Pages

12 Mart 2015

Bu Baran Kimin?


Bugün “Kürd” denilince akla gelen, belirli bir mücadelenin devrime uğrattığı bir gerçekliktir. Tarihte, diyelim bundan iki yüz yıl önce, aynı Kürd’ün varolduğunu iddia etmek, boş bir inançtır. Kürd’ün hikâyesini kendi durduğu yerden yazmaya çalışanlar, bu boş inanca sarılmak zorundadırlar. Kendi benmerkezciliğinin adını Kürd ya da başka bir şeyle adlandırarak gizleyenlerin topluma ve tarihe düşman oldukları açıktır.

“Twitter fenomeni” İbrahim Halil Baran da böylesi bir kişidir.[1] İdealist bir yerden bir Kürd tarihi yazan Baran, onu etkileşim içerisinde olduğu tüm kavimlerden, değerlerden, mücadelelerden ari olan bir yere hapsediyor, bu anlamda, kendi liberal bireyliği ile Kürd arasında kısa devre yapıyor. Kürd, o liberal bireyliğin mecazından başka bir şey değil. “En iyi teklifi Barzani verdiği için onun sitesinde yazdığını” söyleyen Baran, bu teklifin kimleri nelerden, neleri kimlerden uzaklaştırma amaçlı olduğunu gizliyor.

Baran gibiler, Kürd olmaktan sıkılmış, gördüğü eziyeti Kürdlüğüne bağlamış, egemenlerin ideolojik ve politik dünyasına ikna olacak kesimlere sesleniyor. Kürd, mücadeleye yazgılıdır. Baran ise egemenlerin sarayına kapıcı da olsa girmek derdindedir. Mücadelesiz Kürd’ün kurtlar eliyle parçalanması istenmektedir. Yağan yağmur bunun içindir.

“Solcu, devrimci olmayın, saf Kürd olun” diye emirler yağdıran yazar, dönem itibarıyla doğan fırsatları değerlendirerek, Kürd’ü ortaklaşma imkânı bulduğu mazlumlardan-sömürülenlerden uzaklaştırmayı görev bellemiştir. Onun gibiler, Amerika’nın Cumhuriyetçi başkan adayı Rand Paul’ün “Kürdlere devlet vermeliyiz” lafına tam da bu nedenle iman ediyorlar.[2] Halkın kolektif mücadelesini birey adına tasfiye ettikten sonra secdeye duracağı kıble açık ve nettir.

Oysa Rand Paul, Kürd’e devlet vermek derdinde değildir. Özünde bu senatör, “Onlara verirmiş gibi yapalım, bizim için ölümüne dövüşsünler” diyor. İ. H. Baran gibilerin hizmet ettiği Washington olta sallıyor, küçük burjuvalarsa zokayı yutmak için birbirini tepeliyorlar. Akıl oyunları, bilişsel birikim satılacak pazar arayışındadır. İğvasına kapıldığı yer, işte bu pazardır.

PKK’nin kurduğu “Kürd”le Barzani’nin kurduğu “Kürt” arasında sınıfsal-politik bir ayrım mevcuttur. Fukara köylülerin, emekçi Kürd’ün hareketi, bu türden niyetleri hemen görüp kapı dışarı atmaktadır. Baran gibiler, Anadolu’dan, hatta Avrupa’dan Kobanê’ye gelen devrimcilere karşı kin kusmakta, “bunlara aldanmayın, hepsi sömürgeci!” demektedirler. Buradaki niyet, ileride kurulması öngörülen Kürdistan’da olası sınıflar mücadelesi bağlamında burjuvaziye ve tekellere bugünden hizmet etme sözü vermektir.

Anlattığı Hz. İsa hikâyesi üzerinden Kürd’e, “başkasının derdini yüklenme, sadece kendini düşün!” denmektedir. Oysa bugün o Kürd, başkasının derdiyle Kürd olmuştur, üç-beş toprak ağasının, petrol zengininin çıkarlarına göre değil. “Kürtçülük” diye kendine has, özel bir din icat edip kendisini peygamber ilân edenlerin hizmet ettikleri odak açıktır.

Baran, Kürtleri, tıpkı sağcı-devletçi Türklerden öğrendiği gibi, “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yok” lafına ikna etmeye çalışıyor. Burada Kürt’ün dostu ABD, İran ise fitne-fesat peşinde koşan bir güç.[3] Bunu, IŞİD’e karşı İran güçlerinin yardımının alındığı momentte söylüyor. İran’sa belki de Dolmabahçe’ye tepki olarak idamları hızlandırmıştır. Bölgede münferitleşme, yalnızlaşma, ABD gibi dış, ama bir o kadar da iç odaklara kul olmayı getirecektir. Baran gibiler, işte bu eğilimin adıdır. O, mülksüzleri kandırmak, onları mülk sahiplerinin çıkarına bağlamak için vardır.

Belirli bir eşikten geçilmekte, boşluk oluşmakta, oraya öncelikle liberaller akın etmektedir. Bu akın konusunda temkinli olmak şarttır. Ömrü devrimcilikten her şekilde uzak durmakla geçmiş kişilerin “Türk devrimcileri”ne karşı Kobanê’de savaşan devrimcileri çıkartma gayreti, kasıtlıdır. Burada edebiyatı yapılan güç, orada tutulmak istenmekte, burayla ilişki kurulmasına mani olunmaktadır.[4]

“(…) ‘Kobanê neresidir?’ diye sorana cevabımız, Kobanê tam da yüreğimizdir.” diyen HDP aday adayı Pınar Aydınlar’ın 2014 seçimlerinde Mustafa Sarıgül için şarkı söylemesinde olduğu gibi, aslında “orası orada kalsın, burası bizden sorulur” tavrı eleştirilmeyi beklemektedir.

Kobanê üzerinden batıya taşınan ideolojik yükü eleştirmek, Kobanê’deki direnişin mevziini, siperini burada açmak içindir. Zira bu taşıma işleminde, Baran’da görüldüğü üzere, meseleyi bireye, özel olana, münferite, dışsallatırılana kapatma eğilimi güçlüdür.

Örneğin parçalanmış IŞİD cesetlerini alaycı ifadelerle yerlerde sürüyen gerillalara konuyla ilgili eleştiri, gene Kandil’den gelmiş, onlara “bu, bizim üslubumuz değil” denmiştir. Aynı şekilde, Süleyman Şah türbesinin taşınması karşısında buradaki özel olanın yaldızlanması üzerinden sevinç naraları atan Kürd dostlara gereken uyarıyı Kandil yapmış, “tuhaf işler oluyor” diyerek meselenin arka planı anlatılmaya çalışılmıştır.

Baran gibiler, mazlumlara tek bir pencereden hayata ve hakikate bakmayı telkin ederek, onları kendisine kul etmek istemektedirler. Kürd’ünse Filistin’den İran’a, Arab’ından Türk’üne değdiği birçok yerde farklı pencereleri vardır; hem oralardan kendisine hem de kendisinden oralara bakmaktadır. Bu, mücadelenin kolektif seyrinin bir kazanımıdır.

Mücadelenin durulduğu momentlerde ortalığı kaplayan liberaller olacak, bunlar, mücadele bir daha yükselmesin, yok olsun diye onu belirli bir yere ve zamana hapsedecek, sonra da bireysel karşılıklar içerisinde o mücadeleyi boğacaktır.

Kurtuluş için “tüm ülkelerin işçileri birleşsin” dediğimiz günleri tarihe gömenler, “her milletin kurtuluşu kendine!” demekte, sadece küçük burjuvalar üzerine kurulu bir gelecek tasavvur etmektedirler. Bu noktada “komünizm veya Marksizm benim, bu dağınıklığı ben birleştiririm” diyenler de yalan söylemektedirler. İçte ve dışta liberalizmle mücadele, halkların kurtuluşu için şarttır.

Eren Balkır
12 Mart 2015

Dipnotlar:
[1] İbrahim Halil Baran, “Kürtler ya da John Coffey Sendromu”, 12 Mart 2015, Rudaw.

[2] Jeremy Diamond, “Kürdlere Ülkesini Verin”, 12 Mart 2015, İştirakî.

[3] “Barzani’ye Karşı Komplo İddiası”, 12 Mart 2015, Ufkumuz.

[4] Celal Başlangıç, “Mevzubahis Kürtlerse Devrimcilik Teferruattır”, 28 Ocak 2015, T24.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder