“Parti Komünistlerden Ne İstiyor?”[1] başlıklı yazı,
yaklaşık doksan yıl öncesine ait. Hâlâ güncelliğini koruyor olması, sorun
teşkil etmeli. Sorun teşkil etmiyorsa, “parti” dışı kitleye açılmak
istenmiyordur, bu görülmeli.
Bugün şefler, belirli bir yaşa gelmişler. Örgütlerini
geçmişin hesabını sormayacak düzeye çekmek, hatta sürekli yeni isimler bularak,
bu hesaptan kaçmak zorundalar. Şefler, hesap sormayan kadrolar bulmaya
mecburlar. Bunun için geçmiş bilinci silinmeli.
Geçmiş bilinci olmayınca, bugünde bireysel olana bir
yücelik, kutsallık atfediliyor. Belki de tersten, bugündeki bireye geçmişi
silmek için paye veriliyor. Solculuk, temelde bu kutsallığın kendisi olarak
örgütleniyor. Doğalında kimlikler belirginleşiyor, harekete, kolektife, partiye
ve devrime dair düşünce-eylem hükmünü yitiriyor.
Bugün bireye dokunan yanar. Geçmiş bilinci yok.
Şefler, kendilerinden hesap sorulmasını istemiyorlar. Onlar, “on beş sene önce
illegal yapı kurduk, on beş senedir bu yapı nerede?” sorusuna mani olmaya
mecburlar. Bunun için birey güzellemeleri yapılıyor. Bireye sürekli gaz
veriliyor, onun sırtı sıvazlanıp, gözüne allı pullu resimler sokuluyor.
Örneğin ölüm orucu sürecinde bir legal partinin üyesi
genç, partisinin sürece destek vermemesini eleştirerek, “demek biz hapse
düşsek, parti bizi sahiplenmeyecek” diyor. Bu genç, tasfiye edilmek zorunda.
Şefler, kendilerini kadroları üzerinden sürekli temize çekmeye mahkûmlar.
Şefler de belirli bir sürecin ürünü. Mücadelenin maddesi, bu tip kadroları şef
yapmaya mecbur. Hayatta kalmakla yaşamak arasındaki açı, onlarda kapanıyor.
Hareketi, kolektif olanı, partiyi ve devrimi düşünüp
hareket etmek, uzun yıllardır gericilik artık. Bu, şeflerin ana talebi.
Kadrolar, buna göre eğitilmeliler. Menkıbeler dizilmeli iplere, boyunlara muska
misali asılmalı.
* * *
Bir yayınevine örgütünün yayın organını protokol
olarak bırakan militana yayınevi sahibi, gencin ayağındaki yırtık ayakkabıları
göstererek, “bende yeni bir bot var, vereyim” diyor. Genç önce itiraz ediyor.
Dışarıda hava zemheri. Genç, sonra kabul ediyor. Eski yırtık ayakkabıları
çıkartıyor. Yayınevi sahibi, ayakkabıları bir poşete koyup çöpe atmak istiyor.
Genç, ani bir tepkiyle, “atma, onu bana partim aldı” diyor. Bu örgütün şimdiki
üyeleri, örgütten aldıkları paraları bar köşelerinde yiyorlar. Örgüt, o gence
göre yapılanmamaya mecbur.
Bu, bir eleştiri. Birey, din ve kutsallık olunca,
dinine küfredildiğini düşünen biri gibi tepki geliştiriliyor hemen. “Yazma
böyle şeyler” diyorlar. Birey, hızla zırhına bürünüyor. Geçmişin edebiyatı,
derhal istismar ediliyor. Bar köşelerine Marx ve Mahir resimleri çiziliyor.
Onun arkasında her türlü ahlaksızlık, edepsizlik, soysuzluk ve istismar, sol
şerbete bandırılıyor. Eleştiriler, zihin, psikoloji, bireysel zafiyet
sınırlarına mahkûm ediliyor hemen. Yeter ki özel dünyaya zarar gelmesin.
Bahsi geçen gencin adanmışlığı, bağlılığı, bugün
gericilik, çarpıklık, sapkınlık. “Kimse bana bir şey dayatamaz, ben özgürüm”
diyen liberalizm, çeşitli kılıflara bürünüyor. Kimliği de, ezilen veya işçi
olmayı da bu birey kerterizine göre değerlendiriyor. Kürd’ün de kadının da bir
önemi yok onun için. Yeter ki bireysel özgürlüğüne halel gelmesin.
Şeflerin içe dönük taktikleri, genel hareketi bu
bireyliğe örgütlüyor, yelkenler yeni rüzgârlara göre şişiriliyor. Eskiden
şiddetle eleştirilen solculuk denilen şey, artık mutlak bütünlük olarak kabul
ediliyor ve her fırsatta savunuluyor. Tek siyaset, bu solculuk denilen şeyi
CHP’ye yâr etmemek ya da CHP’yi solcu kılmak için çabalamak oluyor. Marx,
Engels ve Lenin’de okuduğu ve onların eleştirdiği isimlerin en az kendisi gibi
solcu olduğunu kimse görmüyor. Tartışmada Marx, Engels ve Lenin’in yanında olmanın
komünist olmanın güvencesi olduğu zannediliyor. Oysa bu, kimseyi komünist
yapmıyor.
Solculuk, küçük burjuvaya has bir hâl. Yukarıdaki
resimde görüldüğü türden, özel ve biricik olma yalanına dair bir sorun. Resimde
üniversiteli olmak özel kabul edildiğinden, özel bir şey olarak satıldığından,
pankartta “üniversiteler” sözcüğü apostrof ile ayrılıyor.
Solcular, o yücedeki özel mekândan, özel
merdivenleriyle avamın, halkın arasına iniyorlar, kendileri gibi özel olanları
toplayıp tekrar yukarı çıkıyorlar. Bu, özel hayatın kendine has, kapalı,
masonik gerçeğinde, rahat yaşamak için yapılıyor.
Halkın nasırlı, kirli eline dokunmak, onların
ruhlarını yakıyor. Halkın teorik, ideolojik ve politik düzeylerde bu işleme
tepki örgütlemesine hemen kızılıyor. Küçük burjuva, herkesi kendisi gibi
zannediyor. Halkın tepkisini derhal “gericilik, karşı-devrimcilik” olarak
kodluyor. Devrimi kendi nefesine kapatıyor. O boğuldukça, devrim nefes almayı
burjuvadan öğreniyor.
* * *
Komünist, bireye bakmaz. Birey üzerinden genel
yönelimleri görmeye çalışır. Birey, suyun yüzündeki köpüktür. “Bana nasıl köpük
dersin!” serzenişlerine rağmen, dip akıntıyı anlamak için ona sadece göz
değdirilir. O, bireyin varlığını bizatihi akıntının kendisi zannetmesinden uzak
durur. Aslolan yönelimler, kolektif dinamikler, eğilimler, maddî, somut
mevzilenmeler, halk sınıflarına ait konumlanışlardır, bireyin sancıları, soyut
mevkiler, özel mekânlar değil.
Bu noktada geçmiş bilinci yoksa hatırlatmak,
devrimcidir. Kadrolar, liberal veya sosyal demokrat bir yönelime
örgütleniyorlarsa, uyarmak zaruridir. Birey, siyaseti ve ideolojiyi kendi
varlığına kilitlemişse, indirgemişse, bu kireci çözmek, komünistçe bir
müdahaledir. Özel bireyler, avamın, halkın, hakikatin karşısına çelik zırhlı
duvarlar örmüşse, o duvarlarda çentik açmak farzdır.
Kıvılcımlı’nın dediği gibi, “uyarmak için uyanmalı,
uyanmak için uyarmalı”dır.
Ali Şeriati’nin “sizi rahatsız etmeye geldim” sözü
mütevazı bir çığlıktır, atılmalıdır.
Gene Kıvılcımlı’ya atfen, “çığlıkta ahenk
aranmamalıdır.”
Eren Balkır
11 Aralık 2015
Dipnot:
[1] “Parti Komünistlerden Ne İstiyor?”, 11 Aralık 2015, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder