İsmini herkesin bildiği ölü çocukları aklınıza
getirin, sonra bu çocukların çektiği çileyi yüzüne alaycı bir gülümseme
kondurmak için kimin kullanacağını anlamaya çalışın. Argümanımız hatırına bir
de bu çocukların biri Yahudi, biri Hristiyan biri de Müslüman olsun.
Nazi sempatizanları ve diğer antisemitistlerin aklına
hemen 15 yaşında iken Auschwitz toplama kampında kaptığı ağır hastalığa teslim
olan Hollandalı holokost mağduru Anne Frank gelir. İngiliz Başbakanı’nın oğlu,
beyin felci geçiren ve altı yaşında Londra’daki bir hastanede ölene dek sara
krizleri geçiren Ivan Cameron, anarşist kimi nefret tohumu eken isimlerin
tercihi olabilir. Bu kesim “muhafazakâr pislik” olarak gördüğü çocuğun babasını
ülkedeki sağlık hizmetlerinin çöküşünden sorumlu tutuyor olabilir. Ardından bir
de akla üç hafta önce Türkiye sahillerine cesedi vuran üç yaşındaki Suriyeli
mülteci Aylan Kürdi gelecektir.
Aylan’ı kimlerin, ne tür insanların seçeceğini
düşünmeye bile gerek yok, çünkü gülümseme için birileri çoktan Aylan’ı seçti
bile: Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo, Aylan’ın ölü bedenine ait bir dizi
karikatür çizdi ve bu karikatürleri jeopolitik ve dinle alakalı kimi duygusuz
tespitler yapmak için kullandı. “Je Suis Charlie” mizahı konusunda sözde uzman
olan bazı isimler, Müslümanlardan, özellikle güçsüz ve göçmen olanlarından
nefret eden dar kafalıların yaklaşımına katılıp, ölü bir çocuğa gülmek için her
türden gerekçelerini öne sürdüler.
Tumturaklı ya da Dile Dökülemeyecek Biçimde İnsafsızca
Karikatürlere dair savunmalar ve gerekçelendirmeler,
tumturaklı veya dile dökülemeyecek biçimde insafsızca idi. Bir blog yazarına
göre, çizilen karikatürlerden biri “Batı’nın ortantalist lütufkârlığı”nı ifşa
ediyordu. Bu yazar, söz konusu “hiciv sanatı”na ancak “İslamcı-liberal sol
kartel”in itiraz edebileceğini söylüyordu. Karikatürlere ilişkin olarak ayrıca
“batılı tüketimcilik”e de atıfta bulunuluyor, fast-food Avrupa’sında yiyecek
yemek peşinde koşan güçsüz göçmenlerle alay ediliyordu. Herkesin tahmini de
Aylan’ın vefat eden annesinin ve ağabeyinin de yiyecek peşinde olduğu yönünde
idi (oysa bu insanlar açlıktan değil, savaştan kaçıyorlardı). Belki de ileride
Aylan’ın hayatta kalan babası da bir gün gelir Charlie Hebdo
karikatüristlerinin ne kadar zeki olduğunu takdir eder.
Dergi, ayrıca Aylan’ın dinini de gündeme getirerek,
“Hristiyanlar suyun üzerinde yürüyebiliyorlar ama Müslüman çocuklar suya
batıyorlar” diyordu. Denizin üzerinde yürüyen, İsa’ya benzeyen bir figürün
yanında (muhtemelen ölü olan) baş aşağı dönmüş bir çocuğun Hristiyan
yardımseverliğinin ikiyüzlülüğünü resmetmek için çizildiği iddia ediliyordu.
Gerçekten çok zekice!
Bu türden yüce gönüllü bahanelerin ötesinde, yorum
bölümlerinde ve sosyal medyada daha basit gerekçeler dile dökülmeye başlandı.
Bunlara göre, Aylan başına geleni hakkediyordu, zira yaşananlarda sorumluluğu
olmasa bile, esmer tenli ebeveynleri Suriye’de kalıp “kendi tarzlarınca”
yaşamaya devam etmelilerdi.
Charlie Hebdo’ya verilen tüm bu korkunç ve bariz bir
biçimde ırkçı desteğin nedeni, Ocak ayında El-Kaide adına hareket eden bir grup
sosyopat silâhlı adamın dergi personeline karşı gerçekleştirdiği katliam
üzerinden gelişen kahramanlık efsanesi idi. Buradaki kanaate göre, bu iğrenç
terörist suç, dinî, kültürel ve etnik azınlıklarla alay eden matbu materyalin
ahlakına dair tüm tartışmalara son verdi.
Bilhassa “ifade özgürlüğü” savunucuları öfkelilerdi ve
Müslümanların yaşanan vahşet öncesi ve sonrası kendilerine yönelik iftiralara
tepki geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Benim gibi Fransız
Müslümanların da yaşanan barbarlık karşısında öfkelenmiş ve üzülmüş olmasının
bir önemi yoktu. Bize düşen, çenemizi kapatıp bize edilen küfürleri sineye
çekmekti.
“Galyalı İstisnacılığının Kalesi”
Charlie Hebdo’nun devletin finanse ettiği Galyalı
istisnacılığının bir kalesi hâline gelmesiyle, nefret suçu, antisemitizm ve
ayrımcılıkla mücadele etmeyi amaçlayan Fransız kanunlarının önemli bir kısmı da
mucizevî bir biçimde gözardı edildi. Bu konuda dergi hâlâ istisnaî bir konuma
sahip. Bense bu derginin en iğrenç materyallerine neden yayın izin verildiğini
hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum. Bugün nefreti her yana yayma “hak”kının,
aralarında İngiltere’den gelenler de dâhil, milyonlarca sterlinlik destekle
besleniyor oluşunu ise hiç anlamıyorum.
Charlie Hebdo’nun ırkî ve dinî klişelere ilişkin
çiziktirdiği o kötü karalamaları yanına (çoğunlukla akıl sır erdirilemeyen, hiç
de komik olmayan) usturuplu “şakalar” iliştirmesi, ne yazık ki şu ana kadar
basmakalıplaşmış bir rutine dönüşmüş durumda. Örneğin eğer bir çetenin üyesi
iseniz, sizin karikatürünüz, siyah temsilcilerin maymuna benzedikleri
düşünüldüğünden, bir maymun şeklinde çizilecektir. Bu, “benim siyah
arkadaşlarım var” şakasının bir türevi aslında. Bu yaklaşımın ardından hemen o
ırkçı anekdotlar aktarılacaktır. Charlie Hebdo müdafileri de üzerinde
yaşadığımız dünyayla ilgili derin ve anlamlı bir şeyleri temsil ettiklerini
iddia ediyorlar (burada ipucu niteliğindeki ifadelerden biri de “oryantalist
lütufkârlık”).
Aylan Kürdi’yi bir eğlence figürüne indirgeyen dört
karikatür, Siyah Avukatlar Derneği Başkanı Peter Herbert’i şu soruyu sormaya
itiyor: “Mizah ve hiciv alkışlanması gereken şeylerdir ama bir çocuğun trajik
ölümü asla kabul edilemez. Biz holokost ya da soykırımla ilgili espri yapıyor
muyuz?”
Hayır Bay Herbert, bizler holokostla ilgili espriler
yapmıyoruz, Anne Frank veya Ivan Cameron ile ilgili de espriler yapmıyoruz.
Britanya da Fransa ve diğer sözde medenî uluslar gibi çocukları korumak için en
üst düzeyde gayret sarfediyor.
Beyaz orta sınıfa mensup çocukların devletin
denetiminden mazlum cemaatlerin çocuklarına kıyasla daha fazla istifade ettiği
doğrudur. Ailelerinin izinleri olmadan ünlü siyasetçilerinin ve kişilerin
çocuklarının fotoğraflarının çekilememesinin sebebi de budur, bu yüzden zengin
ve imtiyazlı bir geçmişi olan kayıp bir erkek veya kız çocuğunu bulmak için
daha fazla kaynak tahsis edilir. Ama burada şu kutsal ilkeyi tespit etmek
gerek: tüm çocuklar korunmasızdırlar ve her zaman gerekli ilgiyi hakkederler.
Şurası kesin ki ölü çocuklarda, en azından küresel
mülteci krizinin mağduru olanlarda mizahî bir yan yoktur. Bu, sürekli herkesi
eleştirip duran oyunbozanların dile getirdiği, azınlık bir kesime has, radikal
ve cahilce dile getirilmiş bir görüş değildir. Bay Herbert gibi yüksek eğitimli
bir avukat gibi ben de Charlie Hebdo’nun ne yapmaya çalıştığını ve derginin
neyi temsil ettiğini “anlıyorum” ve dünyadaki milyonlarca insan gibi ben de bu
karikatürleri gayet itici buluyorum.
Nebile Ramdani
18 Eylül 2015
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder