Eski TESEV Başkanı Can Paker[1], “Artık Türkiye’de
başkanlık sistemi var, bunu Atatürk de istiyordu” diyor. Celal Şengör’le[2]
yapılan mülâkat ile Can Paker’le yapılan arasındaki bağı, başkanlık meselesi
teşkil ediyor.
Şengör, Özal’ı eleştiriyor, Kenan Paşa’sını savunuyor
ama onun da Özal’ın Deniz Gezmiş için söylediklerine benzer sözler sarfettiği
görülüyor: “Yani ben bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyaya kahraman
denildiğini gördüm!” Özal da Deniz Gezmiş’lerin, eşkıyanın ilerlemeye düşman
olduğunu söylüyor, Celal Şengör de. Böylelikle her tür eleştiri, birlik ve
ilerlemeye karşı saldırı olarak kodlanıyor ve gerekli fetva, bilim katından
alınmış oluyor.
İttihat ve terakki arasındaki birliği ise özel
şahıslar sağlıyor. Batının ilmiyle yüklü bu özel şahıslara halkın geriliğine,
cahilliğine ve durağanlığına dair ezberler zerkediliyor. Efendiler, ideolojisiz
ideolojinin hükmü gereği, bu birlik ve ilerleme düsturu uyarınca, özel uşaklar
ve askerler devşiriyorlar. Celal Şengör’ün “bizim sayemizde bu Tayyip
cahillikten kurtuluyor” demesini bugüne dair bir okuma olarak anlamak
gerekiyor. Hitler övgüsü ise Silvan’la alakalı olmalı.
Emperyalizm ve faşizm iç içe. Altmışlarda içteki
özgürlükçü damar, ABD emperyalizminin bir tavizi. Aynı ABD, İkinci Dünya Savaşı
artığı faşistleri gizli istihbarat kanallarına örgütlüyor.
Emperyalizme karşı konumlanış, devlete; faşizme karşı
konumlanış, demokrasiye örgütlüyor kitleleri.
Misal Reagan, solcu üniversite hocalarına saldırıyor
ama saldırının arkasında, üniversite çalışmalarının tekellere doğrudan
bağlanması meselesi var. Anti-emperyalist faşizme; anti-faşist emperyalizme
körleşiyor. Biz birbirimizi yerken, düşman birleşip ilerliyor, ilerleyerek
birleşiyor.
71 Darbesi’ni kınamayan, aksine sahiplenen bir örgütün
ürünü olan Hamza Türkmen, bugün “Seyyid Kutub’un kitabı Yoldaki İşaretler’i
Türkçeye CIA çevirtti” diyor. Böylelikle İslamî iradeyi boşa düşürmeye
çalışıyor. Kutub’un “cahiliye” vurgusu, anlamını ve karşılığını Hamza
Türkmen’de buluyor. Emperyalist karşıtı imiş gibi görünmesi, ülkedeki faşizmi
gizleme amacını güdüyor. Kutub’un “devlet başkanlarınızın alnı secde görüyor
diye onların Müslüman olduğunu zannetmeyin” uyarısı, Hamza Türkmen’i tir tir
titretiyor.
İslamcıların saldırıları sonrası “hadi görelim şu
‘gerçek İslam bu değil!’ diyenleri” şeklinde tepki geliştirenlerin Celal Şengör
karşısında içine gömüldükleri suskunluk, şaşırtıcı. Dışkı yemeyi ve yedirmeyi,
tüm 12 Eylül pratiklerini, kardeş katlini, oligarşiyi, Alo Fatih’i, “aşağı
ırk”a dayalı faşist teorileri sahiplenen Celal Şengör’ün bir ateist olduğu
unutuluyor. Ateizmin budünyanın efendilerinin bir zırhı olduğu görülmüyor.
Celal Şengör’ün kafasındaki seçkinci kurguda devlete
biat etmeyen her şey, “aşağı ırk” olarak kodlanıyor. “Normal” kabul ettiği şey,
efendilerinin huzurlu dünyasının muhafazası olarak tasavvur ediliyor. Faşizm,
Şengör şahsında, bilimci ulemasına kavuşuyor. Fetvalar yayınlamak, onlara
düşüyor.
Şengör, bir yandan da seçimler öncesi ayyuka çıkan, “Bu
cahiller oy kullanmasın” laflarına tercüman oluyor. “Tayyip Bey aptal
olmadığını ispat etti” diyor. Şengör’e göre, Tayyip sınıf ve merhale atlamış
kabul ediliyor. Bize ise, birilerini memnun etmek için, Tayyip’e “aptal” demek
düşüyor. Özel kütüphanemizden, bilgi birikimimizden bakınca her şey tertemiz
görünüyor. Ama siyaset, kafanın içinde olup biten bir şey olmadığını günbegün
hatırlatıyor.
Şarliebdocuların “Kur’an boktur” sözüyle, Kürd’e
yedirilen bokun sahibi aynı. Birlik ve ilerleme düsturu, birilerini bokunda
boncuk bulmaya mecbur ediyor.
Emperyalizm birliğe; faşizm ilerlemeye yazgılı.
Kesiştiği yerde toplum kurgusunun yekpareleşmesi, tekleşmesi, kalanların
aşağılanması zorunlu. Bu sebeple, “en iyi Kürd ölü Kürd!” cümlesine “En iyi
İslam, ölü İslam!” cümlesi ekleniyor. Ölmesi ve olmaması istenene değil, ölümü
ve yokoluşu talep edene bakmak gerekiyor.
Celal Şengör mülâkatı, Tayyip için ve Tayyip içre.
Kemalist kurgu, Tayyip için bilim katından fetva çıkartıyor. Bize ise kırık
dişlerimizin arasındaki dışkı kokusunu, o kavganın fetvasını unutmamak düşüyor.
Eren Balkır
23 Kasım 2015
Dipnotlar:
[1] “Can Paker Söyleşisi, 23 Kasım 2015, T24.
[2] Armağan Çağlayan, “Dışkı Yedirmek İşkence
Değildir”, 22 Kasım 2015, Radikal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder