Fransa, yüzlerce yıl, çoğunluğu Müslüman olan
bölgeleri kırımdan geçirmiş ve sömürgeleştirmiştir. Fransa, özgürleştirilmiş
“seküler” kamusal alan politikaları uyarınca, Müslüman kadınların çarşaf veya
başörtüsü giymelerini açıktan yasaklamaktadır.
Yüzlerce yıllık sömürgeciliğin ardından Fransa’daki
Müslümanlar, sürekli “öteki” ve “yabancı” olarak görülmektedirler. Daha da
kötüsü, Fransa’nın elindeki zenginlikler ve bir Avrupa ulusu olarak sahip
olduğu başarı, Cezayir, Fas ve Tunus gibi, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin
emperyalist manada işgal edilmesinin ve köleleştirilmesinin doğrudan bir
sonucudur.
Altmışlarda elindeki sömürgeleri büyük ölçüde
kaybetmesine rağmen Fransa, bugüne dek söz konusu ülkeler üzerindeki politik
kontrolü muhafaza etmiş, sömürge iktidarının ve kültürel kontrolün gizli
faydalarından istifade etmiştir.
Evet, 12 Fransız, Müslüman olmayan insanın bugün
ölmesi korkunç bir şeydir. Ama onların ölümleri, İslamofobi ve sömürgeciliğin
mirası içerisinde konumlanmaktadır. Eğer siz sömürgeciliğe karşı çıkarsanız, bu
karşı çıkışın bağlamı tıpkı bugün mevcut olduğu biçimiyle ele alınmalıdır.
Ama halkın çoğunluğu bunu bu şekilde görmeyecek,
yaslarını veya öfkelerini tarihsel bir bağlam içerisine yerleştirmeyecekler.
Onlar kendilerine, “bu Müslümanların Fransızlara karşı bu denli hoşgörüsüz
olmaları için herhangi bir açık sebep yok, bu çok korkunç, ayrıca öte yandan bu
Müslümanlar doğaları gereği yıkıcı ve kötü.” diyecekler. Müslüman insanlar
yaftalanmaya ve terörist sınıfına sokulmaya devam edecekler. Müslüman kadınlara
yönelik saygısızlıklar sürecek, Avrupa liberalizmi onları birer fail olma imkânından
mahrum kılacaklar. Avrupalı uluslar, göçe ve göçmenlere karşı politikalar
öneren faşist ve İslamofobik politik liderleri seçmeyi sürdürecekler.
Şiddetin baskın olduğu şu günlerde yaşananlar,
Fransa’nın bariz biçimde Müslüman karşıtı olan politikaları karşısında duyduğum
öfkeyi zerre azaltmıyor. Tam da bugün bu ülke, sömürgecilik mirasının yol
açtığı şiddeti her zamankinden daha acil bir biçimde kabullenmek zorunda.
Suzan İbrahimyan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder