Ahram Hebdo
21 Ağustos 2014
Tel Aviv’deki müzik festivalinde çalmanız için davet
edilmiştiniz. Birçok kez İsrail’de şarkı söylemeyi reddettiniz. Bu tercihi
nasıl izah ediyorsunuz?
Bu şehirden ne zaman bir davetiye alsam, geri
çeviriyorum. Bunun çok basit bir nedeni var: Ben şarkılarımı dünyada barış için
söylüyorum, oysa İsrail devleti bu amaca ulaşmak adına hiçbir şey yapmıyor.
Ülkelerinin siyasetine güçlü bir biçimde karşı koyan İsrailli yurttaşlar da var
ve bunlar yaşama hakkını savunuyorlar ama ben bu zeminde onlara asla şarkı
söylemeyeceğim.
Bu meseledeki tavrınızdan ötürü Avrupa medyası sizi
birçok kez “antisemitik” olarak damgaladı. Buna yorumunuz nedir?
Bence hayat içerisinde kimi ilkeleri olan bir şarkıcı
olarak benim küçük çocukları, ev kadınlarını, hamile kadınları, yaşlıları
katleden, askerlerinin hareket eden her şeyi, özellikle en savunmasızları
vurduğu bir ülkede şarkı söylememe hakkım var sanırım. Bugünlerde Gazze’de olan
bitene bakalım. Tel Aviv’de şarkı söylemek basit manada İsrail’in siyasetini
onaylamak anlamına gelecektir.
Barış için tam olarak ne tür çalışmalar
yürütüyorsunuz?
Dünyada barış için şarkı söylemeyi tercih eden her
şarkıcının kendisini bu konuya dair gazetelerde bulabileceğimiz retorikle
sınırlandırmaması gerektiğini düşünüyorum. Böylesi bir şarkıcı, sadece ilgili
sahanın temin ettiği memnun edici taraflar içinde dolaşmamalı ve mali açıdan
büyük fedakârlıklar yapmaya hazır olmalı. Bizim (örneğin Gazze gibi) çatışma
alanlarında, Guantanamo hapishanesinde ya da Mağrib Sahra’sındaki düzlüklerde
de vb. şarkı söyleyebilmemiz lazım. Bu kural benim için de geçerli.
Felsefenizi ifade etmek için ne tür sanatsal araçlar
kullanıyorsunuz?
Ana akım şarkılar, özellikle dünyada barış için
çalışmayı amaçlayan festivaller nezdinde, sahip oldukları itibarlarını
yitirmeye başlıyorlar. Herkes salt kendi albümünü ticarîleştirme amacıyla şarkı
söylemekte özgürdür ama ben şahsen özellikle Dünya Müziği’nden etkilenen,
devrimci şarkılara ait olmayı tercih ediyorum. Bu müzik kenara itilmişlerin
safında olmayı, şarkılarımın bazılarını onlara ithaf etmemi ve anadilim dâhil
farklı dillerin içinde yaşamamı sağlıyor.
Fas’taki son konserinizde size İspanyol şarkıcı Eric
Fernandez eşlik etti. Konserde Kordoba şehrini ve Endülüs’teki mirası hürmetle
andınız. Bu deneyiminizden biraz daha bahseder misiniz?
Kısa süre önce Kordoba’nın bıraktığı mirasla
ilgilenmeye başladım. Dürüst olmam gerekirse, geçmişte bu şehre pek ilgi
göstermemiştim ama bu seküler şehrin zenginlikleri hakkında kitaplar okumaya
başladığımda, ona ithafen bir konser yapmaya karar verdim. Sonra büyük şarkıcı
Eric Fernandez ile birlikte bu konseri gerçekleştirme imkânı buldum. Şarkılarım
bu şehir için geliştirdiğim aşkı ifade ediyordu.
Fas’la aranızdaki aşk hikâyesi hakkında ne
diyeceksiniz? Sadece 2014 yılında Fas’ta on konser verdiniz.
Fas, ülkem Cezayir’e kültürel açıdan oldukça yakın bir
ülke. Biz komşuyuz. Ama tüm samimiyetimle ifade edebilirim ki bu ülkeye âşığım.
Kısa süre önce Mevazin’de [Rabat’ta gerçekleştirilen müzik festivali] şarkı
söyledim ve o esnada ülkeme dönüp Fransız Kazablanka Enstitüsü ile temas
kurdum. Ayrıca Tétouan, Kenitra’da ve Cedide’de sahne aldım. Bir fırsatını
bulursam, Fas’ta tekrar sahne alacağım.
Yeni şarkılar üzerinde çalışıyor musunuz, yeni bir
albüm hazırlığı var mı?
Her zaman müzik yapıyorum. Bakalım görelim, 2015 yılı
ne getirecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder