere “o canınız proletaryaya aittir, ona hesap vereceksiniz” der. Bugün troçkizme ve maoizme kaçan “Kıvılcımlı”cıların kaçı bu bilinçtedir? “İşçi meclislerinin ne anlamı var, dağıtın gitsin” emrini verenler, hangi hesabı proletaryaya verme gereği duymuşlardır?

Bu hesapsızlık, komün gücü değerlendirmelerinde de mevcuttur. Kıvılcımlı’nın kolektif aksiyonu ve komün gücü, nesnel, dışsal ve dinamik iken, bugünkü Kıvılcımlıcılıkta her ikisi de özneye göre tanımlanmış, ancak öznenin kendisi ile nefes alabilen, hayalî kurgulardır. Marx’ın vurgusuyla, bunlar, saçlarından tutup, kendilerini ve beyaz atlarını, beyaz kıyafetlerini kirletmeden, bataklıktan kurtarabileceklerini sanmaktadırlar.

Mahirlerin Doktor’la çalışma istidadı mevcuttur. Buna belli ölçüde mani olan, sağ reformist eğilime sahip olup, mangalda kül bırakmayı da ihmal etmeyen Orhan Müstecaplıoğlu gibi isimlerdir. Bugün Mahir çizgisinin Doktorculuğa yakınlaştığı düzlemse Müstecaplıoğlu’dur.

Doktor, TİP kurulduğunda partiye girip çalışmak istemiş, onu fazla zararlı gören TİP baronları, Doktor’u partiye almamışlardır. Bugünkü buluşma, ancak yeni dönemin TİP’i olan HDP bağlamında gerçekleşebilmektedir. Asıl tartışılması gereken budur.

Her iki kesimin Kürd komün gücünü ve kolektif aksiyonunu istismar ettiği açıktır. Bu da ancak Batı ve Avrupa bağlamında mümkün olabilmektedir. Hamalların tabanda, sahada döktüğü ter ve kan kıymetlidir, ama şeflerin pratiği, eleştiriye mahkûmdur.

Genel mânâda kolektifin öznenin soyut varlığına kapatılması, ona itici güç etiketi yapıştırılması, “devrimci madde”nin harekete geçmesini sağlamaz. “Bal” deyince ağız tatlanmaz. Burada asıl tayin edici olan, mutlak bir “(sivil) toplum” tasavvuruna sahip olunmasıdır.

Seksenlerdeki kırılma, esas olarak bu soyut sivil topluma hizmet etme, kaba işçileri demokratlaştırma, ezilenlerin dişlerini sökme amacını güden düşünce ve pratiklerle sonuçlanmıştır. Tarih sivil toplumla; toplum bireyle düzlenmekte, çelişkiler hasıraltı edilmektedir.

Temelde bu kesimlerin “toplum” diye yücelttikleri de kendi bireyliklerinden ibarettir. Bu da doğalında politik-ideolojik düzeyde sadece bireylere seslenilmesini, onların çağrılmasını beraberinde getirmektedir. Özel insanların özel dünyalarına ait bir mecaz olarak komüne de ancak özel bireyler girebileceklerdir.

Komün, çift anlamlıdır: doktorcuların bir kesimi, belediyecilikle ilgili anlama; diğeri özel cemaat anlamına abanmaktadır. Kıvılcımlı, komünün yapıları çatlatan niteliğine vurgu yaparken, post-kıvılcımlıcılar, çatlakların geçici yapılarla doldurulmasına hizmet ederler. Bu da kitlelerin kalıcı, tarihsel hareketine duhul etmeyi değil, bireylerin geçici zihinsel hezeyanlarına ve üstünlük sanrılarına tanrısallık atfetmeyi beraberinde getirmektedir.

Kıvılcımlı, devrime talip olmanın; talebeliği devrimcileştirmenin adıdır. Kısa günün kârı peşinde koşup ucuza pazara çıkartılacak bir mal asla değildir.

Eren Balkır
13 Mart 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder