Pages

23 Kasım 2015

Gerçek Ateizm Bu Değil ve Celal Şengör



Eski TESEV Başkanı Can Paker[1], “Artık Türkiye’de başkanlık sistemi var, bunu Atatürk de istiyordu” diyor. Celal Şengör’le[2] yapılan mülâkat ile Can Paker’le yapılan arasındaki bağı, başkanlık meselesi teşkil ediyor.

Şengör, Özal’ı eleştiriyor, Kenan Paşa’sını savunuyor ama onun da Özal’ın Deniz Gezmiş için söylediklerine benzer sözler sarfettiği görülüyor: “Yani ben bu memlekette, Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyaya kahraman denildiğini gördüm!” Özal da Deniz Gezmiş’lerin, eşkıyanın ilerlemeye düşman olduğunu söylüyor, Celal Şengör de. Böylelikle her tür eleştiri, birlik ve ilerlemeye karşı saldırı olarak kodlanıyor ve gerekli fetva, bilim katından alınmış oluyor.

İttihat ve terakki arasındaki birliği ise özel şahıslar sağlıyor. Batının ilmiyle yüklü bu özel şahıslara halkın geriliğine, cahilliğine ve durağanlığına dair ezberler zerkediliyor. Efendiler, ideolojisiz ideolojinin hükmü gereği, bu birlik ve ilerleme düsturu uyarınca, özel uşaklar ve askerler devşiriyorlar. Celal Şengör’ün “bizim sayemizde bu Tayyip cahillikten kurtuluyor” demesini bugüne dair bir okuma olarak anlamak gerekiyor. Hitler övgüsü ise Silvan’la alakalı olmalı.

Emperyalizm ve faşizm iç içe. Altmışlarda içteki özgürlükçü damar, ABD emperyalizminin bir tavizi. Aynı ABD, İkinci Dünya Savaşı artığı faşistleri gizli istihbarat kanallarına örgütlüyor.

Emperyalizme karşı konumlanış, devlete; faşizme karşı konumlanış, demokrasiye örgütlüyor kitleleri.

Misal Reagan, solcu üniversite hocalarına saldırıyor ama saldırının arkasında, üniversite çalışmalarının tekellere doğrudan bağlanması meselesi var. Anti-emperyalist faşizme; anti-faşist emperyalizme körleşiyor. Biz birbirimizi yerken, düşman birleşip ilerliyor, ilerleyerek birleşiyor.

71 Darbesi’ni kınamayan, aksine sahiplenen bir örgütün ürünü olan Hamza Türkmen, bugün “Seyyid Kutub’un kitabı Yoldaki İşaretler’i Türkçeye CIA çevirtti” diyor. Böylelikle İslamî iradeyi boşa düşürmeye çalışıyor. Kutub’un “cahiliye” vurgusu, anlamını ve karşılığını Hamza Türkmen’de buluyor. Emperyalist karşıtı imiş gibi görünmesi, ülkedeki faşizmi gizleme amacını güdüyor. Kutub’un “devlet başkanlarınızın alnı secde görüyor diye onların Müslüman olduğunu zannetmeyin” uyarısı, Hamza Türkmen’i tir tir titretiyor.

İslamcıların saldırıları sonrası “hadi görelim şu ‘gerçek İslam bu değil!’ diyenleri” şeklinde tepki geliştirenlerin Celal Şengör karşısında içine gömüldükleri suskunluk, şaşırtıcı. Dışkı yemeyi ve yedirmeyi, tüm 12 Eylül pratiklerini, kardeş katlini, oligarşiyi, Alo Fatih’i, “aşağı ırk”a dayalı faşist teorileri sahiplenen Celal Şengör’ün bir ateist olduğu unutuluyor. Ateizmin budünyanın efendilerinin bir zırhı olduğu görülmüyor.

Celal Şengör’ün kafasındaki seçkinci kurguda devlete biat etmeyen her şey, “aşağı ırk” olarak kodlanıyor. “Normal” kabul ettiği şey, efendilerinin huzurlu dünyasının muhafazası olarak tasavvur ediliyor. Faşizm, Şengör şahsında, bilimci ulemasına kavuşuyor. Fetvalar yayınlamak, onlara düşüyor.

Şengör, bir yandan da seçimler öncesi ayyuka çıkan, “Bu cahiller oy kullanmasın” laflarına tercüman oluyor. “Tayyip Bey aptal olmadığını ispat etti” diyor. Şengör’e göre, Tayyip sınıf ve merhale atlamış kabul ediliyor. Bize ise, birilerini memnun etmek için, Tayyip’e “aptal” demek düşüyor. Özel kütüphanemizden, bilgi birikimimizden bakınca her şey tertemiz görünüyor. Ama siyaset, kafanın içinde olup biten bir şey olmadığını günbegün hatırlatıyor.

Şarliebdocuların “Kur’an boktur” sözüyle, Kürd’e yedirilen bokun sahibi aynı. Birlik ve ilerleme düsturu, birilerini bokunda boncuk bulmaya mecbur ediyor.

Emperyalizm birliğe; faşizm ilerlemeye yazgılı. Kesiştiği yerde toplum kurgusunun yekpareleşmesi, tekleşmesi, kalanların aşağılanması zorunlu. Bu sebeple, “en iyi Kürd ölü Kürd!” cümlesine “En iyi İslam, ölü İslam!” cümlesi ekleniyor. Ölmesi ve olmaması istenene değil, ölümü ve yokoluşu talep edene bakmak gerekiyor.

Celal Şengör mülâkatı, Tayyip için ve Tayyip içre. Kemalist kurgu, Tayyip için bilim katından fetva çıkartıyor. Bize ise kırık dişlerimizin arasındaki dışkı kokusunu, o kavganın fetvasını unutmamak düşüyor.

Eren Balkır
23 Kasım 2015

Dipnotlar:
[1] “Can Paker Söyleşisi, 23 Kasım 2015, T24.

[2] Armağan Çağlayan, “Dışkı Yedirmek İşkence Değildir”, 22 Kasım 2015, Radikal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder