Muhtemelen Ali Cuma, Mısır’ın en tanınmış İslam âlimi.
Mısır’ın eski Baş Müftüsü, asli dinî hedeflerinin kalbin arındırılması ve
Allah’a yakınlaşma olduğunu söyleyen bir sufi.
Ulusal televizyonda yayınlanan programları ve vaazları
yıllardır Mısır’da İslamî dinî eğitim için önemli bir alan olarak görülüyor.
Cuma, Mısır’daki diktatörlüğün uzun süredir el üstünde tuttuğu bir isim, zira
bir sufi olarak Cuma siyasetten arındırılmış bir İslam’ı savunuyor. Cuma’nın
İhvan ile anlaşamadığı ana husus, İhvan’ın İslam’ı kapsamlı bir ruhani, sosyal
ve politik sistem olarak teşkil etme konusunda ısrarcı olması.
Eski baş müftü, 2011 sonrası demokratik geçiş süreci
boyunca ardı ardına yapılan beş seçimi de kazanan İhvan’ı dini politik kazanç
noktasında yanlış bir biçimde kullanmakla suçluyor. Ama kendisi de birçok kez
dini otoriteryan bir politik baskı aracı olarak kullanan bir isim. Geçmişte
Cuma, dinî ilkeleri devreye sokarak diktatör Hüsnü Mübarek’i deviren 2011
protestolarına karşı çıkmış, Abdulfettah Sisi’nin 2014’teki adaylığını
desteklemiş ve en berbat insan hakları ihlallerini gerçekleştiren mevcut Sisi hükümetine
arka çıkmıştı.
Cuma ve 2011 Ayaklanması
Cuma 2011’de Mübarek’in devrilmesine yol açan
demokratik protesto hareketini genel manada destekleyen bir isim değildi. 2011
ayaklanması esnasında Cuma, Mübarek’i savunan bir konum aldı. Televizyonda
yayınlanan bir röportajında Mübarek karşıtı gösterilerin “her şeye geç kalmış
bir millet yarattığını” ve “insanların yiyecek ekmek bile bulamayacakları bir
durumu koşulladığını” söyledi.
Sonrasında ise 5 Şubat 2011 Cuma günü Müslümanların
Cuma namazlarına katılımına mani olacak dinî bir fetva yayınladı. Bu fetva,
Cuma namazlarının Mübarek karşıtı eylemler için bir çıkış noktası teşkil etmesi
sebebiyle, hayli önemliydi.
Mübarek karşıtı ayaklanmanın o en sıcak günlerinde
verdiği bir basın konferansında Cuma, insanların Mısır’ı kıskandıklarını ve ona
karşı öfkeli olduklarını söyleyip, protestoların bir “fitne” olarak görülmesi
gerektiğini iddia etti. Sürekli Müslümanların birlik olmasına dair ayetlere
atıfta bulundu. Devamında birkaç Mübarek yanlısı göstericiyle ilgili yorumda
bulunarak, onları “savaşın ve barışın kahramanını, devletin meşru liderini
yüceltmek isteyen, anayasaya uygun hareket eden ve istikrarın yanında olan kişiler”
oldukları için övdü.
Aynı zamanda Cuma, “Mısır her gün milyarlar
kaybediyor” diyerek ağıt yaktı ve bu kaybın Allah’ı hiç de memnun etmediğini
söyledi. Her ne kadar Mısırlılar uluslararası medyada övgüyle karşılansa da,
Cuma, Mübarek karşıtı gösterilerin Mısır’ın ve İslam’ın imajını olumsuz yönde
etkilediğini söyledi. Ona göre, sorun, barışçıl bir uzlaşma yoluyla çözüme
kavuşturulabilirdi, ama “ne zaman sorun çözülse, Mübarek karşıtı göstericiler
savaş başlatıp ateşe benzin döküyorlar”dı. “Bu savaşı sona erdirecek, ateşi söndürecek
olansa Allah”tı. O dönemde Cuma’nın aldığı konum, El-Ezher şeyhi Ahmed
Tayyib’in “Mübarek karşıtı gösteriler dinen yasaktır” açıklaması ile tutarlı
idi.
Cuma’nın kimi Müslüman müdafileri de onun Mübarek
karşıtı gösterilere muhalefetinin amacının Mübarek diktatörlüğüne destek sunmak
değil, millet aleyhine işleyen fitneye mani olmak olduğunu söylediler. Bu
yorum, aynı şekilde, nihayetinde Mısır’ın demokratik yollardan seçilen ilk
cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’yi deviren 2013 gösterilerine karşı çıkışıyla
ilgili olarak doğru görülebilecek bir yorum olabilirdi.
Cuma’nın Mursi karşıtı gösterilere dair tek laf
etmemesi hiç de şaşırtıcı değil. Her ne kadar Cuma’nın müdafileri, onun Mübarek
karşıtı gösterilerle ilgili konuşmasında ana motivasyon kaynağının “fitne”
meselesi olduğunu iddia etseler de, Cuma’nın şahsî politik görüşleri görece
daha ikna edici bir izah sunuyor.
Genel manada Cuma, Mübarek rejimini destekleyen, Mursi
hükümetine ise derinlemesine karşı çıkmış bir isim. 2012 Yaz’ı süresince Mursi
ile Mübarek yanlısı bir isim olan Ahmed Şefik arasında süren seçim yarışında
Cuma, Cuma vaazlarını Şefik’e destek açıklaması için bir fırsat olarak
kullandı. Bir vaazında Cuma, Şefik’in “Allah’a Mursi’ye nazaran daha yakın”
olduğunu söyledi.
Cuma’dan Sisi’ye Destek
Mursi’nin 3 Temmuz 2013’te askerî darbe sonucu
devrilmesinden, bilhassa Sisi’nin 2014 başında hileli bir seçimle başa
geçmesinden itibaren Cuma, Sisi’nin kitlesel katliamlar, tutuklamalar, ölüm
cezaları ve idamlarla dolu, Mısır tarihinin insan hakları sicili açısından en
bozuk programına güçlü bir destek sundu.
2014 Bahar’ında göstericilerin devlet eliyle
katledilmesi ardından Cuma, Sisi’nin cumhurbaşkanlığı kampanyasını yoğun bir
biçimde destekledi. Facebook sayfasına düştüğü bir mesajda Sisi’ye oy
vereceğini, başkalarının da aynı şeyi yapmasını istediğini söyledi. Ocak
2014’te televizyonda yayınlanan bir röportajında 30 milyon kişiyi Sisi’ye oy
verdiği için övdü ve Sisi’nin seçimde zorluk yaşamayacağını iddia etti. Ayrıca
Sisi için dua edeceğini açıkladı.
Cuma, ayrıca seçim sonrası Sisi’nin hükümet
politikasını da destekledi. Örneğin Mayıs 2015’te Mısır hükümeti altı genci iki
polisi öldürme suçlaması üzerinden astı. İnsan Hakları Gözlem Evi ve
Uluslararası Af Örgütü, mahkeme kayıtları dâhil tüm delilleri toplayıp altı
gençten en az üçünün iddia edilen suç işlendiği vakit hapiste olduğunu ispat
etti. İnsan Hakları Gözlem Evi’nin tespitine göre, eldeki deliller altı gencin
masum olduğunu gösteriyordu, zira bu gençler iddia edilen suç işlendiği
günlerde hapiste idi.
Altı gencin yanlışlıkla asıldığı gerçeğine ve dünya
genelinde bu idamların kınanmasına karşın Cuma mahkeme kararını savundu ve
gençlerin “cehennem ateşinde yanan köpekler” olduklarını söyledi.
Konumunu savunmak adına Cuma, bu gençlerin suçlarını
itiraf etmiş olmaları üzerinde durdu, ancak İnsan Hakları Gözlem Evi ile
Uluslararası Af Örgütü söz konusu gençlerin suçlarını işkence altında itiraf
ettiklerini söyledi. İşkence raporları, Mısır hapishanelerindeki tecavüz ve
işkencelerin yaygın bir biçimde kullanıldığına dair diğer raporlarla birlikte
hasıraltı edildiler.
Cuma’nın Ölümcül Kuvvet Kullanımına Dönük Desteği
Mısır güvenlik güçleri, yüzlerce göstericinin
katledildiği bir dizi büyük katliama imza attı. İnsan Hakları Gözlem Evi’nin
2014 tarihli raporu, araştırma ve delil toplamayla geçen bir yıllık çalışma
üzerinden, Mısır hükümetinin kitlesel katliamlar gerçekleştirdiğini ortaya
koydu. Bir gün içerisinde [14 Ağustos 2013] “tümüyle barışçıl” olan
göstericilerin sekiz yüzden fazlası katledildi. Cuma ise Mısır güvenlik
güçlerine yönelik desteğini her fırsatta dillendirdi ve onların “kahraman”
olduğunu söyledi. Ayrıca güvenlik güçlerine göstericilere karşı ölümcül kuvvet
kullanması konusunda teşvik etti.
Ağustos 2013’te Mısır polisi ve ordusu yüzlerce
silâhsız göstericiyi katlettiğinde Cuma, güvenlik güçleri üyelerine seslenip,
onları sadakatsiz ve suç işleyen Mısırlılara karşı ölümcül kuvvet kullanma
konusunda yüreklendirdi. Konuşmasında İhvan’ı “hariciler” olarak niteledi.
Polisin şiddete başvuran, “çürümüş, pis kokan” göstericileri vurup öldürmesini
istedi.
Cuma’nın 24 Ekim 2013 tarihli Facebook mesajı, onun
kimleri “harici” gördüğünü açık eder nitelikte idi. Bu mesajda Cuma,
haricilerin salt İhvan üyeleri olmadıklarını söylüyordu. “İster İhvan üyesi
olsun ister olmasın, bir gösteri esnasında polise taş atan herkes haricidir.”
Bir röportajında da “hariciler”i öldürmeye izin verildiğini, bu iznin İslam’ın
mübarek ayları için de geçerli olduğunu söyledi. Bir röportajında da İhvan’ın
“harici” olduğuna ve “cehennemde yanacak köpekler” olarak görülmesi gerektiğine
vurgu yapıyordu.
Büyük Resim
Cuma’nın Sisi’nin başını çektiği askerî rejime arka
çıkması, İhvan’ın toplumdan sökülüp atılmasına dönük hâlihazırda Mısır’da
yürütülen kampanyanın önemli bir parçasını teşkil ediyor. Ama bu kampanya tek
başına yürümüyor. Sisi hükümeti basının susturulması ve muhaliflerin hapse
atılmasını da içeren kapsamlı bir kontrol siyaseti yürütüyor. Aşırıcılıkla
savaşmak için “dinî bir devrim”i teşvik etme hedefi ile uyumlu bir biçimde Sisi
dinî kitapları da yasaklıyor, dinî partilerin kapısına kilit vuruyor, 27.000 camiyi
kapatıyor, İhvan’la uzaktan bağlantılı dinî yardımlaşma kurumlarının fonlarını
donduruyor, Cuma vaazlarının konu başlıklarını tayin edecek kanunlar yürürlüğe
sokuyor ve devlet destekli imamların vaaz vermelerini sağlıyor.
Bu noktada Cuma ve diğer din âlimlerinin Sisi’nin
yardımına koşması çok önemli. Cuma yanında El-Ezher Şeyhi Sadettin Hilali de
Sisi’ye dönük destek konusunda önemli bir kaynak sağlıyor. Hilali Sisi’yi
“Allah Rasulü” olarak niteliyor ve İhvan üyelerinin “din sadece Allah’ın dini
olana dek” öldürülmesi gereken “müşrikler” olduklarını söylüyor. Gene bir başka
ünlü imam da Sisi’yi öven şiirler kaleme alıyor.
Tüm bunlardaki tuhaflık şu: Sisi’nin aşırıcılıkla
savaşmak için yapmayı planladığı “dinî devrim”, birçok yönden dinî aşırıcılığa
dayalı bir kampanya aslında. Sisi rejimini destekleyen âlimler suçlamalarda
bulundukları anaakım İslamcıların yaptıklarını yapıyorlar; onlar da tekfir
ediyorlar ve yasadışı şiddet eylemleri için çağrılarda bulunuyorlar.
Her şeyin ötesinde Sisi’nin gazabına uğrayan İhvan,
hem tekfircilik hem de terörizm konusunda kapsamlı bir yazına sahip. Yazıp
çizdikleri fikirlerden herhangi bir anlamlı sapma içerisinde olduklarına dair
elde itibar edilecek herhangi bir delil mevcut değil.
Sisi’nin yürüttüğü siyasetin kerameti kendinden menkul
bir kehanet hâlini alması yaşanan trajediyi izah ediyor. Hükümet, politik
spektrumu kendisine doğru daraltıp muhaliflerin tüm yollarını kapadıkça ve
insan haklarını ihlal ettikçe önceden barış yanlısı olan İslamcıları bile
radikalleştirecek gibi görünüyor. Bugüne dek İhvan liderliği şiddete
meyletmemiş olsa da hareketin hayal kırıklığına uğrayan genç üyelerinin ileride
liderliğin resmî konumunda kopmaları muhtemel.
Daha önemli olan bir husus ise bugüne dek uykuda olan
El-Kaide ve IŞİD uzantılarının yeni üyeler kazanması ve Mısır polisine ile ordu
personeline karşı eşi benzeri görülmemiş şiddet eylemleri gerçekleştirmesi.
Kudüs ve Sina Eyaleti Destekçileri (eskiden Mısır Askerleri) olarak bilinen
kimi aşırıcı grupların 2013 Yaz’ından beri Mısır’da meydana gelen neredeyse tüm
saldırıların sorumluluğunu üstlenmesine karşın, Sisi hükümeti tüm şiddet
eylemleri konusunda inatla İhvan’ı suçlamaya devam ediyor.
2013’te Mursi’nin devrilişinin ülkeye istikrar
getireceği iddia edilmişti. Oysa söz konusu gelişme eşi benzeri görülmeyen bir
istikrarsızlığa yol açtı. Ali Cuma ve diğer din âlimlerinin bu istikrarsızlıkta
oynadıkları rolü hiç de küçümsememek gerek.
Muhammed Masri
29 Haziran 2015
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder