Pages

20 Mart 2017

Bi Şey

Bana sorarsanız mesele, Dodan’ın o şova çıkıp çıkmaması değildir; herkes istediği yere çıkar, dilediği yerde, dilediği biçimde sunar kendisini ve ürettiği şeyi. Bu, kişinin seçimidir. Kimse kimseye kendi ölçüsünü dayatamaz. İnsanlar, yaşamda seçimlerini yapar ve seçimleri zaten onları belirler. Bu, sanatçılar ve edebiyatçılar için de geçerlidir. Şahsen ben, herhangi bir dilin yasak olduğu ırkçı bir platformda bulunmam ilkesel olarak, bulunana da saygı duymam. Ama bu, benim tutumumdur, kimseye dayatamam...

Ancak, Dodan meselesinde malum bir gerçeği bir kez daha gördük ki; “Kürdler, Türkiye’de her şey olabilir ama sadece Kürd olamazlar.” Daha doğrusu, Kürd olarak bir şey olamazlar...

Varsayalım ki, Dodan tüm şarkıcılık hayatında yaptığı gibi, Kürdçe dışında her dilde şarkı söylenebilen o sakil ırkçı şov programının finalinde de Kürdçe bir şarkı söylemeyi tercih etti, bırakın şampiyon olmayı, önce müzik koçu popçu Hadise ve Şovun patronu Acun duruma müdahale eder, sonra da o ışıklı tribünlerden inen onlarca “hassas” kişi, şampiyon adayının elinden mikrofonunu alıp onu linç ederdi. Bunun örnekleri var ve her gün farklı alanlarda farklı biçimlerde yaşanıyor.

Welhasıl, yukarıda bahsettiğim o sihirli kural bu saçma şov programı için de geçerliydi. Dodan da oyunu kuralına göre oynadı ve şampiyon oldu. Elbette Dodan da biliyordu; Türkiye’de hem Kürd hem şampiyon olunamayacağını. Daha doğrusu, Kürd olarak şampiyon olunamayacağını...

Ha “illa Kürdçe şarkı söylemeliydi” mi diyorum?

Hayır, bu beni ilgilendirmez. “Söyleyemezdi” diyorum, “söylese şampiyon olamaz, en iyi ihtimalle kovulurdu” diyorum. Mesele bu. Yoksa bana ne Dodan’dan ve onun kariyer planlarından...

Bir de yeri gelmişken, Dodan’ı savunmak için, (oysa onu suçlamayı ya da savunmayı gerektiren bir durum yok ortada) “E kimse konserlerine gitmiyordu, destek olmuyordu, ne yapsın, aç mı kalsın çocuk?” vb. şeyler söyleyerek insanları duyarsız olmakla suçlayan tuhaf şeyler de okuyorum sosyal medyada. Buna benzer şeyler söyleyenler de genelde bir biçimde sanat-edebiyat camiasının içinde yer alan kişilerdir. Oysa insanların birilerinin konserine gitmek, birilerinin filminin, oyununun biletini almak, birilerinin kitabını almak falan gibi bir yükümlülüğü yoktur. Sen tercihini yapar ve ona göre yaşarsın.

Sanatsal ve edebi üretimlerle geçinmeye çalışan biri olarak söylüyorum: Denklem basittir; ya piyasanın içinde, piyasanın ilişki biçimlerine ve kurallarına göre sanat edebiyat vs. yaparsın ya da piyasanın/pazarın dışında...

Bu yaşamın tüm alanlarında böyledir. Ayakkabı tamircileri de emek veriyor ama geçinemiyorlar. Onlar ne yapsın? Dönüp insanları daha fazla ayakkabı tamir ettirmedikleri için duyarsızlıkla suçlayıp kendilerini hırsızlık camiasının içine mi atsınlar?

“Aynı şey değil” denilebilir ama hiç fark yoktur; ikisi de emekçidir. Gerisi sanatçı, edebiyatçı fetişizmi ve yüceltisidir. Bu türden sanatçı, edebiyatçı fetişizmi ile insanları “sahip çıkmıyorsunuz” diye suçlayan yaklaşımların altında yatan şey, aslında “Dodanlaşma” özentisi ve arzusudur.

Dikkatli gözler, bu tür sözlerin bir çeşit erken dışavurumun teorisi olduğunu görüyor. Sistemin dışında kalarak, alternatif, bağımsız, özgür sanat ve edebiyat yapmanın zorlukları var elbette ama bu zorlukları aşmanın ve bu zorluklarla mücadele etmenin yöntemi, asla piyasanın içine dalmak değildir. Ha, piyasaya dalmışsanız artık dışındaymış gibi konuşamaz ya da dalmış olan kişiyi hâlâ piyasanın dışında bir sanatçıymış gibi lanse edemez ve bunun için insanları suçlayamazsınız.

Eleştiri yapacaksanız, hedefinizde “bizi aç bırakıyorlar” dediğiniz “müşterileriniz” değil, sistem olmalı. İnsanlar neden sanata ilgi duymuyorlar? İlgi duysalar bile neden sanata ve edebiyata bütçe ayıramayacak kadar yoksullar? Sorgulama düzeyin en azından bu soruları içeren düzeyde değilse, zaten bir zahmet sanat falan yapma lütfen. Sanatçı ve edebiyatçı olmanın asgari düzeyi budur. Gerisi tüccarlıktır.

Ve kimsenin tüccarları doyurmak gibi bir görevi yoktur. Asıl konuya dönüp bitireyim. Welhasılı kelam, Dodan bu şova katıldığı ilk gün orada bulunma sebebini zaten “çok bi şey olamadık” diye açıklamıştı ve şimdi “bi şey” oldu. Durum bu. Hayırlı olsun. Hayırlı işler...

Suad Işık
20 Mart 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder