Bir Dönüm Noktası:
1953 İran Darbesinin Tarihsel Mirası
1999’da İranlı öğrenciler, sokaklara çıkıp öğrenci
yurduna yönelik hükümet yanlısı paramiliter güçlerin gerçekleştirdikleri
saldırıyı protesto ederlerken bazı öğrenciler, İran’da ABD desteğiyle yapılmış
1953 darbesi öncesi başbakanlık yapmış Muhammed Musaddık’ı destekleyen
sloganlar atıyorlardı. 2009 seçiminin bir seçim darbesi olduğuna dair
suçlamalarla yüzleştiği, göstericilerin paramiliter güçlerin saldırısına
uğradıkları momentte, hükümet, gösteriler esnasında Nida Ağa Sultan isimli bir
öğrencinin CIA tarafından katledildiğini söyledi. İranlı yetkililer, o yıl
yaşanan krizin arkasında ABD ve Britanya destekli, Renkli Devrim formunda icra
edilmeye çalışan bir darbe girişimi olduğunu söylediler. 1953 darbesi de ABD
ile İran arasında nükleer program meselesi yüzünden oluşan uzun soluklu açmaz
süresince her daim varlığını hissettiren bir olguydu. Tıpkı Musaddık’ın onlarca
yıl önce denediği gibi, bugün de İran hükümeti, uranyum zenginleştirme hakkı
ile kendi kaynaklarını millîleştirme hakkı arasında bir paralellik kuruyordu.
Sovyetler Birliği ile ABD arasında süren Soğuk Savaş,
İkinci Dünya Savaşı biter bitmez başladı ve yirminci yüzyılın kalan bölümünü
biçimlendirdi. ABD’nin geliştirdiği “çevreleme” doktrini, Sovyetler’e her temas
noktasında karşı koymayı gerekli kılıyordu; bu doktrine, kalıcı barışın ancak
ABD’nin tanımladığı politik özgürlük ve kapitalist ekonomiye dayalı bir düzene
eklemlenmiş ulus-devletler üzerine kurulu uluslararası bir nizamın tesis
edilmesine bağlı olduğuna dair iddia eşlik ediyordu. Sovyetler, dost görünen ve
sınırlarına yakın ülkelere destek sunmak suretiyle güvenliğini pekiştirdi. Bu
nedenle İran üzerinde etki sahibi olmak, Sovyetler’in Ortadoğu’da yürüttüğü dış
politikanın önemli bir hedefiydi. ABD dış politikası ise devletin çıkarları ve
ideolojisiyle biçimlenmişti ve Amerika’daki savaş sonrası tesis edilmiş dünya
üzerinde kurulu askerî üsler sistemi tarafından güdülenmekteydi.
Türkiye ve İran, Sovyetler’in “çevrelenmesi”ni
amaçlayan bu satranç oyununda iki önemli bileşendi. İki ülke de Washington’a
Ortadoğu’da etki alanının oluşturulması ile ilgili gerekli gerekçeyi sunuyordu.
Bölgede ABD dış politikasını belirleyen üç ana hedef vardı: Sovyetler
Birliği’nin “çevrelenmesi”, Batı’nın petrole erişim yollarının korunması ve
İsrail Devleti’nin güvenliği. Ama İran-Amerika ilişkileri için 1951-1953
oldukça hayatî bir dönemdi. Halkın devreye soktuğu basınç, Batı yanlısı Şah
Rıza Pehlevî’yi Musaddık’ı başbakan olarak atamaya mecbur etti; ardından
meclis, petrol endüstrisinin millîleştirilmesine onay verdi.
Ervand Abrahamyan’ın 1953 Darbesi, CIA ve Modern
ABD-İran İlişkilerinin Kökenleri isimli çalışmasında yeniden ele aldığı,
işte bu jeopolitik manevralarla geçen çalkantılı dönem. Ancak İran’daki 1953
olaylarıyla ilgili diğer kitaplardan farklı olarak Abrahamyan, bu çalışmasında,
ABD destekli darbeyi, diğer çalışmalara kıyasla, Batı ile Doğu arasındaki
ideolojik cepheleşme olarak Soğuk Savaş yerine, emperyalizme ve milliyetçiliğe
karşı çıkan çatışmalar içine yerleştiriyor. O, söz konusu darbeyi, dünya
kapitalizminin merkezi ile ham doğal kaynaklarını ihraç etmeye yoğun biçimde
bağımlı olan azgelişmiş ekonomiler arasındaki çatışmaya bağlıyor. Bu kitap,
ayrıca eski geleneksel Soğuk Savaş bilgilerinin bir parçası olan, Musaddık’ın
petrolün millîleştirilmesi krizi esnasında Britanya-ABD aracılığına dayalı “iyi
niyetli ve dürüst simsar” olmaya tepki göstererek, uzlaşmazlık içine girerek
“taviz vermediği” iddiasına da itiraz ediyor.
Aslında krizin oluşumunda merkezî bir rol oynayan, ABD
idi; ABD’nin Musaddık’a yönelik darbenin suç ortağı olması, onun komünizm kadar
petrolün millîleştirilmesinin olası yankılarından da korkmasının bir sonucuydu.
Bu olay, Endonezya ve Güney Amerika ülkeleri gibi kimi üçüncü dünya ülkeleri
için de emsal teşkil edebilirdi. Abrahamyan, darbe planını ve planın yürürlüğe
sokulmasını ayrıntılı bir biçimde anlatıyor. O, çalışmasında, Nisan 2000’de New
York Times’da yayınlanan CIA raporunun, esasında Donald Wilber tarafından
“gelecekteki darbeler için el kitabı” olarak yazılan, redakte edilmiş bir tarih
çalışması olduğunu gösteriyor. Abrahamyan, eldeki tüm bilgileri, özellikle
gizliliği kaldırılmış İngiliz belgelerini titizlikle kullanıyor.
Kitapta, resmî yalanlarla ve inkârlarla geçen onlarca
yılın ardından, CIA ve onun Britanya istihbaratındaki müttefikleri eliyle,
1953’te, İran’da demokrasinin nasıl yıkıldığına dair hikâye, eksiksiz biçimde
ortaya seriliyor ve İran ile Ortadoğu’da yaşanan mevcut olayların anlaşılması
için bu hikâyenin ne denli hayatî olduğu gösteriliyor.
Yunus Ebuyub
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder