Pages

04 Aralık 2016

Seçimden Sonra: Korkmayın Düşünün!


2016’da iki partili üzerine kurulu, demokratik olmayan sistem, tarih boyunca en nefret edilen iki adayı halkın önüne çıkarttı. Bu iki seçenek o kadar iç karartıcıydı ki seçmenlerin yüzde kırk üçü sandık başına gitmedi. Herkes, ya iki adaydan ya da adayların birinden illaki nefret ediyordu. Kazanan kim olursa olsun, onun yoğun bir muhalefetle karşılaşacağı kesindi.

Trump’ın seçilmesi herkesi şok etti. Bu haber, ciddi bir cinnet hâline yol açtı. Gözü yaşlı kalabalıklar, seçim sonucunu protesto etmek için sokaklara döküldü. İtiraz edilmeyen seçime beklenmedik bir tepki gösterildi.

Bu muhalefet, politik müesses nizama karşı koyma noktasında ihtiyaç duyulan yeni hareketin inşası için gerekli en hayırlı temeli temin etmiyor.

Bu ağlayıp karalar bağlayanların çoğu, en kötüsüne hazırlıklı olan Bernie Sanders destekçilerinden değil, Clinton kampanyasına inananlardan oluşuyor. Bu kesime göre, kampanya boyunca Trump’ın “başka insanlara yönelik nefretin, cinsiyetçilik, ırkçılık, homofobi, yabancı düşmanlığı gibi farklı biçimlerini savunan bir isim olduğu” ortaya konuldu. Buradan da Trump’tan nefret edilmesine yönelik bir tepki geliştirildi. Oysa bu, steril bir tepki ve politik açıdan hiçbir sonuca ulaşmayacak olan bir yöntem.

Trump’ın ırkçı bir canavar olarak kazandığı itibar, büyük ölçüde aşırı ifadelerle yüklü açıklamalarına dayanıyor. Bu açıklamalarda Trump, Meksikalı göçmenler ülkeye girmesinler diye duvar örmek gibi vaatlerde bulundu. Esasen bu vaat tuhaftı, çünkü bu duvar zaten mevcuttu! Sadece ona duvar değil de “çit” deniliyordu.

Washington, Nazilerin değil, yeterince kötü olan ama kesinlikle yeni bir yanı bulunmayan, gerici Cumhuriyetçilerin idaresine girdi. Eğer Trump, o cumhuriyetçilere kıyasla kimi hususlarda daha iyiyse, bu hususlar tespit edilip desteklenmeli. Etkili bir muhalefet, boş lafla gerçek meseleler arasında nasıl ayrım yapılacağını ve ilgili hususları kendi vasıfları üzerinden nasıl değerlendirileceğini bilmek zorunda.

Clinton kampanyası düşman olarak resmedilen Trump’a karşı kadınları ve azınlıkları koruyacağını iddia eden bir “kimlik siyaseti” üzerine kuruluydu. Bu iddianın süreklileştirilmesi üzerine kurulu olan, Trump’ın kişisel açıdan ne kadar korkunç bir kişi olduğuna vurgu yapan bir muhalefet hareketi, Clinton kampanyasının, Rusya karşıtı propagandası türünden diğer yönlerini halı altına süpürecektir. Ana akım medyanın tetiklediği “sol” muhalefetin Trump’la ilgili olarak Clinton’cıların onu “diktatör” Putin’le dost olduğuna dair sözlerini, onların dile getirdikleri “diktatör” suçlamasını tekrarlaması, rizikolu bir yaklaşım. Bu cinnet üzerine kurulu muhalefet, Trump’ın kampanyasındaki tek olumlu unsura, Rusya ile savaşmak yerine, onunla iş yapma arzusuna karşı çıkıyor.

Alman savunma bakanı Ursula von der Leyen’in Trump’ın Putin ile NATO arasında seçim yapmasını istemesi ve “ortak değerler”e işaret etmesi önemli. Bu, sadece ABD’deki savaş partisinin değil, Avrupa’daki NATO mekanizmasının da Hillary Clinton’ın desteklediği savaş yanlısı politikaları uygulaması konusunda Trump’a baskı uygulayacağının bir işareti. Hayal kırıklığına uğrayan Clinton’cı muhalefet, muhtemelen savaşlara karşı çıkmak için değil, Trump’ın savaşlara karşı çıkan yaklaşımına itiraz etmek için sokağa dökülüyor. Tüm bu eylemler de “diktatörler”e yönelik karşıtlık ve ortak demokratik, insanî değerler adına yapılıyor.

Trump’a yönelik geliştirilen, histerik muhalefetin yüzleşeceği tehlike işte bu. Zaten korkunç olan, söz konusu kampanyanın en kötü yanlarının süreklileştirilmesinden başka bir şey değil ve esas olarak bireylerin suçlanmasına odaklanıyor ve ciddi politik meseleleri görmezden geliyor. İlerici bir muhalefet ise Clinton’cılığı kenara atıp kendi konumunu belirlemeli. Bu noktada rejim değişikliklerine yol açan savaşlara muhalefet etmeli. Trump bile bu türden savaşlara karşı olsa dahi, söz konusu muhalefet ortaya konulabilmeli. Esasında böylesi bir muhalefet, Trump’ın mevcut konumunu muhafaza etmesi konusunda ona baskı uygulamalı, zira o, Washington’da bu konumunu terk etmesi noktasında ciddi bir baskıyla yüzleşecekmiş gibi görünüyor. Muhalefet, bu aşamada Trump’ın savaştan uzak durma vaadine sadık kalmasını talep etmeli, öte yandan da onun ülke içerisine dönük gerici politikalarına itiraz etmeli. Aksi takdirde her iki siyasî akımın en berbat örneklerine tanık olacağımız bir geleceğe doğru bodoslama ilerleyeceğiz.

Diana Johnstone
14 Kasım 2016
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder