Pages

06 Eylül 2015

Rejim Değişikliği Mültecileri: Avrupa Kıyılarında


Suriye ve diğer başka ülkelerden gelen ve Avrupa kıyılarına vuran mültecilerin korkunç fotoğrafları sosyal medyaya ulaştı. Bunlardan biri, diğerlerinden çok daha feciydi, Aylan Kürdi’nin küçük bedeni. Sadece üç yaşındaydı. IŞİD ve (büyük kısmını YPG ve PKK’nin teşkil ettiği) Kürt milislerin arasındaki savaşta ünlü bir cephe olan Kobanê’dendi. O fotoğrafa bakan çok az göz kuru kalabildi.

Ürdünlü karikatürist Rafet Hatib, Aylan Kürdi’nin o görüntüsünü resmetti. Aylan, onu kıtalardan ayıran dikenli telin bir tarafında yatıyor.

Aylan Kürdi gibi çocuklar dünyanın tahayyülünde kullanılıp atılan bir nesne şimdi. Kimsenin adını bile anmadığı binlerce Suriyeli çocuk öldü bu çatışma sürecinde. Dünya genelindeki çatışmalarda on binlerce çocuk hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, çatışma bölgelerinde ölenlerin yarısı çocuk. 1995’te UNICEF’in hazırladığı rapor ise son on yıl içerisinde yaşanan çatışmalarda iki milyon çocuğun öldüğünü söylüyor. Bu rakamın azaldığına tanık olunmadı henüz. İstatistik bilinci zedeliyor. Ama ahlakımızı rahatsız eden de Aylan Kürdi’nin o fotoğrafı oldu. Dünya, savaşın ve şeytanî ticaret yasalarının çocuklara verdiği zararı gerçekten umursuyor mu? Eldeki kanıtlar “zerre kadar önemsemiyor” diyor. Aylan Kürdi’nin cansız bedeni kalplerimizi yaraladı; fakat politikalarımızın değişmesi için çok az etkili olacak.

Batı’nın kanaatine göre, üçüncü dünya ülkelerinin politika ve ekonomilerine müdahale etmek, bu devletleri IMF’nin “reform”larını uygulamaya zorlamak kabul edilebilir bir şey. Sermayenin sınır tanımaz olmasına izin verilir; ancak bu özgürlük, emek, yani insanlar için geçerli değildir. Göçmenlik yasaklanır. Zira nefret edilecek bir şeydir. Irkçı fikirler, insanların doğal hareketliliği önüne bir kale örülmesine zemin hazırlar. Tıpkı Avrupa’ya geçişi engelleyen Akdeniz Hendeği ve çitler gibi, ABD-Meksika sınırını çizen de dikenli teller ve toplama kampı kuleleridir. Bir yerde sermaye toplumu yok eder, ancak oranın halkının başka bir yere göç etmesine izin verilmez.

Batı, üçüncü dünya ülkelerinin topraklarında hükümetleri devirip, bombalar atmanın kabul edilebilir olduğuna inanır. Yaptığına da insanî müdahale ya da BM dilinde “koruma sorumluluğu” (R2P) der. Libya’da yaptığı gibi, devletleri parçaladığında Batı bu bölgelerdeki insanların parçalanan hayatlarının zerre sorumluluğunu almaz. Bombalar sınır tanımaz. Ama savaştan kaçan mültecilerin kuyruklar oluşturup toplama kamplarına girmesi gerekir. Onların hareket özgürlüğü yoktur.

Elit Batı ahlakının merkezinde iki yüzlülük vardır. Batı “özgürlük”, “eşitlik” gibi kelimelere başvurur ama çoğunlukla bu kelimeler zıt anlamlarını ifade eder. Kastedilen, insanların özgürlüğü ve insanlararası eşitlik değildir. Daha da önemlisi, paranın özgürlüğüdür. El uzatılmayacak tek şey paranın özgürlüğüdür.

Hem Avrupa hem de ABD, insanların özgürce hareket etmesini engellemek için duvarlar örmek istiyor. New York’taki Özgürlük Heykeli’nde şu sözler yazılır: “Bitkin düşmüşleri, yoksulları ver bana; Özgürce soluk almaya hasret; Biçare kalabalığı getir.” Emma Lazarus’un 1883’te yazdığı bir şiir bu. Ama artık bu dizelerin bir anlamı yok. Artık “bitkin düşmüşleri, yoksulları, biçare kalabalığı güvenliğe kavuşturma”yı tembihleyene rastlanmıyor. Şimdi daha çok, bariyerler çeken ve sınır dışı etmekle tehdit eden, devlet tarafından yönetilen bir şovenizm var. Woody Guthrie’nin 1961’de çıkan Deportee (sınır dışı edilen kişi) şarkısı daha çarpıcı: “Bizi sürgünler, hırsızlar gibi kovaladılar. Sizin tepelerinizde, çöllerinizde, vadilerinizde ve ovalarınızda öldük.” Guthrie, kıyılarınızda öldük, diye de eklemeliydi.

Bu türden zehirlenmiş nesiller tek başına değil. Bir de halkın ahlakı var: Almanya’da futbol maçlarında mültecilere “hoş geldiniz” diyen pankartlar açılıyor, Britanya’dan Calais’deki (Fransa) mültecilere yiyecek ve kıyafet yardımı yapmak için konvoylar yola çıkıyor, Doğu Avrupa’da neofaşistlere ve ırkçılara karşı radikal enternasyonalistler gösteriler düzenliyorlar. ABD’de kaçak göçmenler için mücadele eden Düş Savunucuları ve Düşledikçe Birleşiyoruz gibi gruplar var. Bu gruplar, göçmen yanlısı yürüyüşlerde kitlenin önemli bir kısmını teşkil ediyorlar ve aynı zamanda kuruluş günleri olarak 1 Mayıs’ı kabul etmişler. Tarihin iyi tarafına ait bu göstergeler sıklıkla basın tarafından ihmal ediliyor. Basın daha çok reytingini artırmak için kötü tarafı gösterip duruyor. Bu türden dayanışma eylemleri bize Batı’da neyin gerçekleşmesi muhtemel olduğu hakkında bir şeyler söylüyor.

Aylan Kürdi öldü. Geride daha pek çok Aylan Kürdi var. Bu ölümün karşısındaki isyanımız, bizi Suriye’deki şiddetin azalmasına ve Libya’da ciddi bir barış sürecinin başlamasına çağıran bir politikaya daha çok yönlendirmeli. Bu politika IMF ve NATO’nun toplumlara ve devletlere yönelik yıkımına karşı verdiğimiz savaşta bizi daha da dirayetli kılmalı. Bu çağrı, özünde kararlı bir anti-emperyalizm için çağrıdır. Her şeyden önce emperyalizm, küçük bir kapitalist azınlığa dünyada üretilen toplumsal servetin en büyük kısmına el koyma imkânı veren eşitsiz ticaret kurallarını dayatmak veya savaşın bizatihi kendisi gibi yollara tevessül eden aşırı-ekonomik bir güçtür. Aylan Kürdi gibi mülteciler “iklim değişikliği mültecileri”dir, “rejim değişikliği mültecileridir” ve “IMF mültecileri”dir.

Batı’nın yöneticileri sadece trajedilerden ve güvenlikten söz edecek. Onlar için insanlar, göçmenler ve sınırdışı edilecek insanlar hareketlilikleri kısıtlanması gerekenlerdir. Onlar, milyonlarca insanı mülteci statüsüne sokan savaşlardan ve ekonomik politikalardan, yani sorunun nedenlerinden bahsetmek istemezler. İşte bu da bizim işimiz. Aylan Kürdi adına bu işin gereğini yerine getireceğiz.

Vijay Prashad
4 Eylül 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder