Devlet Ortadoğu’ya, sermaye İslam’a karşıdır. Devletin
arkasında İsrail’i, sermayenin arkasında tekelleri görmek gerekir.
Merkez Komutanlık, yani CENTCOM, Ortadoğu’nun yeniden
tasarlanması maksadıyla 1983’te kurulmuştur. 1980’de kurulan Çok Yüksek
Hazırlıklı Ortak Görev Gücü’nün ardılıdır. Nixon’ın petrol kaynaklarının
korunması ve İsrail’in güvenliği amacına uygun olarak tesis edilmiştir. Böylesi
bir merkezin yerleştirilmiş olması karşısında “Avrupa Merkez Komutanlığı’na
bağlılığı” öne çıkartmak çıkışsızdır. “Ortadoğu bataklığı” tabirleri İsrail’e;
gericilik ve ilerleme edebiyatı sermayeye yazgılıdır.
* * *
“İşçi”, “kadın” ve “Kürd”, birer kavram olarak,
Ortadoğu ve İslam’dan uzaklaşma bahanesinden ibarettir.
1952’den beri devlet bir NATO devleti ise eğer, bu
kavramlar ilgili gerçeği örtbas etme amacını güdecektir. Dolayısıyla “devletin
özerkliği” tartışmaları, ancak emperyal olmayla bağlantılıdır. Devletin
özerkliği meselesi, bölgesel değil, yerel ölçekte geçerlidir. Ülke sınırları
dışında bu, mümkün değildir. Devlet, kendi hukukî sınırları dışında emperyalizm
bağlamında tanımlı bir olgudur. Dolayısıyla emperyalizm bağlamı içerisine
oturmayan hiçbir ideoloji, devleti koşullayamaz. Devletin muadili olarak işçi partisi,
kadın partisi veya Kürd partisi, devletin biricikliğine ve özgüllüğüne
bağlanacaktır.
Bu anlamda Sykes-Picot’nun Ortadoğu’su Fransız-İngiliz
pazarlığının bir ürünü ise, bugün teşkil edilen, kurulan Ortadoğu, İsrail’le
hiyerarşik ilişki kurmayacak, sermayenin tahakkümü dışında olmayacak bir
politik coğrafya olarak kurulmak zorundadır.
ABD, İngilizlerin ve Fransızların rekabeti arasındaki
denge noktası olarak kendini pazarlamaktadır. Rusya-İran-Çin hattı, Ortadoğu’yu
sadece mevcut devlet oluşumları bağlamında etkilemektedir. Sermayenin bu
sınırları tayin etme gücü bakidir. Bu açıdan hangi “Ortadoğu”dan söz edildiği
önemli bir ayrımdır.
* * *
Nilgün Cerrahoğlu, İhsan Eliaçık’ın “IŞİD’e karşı
değilim, yaptıklarına karşıyım” sözünü “ulus-devlet” bağlamında eleştiriye tabi
tutmuş, solcular (sendika.org) bu eleştiriye sahip çıkmıştır. Cerrahoğlu’nun
İslam karşıtlığı, özünde O’nun ulus-devlet ötesi niteliği ile ilgilidir.
Emperyalizmin kurduğu devletlerin İslam tarafından
hükümsüz kılınması, esas tartışma konusudur. Bu açıdan Cerrahoğlu’nun tepki
geliştirdiği husus, İslam’ın Cerrahoğlu’nun kendi devletinin özgüllüğüne ve
biricikliğine halel getirmesidir.
Demek ki devletçi olan, devletinin nispeten daha geniş
bir kurgunun ve nizamın doğal bileşeni olması gerçeğini örtbas etme
derdindedir. Dolayısıyla İslamcılık, devletin biricikliğini ve özgüllüğünü
işaretleyen bir düzeye çekilmek zorundadır. Bu biriciklik ve özgüllük, kemalizm
veya İsrail yanlılığı şeklinde tezahür edecektir.
* * *
Soğuk Savaş’ın yeşil kuşak İslam’ı, bugün “ak İslam”
ve “kara İslam” olarak ikiye bölünmüştür. Devletlerin neoliberalizme göre
tanzim ve tahkim edilme girişiminde bu iki “İslam” devreye sokulmuş, havuç-sopa
ilişkisi bir biçimde siyasetin merkezine oturtulmuştur.
Tahkimat ve tanzimat, bölgede devletin biricikliği;
sermayenin özgüllüğüne dairdir. Biricik devlet, genel sermaye kurgusunun; özgül
sermaye, genel devlet kurgusunun tezahürüdür.
* * *
Bugün Yemen’de olan biten, bir yönüyle, Aden
Körfezi-Süveyş Kanalı hattının jeopolitik önemi ile alakalıdır. Somali
korsanları, El-Kaide ve Husiler bahanesi üzerinden Arabistan yarımadasının
güneyi tahkim ve tanzim edilmektedir. Suudiler’in İsrail dolayımı ile ilişki
kurdukları biriciklik, Husiler’i marjinalleştirmiş, temizlenmesi gereken unsur
hâline getirmiştir. Direniş, bu biricikliğin esasında emperyalizmin birliği,
“tevhidi” ile alakalıdır. Bu tevhidin “İslamî tevhid” ambalajına sarılması
zorunludur.
Tahkim ve tanzim edilen nizam, “Arap Baharı”nda
zedelenen nizamdır. Samir Amin, Mısır’ın ikinci Süveyş Kanalı’nı kendi
imkânlarıyla yapmasını övmekte, ama bunun liberalizmle mümkün olamayacağını
söylemektedir. Yemen’den Mısır’a dek uzanan hattın güvence altına alınması, hem
bir yandan Afrika ile hem de İsrail’in doğusu ile alakalıdır.
Samir Amin kendi biricikliğine iman etmekte, buradan
da devletin biricikliğiyle ilişki kurmakta, kendi memleketine
emperyalist-siyonist kurguyu görmeyen, özel bir anlam-değer yüklemektedir. Oysa
itiraz ettiği liberalizm, devleti talileştirdiği için eleştirilmekte, devletle
oturulan masada ona akıl verilmekte, devletin özgül aklı olunmaya
çalışılmaktadır.
Arap Baharı, orta sınıfın uçuşkan özgürlükçülüğüne
mahkûm olması sebebiyle, bu süreçte halkların direnci ve direnişine ihanet
ederek sonlanmıştır. Ak İslam devletlere, kara İslam sermayenin seyrine
yanaşarak ayakta kalmayı tercih etmiştir.
* * *
Orta sınıf, kendisine değer verenin kucağına elindeki
tuzlukla koşmuştur. Sömürülenlerin-mazlumların kitlesel öfkesi, devletin
biricikliği-sermayenin özgüllüğü masallarına figüran kılınmıştır. Orta sınıf
örgütler, “Arap Baharı”nda çatlaklardan sızan imkânları silmek ve egemenlere
kendilerini pazarlamak derdiyle, ortaklaşmacı iradeyi çöl kumuna gömmüştür.
Daha doğrusu devlet ve sermaye, bölgede zaferini orta sınıflar şahsında
cisimleştirmiştir.
Ak İslam devlete yanaştıkça, hilafet meselesi gündeme
gelmektedir. Eskiden ülkücülerin lügatinde karşımıza çıkan “anti-emperyalizm”,
İslamî kesimde de bu minvalde vücud bulmaktadır. Yani emperyalizm, kendi
emperyalizm niyetine mani olduğu için hedefe konulmaktadır. Kitlelerin iç
gerilime, sömürüye-zulme yüzlerini dönmemesi için hilâfet veya turan hikâyeleri
ile dışa döndürülmesi teşebbüsü, buradaki anti-emperyalizm edebiyatını tayin
etmektedir.
* * *
Esasen Ak İslam’ın hilâfet merkezi Washington’dur,
halifesi ise ABD başkanıdır. Hilafet çağrılarında örtük olarak, ABD’nin ve
İsrail’in bölgede rahat hareket edememesi karşısında, onlara “bizimle yürüyün”
denilmektedir. Anti-emperyalizm edebiyatındaki zımnî emperyalizm arzuları bu
teklifle alakalıdır. Zira İslam mesajının yayılmasını emperyalizm zanneden bu
kesimler, çeşitli ülkelere “okul” kılıfında CIA üsleri kurmuşlardır. Bugün “üst
akıl” üzerinden tedavüle sokulan komplo teorileri de devletin biricikliği ve o
devletin emperyalist kurgudaki yerinin gizlenmesi ile alakalıdır.
Bu açıdan bir “Şii hilâli”nin varlığından söz edenler,
zımnen bir ya da birkaç Sünni devletten söz ediyor olmalıdırlar. Oysa biricik
gördükleri devletin Sünni bir niteliği de yoktur. Burada İran’ın yayılmacı bir
irade ortaya koyup koymadığı ayrı bir tartışma konusudur. Ama bölgede “İran
emperyalizmi”nden söz etmek, kendi devletinin ajanı olarak hareket etme
arzusunun bir yansımasıdır.
* * *
Bölgede iki odak olarak Mısır ve Türkiye, ortak bir
yönelimi işaretlemektedir. İki ülke de ordu-devlet üzerinden, bölgesel tasarıma
göre yeniden tahkim ve tanzim edilmektedir.
“İslamî” unsurların bu sürece aracı kılınması,
bölgeden bağımsız bir seyir değildir. Soğuk Savaş bitmiştir, kendisini yeniden
güncellemiştir, yeşil kuşak İslam’ı, ak kuşak İslam’ı ve kara kuşak İslam’ı
olarak ikiye bölünmüş, bu karşıtlık üzerinden İslam’ın politik-ideolojik ufku
ve menzili mas edilmiştir. Bu açıdan CENTCOM’un kurulduğu 1983 önemli bir
momenttir.
* * *
Politik-ideolojik hareketin kendisini bir karşıtlık
üzerinden tanımlaması meşrudur. Yalnız bu karşıtlık, tabiatıyla, karşı olunana
dair bilginin mülk sahiplerini köşe başlarına yerleştirecektir. Bu mülk
sahiplerinde bir süre sonra karşı olunan unsurla aynı masada oturma yanılsaması
türemektedir. Söz konusu masanın renginin “yeşil” veya “kızıl” olmasının bir
önemi yoktur. Devletle veya emperyalizmle kurduğu bilgi ilişkisinde
hiyerarşinin silinmesi, aradaki farkların ortadan kalkması, ciddi bir
meseledir.
Ortadoğu, mücadelesinin bağrından kendi şuralarını
çıkartmaktadır. Şuralar, devletin ve sermayenin tefrik ettiği ama mücadelenin
tehvid ettiği müşterek zemine dair birer mecaz gibidir.
Devletin biricikliği, orta sınıflar dolayımıyla,
vahdet ve eşitliğe dair bir yanılsamayı; sermayenin özgürlüğü, gene aynı
dolayımla, kesret ve özgürlüğe dair bir yanılsamayı armağan etmektedir.
Müslüman bir coğrafya olarak Ortadoğu, şuraların birer nutfe olarak neşet
edeceği, devletten ve sermayeden azade, onlara karşı müşterek bir gücün vücud
bulacağı imkânı anlatan bir gerçekliktir.
Eren Balkır
9 Eylül 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder