Jean Jaurès mükemmel bir hatipti ve etkili bir düzyazı
tarzına sahipti. Ona benzemeye çalışan bir isim olarak Trotskiy, Jaurès’i şu
şekilde tarif ediyor:
“O,
kendisini birçok boyutta geliştirmiş bir isim, güçlü bir zekâya ve dâhiye özgü
bir mizaca sahip, çalışma kapasitesi eşi benzeri görülmemiş bir yükseklikte,
sesinde hep bir meraklı insanın tonu var.”[1]
Her daim içeriği biçimin önüne koyan Lenin ise
birisinden öyle kolay etkilenen biri değil. 1910’da Kopenhag’da düzenlenen
Uluslararası Sosyalist Kongresi’nde kooperatifler ile ilgili yapılan tartışmada
Jaurès alınacak kararın şu cümleyi de içermesini talep ediyor:
“Kooperatifler,
üretim ve dağıtım araçlarının demokratikleştirilmesi ve toplumsallaştırılması
sürecine yönelik hazırlıklar konusunda işçilere yardım ederler.”
Lenin eleştirel bir tonla, şunları söylüyor:
“Bu,
net olmayan, belirsiz ifadelerden biri, burjuva reformizmi teorisyenlerinin ve
küçük mülk sahiplerine bağlı ideologların tümüyle kabul edebilecekleri bir
ifade, zaten Jaurès de bu konuda mahir bir kişi, o da söz konusu
teorisyenlerden ve ideologlardan yana.”[2]
Jaurès belki de, bazen takdim edildiği biçimiyle,
ahlakî açıdan kusursuz bir örnek değil. Dreyfus’un aldığı cezaya yönelik ilk
tepkisi “onun vurulması gerekir” olur, çünkü ona göre Dreyfus vatana ihanet
suçu işlemiş özel bir askerdir ve kadere razı gelmelidir. (Bu, bazen bugün de
solda su yüzüne çıkan sınıf indirgemeci tutumun bir örneğidir.). Jaurès,
Dreyfus yanlısı harekete ancak Bernard Lazare ve Emile Zola kelleyi koltuğa
alıp öne atıldıktan sonra katılır. 1914 yazında savaş karşıtı kampanya süresince
yorulmak nedir bilmeksizin çalışır. İtibarı bir suikastçının kurşunu sayesinde
kurtulur. Trotskiy bile savaş patlak verdiğinde Jaurès’in “vatansever” bir
konum alacağından hiç şüphe duymayacağını teslim eder.
Jaurès’in incelenmesi gerek. Ama bu inceleme eleştirel
olmalı. O birçok yönden bir kahramandan çok bir tür semptomdur. Bu nedenle
Jaurès’in Fransız Devrimi’nin Sosyalist Tarihi’nin İngilizcedeki ilk
çevirisi ilgiyle karşılanmalı.
Üretken bir çevirmen olan Mitchell Abidor, Jaurès’in
1901-4 arası döneme ait dört ciltlik özgün çalışmasından tek ciltlik bir kitap
çıkartmış. Kitap Devrim’den 1794’e dek uzanan sürecin tarihini sunuyor. Kitap,
sadece bu nedenle önemli değil kuşkusuz. Henry Heller, Giriş bölümünde
Jaurès’in ileride Devrim’in Marksist tarihini yazacaklar için gerekli temelleri
oluşturduğunu söylüyor. Mathiez, Lefebvre, Soboul ve diğer isimler bu sayede
tarih çalışmalarını ilerletiyorlar.
Jaurès’in Marksizmle ilişkisi muğlâk. O, kitabı Marx,
Michelet ve Plutarch’tan aldığı ilhamla yazdığını söylüyor.[s. 9] Ama Jaurès,
Marx’tan şu inancı ödünç alıyor: “Politik biçimleri, toplumsal âdetleri, hatta
fikirlerin genel yönünü belirleyen toplumun ekonomik yapısıdır.”[s. 5] Bu
tespit mekanikmiş gibi görünse de pratikte Jaurès’in Devrim’i biçimlendiren
farklı, çelişkili toplumsal güçlere hassas olmasını sağlıyor.
Clemenceau’nun aksine Jaurès, Devrim’in bir “blok”
olduğuna inanmıyor. O, Devrim’de bir yandan Fransız toplumunu modernleştirmek
ve onu kendi imtiyazlarını koruyarak krallığın muhafazakâr zincirlerinden
kurtarmak isteyen nispeten imtiyazlı bir katmanla “özgürlük, eşitlik ve
kardeşlik” çağrılarını işiten, bunların gerçekleştirilmesini isteyen mülksüz
kitleler arasında bir ayrışma görüyor.
Jaurès, birkaç kez “yeni oluşan proletarya”dan
bahsediyor.[s. 68] Ama o, söz konusu proletaryanın tam olarak nelerden
müteşekkil olduğu konusunda muğlâk ifadelere başvuruyor.[3] Bazen terim, sadece
yoksulları ifade ediyormuş gibi görünüyor. Örneğin Bastille’in basılması
esnasında ölenler arasında “birkaç hafta sonra isimlerini bile bilmedikleri
anlaşılan çok sayıda yoksul, çok sıradan ve çok mütevazı insanlar vardı”
diyor.[s. 29]
Bazen Jaurès’te proletarya köylülüğü de içeriyormuş
gibi görünüyor. Bazen de özel olarak belirli miktarda ücret alan işçi sınıfına
ait çıkarlardan bahsediyor. Jaurès çalışmasında burjuva devriminin merkezinde
belirli bir çelişkinin olduğunu söylüyor:
“Dilenerek
geçinen, her şeyi tehdit eden proletaryanın baskın olması riskine karşın feodal
Bastille’e nasıl saldırı düzenlenebilir, Devrim’e tam olarak bağlanmak nasıl
mümkün olabilir?”[s. 40]
Buradan da Jaurès, devrimde kesişen politik ve
toplumsal faktörlere işaret ediyor:
“Sonuçta
politik eşitlik nispeten daha somut bir biçimde yerleşikleştiği ölçüde
toplumsal eşitsizlik de o oranda halkı daha da öfkelendirmiştir.”[s. 148]
Sonra 1793 yılı ile ilgili olarak şunları söylüyor:
“Bu yıl sanayinin millileştirilmesi
için ilk resmî öneriye tanıklık etti.”[s. 219]
Jaurès’in tarih çalışmasının gücü kitapta sınıfa
yapılan vurgudan kaynaklansa da bu, aynı zamanda çalışmanın zayıf yanını da
teşkil ediyor. Jaurès, modern sosyalizmi doğrudan Fransız Devrimi’nden neşet
eden bir şey olarak görüyor. Ulaştığı sonuç dâhilinde şunları yazıyor:
Sosyalizmin erimiş metalinin, tıpkı demirin fırından akması gibi, Devrim’den ve
demokrasiden aktığını gördüğümde büyük bir haz duydum.”[s. 250]
Sosyalizm, Fransız Devrimi içinde tarihsel köklere
şüphesiz sahiptir. Ama aynı ölçüde önemli olan bir tespit de şudur ki
sosyalizmin burjuva devriminin değerlerinden niteliksel bir kopuş yaşaması
gerekmektedir. Jaurès’in de ciddi biçimde önemsiz gördüğü husus, tam olarak
budur. Bu, Fransız Devrimi tarihi ile ilgili tartışmaların ötesine uzanan kimi
anlamlara sahip önemli bir hatadır. 1914’te Fransız işçi liderlerinin
takipçilerini savaşı desteklemeleri konusunda kullandıkları en önemli
argümanlardan birisi, Fransa’nın Devrim’in anavatanı olduğu ve Devrim’in
toprağını koruyarak sosyalizme kopartılması mümkün olmayan bağlarla bağlı olan
cumhuriyeti savunduklarıdır.[4] Jaurès’in 1914’teki savaş eğilimine hayatı
pahasına itiraz ederken gösterdiği cesaret ve namuslu duruş, tabii ki
sorgulanamaz ama kaleme aldığı Devrim tarihindeki fikirlerin de işçi sınıfının
savaşa destek vermesini sağlama konusunda ortaya konulan çabalara katkı
sunduğunu da görmek gerekir.
Bugün Charlie Hebdo katliamı sonrası gene
“cumhuriyetçi değerler”den bahsediliyor. Fransız solu, bu değerlere dönük net
bir eleştiri geliştiremiyor. Jaurès’in ve mirasının eleştirel açıdan
incelenmesi bizim bu görevi ifa etmemize katkı sunacaktır.
Ian Birchall
2015
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Political Profiles (1915).
[2] Lenin, Collected Works, Cilt. 16, s. 280. MIA.
[3] Devrim’de ortaya çıkan işçi sınıfına ilişkin
nispeten daha titiz bir çalışma için bkz.: Jean Marc Schiappa, Les
babouvistes, Saint-Quentin, 2003. Kitaba dönük eleştirim için şuraya
bakılabilir: “The Babouvists”, MIA.
[4] Bu konuyla ilgili birçok belge şu kaynakta
bulunabilir: A Rosmer, Le Mouvement ouvrier pendant la guerre, Cilt I,
Paris, 1936.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder