Sayın
başkanlar:
Eğer
Nikaragua’nın Sam Amca’nın bir sömürgesi olmasına izin verilirse, bu durumun en
çok başında bulunduğunuz on beş ülkeyi etkileyeceğine dönük kanaatim üzerinden,
size ilhamını riyakârlık ya da içi boş diplomatik nezaketten değil, bir askerin
o kaba açık sözlülüğünden alan bu mektubu yazıyorum.
Böylesi
bir ara, namusa sahipler mi bilmiyorum, bu yankiler asıl niyetlerini Nikaragua
topraklarına iki okyanusu birleştiren bir kanal açma niyetleri ardına
saklıyorlar. Bu kanal, Yerli-İspanik cumhuriyetleri tecrit edecektir. Hiçbir
fırsatı kaçırmayan yankiler, halklarımız arasındaki yabancılaşmayı avantaja
çevirip ta ilkokulda çocuklarına anlatıp durdukları, tüm Latin Amerika’yı
Anglosakson sömürgesi kılma, bayraklarındaki mavi zemin üzerinde duran
yıldızlardan bir yıldız yapma hayallerini gerçeğe dönüştürmek istiyorlar.
Latin
Amerika devletlerinin bu buz kesmiş kayıtsız hâlleri karşısında sırf kendi
kaynaklarına bel bağlayan Nikaragua Ordusu, onuruyla, on beş aydır işgalcileri
şeytanî planları ile destekleyen Nikaragualı hainlerle ve ciğeri beş para etmez
adamlarla tüm zekâsı ile çarpışıyor.
Sayın
başkanlar, bu dönem boyunca siz görevinizi yerine getirdiniz, zira özgür ve
egemen halkların temsilcileri olarak sizler, tepkinizi diplomatik yollardan ya
da gerektiğinde halkın güvenle size emanet ettiği silâhlarınızla koydunuz,
mutsuz Nikaragua’mızda Beyaz Saray’ın talimatları ile soğukkanlılıkla işlenen
suçlara karşı çıktınız. Hepimiz biliyoruz ki Beyaz Saray’ın bunu yapmaya hakkı
yok. Ülkemizin de kendi sırtına inen kamçıyı, suratına atılan yumruğu öpmek
gibi bir niyeti yok.
Latin
Amerika devletleri yankilerin sadece Nikaragua’yı fethetmekle yetineceklerini
mi sanıyorlar? Bu devletler Amerika’daki yirmi bir cumhuriyetten altısının
egemenliğini yitirdiğini unutmuş olabilir mi? Panama, Porto Riko, Küba, Haiti,
Santo Domingo ve Nikaragua bağımsızlığını maalesef kaybedip yanki
emperyalizminin birer sömürgesi hâline geldi. Bu altı milletin devleti
yurttaşlarının müşterek çıkarlarını savunmuyor, çünkü halkın iradesi sonucu
iktidara gelmişler, ama emperyalizmin dayatmasına tabiler, bu nedenle Wall
Street’teki kodamanların destekledikleri cumhurbaşkanları ABD’li bankerlerin
çıkarlarını savunuyorlar. Bu altı İspanyol-Amerikan milletinde halkın elinde
kalan tek şeyse bağımsızlığa dair anılar ve ülkeyi döneklerin mahkûm ettiği
haysiyetsizlikten kurtarmak için yorulmak nedir bilmeden dövüşen birkaç
evladının hayranlık uyandırıcı çabası sonucu hürriyetlerini yeniden elde etmeye
dönük o uzaktan el sallayan umut kalmış. Yanki eliyle gerçekleşen
sömürgeleştirme süreci yolu üzerinde tek bir süngü duvarı ile karşılaşmaksızın
hızla ilerliyor, bu nedenle her ülke tek damla ter dökmeyen o fatihin eline
geçiyor, çünkü bugüne dek bu ülkeler sadece kendisini savunmuş. Eğer Latin
Amerika’nın asli milletlerine bir Simón Bolívar, bir Benito Juárez ya da bir
San Martín öncülük etmiş olsaydı kaderimiz şimdikinden farklı olurdu, çünkü bu
isimler bir zamanlar Orta Amerika’nın sarışın korsanların hâkimiyeti altında
olduğunu, bu ülkeleri sonrasında Meksika’nın, Kolombiya’nın, Venezuela’nın vb.
takip ettiğini biliyorlardı.
Eğer
yankiler Orta Amerika’yı sömürgeleştirmeye dönük o kalleş planlarında başarılı
olurlarsa Meksika’nın başına ne gelir? Meksika’nın kahraman halkı yiğitlere has
onca vasfına karşın taş kesilir, Sam Amca’nın boyunduruğu altında ezilmezden
önce onun beli kırılır, Fonseca Körfezi’ne donanma üssü kurulup Nikaragua
kanalı açıldığından kardeş ülkelerden gelecek yardımı ümitsizce bekler durur.
Bu nedenle Meksika diğer Latin Amerika milletlerinden tecrit edilmiş hâliyle
yanki emperyalizmiyle mücadele etmek, bu noktada tam da bugün olduğu gibi kendi
kaynaklarını kullanmak zorunda kalır.
Övgülerle
karşılanan Carranza doktrininin iddiasına göre, Meksika coğrafi konumu
sebebiyle Amerika’da İspanizmin muhafızı olma avantajına sahip olmalı ve
esasında bu avantaja sahip. O vakit Orta Amerika’da yankilerin yürüttükleri
siyasetle ilgili olarak mevcut Meksika hükümetinin görüşü ne olmalı?
İspanyol-Amerikan hükümetleri, yankilerin Nikaragua’daki duruma benzer durum
dâhilinde benimsenmiş olan ihtiyatlılık siyasetinden memnun olduklarını
görmüyorlar mı? Mevcut durum dâhilinde bir süreliğine Brezilya’nın,
Venezuela’nın ve Peru’nun bir müdahale sorunuyla karşı karşıya olmadığı tespiti
doğrudur, zira bu ülkelerin temsilcileri bu yıl Havana’daki Pan-Amerikan
Konferansı’nda müdahale hakkı ile ilgili tartışmada düşüncelerini dile
getirdiler, peki eğer bu devletler tarihsel sorumluluklarının bilincinde
iseler, işgalin o yıkıcılığını kendi topraklarında gerçekleşeceğini
beklemiyorlarsa, bari her türden modern silâhla kuşanmış, yüz kat büyük, o
mücrim düşmana karşı büyük bir ümitsizlikle, ama muazzam bir cesaret ve azimle
mücadele eden kardeş milletin müdafaasına koşsunlar. Tarihin böylesine korkunç
ve önemli bir momentinde Brezilya, Venezuela, Peru ve Küba gibi devletlerin
kardeş milletler karşısında sahip olduğu ahlakî salahiyeti muhafaza etmeleri
gerekmez mi? Sonrasında acı bir çığlık atsalar işiten olur mu onları?
Bugün
İspanyol Amerika halklarına sesleniyorum. Bir devlet yurttaşlarının arzularını
yansıtmıyorsa, etkin bir demokrasi anlayışına sahip yiğitlerce temsil edilme
hakkını, milletin onuruna leke süren, ahlâkî cesaretten yoksun, işe yaramaz
yanki valileri değil, devlete güç veren halk haizdir.
Biz
doksan milyonu bulan İspanyol Amerikalılar olarak sadece kendi birliğimizi
düşünmek, yanki emperyalizminin sadece fetih yoluyla, ırksal onurumuza ve
halklarımızın hürriyetine son vermeyi amaçlayan, bugün hepimizi tehdit eden en
zalim düşman olduğunu kabul etmek zorundayız.
Despotlar
milletleri temsil edemezler, hürriyetse çiçeklerle kazanılmaz.
O
vakit birleşik bir cephe oluşturup fatihin ilerleyişini kendi topraklarımızda
durdurmak için bizim işe kendi evimize saygı göstermekle başlamamız,
Havana’daki pandomim dâhilinde yaptıkları gibi bizim gülünç görünmemizi
sağlamak için uğraşan Leguía ve Machado gibi soysuzlara, Juan Vicente Gómez
gibi kana susamış despotlara yol vermememiz gerekiyor.
Latin
Amerika’nın onurlu insanları Bolívar’ı, Hidalgo’yu, San Martín’i ve 13 Eylül
1847’de yanki emperyalizminin hepimizi içine çektiği zillet ve utanç
bataklığına teslim olmak yerine, Chapultepec’te ülkeleri ve milletinin
savunmasında yankinin mermileriyle delik deşik olup şehit düşen arkadaşları
örnek almalıdırlar.
Vatan
ve hürriyet.
Augusto C. Sandino
4 Ağustos 1928
El Chipotón
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder