Pages

03 Nisan 2015

İlmek

Bilin ki bizden olup da ölen, ölü değil, diridir.
[Hz. Ali –Nehc’ül Belağa]


[…] “Dicle kıyısında kaybolan kuzunun hesabını sormak”tı dertleri. Onlar, Hz. Ömer’in adaletiydiler. Kendisini tağut adına “halife” ilân etmişlere, ölü değil diri, soyut değil somut, batıl değil hakiki hilafetin halkın davasına ait bir kavga olduğunu hatırlattılar.

Sağdan-soldan cümle zevat, durdukları yerin meşruiyeti adına, derhal saldırıya geçti. Gönüllü, gömülü ya da paralı, mevcut gazeteci kafası, olayı etkisizleştirmek için hemen hamle yaptı. Gözlere mil çekilmişti bir kez; yaşananı kişisel hesaplarına, çıkarlarına göre savuşturabileceklerini sandılar. İki genci kendi şahsiyetlerinin terazisine vurarak gerçeğin sancısını hafifletmek istediler. Yanıldılar.

* * *

Buraya özgü değil... Charlie Hebdo saldırısından sonra yürüyen kitle, “hepimiz polisiz” diyordu. Buranın şarlicileri de derhal “polis” oldular. İki genci önce halktan, sonra gerçekten kopartıp atmaya çalıştılar. “Bireysel terörizm” edebiyatı bir anda güncellendi, kahpeliğin şahikasını kendi varlıklarında örneklediler. Gençler, özel şahsî tercihlerine indirgendiler, gerideki, arkadaki tarihin ve toplumun bir hükmü yoktu artık. Polislik öyle güncellendi ki, olayla ilgili olarak kimi solcular, “içeriye gaz verip bayıltabilirlerdi” bile dediler. Neyi, nereden düşündüklerini açık ettiler.

Fikrî tahakkümlerinin dışında esen her rüzgâr bir komplonun eseriydi onlara göre. Kafalarını gömdükleri kuma o rüzgâr her değdiğinde, korkuyla, AKP’lilerle aynı cümleler saçıldı ağızlarından. Buna bir de “biz masumuz, bize dokunmayın” yakarışları eşlik etti.

AKP’liler, bir “büyük Türkiye” masalı ile sallarken beşiği, eşlik edildi, “o büyük Türkiye’ye bizim gibi sol lazım” ninnisi ile. Onlar “cemaat, dış güçler” dedi, şarlicilerse, mahallelerin öfkesini dindirecek seçim hesaplarına gömüldüler hemen. Dediler ki, “bekleyemediniz mi, birkaç milletvekili çıkarmamızı?”

AKP, Müslümanların aklını, vicdanını, imanını devlete bağlama projesiydi. Seçim gündemi üzerinden bir kısım sol da kendi kitlesini başka bir devlet biçimi olarak “demokrasi”ye bağlama derdine düştü. Bu noktada olay şahsîleştirilmek, tekil şahıslara, öznelere hapsedilmek, talileştirilmek ve unutturulmak zorundaydı. Bu solla AKP’liler aynı cümleleri sıraladılar sosyal âlemde.

Mülk edinilmiş değil, ait kılınmış bir çift bedendi söz konusu olan. O bedenlerin, olumlu veya olumsuz manada, yağını çıkartıp ekmeklerine sürdüler. Kimileri, “feda ruhu” güzellemeleri yaptı, kimileri, “yüce bilimsel ezilen teorisi”ni övme fırsatı buldu, kimileri, Troçki’den mülhem, “bireysel terörizm” küfrüne sarıldı, kimileri de Gezi’de elde ettiği mülkü kaybetmemek için hoş tweetlerden medet umdu.

“Feda ruhu”na vurgu yapanlar, kendi silik, düşmüş, esir bedenlerini rahatlatma imkânı buldular. Ezilenciler, asıl meramlarını dile döktüler ve herkesi ezenlere kul etmek derdinde olduklarını ikrar ettiler, ezilenin ancak ezene benzeyerek muzaffer olacağını söylediler. Bireysel terörizme karşı “kitlesel siyaset”i çıkartanlar, “kitle” dedikleri şeyin soyut ve bireysel bir kurgu olduğunu gösterdiler. Gezicilerse, eylemi fırsat bilip kendi birey merkezli siyasetlerini aklamaya çalıştılar.

* * *

George Soros, bir mülâkatında artık emekli olduğunu, “hayırseverlik” işlerine daha fazla zaman ayıracağını söylüyor. Bu işler sıralanırken, Sovyetler’in yıkılması için harcanan paralar da sayılıyor. Kendisinin kapalı toplumlara düşman olduğunu söylüyor. Bir Suudi yetkilisi de Husilerin Yemen’i kapalı bir toplum hâline getireceğini düşündüklerinden saldırdıklarını aktarıyor. “Kapalı toplum”dan kasıt, emperyalizme ve sermaye akışına kapalı olan ilişkiler.

Adliye Sarayı’ndaki olaya dönük tepkiler de bu açıklık üzerinden şekilleniyor. Esasen örgütün yapısının, yaptığı eylemin ve yürüttüğü siyasetinin kapalı olması üzerinden eleştiriler geliştiriliyor. Buradan da seçim merkezli, açık siyasetlerine dair malzeme çıkartmak istiyorlar. Temelde Fethullah ve “paralel saldırı” bahsinde AKP’nin ağzında dizilen kelimelere başvuruyorlar. Yerin altına ait ne varsa açığa çıkması, reyonları doldurması, satılması, değiş tokuş mekanizmalarına tabi olması isteniyor.

Devlet, liberal demokratlar eliyle derinleşiyor, nüfuz ve nüfus imkânı buluyor. Ak Devlet’in TÜRGEV üzerinden yer altında, sırda olan ne kadar cemaat ve vakıf varsa açığa çıkartıp kontrol altına almak istemesinin sebebi de burada.

Tabii, örgütün sadece kendi arsasını, oradaki yerin altını, dipteki kökleri umursuyor olması eleştiriye tabi tutulmalı. Ama aleniyet vurgusu yapanların iddiaları aksine bu eleştiri, pazara ifşa etmek değil, yerin altının kolektifleşmesi temayülü üzerinden yapılmalı. Belki de vurgu ters yönde işlemeli: her şeyin gizli olmaya zorlandığı momentte açılmaya; her şeyin açılmaya zorlandığı momentte ise gizliliğe bakılmalı. Cümle mülkün internet âlemine taşındığı gerçeklikte gizlilik, bir masaldan ibaret.

Halk, kolektif mücadeleyle örülen, kendisini kurtuluşa örgütleyen kitledir. Bazı solcuların halkı mevcut soyut bireyselliklerle masa başında hazırlanan bir kurgu olduğunu sanmaları, anlamsız. Bu örgü, sömürü ve zulmün olduğu her yere ve zamana atılan ilmeklerle ilerler. Söz konusu süreçte sabırsa güçlü bir silâhtır.

Eren Balkır
3 Nisan 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder