O büyük misyonunu tamamlaması için dünya devriminin
kapitalizmin zirvesine ulaştığı batılı ülkelerin sınırlarını aşması zorunludur.
Avrupalı ve Amerikalı devrimciler arasında bu hakikat pek bilinmemektedir, söz
konusu devrimciler, Asya’daki toplumsal ve ekonomik koşullar konusunda çok az
fikre sahiptir. Doğu’daki yüz milyonları bulan kitlenin endüstriyel açıdan
sahip olduğu geriliği genel manada tespit edilmekte, sömürücü ile sömürülen
arasındaki o büyük mücadelede bu kitle pek önemsenmemektedir. Sonuçta dünya
devrimindeki “dünya”, salt Avrupa ve Amerika ile sınırlı tutulmaktadır.
Oysa devrim, nesnel koşulların bir sonucudur. O,
dinamik güçlerin mevcut olması hâlinde, en az beklenen yerde patlak
vermektedir. Zulmün kaçınılmaz sonucu olarak, mazlum er ya da geç
başkaldırmaktadır. Bu başkaldırıya bugün Doğu ülkelerinde tanık olunmaktadır,
Doğu’da milyonlarca emekçi, sömürü koşulları altında inim inim inlemekte,
Batı’nın mazlum yoldaşları bu esnada orada kahramanca bir mücadele
yürütmektedir. Doğu uyanıyor: kimbilir güçlü bir gelgit oluşur ve Batı
Avrupa’nın kapitalist yapısını silip süpürür ve belki de bu dalga oradan
başlamaz. Bu, kesinlikle bir hayal ya da hissi bir derinleşme meselesi değil.
Avrupa’daki toplumsal devrimin nihai başarısı, tümüyle değilse de büyük ölçüde,
Doğu’nun emekçi kitlelerinin kendiliğinden başkaldırısına bağlıdır ki bu olgu,
bilimsel açıdan da ispatlanabilir bir olgudur.
Aşırı üretim teorisi, herkesçe bilinen bir teoridir;
herkes, proleter devrimin tüm savunucuları, merkezî kapitalist örgütlenmenin
aşırı üretimin ağırlığı altında ezileceğini de bilmektedir. Ama büyük ölçekli
üretim sisteminin en üst düzeye ulaştığı tüm Avrupa ülkeleri uzun süredir aşırı
üretimin gerçekleştiği bir yere dönüşmüşlerdir. Gene de söz konusu ülkeler hâlâ
kapitalizmin en güçlü kaleleri durumundadır. Aşırı üretim meselesinin en kolay
çözüm yolu olarak bu ülkeler, emperyalist genişleme politikasını keşfetmişlerdir.
Bu sayede söz konusu ülkeler, kendilerine ait sömürü ölçütlerini Avrupalılara
kıyasla daha az politik bilince sahip halkların yaşadığı ülkelere
taşımışlardır. Bu emperyal temellükler, doğal kaynaklardaki zenginlik ve bol
insan emeği sayesinde Avrupalı kapitalistler, 30 yıldan beri ülke içerisindeki
aşırı üretimin karşılığında muazzam kârlar temin etmişlerdir. Başka bir
ifadeyle, sömürgeci genişleme, Marx’ın kapitalizmin yok olması noktasında
öngörüde bulunduğu aşırı üretim salgınına karşı güçlü (ve önleyici) bir ilâç
işlevi görmüştür.
Burjuva demokrasisinin Avrupa’da feodalizme galebe
çalması sebebiyle sömürülen kitlelerin bugün kapitalizmi alt etmesi zorunludur.
Burjuva demokrasisi, bugün tüm insanlığa hükmetmekte, gittiği her yerde hükmünü
yürütmekte, aynı zamanda kendi yıkımının sebeplerini de kendi organizması
içerisinde taşımaktadır. Sistem, aşırı üretim felâketinden kurtulmak için
sömürgelere ve emperyal temellüke başvurmaktadır. En zorlu düşmanları bile uzun
süredir bu stratejik hamleye cevap üretmenin zorunluluğunu anlayamamışlardır.
Yaklaşık yüz yıldır dünya kapitalizmi, kendisini canlı tutmak için
sömürgelerdeki emekçilerin kanını emmektedir. Örgütlü sömürünün kanlı kılıcı
yanında kapitalizm, rahminde kendisine başkaldıracak ve yıkıntıları üzerine
yeni bir toplum inşa edecek güçleri de barındırmaktadır. Bugün söz konusu
güçler kendilerini, doğulu halklar arasında giderek artan devrimci mayalanma
dâhilinde ortaya koymaktadır. Oysa bu güçler, bugüne dek dünya devrimi
dâhilinde ihmal edilebilir güçler olarak görülmüştür. Doğu’nun bu uyanışı,
Avrupa’nın devrimci liderlerinin önüne yeni bir vizyon sunmak zorundadır. O
kurnaz düşmanın ricatı kesintiye uğratılmalıdır. Sömürgelerin ve “koruma
altındaki” halkların güçlü ayaklanması emperyalist kapitalizmin ayakları
altındaki toprağı kaydıracak, aşırı üretimin etkileri kendisini gösterecek, o
aşırı kârlar kesilecektir. Eğer insanlık tarihinin o büyük peygamberi yanlış
değilse, aşırı üretim kapitalist toplumun mezarı olacak, o vakit dünya devrimi
gerçek manada dünyevî bir nitelik kazanacaktır. Kapitalizm, kendisini
endüstriyel açıdan geri kalmış halkların yaşadıkları Asya ülkelerinin
sınırlarına giderek daha fazla çekilmekte, bu bölge düşmanın en kırılgan
noktasını teşkil etmektedir. İmparatorluğun yıkılması sayesinde Avrupa
kapitalizmi de iflas edecek, devrimci başkaldırılar sonucu Asyalı ülkeler
kapitalizmin o mağrur emperyal yapısını ayaklar altına alacaktır. Bu sebeple
belki de Doğu’nun uyanışı dünya devriminin belkemiğidir.
Mahabendra Nath Roy
15 Temmuz 1920
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder