Cezayir’de doğan Fransız felsefeci Louis Althusser
[1918-1990], İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa Marksizminin en önemli
entelektüel simalarından birisidir. Fransız Komünist Partisi üyesi ve Maoizmi
kendine has bir tarzda destekleyen bir isim olarak Althusser, “yapısalcı
Marksist” düşünce okulunun başlıca savunucularından biri olarak bilinmektedir.
Geliştirdiği kavramların bir kısmı sosyal bilimler alanında kullanılmaktadır.
En çok bilinen iki kavram, üstbelirlenim ve devletin ideolojik aygıtlarıdır.
Son birkaç yıldır dünya genelinde Althusser’in
fikriyatına yeniden ilgi gösterildiğine tanıklık ediyoruz. Bu, birkaç farklı
yönden izah edilebilecek bir olgu: Althusser’in Fransa ve Büyük Britanya’daki
entelektüel tartışmada tarihsel açıdan belirgin bir öneme sahip; “rastlantısal
materyalizm” görüşünü destekleyen Geç Dönem Althusser yeniden canlanmıştır;
ayrıca yapısalcılık, post-yapısalcılık ve postmarksizm arasındaki ilişkilere
yönelik farklı fikirler geliştirilmektedir.
Bu makalede Althusser’in bazı eserlerinden referans
noktası olarak istifade etmek suretiyle, onun fikriyatının kimi yönleri
üzerinde durulacak. İstifade edilen diğer bir kaynak da Warren Montag’ın
2013’te yayımlanan Althusser and His Contemporaries: Philosophy’s Perpetual
War [“Althusser ve Çağdaşları:Felsefenin Daimi Savaşı”][1] isimli
çalışması. Bu kitap, Althusser’in düşüncesinin ve eleştirel analizinin
gelişimine dair bilgimize önemli bir katkı niteliğinde.
Teorik Konjonktürü Keşfetmek
Montag, Althusser’in “yapısalcı Marksist” olarak
takdim edilmesinin yanlış olduğunu ispatlamak adına dillendirdiği argümanına
kitabında epey bir yer ayırıyor. Ona göre bu yaklaşım uyarınca, Fransız
felsefecinin yapısalcılığı Marksizme eleştiriye tabi tutmaksızın benzeştirme
çabası içerisinde olduğu iddia edilmiş olunuyor.
Montag’ın ifadesiyle, hâlihazırda bizdeki genel mânâda
Saussure’e ve Lévi-Strauss’a indirgenmiş bulunan, Troubetzkoy’un ve diğer
yazarların geliştirme çabalarını dikkate almayan bir yapısalcılığın ciddi bir
incelemeye tabi tutulması mümkün değil. Yazar, ayrıca Jean Cavaillès’in
Althusser’in, bilhassa Georges Canguilhem’in bilim anlayışı üzerindeki etkisine
vurgu yapıyor.
Bu noktada “teorik konjonktür” kavramı üzerinden
ayrıntılara giriyor. Bu kavram, Althusser’in her bir eserinin üretildiği özel
tarihsel ve felsefî bağlamı ifade ediyor. Althusser’in düşüncesi, bu bağlam
dâhilinde sürekli yeniden derinleşiyor. Bu derinleşme, felsefe tarihinin daimi
bir savaş sahası olarak tanımlanması ile tutarlı bir seyir içerisinde. Yazarın
ifadesiyle:
“Althusser’in
hareket planı, etrafında yaşanan teorik gelişmelerle sürekli meşgul olmanın bir
sonucu olarak görülebilir; kimi zaman Althusser, argümanlarını muhakeme etme
noktasında bu gelişmelerden bazı unsurları ödünç alıyor, bazılarından
uzaklaşıyor, onun yolunu üretim noktasında engelleyebilecek olana karşı net bir
ayrım çizgisi çiziyor.”[2]
Yapı: Hegel ve Spinoza Arasında
Bu bağlam dâhilinde Montag, Kapital’i Okumak’ta
bulunabilecek iki çelişkili “yapı” anlayışı üzerinde duruyor: Hegelci
düşüncedeki “manevi bütün”e karşı “gerçek bütün” (veya gerçek totalite) olarak
anlaşılan yapı ile sadece etkileri üzerinden varolabilen bir varlık olarak
yapı.
Hegelcilikteki bütünlük fikriyle bir biçimde ilişkili
olan ilk yapı anlayışı, Pierre Macherey’nin Althusser’e hitaben kaleme aldığı, Kapital’i
Okumak’ın taslakları ile ilgili mektupta eleştiriye tabi tutuluyor.
Macherey orada şunu söylüyor: “Bütün fikri, gerçekte yapının maneviyatçı bir
biçimde anlaşılmasıdır.”[3]
Spinozacılıktan ilham alan ikinci yapı anlayışı ise
yapı ile yol açtığı etkiler arasında içkin bir nedensellik ilişkisi kuruyor.[4]
Bu yapı anlayışı metne, ilgili fikrin geliştirildiği yazınsal analize dair Les
Temps modernes’de yer alan bir makaleyi okuduktan sonra Macherey ve
Althusser’in geliştirdiği eleştiri temelinde dâhil oluyor.
Althusser’deki yapı anlayışı bağlamında, yapının
tanımında yaşanan değişimler üzerinden Montag’ın, sonraki süreçte yaşanan ufak
farklılaşmalara hiç bakmadan Althusser’i bir “yapısalcı Marksist” olarak
etiketlemenin ham bir yaklaşım olacağına ilişkin görüşünü benimsememiz mümkün.
Ancak…
Althusserci Söylemde Argümantasyon Düzeyleri ve Amaç
Birliği
Bu çerçeve dâhilinde ve Montag’ın anlatısındaki
“gevşek yorum” temelinde Althusser’in külliyatında farklı düzeyler olduğunu
söylememiz gerek. Bu düzeyler, eşzamanlı ya da ayrı ayrı olarak devreye
sokuluyorlar: 1) bilimi kavramların empirik nesneden bağımsız gelişimine
kapatan epistemolojik anlayış; 2) hümanizm, ve tarihselciliği aşmak amacıyla
yapısalcılığın mevcut potansiyelinin keşfedilmesi; 3) yapı anlayışının hâlen
daha empirist ve tarihselci unsurların etkisinde olduğu bir tür yapısalcılık
eleştirisi; 4) Spinozacı içkinliğin, materyalist bir yapı anlayışı oluşturmak,
daha genel mânâda “tekil özler”e dair bilgiyle alakalı fikre daha da
yakınlaşmak için edinilmesi; 5) Lucretius’un felsefesinin yeniden diriltilmesi
adına yeniden yorumlanan Spinozacılıkla ilişkili bir “tesadüfün materyalizmi”
anlayışı (Deleuze ve Derrida’nın etkilerinin bulunabileceği yer de burası).
Şunu söylemek mümkün: argümantasyonların tüm bu
düzeylerini birleştiren, hümanizm ve tarihselcilik karşıtı bir Marksizmi
yapılandırmak adına yürütülen faaliyetin kendisidir. Bu, yapısalcılıkla kurulan
diyalogun önemli ama tali bir işlem olarak gerçekleşmesi ile bağlantılı bir
hedeftir. Hümanizm ve tarihselcilik, Althusser’in Marksizm içerisindeki
“revizyonizm”in parçası olarak tanımladığı hasımlardır. Söz konusu
revizyonizmse, diğer hususların yanında, Marksizmi ideolojiye yakınlaştırırken
bilimden uzaklaştırmaktadır.
Althusser’deki çelişkilerin, iniş çıkışların ve
keşiflerin ayrıca onun pratiğe döktüğü belirli bir muhakeme biçiminin idrak
edilebildiği çerçeve tam da budur.
Teorinin Nesnesi veya Düalizmin
Diğer Araçlarla Yeniden Ayrıntılandırılması
Kapital’i Okumak’ta
Althusser, klasik politik ekonomi çalışmasının nesnesinin Marksizmin
belirlediği nesneden farklı olduğunu söyler. Bu değişimin sebebi, Marx’ın
artı-değeri keşfi ve kavramsallaştırmasıdır.
Ne var ki bu sonuca varana dek Althusser, belirli bir
fikir üzerinden epistemolojik soruşturma içerisine girer. Marx’ın kendi içinde
somut düşüncenin gerçek somuttan farklı olduğuna dair sözünü alıntılayan
yazar, Kapital’in nesnesinin teorik düzlemde inşa edilmiş bir nesne olarak
idrak edilmesi gerektiğini söyler. Marksizmin bakış açısı üzerinden
sorgulanamazmış gibi görünen bu tespit, Althusser tarafından, onun
“tarihselcilik” ve “hümanizm”e karşı yürüttüğü mücadele dâhilinde
radikalleştirilir. Bu da ortaya kavramsal nesnenin empirik nesneyle tümden
ilişkisiz olduğu[5], dolayısıyla bilimin görevinin kavramlar inşa etmek olduğu
ile ilgili fikre götürür. Bu kavramların doğrulanması için gerekli temel ise
kavramlar arasındaki mantıksal ilişkilerdir. Bu fikri pekiştirmek adına
Althusser, Marx’ın tarihsel düzenle mantıksal düzen arasındaki ayrıma dair
izahatına başvurur. Bu özel yorum dâhilinde klasik felsefedeki özne-nesne
düalizmi Marksizme yeniden sokulur. Bu işlem ise ilhamını neopozitivist
epistemolojik düşünce okuluna ait “bilinemezcilik”ten alır. Başka bir ifadeyle
Althusser, nesnel gerçekliğin teorisini nesnenin bütünsel bağımsızlığından
çıkarsar.
Montag’ın iki ayrı yapı anlayışı olduğuna dair görüşü
üzerinden şu sonuca ulaşmak mümkündür. Aşkın yapı anlayışı ile içkin yapı
anlayışı arasındaki gelgitler, bilginin inşasına dair “düalist” anlayış ile
“nesnelci” anlayış arasındaki gelgitlerle tutarlılık arz eder.
Bu gelgitler kaçınılmazdır. “Kendi içinde somut”u
“gerçek somut”la karıştırmamak gerekir. Diyalektik bir anlayış yoksa bilimin
kavram inşa etme pratiğinin özgül bir iş olduğu üzerinde durulacaktır.
Marksizm Tarihselcilik Değil Ama…
Kapital’i Okumak isimli
eserinde Althusser, tarihselci Marksizm yorumunu çürütmek amacıyla, aslolarak
Antonio Gramsci’nin düşüncesini hedef seçer.
Bu noktada bilhassa Gramsci’nin bilimi üstyapı olarak
gören anlayışını eleştirir. Althusser’e göre bu düşünce, Marksizmi dine
benzeten (neo-idealist felsefeci Benedetto Croce’ye atıfla) Kroçeci fikrin
onaylanmasından başka bir şey değildir, hatta daha da korkuncu:
“[…]
bilimin, teorik kapanmaya ait bir fihristten başka bir şey olmayan tarihe
kapanmasıdır. Bu kapanma sonucu tarih teorisi, gerçek tarihin yerini alır ve
tarih biliminin teorik nesnesini gerçek tarihe indirger, böylelikle de bilgi
nesnesini gerçek nesneyle karıştırır”[6].
Tek yanlı bir yoruma tabi tutulduğunda bu Gramşici
anlayışın, hiç şüphesiz, bilimi bilim olarak anlaşılmayan ya da ona karşı olan
bir şey olarak görülen “ideoloji”nin herhangi bir tezahürü ile eşitlemesi
mümkün hâle gelir.
Ne var ki asıl önemli olan, bu düşüncenin bağlamı
dışında neye yol açtığı değil, Gramşici düşüncedeki mevcut anlamıdır.
Gramsci’ye göre ideolojik üstyapı, insanın yapı içerisindeki çelişkilerin
farkında olmasını sağlayacak yolları içerir. Bu nedenle Gramsci, bilimin her
zaman kendisini bir ideoloji olarak takdim ettiğini söyler. Ama o, aynı zamanda
bilimin ürettiği ve ona ait ideolojiyle yayılan bilginin kullanılma ihtimaline
de vurgu yapar. Bu nedenle Gramsci bir sınıfın, önceki hipotezleri veya hipotez
sistemlerini değiştirmeksizin, bilime ait ideolojiyi benimsemeksizin, o bilimi
edinebileceği tezini kabul eder.[7]
Althusser şahsında asıl hoş görülemeyecek husus ise
Gramsci’nin bilimi üstyapıya dâhil etmek suretiyle, onun bilimle ideoloji
arasındaki “sabit” ayrıma darbe indiriyor olmasıdır. Bu noktada Gramsci özünde,
teorik pratiği aydınların özel alanı olarak gören anlayışa ve politik pratiğe
yönelik saygıya dayanan bilimsel söylemin sahip olduğu saygınlığa halel
getirmektedir.[8]
“Rastlantısal Materyalizmi”nden Yağan Gizemli Yağmurun
Altında
Seksenlerde kaleme alınan eserinde Ellen Meiksins Wood
şunları söylemektedir:
“Mutlak
determinizm ve mutlak olumsallık arasında kurulan sahte düalizm ve tarihin ana
niteliğinin tüm indirgenemezliği ile rastlantısal olduğunu söyleyen anlayış,
Althusserci yapısalcılıkta her daim zımnen mevcut olagelmiştir. […] Yapıya,
yani hudutları belli, yapılandırılmış ilişkilere ait dünya, özerk teori alanına
aitken; empirik dünya, tarihsel bilginin nesnesi, rastlantılar ve keyfilikler
dünyasıdır.”[9]
Althusser’in kendi Marksizm anlayışını ve felsefe
tarihini yeniden inşa ettiği çalışmaları içinde en önemli makaleler, “Marksist
Düşünce Üzerine” ve “Tesadüfün Materyalizmine Ait Dip Akıntısı”dır.[10] Bu
çalışmalarında Althusser, teleolojiden tümüyle kopar ve açıktan “rastlantılar
ve keyfilikler dünyası”na geçiş yapar.
Althusser, Epikür, Lukretius, Makyavelli, Spinoza ve
Heidegger’i kesen bir dip akıntısı olduğundan söz eder. Bu akıntı,
antimonistik, anti-determinist ve anti-teleolojiktir. Onun ifadesiyle bu
akıntı, aynı zamanda Engels’in İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu ve Kapital’in
ilkel birikim ile ilgili bölümünde mevcuttur. Montag, bu noktada Althusser’in
önemli bir değişiklik yaptığından, Spinoza ile ilgili yorumuna “boş yer”
kategorisini dâhil etmesinden ve bunun, bir dizi teorik soruna işaret
ettiğinden bahseder.[11]
Asıl üzerinde durulması gereken konu ise Althusser’in
belirli türde bir tarihsel değişimin kabulü ile yetmişlerin sonu ve seksenlerin
başındaki yenilgi ortamı arasında uzlaşma imkânı sunacak bir politik felsefe
sunmaya çalıştığı gerçeğidir. Bu nedenle Fransız felsefeci, (atomların
yörüngelerinde her türden zorunluluktan azade biçimde yaşanan rastlantısal
sapma anlamında) klinamenin bir sonucu olarak yaşanan “rastlantı”
dâhilinde bir araya gelmiş “atomlar yağmuru” ve Hiçlikten Gelen Prens[12]
üzerinden bir “rastlantı” teorisi oluşturur. Bu teori, devrimci değişimlerin
meydana gelişini “determinizm karşısında rastlantısallıktan yana olan bir yorum
temelinde izah etmemizi mümkün kılar.”
Klasik Altuzerci “öznesiz süreç” düşüncesini muhafaza
eden “rastlantısal materyalizm” teorisi, toplumsal güçlerin dağılımını ve
rastlantı öncesi stratejik düşüncenin imkânsızlığı meselesini gündeme getirir.
Bu sebeple ilk bakışta sert bir determinizm ve teleoloji eleştirisiymiş gibi
görünen şey, zamanla Marksist stratejide görüldüğü hâliyle, aktif bir biçimde
toplumsal, politik ve askerî güçler arasında yeni ilişkiler kurmaya dönük
mücadele yerine, belli ölçüde mesihçi bir oluşum [taayyün] umudu üzerine kurulu
pasif bir bekleyişe dönüşür.
Dolayısıyla esasen rastlantısal materyalizm proleter
hegemonyaya karşıdır. Bu hegemonya, özünde bu türden güç ilişkilerinin
tehlikeli bile olsa sürdürülmesini, devrimci sınıf mücadelesine ait süreç
içerisinde yaşanan olay anının ötesine taşınmasını şart koşar.
Bu bağlamda “rastlantısal materyalizm” sonuçta ortaya,
kapitalizme ait mekanizmalar üzerinden pasif devrime benzetilebilecek kısmî ve
ara sıra görülen mücadelelere dönük soyut bir felsefî doğrulama çabasına yol
açar. Bu pasif devrim temelde, burjuvazi ve onun devleti eliyle, madun
sınıfların ara sıra açığa çıkan yıkıcılıklarının yolundan saptırılmasından,
içerilmesinden ve sisteme entegre edilmesinden başka bir şey değildir.[13]
Althusser ve Marksizmin Krizi
Althusser’in ortaya koyduğu keşif sürecine ait
gerilimlerin bir kısmını özet olarak ele aldık. Onun teorik konumlarına ait
sınırları incelediğimizde görülüyor ki Althusser, keşif sürecini belirli
parametreler dâhilinde işletmekten hiç vazgeçmemiş. Bu parametreler, onun ilkin
komünist partilerin bürokratikleşmiş Marksizmine, ardından da postyapısalcılığa
ve postmarksizme ait yenilgiyi kabul eden anlayışlara gerçek bir alternatif
sunmasına mani olmuş.[14] Bu çerçeve dâhilinde, esasen “Althusser’e karşı Althusser”,
stratejideki iktidarsızlıkla bilimin kibrini cem eden, kendi çelişkilerine
ağırlık veren bir düşüncenin idrak edilmesi için gerekli bir şifredir.
Althusser’in düşüncesine ait belirli yönlerle alakalı
bu kısa eleştirinin yegâne amacı, Fransa’da 1968’de ortaya çıkan hareketin
yaşadığı yenilginin/etkisizleşmenin ardından Marksizmin maruz kaldığı krize
Althusser’in yaptığı katkıyı anlama amacı güden incelemelere gerekli yönü
göstermektir.
Juan Dal Maso
28 Ekim 2016
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Montag, Warren, Althusser and His Contemporaries. Philosophy’s Perpetual
War, Durham and London, Duke University Press, 2013.
[2] Montag, a.g.e., s. 105.
[3] Macherey burada totalite fikrine atıfta bulunuyor.
Bu fikir dâhilinde ilgili fikrin tüm bileşenleri aynı birlikçi ilkeyi, Hegel’e
göre, Ruh’un hareketini ifade ediyor. Bkz.: Montag, a.g.e., s. 74.
[4] Etika’sında Spinoza, geçişli olmayan, içkin
nedensellik çerçevesi dâhilinde sebep olarak Natura Naturans [“Aktif
Doğa”] ile sonuç olarak Natura Naturata [“Pasif Doğa”] arasında bir
ayrım yapıyor, buradan da Pasif Doğa’nın (sonucun) Aktif Doğa kadar “Tanrı”
(veya töz) olduğu sonucuna varıyor. İçkinliğin mevcut olmasının (sebep ve
sonucun ya da tözün ve gerçekliğin aynı düzeyinde işleyen vasıfların ve
tarzların varolmasının) etkilerinin “ötesinde” sonuçta bir sebebe veya öze
sahip varlıklara ait herhangi bir “hiyerarşi”nin bulunmamasının sebebi budur.
Bkz.: Spinoza, Ethics, Book I, Proposition XXIX, Scholium in Ethics and
Theologico-Political Treatise, Mexico City, Editorial Porrúa, 1966, s. 24.
[5] Althusser, Louis ve Balibar, Êtienne, Para leer
El capital, Siglo XXI Editores de España, México, Argentina, 11. Baskı, s.
126.
[6] Althusser, Louis ve Balibar, Êtienne, a.g.e.,
s. 145.
[7] Bkz. Gramsci, Antonio, Quaderni del Carcere [Edizione
critica dell’ Istituto Gramsci a cura di Valentino Gerratana], Torino, Ed.
Einaudi, 2001, C4 §7, s. 430 ve C11 § 38, s. 1457/58. Marx’ta bilimsel
rasyonalite sorunu ile ilgili olarak bkz. “El Comunismo no es una Idea” IdZ
23 içinde, Eylül 2015.
[8] Jacques Rancière, teori ile pratik arasındaki
ilişkiye ve aydınların rolüne dair eleştirilerini 1974 tarihli kitabında yer
veriyor: La Lección de Althusser, Santiago de Chile, LOM Ediciones,
2013.
[9] Meiksins Wood, Ellen, The Retreat from Class: A
New ‘True’ Socialism, Verso 1998.
[10] Althusser, Louis, Para un materialismo
aleatorio, Madrid, Arena Libros, 2002.
[11] Bkz. Montag, a.g.e., 9 Bölüm, s. 173/189.
[12] Althusser’in Makyavelli yorumu için bkz. Barot
Emmanuel, “El Fantasma de Maquiavelo (III)” IdZ 15 içinde, Kasım 2014.
[13] Bkz. Rosso, Fernando ve Dal Maso, Juan,
“Revolución Pasiva, Revolución Permanente y hegemonía”, IdZ 13 içinde,
Eylül 2014.
[14] Bkz. Cinatti, Claudia, “De saberes
revolucionarios y certezas posmodernas” Revista Lucha de Clases 6
içinde, Haziran 2006.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder