Pages

18 Ekim 2014

1953 İran Darbesi


Bir Dönüm Noktası:

1953 İran Darbesinin Tarihsel Mirası

 

1999’da İranlı öğrenciler, sokaklara çıkıp öğrenci yurduna yönelik hükümet yanlısı paramiliter güçlerin gerçekleştirdikleri saldırıyı protesto ederlerken bazı öğrenciler, İran’da ABD desteğiyle yapılmış 1953 darbesi öncesi başbakanlık yapmış Muhammed Musaddık’ı destekleyen sloganlar atıyorlardı. 2009 seçiminin bir seçim darbesi olduğuna dair suçlamalarla yüzleştiği, göstericilerin paramiliter güçlerin saldırısına uğradıkları momentte, hükümet, gösteriler esnasında Nida Ağa Sultan isimli bir öğrencinin CIA tarafından katledildiğini söyledi. İranlı yetkililer, o yıl yaşanan krizin arkasında ABD ve Britanya destekli, Renkli Devrim formunda icra edilmeye çalışan bir darbe girişimi olduğunu söylediler. 1953 darbesi de ABD ile İran arasında nükleer program meselesi yüzünden oluşan uzun soluklu açmaz süresince her daim varlığını hissettiren bir olguydu. Tıpkı Musaddık’ın onlarca yıl önce denediği gibi, bugün de İran hükümeti, uranyum zenginleştirme hakkı ile kendi kaynaklarını millîleştirme hakkı arasında bir paralellik kuruyordu.

Sovyetler Birliği ile ABD arasında süren Soğuk Savaş, İkinci Dünya Savaşı biter bitmez başladı ve yirminci yüzyılın kalan bölümünü biçimlendirdi. ABD’nin geliştirdiği “çevreleme” doktrini, Sovyetler’e her temas noktasında karşı koymayı gerekli kılıyordu; bu doktrine, kalıcı barışın ancak ABD’nin tanımladığı politik özgürlük ve kapitalist ekonomiye dayalı bir düzene eklemlenmiş ulus-devletler üzerine kurulu uluslararası bir nizamın tesis edilmesine bağlı olduğuna dair iddia eşlik ediyordu. Sovyetler, dost görünen ve sınırlarına yakın ülkelere destek sunmak suretiyle güvenliğini pekiştirdi. Bu nedenle İran üzerinde etki sahibi olmak, Sovyetler’in Ortadoğu’da yürüttüğü dış politikanın önemli bir hedefiydi. ABD dış politikası ise devletin çıkarları ve ideolojisiyle biçimlenmişti ve Amerika’daki savaş sonrası tesis edilmiş dünya üzerinde kurulu askerî üsler sistemi tarafından güdülenmekteydi.

Türkiye ve İran, Sovyetler’in “çevrelenmesi”ni amaçlayan bu satranç oyununda iki önemli bileşendi. İki ülke de Washington’a Ortadoğu’da etki alanının oluşturulması ile ilgili gerekli gerekçeyi sunuyordu. Bölgede ABD dış politikasını belirleyen üç ana hedef vardı: Sovyetler Birliği’nin “çevrelenmesi”, Batı’nın petrole erişim yollarının korunması ve İsrail Devleti’nin güvenliği. Ama İran-Amerika ilişkileri için 1951-1953 oldukça hayatî bir dönemdi. Halkın devreye soktuğu basınç, Batı yanlısı Şah Rıza Pehlevî’yi Musaddık’ı başbakan olarak atamaya mecbur etti; ardından meclis, petrol endüstrisinin millîleştirilmesine onay verdi.

Ervand Abrahamyan’ın 1953 Darbesi, CIA ve Modern ABD-İran İlişkilerinin Kökenleri isimli çalışmasında yeniden ele aldığı, işte bu jeopolitik manevralarla geçen çalkantılı dönem. Ancak İran’daki 1953 olaylarıyla ilgili diğer kitaplardan farklı olarak Abrahamyan, bu çalışmasında, ABD destekli darbeyi, diğer çalışmalara kıyasla, Batı ile Doğu arasındaki ideolojik cepheleşme olarak Soğuk Savaş yerine, emperyalizme ve milliyetçiliğe karşı çıkan çatışmalar içine yerleştiriyor. O, söz konusu darbeyi, dünya kapitalizminin merkezi ile ham doğal kaynaklarını ihraç etmeye yoğun biçimde bağımlı olan azgelişmiş ekonomiler arasındaki çatışmaya bağlıyor. Bu kitap, ayrıca eski geleneksel Soğuk Savaş bilgilerinin bir parçası olan, Musaddık’ın petrolün millîleştirilmesi krizi esnasında Britanya-ABD aracılığına dayalı “iyi niyetli ve dürüst simsar” olmaya tepki göstererek, uzlaşmazlık içine girerek “taviz vermediği” iddiasına da itiraz ediyor.

Aslında krizin oluşumunda merkezî bir rol oynayan, ABD idi; ABD’nin Musaddık’a yönelik darbenin suç ortağı olması, onun komünizm kadar petrolün millîleştirilmesinin olası yankılarından da korkmasının bir sonucuydu. Bu olay, Endonezya ve Güney Amerika ülkeleri gibi kimi üçüncü dünya ülkeleri için de emsal teşkil edebilirdi. Abrahamyan, darbe planını ve planın yürürlüğe sokulmasını ayrıntılı bir biçimde anlatıyor. O, çalışmasında, Nisan 2000’de New York Times’da yayınlanan CIA raporunun, esasında Donald Wilber tarafından “gelecekteki darbeler için el kitabı” olarak yazılan, redakte edilmiş bir tarih çalışması olduğunu gösteriyor. Abrahamyan, eldeki tüm bilgileri, özellikle gizliliği kaldırılmış İngiliz belgelerini titizlikle kullanıyor.

Kitapta, resmî yalanlarla ve inkârlarla geçen onlarca yılın ardından, CIA ve onun Britanya istihbaratındaki müttefikleri eliyle, 1953’te, İran’da demokrasinin nasıl yıkıldığına dair hikâye, eksiksiz biçimde ortaya seriliyor ve İran ile Ortadoğu’da yaşanan mevcut olayların anlaşılması için bu hikâyenin ne denli hayatî olduğu gösteriliyor.

Yunus Ebuyub

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder