Cem
Karaca, ülkeye döndükten sonra verdiği konserlerde, sanırım Namus Belası
şarkısı öncesi, bir fıkra anlatıyordu: “Siyah atlı, siyah kıyafetli bir adam
genç kızı kaçırır. Tam tecavüz edecekken, beyaz atlı, beyaz kıyafetli bir adam
gelir, kızı kurtarır ve siyahlı atlı, siyah kıyafetli adamın yapacağını yapar.”
Oysa aşk başka, tecavüz başkadır. Her ikisinde yapılan eylemin aynı görülmesinde bir sorun vardır.
Büyük olasılıkla Cem Karaca, o güzel şarkısında dediği gibi, “döndüm baba, döndüm işte oh be!” diyebilmek için bu tür hikâyelere sarılmaktadır. “Oh be!” demek için çelişkilerin, ayrımların, kırılmaların bireyin varlığında silinmesi, ortadan kaldırılması, düzlenmesi gerekir.
Bireyin
eşitleyiciliğini özgürlük; özgürleştiriciliğini eşitlik zannetmek, büyük bir
yanılgıdır.
Bağlam
önemlidir. Hikmet Kıvılcımlı’nın komün arayışı ve komün gücüne yönelik vurgusu
ile bugündeki arayış-vurgu, farklı anlam ve bağlamlara aittir. Kıvılcımlı,
Sovyetler’in olduğu bir dünyada kolektif olana vurguda bulunmak ve tüm
aciliyetiyle onunla buluşmak derdindedir. Ama bu buluşma gayreti, temelsizdir,
biçaredir ve içerikten yoksundur. Kıvılcımlı, solun makûs talihini aşamaz.
Seksen
sonrası Kıvılcımlı’nın literatürü ve politik birikimi, Latin Amerika’da
Mariátegui’nin başına geldiği gibi, troçkist/maoist ayrışmasına tanıklık
etmiştir. Doksanlarla birlikte bu ayrışma, belirli kulvarlara kavuşmuş,
Kıvılcımlı, yeni dönemin kitle arayışının ve öncülük iddialarının kılıfı hâline
gelmiştir.
Troçkist-maoist
müdahale, Kıvılcımlı’yı bağlamından çıkartmış, sınırsız doktor-gazeteci-STK
pratiğine bağlanmak istenmiştir. Devlet ve demokrasinin karşıt kutuplara
fırlatılmasıyla, dünyadaki ve bölgedeki yönelimler, demokrasi kavgası
bağlamında değerlendirilmiş, Kıvılcımlı’ya sırtını dönenler, onu salt basit bir
etikete indirgemiş, ait olduğu politik-teorik kavgadan uzaklaşmış, ağırlık
itibarıyla onun eserinin gölgesini bile geçmeyen işlerin altına imza
atmışlardır.
Kıvılcımlı,
dili, yöntemi ve tarzı ile baskın bir karakterdir. Takipçileri, troçkist-maoist
kırılma sonrası arayışlarını Avrupa sosyal demokrasi tarihine bağlamış, bu
sayede Sovyetler’in çöküşünün yarattığı etkiden kurtulmak istemişlerdir.
Troçkist
Kıvılcımlıcılığın legale; maoist Kıvılcımlıcığın illegale yönelmesi
kaçınılmazdır. İkisi arasındaki ayrımı, bizzat Kıvılcımlı teşkil etmektedir,
dolayısıyla, asıl tasfiye edilmesi gereken, odur. İmge, simge ve bilgi olarak
Kıvılcımlı’nın tasfiyesi, kitleyle veya komün gücüyle buluşmayı garanti
etmemektedir.
İnsanlık
tarihinin özünde bir komün gücü olduğunu söylemek komiktir, idealistçedir.
Kıvılcımlı’nın dilinde bu yönde kurulmuş cümleler, dönemin politik-ideolojik
bağlamı dâhilinde anlamlıdırlar. Bürokraside, orduda, Alevi’de, alt
tarikatlarda, milli yönelimlerde kolektif aksiyon emareleri bulmak,
aksiyonun kolektifleşmesini sağlamamıştır.
Evine
gelen yoldaşına, “ayakkabını çıkart, burası Müslüman evi” diyen Kıvılcımlı’nın
troçkist-maoist takipçileri, her yere cilâlı ayakkabılarla girmekte,
bağcıklarıyla uğraşmakta, sürekli kollarındaki saatlere bakmaktadır. İlk uğraş
yalın ayaklılarla, ikincisi, zamanı efendilere göre bölmeyenlerle buluşamaz.
Kıvılcımlı,
kendisini eleştiren gençlere, “biz burada muhallebi yapmıyoruz, devrim
yapıyoruz” diye azarlar. O gençler, bugün muhallebi tarifi gibi devrim
tarifleri vermektedirler. Artık “devrimci madde devrimci bilinçle birleşecek,
komün gücü filiz verecektir.” Sürekli kendi varlığının reklâmı ve yaldızlanması
ile meşgul olanların, herkesi kendisine mecbur etme gayretinin çıkışsız olduğu
görülmelidir. Ayakkabılar mekânı; saatler zamanı bölmektedir.
Rahmetli
Sırrı Öztürk’ün aktardığı bir anıdır: İranlı iki devrimcinin de olduğu gençler,
Doktor’la birlikte vapurla karşıya geçmektedirler. Gençlerin sigara içtiğini
gören Kıvılcımlı, mealen “sigaranın hesabını proletaryaya verdin mi?” diyerek
sert bir çıkış yapar ve gençlere “o canınız proletaryaya aittir, ona hesap
vereceksiniz” der. Bugün troçkizme ve maoizme kaçan “Kıvılcımlı”cıların kaçı bu
bilinçtedir? “İşçi meclislerinin ne anlamı var, dağıtın gitsin” emrini
verenler, hangi hesabı proletaryaya verme gereği duymuşlardır?
Bu
hesapsızlık, komün gücü değerlendirmelerinde de mevcuttur. Kıvılcımlı’nın
kolektif aksiyonu ve komün gücü, nesnel, dışsal ve dinamik iken, bugünkü
Kıvılcımlıcılıkta her ikisi de özneye göre tanımlanmış, ancak öznenin kendisi
ile nefes alabilen, hayalî kurgulardır. Marx’ın vurgusuyla, bunlar, saçlarından
tutup, kendilerini ve beyaz atlarını, beyaz kıyafetlerini kirletmeden,
bataklıktan kurtarabileceklerini sanmaktadırlar.
Mahirlerin
Doktor’la çalışma istidadı mevcuttur. Buna belli ölçüde mani olan, sağ
reformist eğilime sahip olup, mangalda kül bırakmayı da ihmal etmeyen Orhan
Müstecaplıoğlu gibi isimlerdir. Bugün Mahir çizgisinin Doktorculuğa
yakınlaştığı düzlemse Müstecaplıoğlu’dur.
Doktor,
TİP kurulduğunda partiye girip çalışmak istemiş, onu fazla zararlı gören TİP
baronları, Doktor’u partiye almamışlardır. Bugünkü buluşma, ancak yeni dönemin
TİP’i olan HDP bağlamında gerçekleşebilmektedir. Asıl tartışılması gereken
budur.
Her
iki kesimin Kürd komün gücünü ve kolektif aksiyonunu istismar ettiği açıktır.
Bu da ancak Batı ve Avrupa bağlamında mümkün olabilmektedir. Hamalların
tabanda, sahada döktüğü ter ve kan kıymetlidir, ama şeflerin pratiği,
eleştiriye mahkûmdur.
Genel
mânâda kolektifin öznenin soyut varlığına kapatılması, ona itici güç etiketi
yapıştırılması, “devrimci madde”nin harekete geçmesini sağlamaz. “Bal” deyince
ağız tatlanmaz. Burada asıl tayin edici olan, mutlak bir “(sivil) toplum”
tasavvuruna sahip olunmasıdır.
Seksenlerdeki
kırılma, esas olarak bu soyut sivil topluma hizmet etme, kaba işçileri
demokratlaştırma, ezilenlerin dişlerini sökme amacını güden düşünce ve
pratiklerle sonuçlanmıştır. Tarih sivil toplumla; toplum bireyle düzlenmekte,
çelişkiler hasıraltı edilmektedir.
Temelde
bu kesimlerin “toplum” diye yücelttikleri de kendi bireyliklerinden ibarettir.
Bu da doğalında politik-ideolojik düzeyde sadece bireylere seslenilmesini,
onların çağrılmasını beraberinde getirmektedir. Özel insanların özel
dünyalarına ait bir mecaz olarak komüne de ancak özel bireyler
girebileceklerdir.
Komün,
çift anlamlıdır: doktorcuların bir kesimi, belediyecilikle ilgili anlama;
diğeri özel cemaat anlamına abanmaktadır. Kıvılcımlı, komünün yapıları çatlatan
niteliğine vurgu yaparken, post-kıvılcımlıcılar, çatlakların geçici yapılarla
doldurulmasına hizmet ederler. Bu da kitlelerin kalıcı, tarihsel hareketine
duhul etmeyi değil, bireylerin geçici zihinsel hezeyanlarına ve üstünlük
sanrılarına tanrısallık atfetmeyi beraberinde getirmektedir.
Kıvılcımlı,
devrime talip olmanın; talebeliği devrimcileştirmenin adıdır. Kısa günün kârı
peşinde koşup ucuza pazara çıkartılacak bir mal asla değildir.
Eren Balkır
13 Mart 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder