Pages

11 Aralık 2015

Farz


“Parti Komünistlerden Ne İstiyor?”[1] başlıklı yazı, yaklaşık doksan yıl öncesine ait. Hâlâ güncelliğini koruyor olması, sorun teşkil etmeli. Sorun teşkil etmiyorsa, “parti” dışı kitleye açılmak istenmiyordur, bu görülmeli.

Bugün şefler, belirli bir yaşa gelmişler. Örgütlerini geçmişin hesabını sormayacak düzeye çekmek, hatta sürekli yeni isimler bularak, bu hesaptan kaçmak zorundalar. Şefler, hesap sormayan kadrolar bulmaya mecburlar. Bunun için geçmiş bilinci silinmeli.

Geçmiş bilinci olmayınca, bugünde bireysel olana bir yücelik, kutsallık atfediliyor. Belki de tersten, bugündeki bireye geçmişi silmek için paye veriliyor. Solculuk, temelde bu kutsallığın kendisi olarak örgütleniyor. Doğalında kimlikler belirginleşiyor, harekete, kolektife, partiye ve devrime dair düşünce-eylem hükmünü yitiriyor.

Bugün bireye dokunan yanar. Geçmiş bilinci yok. Şefler, kendilerinden hesap sorulmasını istemiyorlar. Onlar, “on beş sene önce illegal yapı kurduk, on beş senedir bu yapı nerede?” sorusuna mani olmaya mecburlar. Bunun için birey güzellemeleri yapılıyor. Bireye sürekli gaz veriliyor, onun sırtı sıvazlanıp, gözüne allı pullu resimler sokuluyor.

Örneğin ölüm orucu sürecinde bir legal partinin üyesi genç, partisinin sürece destek vermemesini eleştirerek, “demek biz hapse düşsek, parti bizi sahiplenmeyecek” diyor. Bu genç, tasfiye edilmek zorunda. Şefler, kendilerini kadroları üzerinden sürekli temize çekmeye mahkûmlar. Şefler de belirli bir sürecin ürünü. Mücadelenin maddesi, bu tip kadroları şef yapmaya mecbur. Hayatta kalmakla yaşamak arasındaki açı, onlarda kapanıyor.

Hareketi, kolektif olanı, partiyi ve devrimi düşünüp hareket etmek, uzun yıllardır gericilik artık. Bu, şeflerin ana talebi. Kadrolar, buna göre eğitilmeliler. Menkıbeler dizilmeli iplere, boyunlara muska misali asılmalı.

* * *

Bir yayınevine örgütünün yayın organını protokol olarak bırakan militana yayınevi sahibi, gencin ayağındaki yırtık ayakkabıları göstererek, “bende yeni bir bot var, vereyim” diyor. Genç önce itiraz ediyor. Dışarıda hava zemheri. Genç, sonra kabul ediyor. Eski yırtık ayakkabıları çıkartıyor. Yayınevi sahibi, ayakkabıları bir poşete koyup çöpe atmak istiyor. Genç, ani bir tepkiyle, “atma, onu bana partim aldı” diyor. Bu örgütün şimdiki üyeleri, örgütten aldıkları paraları bar köşelerinde yiyorlar. Örgüt, o gence göre yapılanmamaya mecbur.

Bu, bir eleştiri. Birey, din ve kutsallık olunca, dinine küfredildiğini düşünen biri gibi tepki geliştiriliyor hemen. “Yazma böyle şeyler” diyorlar. Birey, hızla zırhına bürünüyor. Geçmişin edebiyatı, derhal istismar ediliyor. Bar köşelerine Marx ve Mahir resimleri çiziliyor. Onun arkasında her türlü ahlaksızlık, edepsizlik, soysuzluk ve istismar, sol şerbete bandırılıyor. Eleştiriler, zihin, psikoloji, bireysel zafiyet sınırlarına mahkûm ediliyor hemen. Yeter ki özel dünyaya zarar gelmesin.

Bahsi geçen gencin adanmışlığı, bağlılığı, bugün gericilik, çarpıklık, sapkınlık. “Kimse bana bir şey dayatamaz, ben özgürüm” diyen liberalizm, çeşitli kılıflara bürünüyor. Kimliği de, ezilen veya işçi olmayı da bu birey kerterizine göre değerlendiriyor. Kürd’ün de kadının da bir önemi yok onun için. Yeter ki bireysel özgürlüğüne halel gelmesin.

Şeflerin içe dönük taktikleri, genel hareketi bu bireyliğe örgütlüyor, yelkenler yeni rüzgârlara göre şişiriliyor. Eskiden şiddetle eleştirilen solculuk denilen şey, artık mutlak bütünlük olarak kabul ediliyor ve her fırsatta savunuluyor. Tek siyaset, bu solculuk denilen şeyi CHP’ye yâr etmemek ya da CHP’yi solcu kılmak için çabalamak oluyor. Marx, Engels ve Lenin’de okuduğu ve onların eleştirdiği isimlerin en az kendisi gibi solcu olduğunu kimse görmüyor. Tartışmada Marx, Engels ve Lenin’in yanında olmanın komünist olmanın güvencesi olduğu zannediliyor. Oysa bu, kimseyi komünist yapmıyor.


Solculuk, küçük burjuvaya has bir hâl. Yukarıdaki resimde görüldüğü türden, özel ve biricik olma yalanına dair bir sorun. Resimde üniversiteli olmak özel kabul edildiğinden, özel bir şey olarak satıldığından, pankartta “üniversiteler” sözcüğü apostrof ile ayrılıyor.

Solcular, o yücedeki özel mekândan, özel merdivenleriyle avamın, halkın arasına iniyorlar, kendileri gibi özel olanları toplayıp tekrar yukarı çıkıyorlar. Bu, özel hayatın kendine has, kapalı, masonik gerçeğinde, rahat yaşamak için yapılıyor.

Halkın nasırlı, kirli eline dokunmak, onların ruhlarını yakıyor. Halkın teorik, ideolojik ve politik düzeylerde bu işleme tepki örgütlemesine hemen kızılıyor. Küçük burjuva, herkesi kendisi gibi zannediyor. Halkın tepkisini derhal “gericilik, karşı-devrimcilik” olarak kodluyor. Devrimi kendi nefesine kapatıyor. O boğuldukça, devrim nefes almayı burjuvadan öğreniyor.

* * *

Komünist, bireye bakmaz. Birey üzerinden genel yönelimleri görmeye çalışır. Birey, suyun yüzündeki köpüktür. “Bana nasıl köpük dersin!” serzenişlerine rağmen, dip akıntıyı anlamak için ona sadece göz değdirilir. O, bireyin varlığını bizatihi akıntının kendisi zannetmesinden uzak durur. Aslolan yönelimler, kolektif dinamikler, eğilimler, maddî, somut mevzilenmeler, halk sınıflarına ait konumlanışlardır, bireyin sancıları, soyut mevkiler, özel mekânlar değil.

Bu noktada geçmiş bilinci yoksa hatırlatmak, devrimcidir. Kadrolar, liberal veya sosyal demokrat bir yönelime örgütleniyorlarsa, uyarmak zaruridir. Birey, siyaseti ve ideolojiyi kendi varlığına kilitlemişse, indirgemişse, bu kireci çözmek, komünistçe bir müdahaledir. Özel bireyler, avamın, halkın, hakikatin karşısına çelik zırhlı duvarlar örmüşse, o duvarlarda çentik açmak farzdır.

Kıvılcımlı’nın dediği gibi, “uyarmak için uyanmalı, uyanmak için uyarmalı”dır.

Ali Şeriati’nin “sizi rahatsız etmeye geldim” sözü mütevazı bir çığlıktır, atılmalıdır.

Gene Kıvılcımlı’ya atfen, “çığlıkta ahenk aranmamalıdır.”

Eren Balkır
11 Aralık 2015

Dipnot:
[1] “Parti Komünistlerden Ne İstiyor?”, 11 Aralık 2015, İştirakî.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder