Pages

02 Mart 2016

Cahiliye

Kardeşim, hürsün bu kapıların ardında
Kardeşim, hürsün bu prangaların arasında
Allah’a iman ettikten sonra.
Hileleri zerre acı vermez O’nun kullarına.

[Seyyid Kutub]

 

Haziran 1957’de Liman Tura askerî cezaevinde İhvan’ın yirmi bir üyesinin katledilmesi dâhil, son yıllar içerisinde kendisinin ve hapishane arkadaşlarının maruz kaldığı zulüm ve işkenceler Seyyid Kutub’u Mısır’da eşi benzeri görülmemiş bir acımasızlıkla saldıran bir rejimin işbaşına geldiği, asli sorunun artık yabancıların ülkeyi yönetmesi veya sosyal adaletsizlik olmadığı sonucuna ulaşmaya iter. Artık mesele, iktidarın İslam’a düşman güçlerce gasp edilmesidir. Tüm toplumun hayatı çürüme ve ihmal sebebiyle İslamî olmayan yollara sokulmuştur.

Seyyid Kutub’un çıkarımına göre, Mısır hükümeti ve Müslüman âlemdeki tüm diğer hükümetlerin İslam öncesi Arabistan ile kıyaslanması mümkündür. Her ikisi de cahildir ve ilahi kaidelere saygı duymamaktadır. İslam öncesi toplumda da şimdiki hükümetlerde de devlet cahiliyeye göre tasarlanmıştır. Kur’an’da dört kez karşımıza çıkan cahiliye terimi Seyyid Kutub için oldukça önemlidir. Bu kavram Müslümanların içinde yaşadıkları açmazı tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta, İslam dışında başka güçlere sadakat gösterilmesine karşı çıkma noktasında önemli bir epistemolojik araç işlevi görmektedir.

Seyyid Kutub’a göre, bu yeni cahiliye derin tarihsel köklere sahiptir ve modern, otoriter devletin elindeki tüm baskı aygıtlarınca desteklenip korunmaktadır. Dolayısıyla bu derde kısa vadede deva bulunması mümkün değildir.

Müslümanlara gereken, ideoloji ve örgütlenme çalışmalarına dayalı, uzun vadeli bir programdır. Bu programa en yoğun tehlikelerle karşılaşıldığı zamanlarda bile (gerektiğinde güç kullanarak) davayı koruyabilecek, cahiliye yerine İslam devletini getirme sürecini yönetecek, kendisini davaya adamış, öncü müminlerin eğitilmesi eşlik etmelidir.

Seyyid Kutub bu görüşlerini hapishanedeki birkaç arkadaşıyla yaptığı muhabbetlerde geliştirir, ardından da bu görüşleri içeren notları gizlice hapishane dışına çıkartarak, onların aile üyeleri ve yakın isimlerce okunmasını sağlar. Bu notlar sonrasında önemli çalışması Ma’alim fi Tariq’in [“Yoldaki İşaretler”] temelini teşkil eder. O dönemde İhvan’ın lideri olan Mürşid Hudeybi, “Aziz Allah’ın inayetiyle bu kitap [“Yoldaki İşaretler”] Seyyid’e olan tüm güvenimizi teyit etti, Allah onu korusun. İnşallah Seyyid bugün davanın o beklenen umududur.”[1]

Notlar elle çoğaltılıp dağıtılmaya başlanır. İki yıl sonra Kahire’de yayınlanır ve kısa bir süre içinde de yasaklanır. Üzerinde kitabın nüshası ile yakalanan kişi hakkında isyana teşvik suçuyla dava açılmaktadır. Nihai biçimini kazanan Yoldaki İşaretler, Seyyid Kutub’un hapishaneden gönderdiği mektuplardan ve Fi Zilalu’l Kur’an’ın [“Kur’an’ın Gölgesinde”] önemli kısımlarından oluşmaktadır. Kitap, Kutub’un geliştirdiği ana fikirlerin kısa ve güçlü bir hülâsasını sunmaktadır: mevcut toplumun, hükümetin ve kültürün cahilî niteliği ve İslam devletinin kurulması için gerekli, uzun vadeli program.

Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler’de yazdığına göre, “bugün insanlık bir uçurumun eşiğindedir. İnsanlık sadece nükleer imha değil, değerlerin yokluğunca da tehdit edilmektedir. Batı tüm canlılığını yitirdi, Marksizm başarısız oldu. Bu çok önemli ve insanı şaşırtan dönemde İslam’ın ve Müslüman cemaatin dönüş imkânı doğmuştur.”

O günden bugüne sürekli okunup yeniden basılan, birçok dile çevrilen Yoldaki İşaretler, yirminci yüzyılda kaleme alınmış en önemli İslamî çalışmadır.

A. B. Mehri

[Kaynak: Sayyid Qutb, Milestones, Maktabah, Yayına Hazırlayan, Giriş ve Biyografi: A. B. Mehri, 2006, s. 11-12.]

Dipnot:
[1] Al-Ghazali, Z., Return of the Pharaoh, s. 40.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder